// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

09 Eylül 2014

Dokunmanın Büyüsü: The Sessions (2012)














“İzin ver sana kelimelerimle dokunayım,
Ellerim boş eldivenler kadar hareketsiz çünkü.”


 6 yaşında çocuk felci geçiren gazeteci ve şair  Mark O ‘brien’ın  gerçek hayatının bir kısmını ele alan , Mark O’brien’ın  "On Seeing a Sex Surrogate" adlı makalesinden uyarlanan “ The Sessions “   hayatını bir alete bağlı olarak geçiren  38 yaşına kadar  cinsel deneyim yaşamamış, bakir kalmış  fiziksel  engeli olan bir adamı konu alıyor. 

Filmin açılışında Mark’ın geçirdiği hastalık üzerinden yola çıkıyoruz.  Mark’ın hayatını trajik bir şekilde gösteren “ The Sessions”  seyirciye filmin başından itibaren  buruk duygular yaşatmayı başarıyor.  Mark üzerinden konunun içine dalacak olursak;  Mark’ın kadınlara kısa sürede alışması, sonra kadınların kendisinden kısa sürede uzaklaşması, bu süre içinde Mark’ın kendi içine kapanık dünyasıyla baş başa bırakması filmin konusunu belirleyici kılıyor. Mark’ın Cinsel ihtiyacını giderememesinin nedenlerinden biri Dine aşırı bağlı olması. Peder ile yaptıkları diyaloglarla  bunu görüyoruz.   Her ne kadar dine bağlılığı cinsel ihtiyacını engelleyici bir unsur olarak görülse de sonrasında bu engelleyici unsur ortadan kalkıyor.

 Peder’den bahsetmişken; Peder Mark’ın en iyi arkadaşı. Her derdini Mark Peder’e anlatıyor, hayatına dair ne varsa Peder biliyor. Peder’i film boyunca göremiyoruz, sadece arkadaş diyaloglardan ibaret olduğuna şahit oluyoruz.

Konuya dönecek olursak; Filmin başlarında   “Amanda” adında  kadına kendisini sevdiğini söyleyip evlenme teklifi eden Mark hep olduğu gibi kadın tarafından yalnız bırakılıyor. Bu aynı zamanda Mark için kalp kırıklığının ilk basamağı oluyor.  İlgi çekici bir konuya imza atan “ Aşk Seansları”  seyirciye aynı zamanda farklı bir bakış açısı sağlıyor. Mark, uzun uğraşları sonucu bir seks terapistiyle tanışıyor. Bu Mark’ın aynı zamanda hayatının değişimi oluyor.  Seks Terapisti Cherly’nin Mark’a karşı hassas davranması, bu davranışlar karşısında büyülenen Mark zamanla Cherly’a daha  yakın davranıyor.  Mark’ın Cherly’nin ilk seansları sonrasında erken boşalmaları, kendi bedenini yavaşta tanımaya başlamasıyla film seyirciye anlamlı mesajlar veriyor.  Cherly evli olmasına rağmen Mark ile Cherly arasında duygusal bağ oluşuyor.

Duygusal bağ esnasında kendi vücudunu tanıyor Mark, bu da erken boşalmasına sebep oluyor, Mark bu sorunu   Cherly’nin kendi vücudunu yaptığı egzersizlerle kısa süre içinde atlatıyor.  Mark’ın Chelry’a duyduğu aşk fahişeye duyulan aşk değil, fiziksel ve ruhsal bir aşk.  Herkese şiir yazmayan Mark bu duygusal ilişkide Chelry’e şiir yazıyor, Chelry’nin kocası şiiri yakalıyor, sonra şiiri çöp kutusunu karıştırıp bulup okuyor.  Kocasının şiiri okuması sonucu ortalık karışıyor.   Chelry’nin kendisine dokunmasıyla dünyanın en mutlu insanı oluyor Mark. “ The Sessions” aynı zamanda Dokunmanın ne denli  sihirli bir şey olduğunu gösteriyor bize.


 Cherly ile  daha 2 seansı olmasına rağmen kendilerini daha fazla incitmemeleri için son seanslarını gerçekleştiriyor. Bu seans sonunda ikisi de üzgün ayrılıyorlar. Film boyunca Cherly karakteri karşımıza sadece bir kocası ve bir oğlu olan bir karakter olarak çıkıyor. Hakkında fikir yok. Mark o brien üzerine olduğu için film, üstünde fazlasıyla durulan nokta da Mark O’brien.  Film aynı zamanda  bize bir kadının cinselliği fiziksel engelli bir adama  nasıl öğrettiğini gösteriyor. Mark O’ brien ‘ın  kendi makalesinde geçen bir sözün de altını çizmek gerekir.

"Ne zaman cinsel duygularım veya düşüncelerim olsa, kendimi suçlu ve kabahatli hissederdim. ailemde hiç kimse benim yanımda cinsellik hakkında konuşmazdı. benimsediğim düşünceye göre; cinselliği asla düşünmeyenler sadece "kibar" insanlar değildi, "hiç kimse" düşünmezdi. ailemin dışında kimseyi tanımazdım, o yüzden bu prensip beni derinden etkilemişti, insanların barbie ve ken’in erdemli aseksüelliğini taklit etmesi gerektiğine, oramızda bir “oramız” yokmuş gibi davranmamız gerektiğine inanıyordum.”

Bu makalede geçen sözler aynı zamanda cinsellik konuşmaktan çekinen, cinselliği içinde yaşayan, ayıp olarak bunları gören günümüz toplumuna inceden dokundurma yapıyor.

Mark O’brien’ın sürecini hassasiyetle inceleyen Cherly’nin bu süreci cihaza kaydetmesi ve bu süreci neden kaydettiği filmde gösterilmeyen bir detay. Bu detayda seyircide merak oluşturuyor. “ The Sessions “ filmini  pek çok yönden mesaj veriyor. Mark’ın dostu, arkadaşı, Rahip Brendan filmi kısa bir cümleyle özetliyor “ Aşk bir yolculuktur” . Filmin sonlarına yaklaşırken Mark O’brien’ın ölümü ve ölümü sonrasında okunan şiiriyle seyirciye veda ediliyor. Aynı zamanda dine inanmayan  Cherly’nin seksle ilgili düşünceleri yüzünden kiliseden Atılan Chelry’nin din değiştirdiğine tanıklık ediyoruz.  Filmin aynı zamanda  Din ile seks arasındaki ilişkiye el atması iyi olmuş.


 Din değiştirirken çıplaklıktan kaçınmaması , rahat tavırları bir çok şey “ Çıplaklık, gerçekliktir” sözünü bize hatırlatıyor.  

Engelli bir adamın seanslarla cinselliği öğrendiği filmde sadece seks değil, dokunmanın da sihirli bir şey olduğunu görüyoruz. Dinlerin evlenmeden önce  sekse bakış açısını ele alan film, seksle birlikte sevginin de  içinde yer aldığını   seyirciye gösteriyor.  John Hawkes ve  Helen Hunt’un başarılı performansları takdire şayan. Helen Hunt bu performansıyla en iyi yardımcı kadın oyuncu oscarlığına aday gösterilmesinin boşuna olmadığını bir kez daha kanıtlıyor.    Başarılı performansları bir yana film konusuyla birlikte izleyeni etkilemeyi başarıyor.

Sonuç olarak;  Cinselliğin basit olarak görüldüğü,  dokunmanın günah olarak öğretildiği, öğretici dersler verilmediği sadece zevk almaya yönelik bir şey olduğunu sanan insanlar dünyada var oldukça  , “ The Sessions”  ve benzeri filmler dünyada cinselliği basit sananlara bakış açısıyla ders vermeye devam edecektir.  

İzlerken Altını Çizdiklerim

" Mezuniyet
bugün kalabalığın alkışını duyuyorum
arkadaşlarımın tebriklerini kabul ediyorum
çalışarak,okuyarak,yazarak
cüppe giyip,kep atmaya hak kazananların arasında kendime  bir yer buldum
umarım bugün bu sahnede bir insan görürsünüz"

" Sevişmenin en hararetli yerinde ateistler bile en çok tanrım " diyor

-Dindar biri misin
-Evet, bunun için suçlayacak biri olmasaydı hayat çekilmez olurdu

 " Susan'la ölmeden beş yıl önce tanıştım. Hayatımın aşkıydı, önceliklerimiz aynıydı.
İlk sırada beysbol vardı. Ayrıca birbirimize duygu yüklü şiirler yazıyorduk. Bunu
ne ben ne de o bekliyordu. ama işler genelde böyle gelişir. Hayat, olaylara bakış açınıza göre
yarısı boş ya da dolu olan bir bardak gibidir derler. Kuşkusuz ki iki yarı asla eşit
olmaz.Benim durumumda eşit değil, orası kesin. Yıllarca katlanmak zorunda kaldığım
dayanılmaz şeye bakın bardağın büyük bölümünü dolduruyor. Kalan küçük kısmında bana ne kalıyor?
En azından beni sevmiş ve cenazeme gelecek olan üç güzel kadın"

Oscar Adaylıkları

- En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Helen Hunt

Yönetmen: Ben Lewin
Senaryo: Ben Lewin
Oyuncular: John Hawkes, Helen Hunt, William H. Macy, Annika Marks
Orijinal Müzik: Marco Beltrami
Süre: 95 dk.
Ülke: ABD

Cem Kurtuluş, Eylül 2014 

0 yorum: