// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

04 Mart 2010

Kaybeden Tribi Röportajı ( MART 2010)




Kaybetmek, gidenler, kalanlar ve geride bırakılanlar hayatın en acı ve ne yazık ki en katlanılmaz gerçeği ... Geride bırakılanlara en dokunaklı sözler, en vurucu melodiler her zaman Cenk Taner önderliğinde Kesmeşeker'in dizelerine gizlenmişti. Kesmeşeker ile aynı damardan beslenen Sercan Candemir önderliğinde Kaybeden Tribi ile kaybettiklerimizi bir daha sorgulamaya ne dersiniz?
Yanıt evet ise buyrun...


CEM @ ROCK VAULT: Öncelikle Rock-Vault Ailesi adına selamlar ben Cem.  Hayat nasıl gidiyor nelerle uğraşıyorsun şu sıralar?

SERCAN @ KAYBEDEN TRİBİ : Selamlar Cem, senin aracılığınla Rock-Vault’a da selam edelim. Oldukça statik gidiyor desem yeridir bu ara, hayat. Malum askerden yeni döndük ve hemen işlere güçlere sardık kendimizi (el mecbur!). Uzun süredir Adana-Mersin arasında gidip gelen günlerden sonra, Antalya’da yaşıyorum şu anda. Burada bir şirkette elektrik-elektronik mühendisliği yapıyorum. Güneyi bırakamama gibi bir durumumuz var, bizden dolayı mı, güneylerden dolayı mı bilemiyorum bu, ama onca geçirdiğimiz sıkı zamanlar adına güneyin bize olan platonik aşkını küçümsememekte yarar var, küstürmemek lazım buraları, yaşadığımız yerleri. Şaka bir yana, yabancılaşmaya başladığımız anda kayıp gidiyor bir şeyler. Şarkılarda bu yaşadığımız yerlere dair çokça tınlamanın sebebi de belki buna inancımdır.

Tüm bunların dışında yeni olan bir şey var, çoğu son dönemlerde yazdığım şarkıları toparladım. Kayıt ve düzenleme işlerini de bitirdim, kapak ve grafik çalışması kaldı bu çalışmanın, onu da Adana’dan bir dostum(Cihan Mutlu) elden geçiriyor, yakında paylaşıma sunarız bunu da söylemiş olalım.


Grubu bilmeyenler için grubun kuruluş hikayesini birde sizden dinlemek isteriz.

2005 sonbaharında kurduk grubu. O zamanlara veya daha öncesine dönersek, malum Adana piyasası underground işler olsun popüler işler olsun çoğu şehirlere nazaran daha hareketlidir. Tır konserleri olarak da adlandırabileceğimiz, bir dizi konserler olurdu. Liseli veya üniversiteli tayfa çıkar çalardı. Biz de çok nasiplendik o organizasyonlardan, birçok konserde çaldık. Ama bir yerden sonra yaptığınız müzik, yazdığınız sözler belli bir kıvama geliyor ve bulunduğunuz yerde yaptıklarınız sizi tatmin etmemeye başlıyor. Tam da bu noktada, artık yazdığım şarkıların bir renge büründüğü ve başkalarının, sevdiğimiz müzisyenlerin şarkılarını çalmak yerine kendi yazdığımız şarkıları değerlendirip, bu şekilde bir oluşum içerisinde olmamız gerektiğine karar verdim. Ve uzun yıllar beraber güzel işler çıkardığımız Mahmut Gül’e bu fikrimi açtım ve sonrasında yine o zamanlarki tayfadan bildiğimiz, tanıdığımız arkadaşlarla Kaybeden Tribi’ni hayata geçirmiş olduk. Kadroda epey değişiklik oldu fakat Mahmut ve ben, o ilk kadrodan bugüne kalan tek sabitleriz. Çünkü tabi herkesin beklentilerini zaman içerisinde Kaybeden Tribi’nin benim oturttuğum düzeni karşılamıyor ve yollar ayrılmış oluyor tabi.

Zaten bir grubun ayakta kalmasının iki şansı vardır. Birincisi, herkes eşit haklara sahip olup, sözler ortak yazılır ya da başkalarının şarkıları çalınır ve bir durum söz konusu olduğunda karar veren yine bu ortak yapıdır. İkincisi ise, grupta bir adam şarkıları yazar, sorumlulukları neyi gerektiriyorsa o adam onu üstlenir ve grubun tek sesidir. Biz ikincisine dahil olmakla beraber; birinci ihtimalin gerçekleşme oranı zayıftır, çünkü insan egolardan oluşur. Zamanla bu egolar çarpışır ve grup sinir harbiyle ilerleyebildiği kadar ilerler. Buna şans vermemek adına, grup kurulduğundan beri sözünü ettiğim ikinci şıkkı tercih ettim. Çünkü insan ne yazık ki sabit kalamıyor, olsun isterdim ama öyle homojen bir yapımız yok ne yazık ki. Bir insan için durum böyleyse, birkaç adamın oluşturduğu bu kompleks yapıyı ayakta tutmanın yolu bence budur.


Türk yeraltı  piyasasının mevcut en büyük artısı ve en büyük eksisi sizce nedir?

Henüz daha oluşma aşamasında görüyorum yeraltı olarak addedebileceğimiz piyasayı. Çok da karamsar olmamak lazım tabi, iyi işler çıkaranlar da var, tekdüzelikten vazgeçmeyenler de. Ama çoğunluk çok fazla şekil kaygısına girmiş durumda ve yanlış adamlara özeniliyor kanısındayım. Bir de tabi underground havası verip, kitleleri bu şekilde kendilerine çekip bir noktadan sonra üzerlerindeki örtüyü kaldırınca insanlar şaşırıyor haliyle; “ya bu adam böyle değildi, popüler olunca çok değişti” falan gibi. Toplumu yönlendirebilmek maalesef ülkemizde çok kolay her yönden siyasi, ekonomik olgular vs. Tabi bunun müziğe entegre olan tarafları da var. Sözler önemlidir. Nerede durduğun ve tüm bu yaşadıklarına karşı ne dediğin önemlidir.  Bir sözün olmalıdır hayata ilişkin. Sadece müzik piyasasını da kastetmiyorum burada. Belki de benim için dinlediğim bir şarkıda en çok, yazılan sözlere itibar etmemin sebebidir bu. İnsanların konuştukları ve yaptıkları birbirini tutmuyor. Çünkü insanlar yanlış yönlendiriliyor ya da kötü örnekler şekil itibariyle değer kazanıyor. Demirhan Baylan, Wolpadinga kitabında bu yönlendiricilerden “ağır abi” olarak bahseder. Maalesef yanlış adamlar referans alınıyor ya da bu “ağır abi”lerin yanlı yönlendirmeleri sonucu hevesler kursaklarda ya da sözler havada kalıyor. Ama zamanla underground işler de rayına oturacaktır. Dediğim gibi karamsar değilim, ama biraz zamana ihtiyacımız var.

Şarkı sözlerinizi yazarken özellikle etkilendiğiniz, beslendiğiniz, yakın hissettiğiniz yerli ve yabancı sanatçılardan , şarkı sözü yazarlarından bahsedebilir misin

Tabi, bu açıdan tek feyz aldığım isim Cenk Taner’dir. Çokça referanslarım vardır şarkıların arasında belli belirsiz. Tabi insan her şeyden, herkesten, duyduğundan, gördüğünden ya da bizzat tecrübe ettiği şeylerden bu anlamda yararlanabiliyor ister istemez. Bunu sınırlandırmam mümkün değil, fakat şunu söyleyebilirim; yazdığım ilk şarkıyı, Cenk Taner’i ilk dinlediğim günün gecesinde yazmıştım.

İlk demonuz  2008 yılında yayınlandı. Demo çıktıktan sonra gelen eleştiriler nasıldı.


Bu demo önce arkadaşlar arasında paylaşıldı. Bizim tayfanın çoğunluğu zaten ya bizi canlı olarak dinlemiş, ya da bir şekilde bir yerlerden kulaklarına çalınmıştık. Sonra o arkadaşlar başka arkadaşlara bizden söz etti ve bu şekilde kulaktan kulağa geçtik. Tabi bizi bilenler için bir fark söz konusu olmadı çünkü hem Kaybeden Tribi’nin konser performanslarına hem de akustik çalışmalarımıza vakıftılar. Bizi yeni duyanlar salt akustik çalışmalar yaptığımızı zannettiler fakat sonradan hem grup olarak hem de tekil olarak böyle çalışmalar içerisinde olduğumuzu anladılar. Ben de bu karışıklığa mahal vermemek adına bundan sonraki akustik çalışmalarımızı, Kaybeden Tribi yerine Sercan Candemir adına paylaşmaya karar verdim.

Demo demişken demoyu ilk dinlediğimde bende büyük bir çarpıntı yaptı. O an çok şey olduğunu anlamıştım. Demo’da karşılaştırdığım diğer bir şey Cenk Taner etkileşimli sözlerin bulunmasıydı. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz. Cenk Taner’in hayatınızdaki yeri nedir?

Bir sinyal yollarsınız. Bu sinyal evrende dolaşır. Sessizce dolaşır.  Varacağı yeri mutlaka bulur ve mutlaka karşılığında bir sinyal alırsınız. Ben yaşadığımız ya da düşündüğümüz her şeyin bir karşılığı olduğuna inanıyorum. Cenk Taner ile de böyle bir durum söz konusu oldu. Biraz çağırmak ile alakalı bir durum. Bir şekilde iyiyi çağırmakla alakalı. Dediğim gibi, kendi sözlerimizi yazdığımız andan itibaren Cenk Taner’di benim müzisyen kişiliği olarak önüme koyduğum ve dolayısıyla vizyon olarak da Kesmeşeker’di, Kaybeden Tribi’nin feyzaldığı. Bu sözünü ettiğim çağırma durumu karşılığını verdi ve bir yerde tanıştık Cenk Taner ile. Hayatımdaki yerini de sanırım sözlerle anlatabilmemin bir yolu yok. Bazen sesini duymak dahi çok acayip bir etki yapar bünyeye. Bu arada Cenk Taner bizim çalışmalarımızda çok önemli bir referanstır, keza grupta eleman değişikliğinde yeni adamın dinledikleri önem arz eder tabi; bu açıdan da Cenk Taner gruba bir giriş vizesiydi. Kısaca söylemem gerekirse, Cenk Taner sabahtır benim için, umudun adıdır. Ya da gecedir benim için, sakinliğin adıdır. Türk Rock müziği içinse bir şanstır. Şundan eminim ki, biz nasıl şimdi Beatles dinleyip onlardan feyzalıyorsak, biz ve bizden sonrakiler de Cenk Taner’den çok şey alacaklardır. Bu bir sinyaldir. Ya da çağırmaktır. Nasıl isimlendirirseniz.. Bir şekilde bulduk onunla birbirimizi. Görüştürene de şükürler olsun.

2008 yılında yayınlanan Bu şehirde adlı demo’dan sonra hiç vakit kaybetmeden Kaybettim Kendimi adlı çalışmayı  yayınladınız. Diğer demolardan aldığım keyfi bu demodan da aldım.  Sakin,huzurlu,insanın içini rahatlatan bir müziğiniz var. Aklıma birden Cenk taner’in  İzin Vermedi Yalnızlık albümü geldi. Çok benziyor . Yalnızlığa dair mesajlar,hayatın zorluklarından bahsediyorsunuz. Bu konu hakkında neler söylemek istersin?

Tabi insan gördüklerinden, duyduklarından ya da yaşadıklarından etkileniyor. Ve herkeste bu tarz şeyler değişik bir şekilde vuku buluyor. Ne bileyim ben satırlara dökerim, başkası resmeder, bir başkası da küfreder.. Sadece yaşadığım şeyleri mi yazıyorum, ya da yazdığım şeyleri mi yaşıyorum? Belki. Cenk Taner’in İzin Vermedi Yalnızlık albümü bir numaramdadır. En büyük referans kaynağımdır. Neden özellikle o albüm diye sorarsam kendime, sanırım herkesin malum hayat dertleri çok yalın bir şekilde karakterize edilmiş o albümde. İşte bir kız seni bırakır sen de kendini bırakırsın, lanetler edersin, triplere girip günlerce ağlarsın falan gibi bir durum yok ortada. O albüm, adamı kelimenin tam anlamıyla kendine getirir. Kuvvetli bir lodosun yüzüne çarpması var o albümde. Tabi hepimiz hayatın içerisindeyiz ve benzer yollardan geçiyoruz. İşte hepimiz para kazanmak zorundayız, hepimizin iş-güç-okul vs. dertleri ve sakil durumları var, hepimizin hocaları, amirleri, müdürleri vs. var, hepimiz sabah yataktan kalkmak istemiyoruz ve hiçbirimizin aklı “şimdi”de değil başka yerlerde başka insanlarda, hepimizi bir kız bırakıyor veya hepimiz bir yerde birilerine yamuk yapıyoruz vs. Bunlardan bir şarkı yoluyla söz edebilmek zordur. Çünkü ajitasyona kaymadan ulaştırmak lazımdır dinleyene. Ajitasyon ve melankoliye kaymak kolaydır, verirsin acıyı, verirsin yakınmayı, keza buna örnek vermeye gerek yok, piyasa bunlarla dolu. Onca yaşanana rağmen mağrur kalabilmektedir olay. Bu benim hem kendime, hem de dinleyene olan saygımdır. Bunu verebiliyorsak ne mutlu bize..

90’lı yıllarda rock grupları popüler değildi,daha doğrusu popülerliği sevmezlerdi. Şimdiki rock grupları popülerliği seviyor. Bunun hakkında ne düşünüyorsun. Aralarındaki fark ne sence?

Paranın yüzü sıcaktır.. Tercih meselesi bu. Sanat toplum için midir, yoksa sanat sanat için midir sorusuna 2000’lerde bir ekleme yapabiliriz: “Sanat(özelde müzik) para için midir?”  Soruya soruyla cevap vermek gibi oldu ama bu soruya evet ve hayır diyenler arasındaki farktır sorduğun sorunun cevabı. Para kazanmak için her yol mübah mıdır sorusu da tartışılır fakat bunun en büyük sorumlusu bu gençlerin hayallerinden para kazanan ve bu paranın küçük bir meblağsını da gençlere koklattıran o “ağır abi”lerindir.(DB’nin Wolpadinga’sından referans aldım.) Benim düşüncemse, sanat(özelde müzik); ne sanat, ne toplum, ne de para içindir. Müzik birey içindir. Şimdilerin çoğunun ipleri birilerinin elinde, kukla muamelesi görüyorlar, zincir yettiği kadar(CT’nin Şeyler Arasında’sından referans aldım.) Ha çok acayip para kazanıyorlar orası ayrı evet ama yarın hatırlanacak olanlar kimler olacak acaba?

Şarkılarınızda genelde aşkı konu alıyorsunuz. Aşk’ı şarkıya dökmek kolay bir şey mi?


Oldukça kolay. Hatta bir dönem yazdığım şarkılara baktım aşk’tan geçilmiyor SmileDurumlarla alakalı, mesela şimdi daha çok hayatın içerisindekileri konu alıyorum. Tabi biz de büyüyoruz, dolayısıyla yazdıklarımız da. Bunun içinde tabi ki aşk da var. Mesela bana 5 dakika ver, içeri odada çok orijinal aşk temalı bir şarkı yazıp gelirim. Kendime güvenirim bu açıdan ama bir şeylerin, bazı sözlerin özel olmasına inandığım için bunu kendimden artık esirgiyorum desem yeridir.


Kaybeden Tribi’nin geldiği noktayı nasıl tanımlıyorsun. Popülerlik, yeraltı müziği

Kaybeden Tribi tam da bu sözünü ettiğim hayat şartlarının ortasında bir yerlerde. Özellikle 90’larla beraber yerleşen bu büyük kent insanının yalnızlıklarıyla beraber. Onlarla aynı yerden bakıyor ve ister istemez etkilerini de sezdiriyor. Müzikal anlamda ise, gerek sözlerde gerek müziklerde yaşadıklarını yansıtmaya çalışıyor. Önceleri yarına dair biraz umutsuzdu belki Kaybeden Tribi, ama gerek biz ve gerekse  yaptığımız müzik, bir umut olduğuna inancımızı yansıtıyor. Henüz olduk diyemem, büyük ihtimalle ileride de demem. Çünkü zaten hayatın kendisi devinim halinde. Tanrının bize verdiği en büyük şans, yarının olmasıdır. Grup için her şey şimdiye kadar nasıl altından kalktıysak yine öyle olmaya devam edecek. Bizi dinleyenler kaç tane, kaç kere tıklanmışız falan gibi bir derdimiz de olmadığı için rahatız, zira biz tüccar değiliz. Tamam bir meta olarak addetsek dahi, paylaştığımız şey müziktir.

Bizi dinleyenlerin kaç kişi olduğu değil, kim olduğudur mevzu. Neticede bu bir pazardır. En çok elmayı ben satayım değildir amacım, fakat en lezzetli elmaların bende olduğudur iddiam. Bazısı yeşil elma sevmez. O yüzden ona güzel gelmez. Her damak tadına göre de işleri düzenlemek manasız, çünkü o zaman orijinal bir iş çıkmaz ortaya. Dinleyenlerden feyzalmak lazım, tabi bunun için önce dinleyenlerini belirlemen lazım. Bu yüzden “kaç” değil, “kim”dir bizi dinleyen. Tabi serbest piyasadayız, “kaç”ları baz alanlara karşı da kötü düşünmem. O onun izlediği yoldur. Bu benim. Kaybeden Tribi’nin bu piyasaya, pazara bakışı budur. 


Cenk Taner ‘e her yönden çok benziyorsun. Hiç benzetenler olmuş muydu. Bu nasıl bir duygu?

Açıkçası hoşuma gidiyor bu. Neden gitmesin ki? Cenk Taner benim idolümdü, müziğe ilk başladığım zamanlardan itibaren. Bir de hani senin için, hayatında gerçekten önem arzeden bir şeyi veya bir insanı zaman içerisinde tanımak istersin. Cenk Taner de böyle bir insandı benim için. Türk Rock’ı eğer bir güneş sistemiyse Jüpiter olarak addedebileceğimiz bir gruptan, insandan bahsediyorum. Malum Jüpiter Güneş Sisteminin en güçlü manyetik alanına sahip gezegenidir. Jüpiter, Güneş Sistemi'nin en büyük gezegeni olmakla kalmaz, kütlesi tek başına diğer tüm gezegenlerin toplam kütlesinin 2,5 katına ulaşır. Böyle astronomik bir bilgi verdikten sonra toparlarsam, Cenk Taner hayatımı değiştiren bir adamdır. Onun hayata, müziğe bakışı ya da duruşu benim üzerimde çok etkili oldu. Hala da öyledir. Kaybeden Tribi bir yerde alacak başını gidecek bir yerlere doğru, fakat benim Cenk Taner’e olan bakışım, hayranlığım ilk baştaki gibi kalacak bunun da farkındayım. Çünkü yapmış bitirmiş olayı, bundan sonra anlatacaklarım onun yoluna belki alternatif olacak söylemler olur, ama arka plan sabittir. Cenk Taner, Kesmeşeker’in kurucusu ve değişmez sabitidir. Aynı zamanda Cenk Taner, Sercan Candemir’in ve dolayısıyla Kaybeden Tribi’nin yol haritasını kendisinden edindiğimiz, karanlık ve gidilmez yolların elinde feneri olan yol göstericisidir. Ha bu yola çıkmaya niyetlenenler, çıkanlar da az kişidir “uçsuz bucaksız azınlık”tır ama vardır böyle adamlar. Tanrıya şükürler ediyorum, onunla tanıştığımız güne. Buradan da Cenk Taner vasıtasıyla, kendimi de içinde addettiğim o “uçsuz bucaksız azınlığa” selam edeyim. Böyle bir paylaşımın örneğini henüz görmedim ben. Kesmeseker.org sitesini hazırlayan arkadaşlar çok güzel bir olaya vesile oldular. Yıllardır aranan paylaşım ortamını sundular azınlığa. İyi de ettiler, arada orada yazar çizeriz. İşte böyle, çağırmakla alakalı bir şey. Çok samimi, sevdiğim dostlarım var o azınlığın içerisinde. Cenk Taner tam da böyle bir adam işte. Tek kelimeyle anlat desen bana, sezgi derim ben Cenk Taner için. Konuşmaya da hacet yoktur, gözler anlatır. Ya da anlar, sen konuşmasan da. Kısacası hayatımdaki varlığı dolayısıyla, her daim iyilikle andığım bir insandır Cenk Taner.

Bazı gruplar var; ilk çıkış aşamasında kendi isteği doğrultusunda kayıtları yapıyorlar (sound ,söz vs.) Ama iş albüm çıkarmaya gelince neden popülerliğe kayıyorlar.

Piyasada tutunma derdi olarak tahminde bulunabilirim. Yine bu adresin sonu da paraya çıkıyor. Bazı şeyler vardır, onları yaparsan, onları yazarsan insanlar seni tutar. Ve senin hedefin de kalabalıklarsa, istediğini alırsın. Birçok grup da var senin bahsettiğin gibi önceleri iyi, samimi gelip ardından maalesef paraya yenilen. Burada kalıcı olmak önemli bir faktördür, bunun atlandığını düşünüyorum. Şimdiki gruplardan kaçı acaba 10 yıl sonra ayakta kalacak? Ya da 50 sene sonra hatırlanacak? İşte bunu es geçiyorlar ve hata yapıyorlar. 20 senedir veya daha fazla süredir kullanılan riff’leri kullanıyorlar, çoğu arabesk vokalli ajitasyonun dibine vuran tough guys bunlar. Klipler dönüyor, bir şeyler oluyor, röportajlar yapılıyor ve bir anda ne oldum durumu söz konusu oluyor. Kızmıyorum onlara da ama yazık ediyorlar kendilerine. Piyasadaki çoğu grup English-Brit Pop’tan kayma havalar içerisindeler, senelerdir aynı melodileri kullanıyorlar, şekillerden zaten bahsetmeye gerek yok, herkes asi herkes isyankar. Tabi, yersen.

Türk rock piyasasında gruplara yeterince destek verildiğini düşünüyor musunuz?

-Belirli isimlerin desteklediği belirli isimlerin kredisi sonsuz. Tv’de ne dönerse onu almaya alışkınız biz toplum olarak. Yani ne verilirse yiyoruz. Adı alternatif olan müziklere bakıyorsun, her rock-bar’da karşına çıkacak müzikleri bıkmadan usanmadan getirip dayıyorlar kulağına. Bu işin içerisinde kalıcı olmaya meyilli, ve gerçekten özgün işler yapan adamlara değil destek vermek, onların varlıklarının hissedildiğini bile düşünmüyorum. Ama tabi zamanla neyin ne olduğu belli olacaktır. Gerçek anlamda rock yapan 3-5 müzik grubu var. Ve bu her zaman böyleydi. Kendim şahit olduğum için 90’larda da böyleydi. Şimdi sayıca çok fazla rock grubu olduğuna bakmayın, çoğu elenecekler ve sahicileri kalacaktır. Misal bir Kurban grubuna verilen kredi hangi gruba sunulmuştur? Piyasa böyle. Yukarı çıkarıp, aşağı indiriyor. Ama ben inanıyorum, doğru işleri yapan adamların da değeri anlaşılacaktır er veya geç.

Pek çok müzisyenin karşı çıktığı MP3 olgusuna grup olarak bakışınız nasıl?

Madalyonun iki tarafı var. Bir müzisyen nasıl geçinir? İşi sadece müzik yapmak olan bir adam konser, tur olayına da girmiyorsa işi çok zor. Ben eskiden beri albüm alırım. Sevdiğim adamların albümünü alır saklarım. Ben koleksiyon hastası bir adamımdır. Ha mp3 indirmiyor musun desen, evet indiriyorum. Bunu bir şekil-şemale sokacak adamlar da biz değiliz. Sistemi ilerleten adamlar. Bak mesela Zardanadam grubu tüm çalışmalarını internetten bedelsiz olarak paylaşıma sunuyorlar. Bu bir tercih meselesidir. Bu ülkede sevdiği tarzda müziği takip etmek için, her çıkan albümü alacak kaç kişi vardır acaba? Bu kadar yaygara koparmaya gerek yok diye düşünüyorum. Tabi ki müzisyen çalışmasının karşılığını almalı. Bunu sistem yine kendisi çözecektir. Şu anda biz Kaybeden Tribi olarak tüm paylaşımlarımızı bedelsiz sunuyoruz. Çalışmalarımızı gören bir prodüktör var mı? Yok. Demek ki müziğimizi kıymetli olarak addetmiyorlar. Bizim yerimize, ya da bizim gibi birçok grubun yerine, göz önünde olan birçok adama sınırsız kredi sunuyorlar. E malum durum da böyle olunca sistem kendisini düzenleyemiyor. Ben mp3 olayına karşı değilim. Ama bir müzisyenin hayatını kazanmak için müzikten başka bir iş yapmasını da istemiyorum. Ama maalesef iki ucu görünmeze giden bir değnek var elimizde. Musa’yı bekliyor galiba müzik piyasasıSmile

İstanbul’da hiç konser vermediniz sanırım. Yakında İstanbul’da konser vermeyi düşünüyor musunuz?

Evet İstanbul’da hiç konser vermedik. Aslında istiyoruz. Hatta benim bir projem vardı, İstanbul’da Kaybeden Tribi Akustik konseri gibi. Ama tabi böyle şeyleri organize etmesi biraz zor. Malum mekan-zaman problemleri. Fakat en kısa zamanda böyle bir şeyler organize etmek istiyoruz. Bizi dinleyenlerin de çoğu İstanbul’da. Bakalım, bulursak bir sponsor gelip çalmak isteriz :) Bu konuda önümüzdeki zamanlarda ciddi bir çalışma-araştırma yapmak istiyorum. Güneyde çok konser verdik, bize aşina olanlar bilirler, fakat İstanbul’un bizim için farklı bir tadı var. Mahrum kalmak istemeyiz. Mahrum etmek de istemeyiz. Biz hiç bar programı yapmadık. Benim müzikal iletişim anlayışıma pek oturmuyor. Konser vermek daha iyi geliyor bana. Zaman..

Müzik’ten Edebiyat’a geçelim .Oğuz atay’ı çok sevdiğini duydum. Oğuz Atay’ın seni  en etkileyen yönü nedir?


Tabi Oğuz Atay’ın Türk Edebiyatı’nda çok özel bir konuma sahip olduğunu düşünüyorum. Onun kelimelerinden aldığım hazzı başka birilerinde bulmam genelde mümkün olmuyor. Anlatım tekniği açısından olsun, kullandığı malzemeler ve bunları kullanım tarzı yönünden olsun hayran olduğum bir yazardır kendisi. Basit bir adamın basit düşünceleri var karşımızda. Her şey o kadar kompleks bir şekilde verilmiyor. Hani Raskolnikov da bir karakterdir, ama bir Turgut’un duyarlılığı ya da herkesin karşılaştığı durumlara olan mizanseni bir başkadır. İç sesler var ve bolca çağrışımlar. Bunlara müzikten de aşinayım, zira sevdiğim, dinlediğim gruplarda da aradığım bu olmuştur her zaman. Aslında yazında, müzikten daha şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Zaten çok fazla kompleks hallerdeyiz, bize biraz basit şeyler lazım. Unuttuğumuz çokça duygu arasından, bize bunları, hayatı anımsatan, o duyarlılık ya da adına her ne dersen onu yakalamak istiyoruz. Oğuz Atay da bunları ve daha fazla sunuyor bizlere.


Edebiyat demişken Cenk Taner’in Andıran Otu kitabınıda geçmeyelim. O kitabın hayatını değiştirdiğini okumuştum biryerde. Bu kitap hakkında neler düşünüyorsun. Ben o kitabı okuduğumda bende büyük bir iz bırakmıştı. Karışık duygular içindeydim o ara. Bu kitap beni anlatıyordu diye söylendiğimde vardı.

Gruba isim düşündüğüm bir anda geldi o kitap. Andıran Otu’nu çıkaran yayınevi, kitaplarının başında “..bu bir kaybedenler kulübü tribidir” gibi bir şeyler yazardı. Sonra birden çağrışım hissettim ve yaptığım müziğe, yazdığım sözlere bundan daha uygun bir isim bulamadım. Bunun ötesinde Cenk Taner’in Andıran Otu kitabı çok özel ve kıymetli bir kitaptır. Bırakın sayfaları, satırlar arasında kaldığım çokça olmuştur/olmaktadır. Cenk Taner’e ait her söz gibi o kitaptaki sözlerde de insanı allak-bullak eden, andıran çok şey var. Uçurumun kıyısından alıp evde odana götüren ve oradan tekrar alıp uçurumu gösteren ve bu gidip gelmeler esnasında çokça duraklarda durduran, andıran, yani bunca şeyi barındıran bir yaşama/yollar/gidip-gelmeler silsilesidir diyebilirim.

Rock Vault'a göz attıysanız fikirlerinizi duymak hepimizi çok memnun eder?

Rock Vault takip ettiğimiz oluşumlardan birisi. Gerek albüm kritikleri, yorumlar, çok doğru bir yerden ele alıyor piyasayı ve gerçekten aranan bir şey bu. Temennimiz böyle işlerin sayısının artması, ama bu şartlara göre buna sahip olmak dahi azımsanmayacak bir şey.  Yazı kalıcıdır ve bu yüzden yazınsal ürünler çok önemli ve bu arkadaşların çabaları da takdiri hak ediyor. Senin aracılığınla selam edelim Rock Vault ailesine de buradan..

Son olarak hayranlarınıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Aranılan, göze hoş gelen kız, göze hoş gelen futbol, kulağa hoş gelen müzikten daha ayrı ve daha özel bir şeydir. Dediğim gibi kaç kişi olduğumuzun bir önemi yok, zira nicelik değil niteliğin peşindeyiz biz ve bizi dinleyenler. Biz bu yolda gördüklerimizi, gördüklerimizden aklımızda kalanları yazmaya devam edeceğiz. Kollayın kendinizi. Onca hayat, onca uğraş, onca savaşlar arasında bir şeyler söylüyoruz, bir sinyal gönderiyoruz. Ve bir sözümüz elbette olmalı hayata dair, bir tribimiz olmalı, bir şekilde bir iz bırakmalıyız. Bizimle bu yolda gidenlere, sözlerimizi kılavuz addedenlere, ardımızda kalanlara, uğrayıp geçenlere, geçip gidenlere ve uğrayacağımız tüm duraklara şimdiden selam ederim. Sana da teşekkür ederim Cem. Görüşmek üzere..



CEM KURTULUŞ / MART 2010     

1 yorum:

Okumak öyle keyifliydi,öyle keyifliydi..
Ha İstanbul'un da canlı müzik dinlemeye hakkı var tabi ama Güneyin tribe olan platonik aşkını küçümsememekte yarar var, küstürmemek lazım oraları, yaşadığınız yerleri..