// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

14 Ekim 2014

Vurdu Gol Oldu: KAAN KOÇ Röportajı




















“ Vurdu gol oldu” bir futbol terimi olsa da bunu bazı şairler için kullanmak doğru olacaktır. Kaan Koç bu isimlerden biri. Edip Cansever ,Turgut Uyar’dan beslenen, aynı zamanda Camus’un”  “Hayatta ne öğrendiysem futboldan öğrendim ; çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi. “ sözüyle 90+'larda gol atan bir isim Kaan Koç.  Başka biri Kaan Koç için “ Rövaşata atan Şair” tanımını yapmıştı, çok haklı bir tespit. Benim içinse vurdu gol oldu sözü Kaan Koç için anlaşılabilir olacaktır. Rövaşata Atan Şairle futboldan, deplasmandan, edebiyat ile futbol ilişkisinden, yeni kitabından ve  bir ton mevzudan konuştuk. Sözü şimdi Rövaşata Atan Şaire bırakıyorum.

___________________________________________________

CEM:  Kaan Koç şiiri nasıl tanımlıyor? Anlaşılınca mı şiir yerinde, anlaşılmadığı zaman mı?

KAAN KOÇŞiir bahsinde anlaşılmak ya da anlaşılmamak kelimeleri geçersizdir. Şiir kısaca bir oluş ve hissediş halidir. Anlamın ötesinde, sırların arasındadır şiir. “Okyanusu içebilir misin?” sorusu “şiir anlaşılır mı?” sorusuyla eşdeğer. Evetini içinde taşıyan, taşıran bir hayır. Hayırını kıyıya vurup atan bir serin evet.


CEM: Kaan Koç’un şiirini daha çok Edip Cansever, Turgut Uyar’dan izler taşıdığını söylemek yanlış olmaz. Kaan Koç bunu nasıl değerlendiriyor?

KAAN;Okuyup sevdiğim her şair, yazardan; bakıp gördüğüm her ressam, mimar ve heykeltraştan; karşılaştığım her çocuk ve ihtiyardan; her şeyden izler taşıyorum diyebilirim. Söyleyebilmek için ve susabilmek için bu şart zaten bence.

CEM:  Şiirden devam etmek gerekirse; herkesin zorlandığı zamanlar olmuştur.  İlk yazdığın şiir nasıl oldu?  “  ulan bırakayım, pes edeyim  “ gibi bir düşüncen oldu mu? 

KAAN: İlk yazdığım şiir 4 dize bir şeydi, hayli de kötü bir deneyişti. Bırakayım demedim hiç ama çok yorulduğum anlar hep oldu, oluyor da. Yazarsın, tamam şimdi olacak dersin ama bir şiiri bitirdiğinde yine aynı hüsran duygusuyla karşılaşırsın; yine olmadı. Bu döngü 10 yılı aşkın süredir devam ediyor ve sanırım yazdıkça da devam edecek. Oldu dediğin an yazmayı bırakırsın zaten, bitmiş, tamamlanmıştır. Ama tabii ki yorucu bir döngü bu. Yıpratıcı.


CEM: Kitap mevzusuna dönmek istiyorum. “ Çok Tanrılı Sular “ ilk kitabındı. Kitabı okuyamasam da internetten bulduğum “ Ayrılığa Başkaldırı “ şiirin beni oldukça etkilemişti. ‘atların kırıldıysa bacakları, bize oturacak tek sofra kalmadı demektir. ‘  sadece şu söz çok şeyi anlatmaya yetmişti benim için. Bu kitap senin için nasıl bir dönemde çıktı anlatır misin?

KAAN: Filizlenmeye çalıştığım bir dönemdi; dosyam ödül almış fakat hiçbir yayınevine göndermemiştim. 3 yıl durdu benimle. Sonra basılmasını arzu ettim ve basıldı. Kitabımın basılmasıyla birlikte de hem sevincim ve coşkum hem de huzursuzluğum arttı.

CEM:   İkinci kitabınız “ Biraz Konuşmasak “ Altıkırkbeş yayınlarından çıktı. Yaklaşık 6 yıl sonra çıktı, bu zaman zarfında  kitabın çıkış sürecini  anlatır mısın?


KAAN: Aslında çok kitaba özel bir süreçten bahsedemeyiz; ilk gün lise sıralarında nasıl yazdıysam hala aynı biçimde yazıyorum. Bir tünelden geçer gibi ben devam ediyorum, ederken de etrafa bir şeyler sıçratıyorum işte. Ama iyi ama kötü. Birkaç sene epey geri çekmiştim kendimi, ne dergilerde göründüm ne kitap yayınladım. Ama son 2 senedir tekrar görünüyorum diyebilirim. Biraz Konuşmasak'ı da 2 dosyayı parçalayıp tek bir dosya haline getirerek oluşturdum. İçinde 3 sene öncesine ait şiirler de var geçen seneye ait de. Bu yıldan, son şiirlerden pek almadım. Sıralı gitmek istiyorum ki dilimin serüvenini hem ben hem okuyucu net görebilsin.

CEM:  " Biraz Konuşmasak” ismi nereden geliyor? Kitabın isminin senin için nasıl bir anlamı ya da nasıl bir  tanımı var?

KAAN: İlk ismi başkaydı dosyanın, değiştirdim sonra. Kitaptaki 2013 Haziran şiirinde geçen bir ricadır “Biraz Konuşmasak.” İnsanlar her ortamda herkese karşı hep aynı istikrar ve cümle ortalamasıyla konuşkanlık sergileyebiliyorlar. Ben bunu anlayamıyorum. İnsan herkesle, her ortam ve konuda aynı konuşma performansını nasıl tutturur? Çağ zaten iyice geveze, neredeyse saçımızı kurutan fön makinası bile dile gelip “öyle değil böyle kurula” diyecek. Yorulmadık mı? Biraz susup kendimizle konuşmanın vakti gelmedi mi? Kendiyle konuşmayan insan, gerçekten konuşmayı bilir mi? O yüzden biraz konuşmasak hepimize iyi gelecek.

CEM: Yayınevlerinin şiire yaklaşımı ne derecede iyi? “ Ne kadar satarsa bizim için o kadar iyi” diyenler yüzünden mi bu memlekette çok şiir çıkmıyor sence?

KAAN: Bu her devirde tartışılmış bir mesele ama bir yere varacağı yok. Nitelik nicelik meselesi. Yayınevlerinden yeni çocuk sahibi olmuş ailelere kadar herkes suçlu bu konuda. Neden bu kadar çorak ve derinliksiz kaldık? Bunu düşünüp harekete geçen her birey devrimcidir. Şiir de devrimcilerin işidir.

CEM: Gereksiz olarak gördüğün şair/ yazar sıralaması yapsan ilk sırayı senin için kim alır?

Karl Marx. Aklımıza karpuz kabuğunu soktu. Uykumuzu en tatlı yerinde böldü.

CEM: Altay Öktem bir twitinde şöyle yazmıştı “İki kelimeyi bir araya getiremeyenler çok satıyor iyi yazarlar fanzin çıkartıyor blog açıyor.”  Buna ne diyorsun?

KAAN: Devrin iletişim enstrümanları, yayınevlerinin politikaları ve okuma modaları daha kısa ve net özetlenemezdi herhalde.

CEM:Yeraltı edebiyatı mevzusuna dönmek istiyorum .Şenol Erdoğan yeraltı edebiyatı mevzusuna “ bir edebiyat türü olarak yeraltı edebiyatı yoktur, lakin bir Pazar-market olarak mevcuttur” yorumunu yapmıştı.  Her şeyin tüketildiği topraklarda bu olaya nasıl bakıyorsun?

KAAN: Şenol haklı. Türkiye'de “ben yeraltı edebiyatı yapıyorum” diyen adamların hemen hepsi niteliksiz, ipe sapa gelmez ve komik işler yapıyor. Bir diğer çelişki de bu kişilerin kendilerini pazarlamak için “yeraltı edebiyatçısıyım ben aga” jargonunu kullanması. E yeraltı edebiyatı nasıl vitrine “yeraltı edebiyatı yapıyoruz gel” diye yazar? Dostoyevski yeraltı edebiyatçısıydı mesela. Öyle değil böyle olunur yani. Yerin altı, yeraltı edebiyatçılarının sandığından çok daha aşağılarda.



CEM: Futbol ile Edebiyat ilişkisini güzel  harmanlayıp iyi hikayeler çıkarttın. Bu mevzuya değinmeden önce senin de bildiğin gibi Camus’un bir sözü var . “Hayatta ne öğrendiysem futboldan öğrendim ; çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi. “ Camus'un hayatındaki yeri nedir" 

KAAN: Camus benim ilk abimdi. Biz iki kardeşiz; Doğukan ve ben. Kitabımı ithaf ettiğim Doğukan'dan 5 yaş büyüğüm. Hep bir abim olsun isterdim çocukken. Sonra Camus'yle tanıştım ve bana sigara içmesini de, yolda yürümesini de, insanları sevmeyi ama onların düşüşünü görmeyi de hep Camus öğretti.

CEM: Bazı yazarlar  Futbolun beyini uyuşturduğunu düşünür. Tutku, heyecan, coşkuya futbolun yer vermediğini söylerler. Ama sendeki durum böyle değil?  Çoğu yazında önemli futbol efsanelerine yer vererek futbolun birleştirici unsur olduğunu savundun,iyi hikayelerle okuyucuya seslendin.  Bazı yazarların bu “ Futbolun beyni  uyuşturuyor” diye tarif ettiği bakış açısı  nasıl açıklanabilir sence?

