// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

13 Ekim 2016

Passolig'siz Deplasmanlar; Away Uşak




















Sıkıcı ve klasik bir Pazar günü. Full mesailerden bunalmış, yeterince rutine dönüşmüş hayatın son çıkışlarındasın, ve yapılabilecek ne var diye kendine soruyorsun, soruyoruz. Akla gelen tek şey; “ Deplase olmak  “ neresinin olduğunun önemi yok  “ deplasman olsun da ne olursa olsun” diyoruz çoğumuz. Listeler hazırlanıyor, planlar yapılıyor, müdüre yalanlar söyleniyor. Müdür bunu yemiyor ama bir şekilde izni kopartıyorsun, kopartmasan bile kafaya koymuşsun gideceksin başka yol yok.  Gecenin geç saatlerinde yolu beklemenin hazırlığına geçiyoruz. Dumanlı ve sis bulutlarının kapladığı bir gecede bizi buğulu camlar bekliyor.

27’lik otobüste 35 kişi sığmaya çalışıyoruz, bir şekil kimse bunu şikayet etmiyor. Herkesin amacı bir, böyle deplasmanlarda Passolig de olmayınca deplasman daha çekilir oluyor.  Yüksek sesli bestelerle yolumuza ilerliyoruz, alkol dur durak bilmiyor, kafalar kıyak bir şekilde ilerliyoruz yolumuza. Her duman çekişimizde besteler daha da yükseliyor. Şoförümüz kıyak çıkıyor,  çoğu şeyi sıkıntı yapmıyor. Bu deplasman işlerini bilen bir kafaya sahip olunca tayfa da şoförle iyi anlaşıyor. Bir klasik olan Köfteci Yusuf’a uğruyoruz, kıyak kafalarla köfteler yeniliyor yolumuza devam ediyoruz. Uşak’a indiğimizde ciddi bir tribün potansiyelini görüyoruz.

İçeri girmeden önce Uşak geneline parklarda memurlar içki konusunda katı olduklarını şehire geldiğimiz andan itibaren hissettiriyorlar bize, sonrasında da bunun çabası şikayet oluyor. Bu faslı geçersek Uşak’a gelenler için tek yorum herhalde “ Uşak’a geldim kendimi sorguluyorum “ cümlesi oluyor. Derken tribüne giriyoruz, akustik olarak muazzam bir salona sahip Uşak’ın salonu. Modern yapıya uzak, taraftarla bütünleşmek için bütün her şey bir arada. Tribüne girdiğimiz andan itibaren yer bulamıyoruz, bir kesim diğer bölgeye geçiyor. Bu bölgede polis oradaki taraftarı çıkarmak isterken arkadaşını vermemek uğruna mücadele edenler oluyor. Sonrasında olanlar oluyor. Fenerbahçe tribünü bu maçta tribünlere sığmadığını gösteriyor. Ataşehir’deki modern ve taraftar kültürüne uzak  salona biat etmeyenler yerini alıyor bu salonda aslında.

 Sonuç olarak; Passsolig’in olmadığı deplasmanlar her daim doyurucu oluyor hepimiz için.  Dönüş yolunda bayılanlar da olsa, bu baygınlıklar sonucunda sabahında işe gidecek olanlar içinse sabahında tek söz geçerli oluyor; “ Hayat, deplasman dönüşü başlar “

Tam da böyle bir noktada sonlandırıyoruz bu deplasmanı, çünkü ertesi günün yorgunluğunun tarifi hepimiz için leş ötesi oluyor, hayatın ağırlığında ezilsek de “ yine olsa yine gideriz “ düşüncesinde oluyoruz hepimiz. Ve son olarak ;  seni yolundan edenler olmuşsa, yarı yolda bırakanlar olmuşsa, yolsuz kalmışsan ve gidecek yol kalmamışsa gidilecek tek yol deplasmandır!

Passolig’siz deplasmanlara selam, yola devam.

Selametle.


Cem Kurtuluş, Ekim 2016

1 yorum:

Yazılarının çoğunu okumuşumdur, dinlediklerini dinlemişimdir, okuduklarını okuyup, izlediklerini izlemişimdir. Senin tabirinle "Kasvetli Gecelerde" en çok burayı aramışımdır, her şey siyaha giderken. Dipte kuytuda ne varsa değer görmeye değen, sana biçtiğimiz değerden ötürüdür. Hiçbir ahbaba bahsetmeyecek kadar çok seviyorum buraları. öldüğün zaman, bu anılarını yaşamış gibi çocuklarımıza anlatıp, "Sonra yıllarca sarhoştu, ve ondan sonra öldü" diyeceğiz.
Özgür olduğunda Marmara, görüşürüz bir ara.