KAAN: Herhangi bir şeyin “beyni uyuşturduğunu” söylemek için uyuşuk bir beyne sahip olmak gerekir. İnsan bataklığın içine de girse, sorgulama yetisi varoldukça düşünür. Bu yetisi kuvvetli olmayan kişi ise futbolla olmazsa lüks bir arabayla, güzel bir kadın ya da erkekle yine uyuşturur beynini. Bunlar heybetli görünen boş laflar. Salazar'ın futbolu afyon olarak kullandığına bakarlar da Cemal Süreya'nın Memet Fuat'ın Orhan Kemal'in şimdiki adıyla Saracoğlu'nun çimlerinde yaptığı maçları bilmezler. Yusuf Atılgan spor yazarlığı yapmak isterken ona “koca Atılgan futbol yazar mı?” diyenlerdir bunlar. Bana da Hürriyet'te futbol yazmaya başladığımda biri çıkıp yazı yazmıştı, “Şair Rövaşata Atar mı?” diye. Atar. Cantona şairdir, İbrahimovic de şairdir. Şiir sırf dize yazmaktan ibaret de değildir. Bir oluş halidir şiir. İlhamın en duru halidir. Ezcümle, futbol her sınıftan kitleyi, her yaştan insanı bir araya getirip bir amaç ve aşk uğruna bağlı olmayı anlatır. Saf tutkudur. Camus “hayat hakkında düşünmekten sadece futbol oynarken kurtulabiliyorum” diyor. Bu vecd halini hakir görmek için uyuşuk beyinli olmak gerek. Kusura bakılmasın.

CEM: Tribünsel mevzulara girmek gerekirse; iyi bir Fenerbahçe taraftarısın. Tribüne ne zaman girdin, tribündeki coşkuyu nasıl tarif edersin?

KAAN: İlk ortaokulda gitmiştim, okuldan kaçıp. Sonra sürekli maçlara gitmeye başladım. Yıllarca da tribünün gediklilerinden oldum. Tribündeki coşkuyu biraz yukarıda açtım ama ufak bir ekleme yapayım; öyle bir sevgi ki tarif edilmez...

CEM: Tribünsel mevzulardan devam edecek olursak; bir deplasman anını anlatır mısın?

KAAN: Tribün, deplasman anısı çok ama bir ara bir yazımda naklettiğim Sakarya anım vardı. O bana çok şiirsel gelir. Şöyle anlatmıştım;

            Hani bu hayatta herkesin bir cennet anı olduğunu söylerler ya, ben onu bir maçta yaşadım. 2005 yılında şampiyonluğa gitmek için mutlak kazanmamız gereken bir maça, Sakarya deplasmanına gitmiştik. Kale arkasına sıkıştırılmış yüzlerce Fenerbahçeliden biriydim. Maç öyle sıkışık ve sıkıntılı geçiyordu ki umutlar azalmaya başlamış, “tribün totemleri” tükenmişti artık. Fakat 90+3’te bir korner kazandık. Önümde tribünü sahadan ayıran beton setin üzerine çıkmış iki arkadaşım vardı, bir an onlara baktım. Ben onlara bakarken de Serhat Akın topu öptü ve korneri kullanmak üzere çeyrek daireye dikti. Önümde duran iki arkadaşımın arasına girip tellere yapışmak istedim. Bu öyle yoğun bir istekti ki hemen önümüzde yaşanacak “son gol şansı”mızda takımla birlikte o ceza sahasında olmak istiyordum. Kornerden gelen topla bir karambol doğabilirdi ve ben hemen araya girip golü atabilirdim! Ama dur dedim kendime, dur Kaan. “Birazdan gol olacak” ve “o tellere golden sonra atlayacaksın!”. “Acele etme!”. Ben bunları hissederken Serhat korneri kullandı ve top bembeyaz bir bulut gibi havada süzülüyordu. Her şey bir ağır çekim anından ibaretti. Top altıpasın üstüne geldi ve Luciano bütün heybetiyle bir Spartan gibi yükselip topu kaleye yolladı! İşte o an çıldırmıştım. Sonra ne oldu, nerede ve nasıldım hiç hatırlamıyorum… Şampiyon olmuştuk artık. Bu şampiyonluk golümüzdü ve bütün kudretiyle hissetmiştim onu. O golde benim de payım vardı!

CEM: Anılardan gitmişken; Unutamadığın alkol anını anlatır mısın bize?

KAAN: Ona girersek çıkamayız. 5-6 yaşlarımdayken epey kolonya içmişim. Öyle yudum falan da değil, bildiğin şişeyi kafaya dikiyordum. Sonra sonra şişeleri saklamaya başladılar benden. O gün bugündür hayat hep bir sarhoşluk anısı zaten bende.

CEM: Kitap mevzusuna yeniden geri dönmek gerekirse; birçok sitede kitap eleştirilerini okuduk. Son okuduğun kitapları ve tavsiye edeceğin kitapları söyler misin?

KAAN: Futbol da konuştuk, bir futbol kitabıyla başlayayım; Maradona'nın otobiyografisi El Diego'yu futbol seven sevmeyen herkese tavsiye ederim. Kitap listesi yapmayayım şimdi, çok kitap var hangi birini saysam bilemiyorum çünkü. Sosyal ağlardan paylaşıyorum sürekli sevdiğim şair, yazar ve kitapları zaten.

CEM: Son olarak röportaj teklifimi kabul ettiğin için teşekkürler Kaan.  Okurlarına son olarak  neler söylemek istersin?

KAAN: Rica ederim, teşekkür benden, incelik gösterdin. Su içsinler. Sağlığa faydalıdır.


CEM KURTULUŞ / EKİM 2014 

0 yorum: