31 Aralık 2011

Yeni bir yıl !!

 Yeni bir yıl
Geçen boktan günler
Biraya ve şaraba selam duracağın saatler
Boş bira şişesi
Köşede duran yalnız adam
Saçma insan hayatı
İnsan ilişkileri
Her şeyin yolunda gittiği anda ters giden durumlar
İnsanların bir yere girip iz bırakmadan çıkmamaları
Prezervatif dağıtanlar
Saçma televizyon kanalları
Televizyon ekranlarında sahte gülüşler
Aile toplantıları
Sonrasında sıçışlar
 Birkaç mutlu insan
 Sokakların pisliği
Fahişe avına çıkan am meraklıları
Sokakta sürtenler
Yapılması gereken sadece
Birkaç bira içmek
Bir de müzik
Fazlası değil
Şerefe Hank!

Cem Kurtuluş, 2011





Orospular Güzeldir !

Orospular hep güzeldir
Bir hikayesi vardır onların
Siyah beyazdır
Giydikleri  renkli elbiseler
Gösterişler
Yırtmaçlı etekleri
İç çamaşırları
Yaptıkları  makyaj
Yatakta attığı çığlık bile farklıdır
Belki bir kurtuluş sesi
Belki başka bir şey
Onların da yalanları vardır
Başkaları gibi..

Yalan sevişmeleri vardır
Her sevişmenin ardından
Başa dönüş
Bir mutsuzluk
Yüzlerinde bazen bir kızarıklık
Bazen de mutlu numarası yapan birer aptal ifadesi vardır

Kokuları vardır teninde
Yalan veya gerçek
Sorunları vardır onların aynı başkaları gibi
Sadece düzüşmez onlar
Ve hikayeleri kötü ve çirkindir
 Orospular hep güzeldir
Çirkinleri bu dünyada bulunup
Bazıları cehennemin dibini boylasa da..

Ruhlarını kaybeden vardır içinde
Ruhlarını kazanmak için uğraşanlar da..
Ama her şeye rağmen dünyada orospuların da güzeli vardır bu bok parçası evrenden kurtulmak istese de..
Yazan:Cem Kurtuluş

28 Aralık 2011

Ekoin [MaviBiDoN] - Ev Kayıtları -(2011):


















Ne yaptığını bilmemek çoğu zaman kafayı yemeye sebep olur ve bu albüm de böyle çıktı denilebilir belki de .  Telif hakkı filan yok sadece korsan bir şey. Uzun yolculuk yapmayı seven ,aynı zamanda bir şeyler üreten, Kesmeşeker sever   ve aynı zamanda Kadıköy ruhu taşıyan arkadaşımız Ekin ‘in  ‘’Mavibidon’’ projesi ile karşı karşıyasınız.

 Biraz deniz havası bir deniz kokusu,  kayıklar , sakinlik ,sessizce hallerimiz ,gitarın tınıları ama çok şey olmayan ama sadece bir şeyler,  bir haber bir mektup gibi, cuf ,cuf  sesiyle kalkan trenler ,bir bekleyiş  misali, yıktıklarımız, yaktıklarımız, yerine onardıklarımız, onaramadıklarımız, beklediklerimiz ,  yitirdiklerimiz, yitirmek için uğraştıklarımız, bir sebep uğruna hiçliğe dönüşlerimiz..

 Denize karşı bakışlarımız ve zamanın çabuk geçmesini bilmek, denize karşı attığımız taşlar, moda sahilinde içtiklerimiz , bir gece yarısı çalmayan telefonun yalnızlığında kaldığın saatler, ağlayışlarınız ,  bizi hiçten sayanlar  varlığımızı yoka sayanlar,  aradıklarınızı bulmak ya da bulmamak, şarap şişesine selam durmak o nereye dönüyorsa oraya dönmek , bize uzak olanlar sonucunda yalnız mı kaldığımızı hissettiren durumlar ve içinde yaşadığımız durumların hepsi de denilebilir albüm için. Az mı çok mu saydım bilemedim.

Her sabah uyanışlarımız ,sonrasında yıkamadığımız yüzler, aynada utandığımız bir yüz , yaprağın kopması gibi hissedişleriniz ama kopamadıklarınız,  ve sayamadıklarımız..

 ‘’Belki de ‘’  tarifi zor yapılan bir şarkı. Gecenin bize anımsattıkları, sıcak bir kahve gibi , bulunamayan bir şey ‘’oysa  ne yağmur gibi oysa ne yalnız gibi oysa  ne yağmur gibi ararım seni ‘’. Hüzünlendirir, sakinliğiniz de artar ,deniz kıyısında oturursunuz elinizdeki şaraba bakarsınız durursun sadece. Önünüzdekileri düşünürsünüz..

‘’ Ağlamaktan durduğun an’’ yıllar geçer  hastalanırsın işin yoktur,  bomboş gezersin,  bir de Kadıköy sokakları, caddeler,  telefonun çalmaz , dört duvar arasında kalmanın verdiği his ,sıcak bir kahve, önünde bir kitap o kitabın içinde kaybolduğun satırlar ve ağlayışlar kalmıştır geriye artık..  ve pek severim bu şarkıyı da .. politik bir şarkı da denilebilir  ‘’işten atar zam denince ‘’ bunun için yeterlidir.

‘’Halime Acıma’’ Düşler ve içinde kaybolduklarımız , acılarımız ve her şey. İlk başlarda sakin gidiyor şarkı sonrasında bir hızlılık söz konusu orası pek güzel.   " Yalnız mıyım yoksa "  yalnızlıkta boğulma halleri, bir gece sonrasında köşede kalan şarap, ‘’uzak mısın bana yalnız mıyım yoksa ‘’ kısmı can alıcı yer.

" Yağmur "  Kadıköy ‘ü anımsatan aynı zamanda yalnızlara ve bütün tren yolcularına adanmış bir parça sanki, öyle hissettiriyor. Sakinlik, huzur ve deniz kıyısı..

Korsan albüm olsa da edinin dinleyin efenim. Bir Kadıköy yağmuru eşliğinde iyi gider bu albüm.  Kadıköy eseri diyelim albüme , deniz kıyısında içmeyi seven bir adamın yazdığı sözler. Yaşamın içinde bulunan her şeye değinmiş de diyebilirim albüm için..

O’na, Kadıköy’e, tren yolcularına selam olsun…



Cem Kurtuluş, 2011


27 Aralık 2011

Kesmeşeker - Doğdum Ben Memlekette (2011):Alın Teriyle dolu kaplarda boğulanlar için






















Bazı siyah beyaz filmler vardır, bazen de siyah beyaz hayatlar vardır bunu tahmin etmek zordur. Efsaneler geçidi vardır.  İşte o Efsane albüm kapağında göründüğü gibi ‘’Metin Kurt ‘’oluyor.   Albüm kapağında bir süre önce Metin Kurt belirlenmişti. 70’lerin efsanevi futbolcusu aynı zamanda sosyalist ayrı bir kişilik. 

Metin Kurt  anarşist ruhlu olduğu ve  isyankar bir yapıya sahip olduğu için Galatasaray tarafından gönderiliyor bu 70’li yıllara  denk geliyor. O’na " Çizgi Metin"  derlerdi o zaman, sağ açık oynardı. Topu götürürdü.  Futbolcuları örgütlerdi, sonra  Spor Emek-sen ‘i kurdu.  Ve Bunun Kesmeşekerle bağlantısı ne açalım biraz.

  Kesmeşeker şarkı sözlerinde her zaman Hayatı  “ futbol terimleriyle’’  anlatmıştır.  Ters köşe olma durumları, ceza sahası, geride kaldığımız zamanlar, hayatın şartlarına karşı yenik düşmemek, dünyada aşktan çok acıkanların olduğu bir gerçek, sisteme karşı yenik düşmemek ,muhalif olmak ,ve grubun duruşu en önemlisi..   

Albüm kapağına baktığımızda Metin Kurt gerçeği var. Endüstriyel futbol gerçeği de Metin Kurt'la birlikte çıkıyor. " Endüstriyel Futbol, Tribünler, hayat üçgeninde birleşiyor albüm.  Aynı zamanda Metin Kurt'un " Futbol borsada değil, arsada güzel" sözleri de hafızalarda.  Bunların haricinde memlekette doğmuş olma hallerine dair  anlatılar dünyasına giriş yapıyoruz.

  Son Kesmeşeker albümü     2004’te çıkmıştı . Onun üzerinden 7 sene geçti. Uçsuz bucaksız azınlık bekliyordu. Konserler de haliyle fazla olmuyordu.  2010 itibariyle konserler fazlalaşmaya başladı.

 Konserleri kaçırmamaya özen gösterdik.  Ekim ,Kasım derken Aralık’ta albüm çıktı sonuç itibariyle beklemeye değdi. Her konserde soru üstüne soru soruyorduk " albüm ne zaman çıkacak diye ".  Albüm  sonunda Perşembe günü çıktı. Kimileri albümü internetten sipariş etti çabuk gelsin diye kimisi müzik marketlere koştu.

 Ben de öyle yapmıştım. Perşembe günüydü iyi hatırlıyorum.   Okuldan çıkar çıkmaz heyecanla  Mephisto ‘ya   gittim. Gitmemle gelmem bir olmuştu. Albümü alıp otobüs durağına doğru koştum eve bir an önce yetişebilmek için. Albümü beklemek " maçı beklemek gibiydi’’ benim için o yüzden. 

" Metin Kurt yalnızlığında’’  Kaptan bize " iki şişe ucuz şarap bir tarih yazabilir’’ diye sesleniyor. Hayatın futbol terimleri arasında kayboluşu gibiydi bu, ceza sahası durumları ,ters köşe olma Durumları, dünyanın düzeni ,yapılan düzenbazlıklar , yalnızlığın içinde kaybolan ceza sahası içinde kendini arayanlar,  Kuşkular ,Kul’a kulluk etmeyenler, sistemin önünde eğilmeyenler “ ve ne güzel’’ derken bir tebessüm oluşuyordu yüzümüzde.

 Şarkı bitmeden “ spiker Metin’in  golünü anlatır ‘’ sonrasında ne güzel nidaları yükselir.

“ Her şey sermaye için sevgilim “ bu parçanın öncesi vardı birinden duymuştum albüm çıkmadan önce  kiraz sözleri geçiyor o zaman merak içindeydim. Ve dinlediğimde de favorilerimden biri olmuştu.

    Zaman geçer karanlık çöker , yolculuk vaktidir artık martılar deniz aramaya çıkmıştır, kemerler bağlanmıştır.  Sonrasında kaptan ‘bir mektup yaz parasız yatılıya derken  “  kaptan okuduğu dönemlere  selam çakar.   “ Bu dünyada aşıklardan çok acıkanlar var “  derken dünya düzenine tepkide bulunuyor.  Sistemin Acımasızlığı ,yaşama sandviçleri  ona rağmen ayakta duranlar ve sermaye’ye yenik düşenler..

7 yıl olmuştu artık bir şeylerin değişme zamanıydı. Ve “ Atlar dönmedi’’ ile devam ediyoruz.  Can Alper şarkıyı mükemmel hale getirmiş.  Bulamadıklarımız, bulup da  bizden uzakta olanlara , geçmişte bıraktıklarımız, hala orda mıyız diye söylenmeler,  dönmek isteyip de dönemediklerimiz  ve gerçekten özleyince dönmek gerek “ başka insan, başka şehir başka lisan başka nehir bilmem ben ‘’   her şeyi özetliyor.

“ Kim sessizse o ağlasın “  şarkının ismi tuhaf kaçabilir.  Devrimciye yazılmış ağıt dersek tuhaf kaçmaz. Kimliksizlere atılan tokatlar, doğmak istemediğimiz yerler, yarı yolda düşen bir arkadaş, sesini çıkaramayanlar, sesini yükseltince kodese tıkılanlar ve niceleri.  Kaptan’ın sesiyle uzaklara doğru yolculuğa çıkıyoruz.

“ Gittiğin Gün “  gittiğin gün geldiğin güne uzaktan baktım girişiyle bu parça çoğu kişiyi mest etse de benim ısınamadığım parçalardan biri oldu.  Yalnızlar ligi, rakiplerin zorluğu  ve niceleri bu şarkının bana anımsattıkları..

“ Eğ başını Eğeceksen “  zamanında kent ozanları albümünden yer alan şarkı olmakla birlikte değiştirilmiş olması ayrı bir hava katıyor şarkıya.  Ama ben her zaman akustik gitarla çalınmış halini tercih ederim.

“ Sıcak ve Kurak “    temposuyla bizi sarsan albümün bombalarından.   Can Alper  coşmuş ,esmiş ,gürlemiş albümde genel olarak ama bu şarkıda ayrı bir performansı var ,ayrıca davulda emre iyi  çıkarmış.   Konserlerde farklı bir coşkuyla söyleniyor bunun da altını çizelim.  Sözler de vurucu özellikle “ Hem önemsiz hem de nemsiz bir yerde geçer hikayemiz ‘’ kısmı ayrı.

“ Doğdum ben memlekette “  geçmişe dönüş ,memlekette doğmuş olma halleri,  yaşamın sıkışıklığı arasında yaşama halleri, başka bir şey olabilmek   ve “  bana versen milyon dolar / oyununda oynamam ki / diyelim mi?’’  vurucu sözler devam ediyor.  Medya patronlarına sisteme karşı bir savaş,  kayıp kuşağa sesleniş, muhalif yanlar da her kesmeşeker albümünde olduğu gibi burada da devam ediyor.

“ İsmail’’.  Dinlerken ilk göze çarpan  sözler, sonrasında gitar temposu.   Denizin ve yosun kokularını alanlar,  rota bulamayanlar, rotasını şaşıranlar, yol bulmak isteyenler. Andıran otu kitabının etkileri yok değil sözlerde.  Konserde çalınmasını istenilen şarkılardan. “ Burası bittiği yer mi başladığı yer mi denizin “  Andıran otu kitabında geçer. 

“ Benim Adım ne “    politik mesajlar önemlidir ama kesmeşeker bunu şarkı aralarında verir.  Savaşa karşıt olmalarını söylemeye gerek yoktur sanırım. "  Benim adım ait değil ki barışa / bütün dünya bir yana / her şey bir yana / benim adım ait değil ki savaşa “  . ölenler, kalanlar, hiç uğruna savaşanlar ,  başkalarının keyfini bekleyenler  ve adı oraya ait olmayanlar.. bu şarkıda ait olmayan şeylere dair politik bir mesaj olduğunun altını çizmek gerekir.

“  Tezatlar Kitabı’’ İnsanın kendini tanıyamadığı zamanlar vardır ruh hallerinin farklılaştığı dönemler, kendine hakim olamadığı dönemler, insanın kendine karşıt olduğu dönemler ,  bütün mesele ‘’karşıtlık’’ üzerine.  Sakin ve aynı zamanda  huzur veren “ rüzgarlı deniz  Kıyısını’’ andıran bir parça.  Albümün çıktığı zamanlarda  3.Haymatlos Konserinde çalındığını da ekleyelim. Albümdeki şarkıları biliyorduk ama bu şarkının çalınması sürpriz oldu.  Moda sahilinde elinizde şarap varsa dinlemeden modayı terk etmeyin. 

7 yıl bekledi Uçsuz Bucaksız Azınlık. ekim denildi ,kasım denildi sonunda albüme kavuştular.  Kadıköy, Kesmeşekerdir , biraz deniz ve yosun kokusu almak isteyenler için, tribünleri selamlayıp ceza sahası içinde kendine yer bulamayanlar için.  Farklı bir Sound, muhalif sözlerin baskın olduğu bir albüm ve Metin Kurt’la efsaneleştirilmesi albüme farklı bir hava kattı. Yazımı bitirmeden şu sözlere yer vermeliyim.

"  İki şişe ucuz şarap bir tarih yazabilir. verdiğim tüm sözler bir anda uçabilir. sıcak bir bira, patlak bir sigara, Metin Kurt gibi yalnızız ceza sahasında. Ne güzel, ne güzel. Ne güzel Ne güzel...’’

Memlekete, karşıtlıklara, iki şişe ucuz şarapla tarih yazanlar için, tribünleri selamlayıp ceza sahasında kalan amatör ruhlara binbir selam niteliğinde olan bir albüm “ Doğdum Ben Memlekette” her şeyden önemlisi  “ Alınteriyle dolu kaplarda boğulanlar için.

Cenk Taner Vokal, Elektrik Gitar, Akustik Gitar
Can Alper Elektrik Gitar, Akustik Gitar, Oniki Telli Gitar, Geri Vokal

Tansu Kızılırmak Bas Gitar, Geri Vokal
Emre Sarıtunalılar Davul, Perküsyon, Geri Vokal

Tüm Şarkıların Söz ve Bestesi Cenk Taner'e aittir.

Düzenlemeler: Can Alper, Tansu Kızılırmak, Emre Sarıtunalılar, Cenk Taner
Kayıt, Miks: Eray Uygur / Jingle Factory (Ağustos-Ekim 2011)
Mastering: Andy Jackson
Grafik Tasarım: Hayalgücü Tanıtım


Yazan:Cem Kurtuluş 


21 Aralık 2011

rakipler zordu

Yalnızlar ligi zordu
Haliyle rakipler de zordu
Kanatlardan etkili ortalar geliyordu
İleride yalnız bir kahraman
Ve geriye baktığında
Çakılı bir defans
Gol bulmak kolaydı
Ama kendi kalende golü görmek hüsrandı
Bir kaleci ne yapabilirdi ki
Sadece tek başına
Sadece beklerdi
Ve izlerdi
Bir de gözlemlerdi
Defans uyanıktı bazen
Bir uyku hali
Ama kalecinin gözleri açık olmalıydı
Etrafı keskin gözlerle kesen bir kaleci
Sonunda kalesinde golü görüyordu
yalnız bir kahraman forvet
gerçek bir kahraman kaleci
kahramanlar
dışarıda kaldı
atış serbest !


 Yazan:Cem Kurtuluş

Antalyaspor -0 Fenerbahçe -0:Golcü sorunu çözülmeli !!

Golcü sorunu bu maçta da devam etti.  Sezon başından beri bu devam ediyor. Niang ‘ın ayrılışından sonra eğer forvet bulunamadıysa bu yönetimin hatasıdır.  Ucuz bir rakama geldi. Ucuz rakama gelmesi önemli değil,gelişime açık olabilir ama şu bilinmelidir ki; Fenerbahçe taraftarı takımına çabuk uyum sağlayan golcüleri sever ve sabırsızdır.  

Maçın ilk yarısında yürüyerek oynayan bir Fenerbahçe vardı. Antalya’nın fazla tehlikeli pozisyonu yoktu  .   Stoch,kanattan içeriye katetmeye devam ediyordu,semih ise bir şey yapmak için çabalıyordu. Serdar kesimal yine maça damgasını vuran oyuncuların başında geliyor.

Yobo ile iyi anlaşıyorlar. Uche-högh ikilisini hatırlatıyor desem yalan olmaz. Emre de çok çabaladı. İkinci yarı başladığında Antalya daha etkili gelmeye başladı ve Bienvenu’nun kaçırdığı 2 net gol pozisyonu  Fenerbahçe taraftarına saç baş yoldurttu. Ve %100 net pozisyonu bu denli kolay harcayan bir oyuncu var mıdır bilinmez.

Guiza da çok kaçırıyordu ama puan kaybı olmuşsa Bienvenu’nun bunda katkısı fazladır. Aykut Kocaman’ın Özer ısrarını anlamak zor doğrusu. Dia ‘yı almamasını anlıyorum 9 haftalık Afrika kupasına gidecek. Takıma onu yerleştirse dahi bir süre sonra takımdan ayrı olacak.  Bu maçta puan kaybettik ama endişelenecek bir şey yok. İkinci devre takım takviye yapılırsa eğer daha iyi olacaktır. Özellikle golcü sorunu çözülmeli..

Yazan:Cem Kurtuluş


81 yılı !!

81 yılı olduğunu hatırlıyordu.  Geçmişe baktığında aklında kalan tek şey buydu.  Dönemin gerginlikleri vardı ,işkenceler ,devletin kıydığı canlar . Bunlar aklındaydı,akıldan silinmeyen şeylerdendi. Yanında çırılçıplak işkenceye uğrayan arkadaşlarını görmüştü,kendisi de işkence görmüştü.

 Devlete göre, onlar devlet düşmanlarıydı, temizlenmesi gerekenlerdi. Devlet onları temizlemek için her yolu deniyordu ve döneme ait  onun için akılda kalan başka şeyler de vardı. Bunlar da ''  Uzayan ekmek kuyrukları, verilmeyen maaşlar ,geçim derdiydi. 

  Yaşı büyük değildi.  Dışarı çıkma yasağı vardı, o istese de çıkamıyordu. Dışarıdan görünenlerde sadece kan vardı. Bir tarafta aç olanlar,bir tarafta üstün olanlar ve patron olup işçiyi süründürenler..  Futbol maçlarına giderdi yaşı küçük olmasına rağmen.

 O zamanlar pek yapacak bir şeyi de yoktu. Çünkü sokağa çıkma yasağının olduğu dönemi var sayarsa her şey ortadaydı.  Sabah okula gidip,sonrasında eve dönüyordu. Maçların olduğu günlerse maçlardaydı. Orada hatırladıkları ‘’ Bilet kuyrukları,köfte ekmek sıraları, sabahlamalar ,dostluğun dostluk olduğu dönemler ‘’.

  Tehlikeli dönemler olduğunu kendisi de biliyordu.  Tehlikeden kaçmıyordu daha çok onun üstüne gidiyordu. Ölüme mi açtı,ölüm mü onun üstüne geliyordu bilmiyordu. Ailesi sıkıydı. Ailede siyasi çatışmalar vardı. Babası sol örgüttendi,mitinglere katılıyordu. Babası bu mitinglerin peşinden yıllarca koştu geride hiçbir şeye bakmayarak.

  Ne zaman miting olsa önde yer alıyordu. Polisler ilk önce hep onu kodese tıkardı.   Polisler için ya da devlet için önemli isimlerdendi babası.  Aileden küçükler '' baba artık mitinglere katılma dese de '' bunun bir yararı olmadı.

 Babası bildiğini okuyordu, herkesi hiçe sayarak yapıyordu bunu. Seneler geçti zaman çabucak akıp gitmişti. Geriye dönerek şöyle bakmıştı. Neden hep mitingler peşinde koştum diye kendine sordu.  İsyan eden biriydi,ama yıllar ondan çok şey götürmüştü. Çocukları da bundan zarar görmüştü,bu zararı ilk başlarda anlayamamıştı. Ama zaman geçtikçe bunu da anlamıştı. İnsan her zaman  bir şeylerin farkına geç varıyordu, babası da böyleydi işte. 

Yazan:Cem Kurtuluş

20 Aralık 2011

Serhat:eski bir hikaye

Sanırım 90’ların sonuydu. Mahalle’nin karışık olduğu,kavga’nın eksik olmadığı günlerdi.  Her gün bir kavga mutlaka oluyordu. Mahallede haylaz olan birkaç çocuk vardı. O çocuklardan biriydi Serhat.

Haylazlardan şikayet edenler de vardı. Bu önemli değildi. Zaten o zaman mahalle için hiçbir şey önemli değildi. Burçak ve Tuğba denen iki hatun vardı yan apartmanda yaşayan. Tuğba’nın bir seks bombası olduğunu düşünürdü Serhat.

 Bunu karşıdan belli ederdi. Burçak karşıdan  daha farklı gözükürdü sanki o dönemler ona. Her okul gününde Tuğba’yı o mini eteğiyle görüyordu. Onun hakkında erkeklerin altına yatıyor diye duyuyordu. 

Bir gün, okulda Tuğba’nın okulun arkasında bir herifle sikiştiğini görmüştü. Okul  dağılmıştı,anlaşılan planlarını önceden yapmışlardı. Ve ikisi de soyunmuştu. Tuğba’yı o delikten izlerken ne muhteşem vücudu olduğunu anlamıştı , bunu daha önceden de belli ediyordu diye de düşündü.  Hep onun hayalini kuruyordu Serhat,aklı fikri ondaydı ama yapılacak bir şey olmadığını biliyordu.  

 Onu böyle izlesem de onun  beni görmediğini biliyorum diyordu serhat. Zaten görmesine de gerek yoktu. Serhat onu görse de  kızın o zamanlar Serhat'ı görmediği ,siklemediği ortadaydı.

Ama konuşmamıştı onunla serhat . Zaten yaşı da yeterince büyük değildi. Ama onu beceren herif şanslı olmalıydı diye içinden geçirdi.   En azından okul kapısının deliğinden vücudunu gördüğünde bunu anlamıştı ve sinirle okulun kapısını tekmeleyerek çıkmıştı. Kapıdaki ses onlara kadar gitmemişti,ama onlar Serhat'ı görememişti. Serhat, aniden oradan uzaklaşmıştı. 

Yazan:Cem Kurtuluş

19 Aralık 2011

Fenerbahçe -1 Trabzonspor-0 :Fenere selam,şike'ye devam

Son 6 aydır yargısız infazlara,haksızlıklara  isyan etme günüydü  bu maçın olduğu gün.  Fenerbahçe taraftarı bu maça özel olarak hazırlanmıştı eğer ki aksi bir sonuç olsaydı farklı şeyler olabilirdi. Biletler günler öncesinden karaborsa’ya düşmüştü,Fenerbahçe taraftarı biletleri tüketmişti.  Migros tribünü uzun zaman sonra tribünde inanılmaz performans sergiledi.

Sarı-Lacivert-Şampiyon –Fener   tezahüratını da başlatan onlardı. Belki de bunların hepsi bu maça özel bir şeydi. Şehir dışından çok sayıda cefakar Fenerbahçe taraftarı gelmişti.
Günler öncesinden hazırlanan koreografi’ye diyecek bir şey bulamıyorum. 

Büyük emek verildiği ortada. Stattaki pankartlar her şeyi gözler önüne seriyordu. Maç öncesi takım çağrıldı. Bunun öncesinde bu hafta tartışılan emre-Aykut kocaman olayı vardı. Bunlar da tatlıya bağlanmıştı artık. (Aykut Kocaman'a hak vermiştim bunun altını çizmeliyim)

Fenerbahçe ,maça  taraftarının desteğiyle hızlı başladı.  Kaygan zemin vardı ama bu bahane olamazdı. Hakem,Trabzon’un sert oyununa göz yumuyordu,olmadık yerlerde oyunu kesiyordu.  Statta bizler desteğimize devam ederken o esnada Mehmet topuz’un golü geldi. Gol sevincini teknik heyetle ve taraftarla paylaştılar.

 İlk yarı oyunun hakimiydik. İkinci yarı tablo biraz daha değişmişti.  Trabzon 10 kişi kaldıktan sonra daha çok mücadele etmeye başladı.  Kaçırdığı pozisyonlarda vardı. Bizim kaçırdıklarımızın yanında ne kadar etkiliydi orası tartışılır. Alex, gününde olsaydı her şey farklı olabilirdi. 

Serdar kesimal yine bu maçta kendini gösterdi. Sıfır hatayla oynadı diyebiliriz. Aynı geçen hafta oynadığı gibi.  Trabzonlu tolga da dün maçın en iyilerinden biriydi .  Fenere selam şikeye devam..

Yazan:Cem Kurtuluş

13 Aralık 2011

Arşmahal - Gezegen Seyahatleri (2011): Arşmahal ile yola devam !!






















Onların yolculukları 2000 yılında başladı.  7 yıl sonra Yana Yana Döne Döne albümünü çıkardılar. Bu albümün üzerinden 4 sene geçti Arşmahal’da ses yoktu ve Arşmahal severler yeni albümü bekliyordu artık. 2 kişinin çıkardığı bir albüm bu ve sözler Selçuk bal ve Selim Kesen’e ait.

  2011’in aralık ayına doğru Arşmahal’ın ‘’Gezegen seyahatleri’’ adlı albümü çıktı. Albüm öncesinde gruptan Selim Kesen  ile konuşuyordum albümün ne zaman çıkacağına dair. Sonunda merakla beklediğim albümü almak için yola koyuldum.

Albümü aldıktan sonra dinlemeye koyuldum. Dinlediğim andan itibaren albüm beni kendine hayran bıraktı. “Olmuyor’’ şarkısıyla albüm açılıyor. Grup, sözlerinde hayatta ters giden şeylere, karşımıza çıkan engellere el atıyor . “Olmuyor’’ şarkısında bu açıkça belli oluyor.  “Geçiyor hayatlar seyirciyiz’’ nakaratıyla bunu bize gösteriyor. Sakin gidiyor şarkı hem karamsarlık taşıyan bir havası hem de umuda doğru bir sinyal var.

Umutlar, umutsuzluklar ve bir çok şey. Hayatın devam edileceğine dair sinyaller ve  ’’Meğer’’.  Bazen fark edemediklerimiz, bazen fark ettiklerimiz bazen zamana yenik düştüğümüze dair. Vokal bizi alıp götürüyor .

 “Hayat Mahali’’ ile devam ediyoruz albüme.  Eğlenceli bir yönü var bu parçanın, mutlaka dinlenmeli. Favorilerimden biri. Hayat’ı bir yolculuk olarak düşünenler için birebir. Ve ’Değerli yolcular, dikkat tüm yolcular’’ diyerek kemerlerinizi bağlayın. " Değil’’ de eğlence yönü baskın olanlardan. Ve bu yönünü sevmemek elde değil, Hayat üzerine değilleri saymış müzisyen. 

Aşk, seçim, cesaret, yolcular, özgürlük, tutsaklık ve bir çok şeye bu parçada ele alınıyor.
Albüme ismini veren ’’Gezegen seyahatleri’’ ile devam ediyoruz. Arşmahal ile yolculuk bu şarkıyla devam ediyor. ‘’Ve biz iki kayıp ruh sonsuzluk dansında ,tek vücut olduk gezegen seyahatinde’’ nakaratlar mevcut.  Geçmişe bir özlem yok da değil aslında.

" Dön Geri’’   tarifi yapılamayacak ve aynı zamanda favorilerimden. Moda sahilinde dinlenecek şarkılardan biri olabilir denize karşı. Sessiz ,,tek başına yollarda yürürken bir köşede kaldırımda yalnız başına otururken bu melodilerin aklına gelmesi bünyeyi kötü edebilir. “Rastlaşırız belki çok sevdim acemiyim hala “ .

“Üstad’’ sound olarak gitar temposunun yüksek olduğu parçalardan biri.  Gitar -vokal’de Selçuk bal gayet iyi performans gösteriyor bu parçada.  Araya sıkıştırılmış soloları unutmamak gerek. “Güzel şeyler’’ albümdeki son parça, güzel bir bitiş.  Hatırlananlar, yaşanılanlar, unutulmayanlar, düşlerde kalanlar, pusulu yollar, değişmez haller, günlük gelişmeler ve bir çok şey..

Arşmahal’ın bu albümünü bir süredir bekliyordum.  Arşmahal bu albümüyle bizi seyahate çıkarıyor. Seyahate çıkarken bir çok mevzuya el atıyor.  Albümü bir süre bekleyen benim gibiler için albüm  Beklemeye değdi gerçekten.  Arşmahal severleri Arşmahal’ın bu albümünün orjinalini almaya davet ediyorum!

Yazan:Cem Kurtuluş






Deplase Bursa: Bursaspor -0 Fenerbahçe-2
















" Fenerbahçe yıkılmaz,cümle alem bir olsa başa çıkamaz" 

Sezon başından beri en çok şikayetçi olduğumuz konuların başında Deplasman geliyor. Nedeni gayet basit. Deplasman maçlarının hafta içine iş gününe,okul günlerine denk  gelmesi nedeniyle bir çok sorun çıkıyordu. Yine bir iş günü ama önceden planlar yapılmıştı Bursa için yola çıkacaktık. Kimileri iş dolayısıyla gelemedi,kimileri bu iş’lerini daha önceden halletmişti.

Pazartesi öğlene doğru yola çıktık. İçkiler,börekler,kekler hazırlanmıştı otobüse binmiştik. Otobüs dolmuştu, makaralarla,bestelerle birlikte Bursa’ya doğru yol almaya başladık.    Yalova’ya gelmiş,Bursa’ya doğru ilerliyorduk.   Bursa sınırında Polis konvoyuyla karşılaştık. Polis orada bizi  bayağı beklettikten sonra stada yaklaştık.

 Stat öncesinde biletleri alacaktık,öyle de oldu. O esna da biletleri beklerken yapılmış yeni beste vardı. O besteye büyük coşkuyla katıldık. Beste yazının girişindeki gibiydi. ‘’Fenerbahçe yıkılmaz,cümle alem bir olsa başa çıkamaz’’. Besteyi sıklıkla tekrarladıktan sonra polisler ,biletleri alanları stada gitmesi yönünde uyardı.

Tezahürat ederek gidiyorduk. Stada gidiş güzergahı bu defa değişmişti. Bilet sırasına girdik sonrasında. Alkollü  olanları polis almıyordu ve bazı alkollülere nasıl davrandığını ben yazmayayım buradan.  Alkollü olduğundan dolayı almayabilir,ama biletini de vermiyordu. Stada girmiştik,pankartlar yerine asılıyordu. Tribünsel mevzuları fazla uzatmazsak; Maç sonrası yönetimin tribüne gelip taraftarı selamlaması şaşırtıcı ama iyiydi. 

Sonrasında taraftar’’Ali Koç,Alex’i buraya getir’’ diye tezahürat etti, sonrasında Alex taraftarın karşısına çıkmıştı.  Alex,taraftarı selamladıktan sonra ‘’Beni yak,mangalı yak köfteci Yusuf ‘’ sesleri yükselterek yolumuzu Köfteci Yusuf'a doğru yönlendiriyorduk. 


Cem Kurtuluş,2011


10 Aralık 2011

Kesmeşeker Konseri @Haymatlos (9 ARALIK 2011)

















Kesmeşeker’in yeni albümü çıkmadan önce  son konserdi bu. Elbette albüm çıktıktan sonra konserler olduğu yerden devam edecekti. Konser öncesinde Cenk Taner, Can Alper ile muhabbet ettik. Muhabbetin ana konusu futboldu, Kaptan’ın hayatına ilişkin şeyler, Metin Kurt’la ilgili şeylerden bahsedildi. Ekip tam takımdı  apoldinyo dahil. Kesmeşeker deyince akıllara o gelir, gemiyi yöneten kaptandır müdavim anlamında. En eskilerdendir, Kesmeşeker’le yola çıkanlardandır,  kayıt dediniz mi bütün kayıtların mimarlarındandır.

Metin Kurt’un bir takımı olduğunu  yeni öğrendim. Bağımsız bir takım, avcılar da bir takım. İsmini anımsayamadım şu an.   Uçsuz bucaksız azınlık yine oradaydı. Konser öncesinde Cenk Taner ’’atlar dönmedi’’ ile mi giriyoruz derken tam konsere o parçayla girildi, “atlarım henüz dönmedi o geçmişten” diye geçmişlere, halen atını arayanlar için selam verildi. 

“ Acıların Kralı” sık sık dillerden düşürmediğimiz parça olsa da seyirci bir taraftar modeline büründü mekanı atmosfere sokarak bir tribün yarattı. “ Eyalet çocukları” sıklıkla duyduklarımızdan. Metin Kurt demişken “  eyalet çocukları” d a es geçilmedi. “ Sıcak kurak” unutulmaya yüz tutulduğunu sananlar olsa da “ sıcak kurak” da çalındı.

Şarkıların her biri yüksek sesle söyledi. Apoldinyo’yu  Tek sorumlu’da gözlerimiz davulda görmek isterdi ama zamanı değilmiş demek ki. Bir tarih söz konusu Kesmeşeker ve Apoldinyo için “ Tek sorumlu.

Haymatlos serisinin en klas konseri oldu, kayıtlardaki yerini aldı.
Hem deplasmanda yüksek sesle söylendi şarkılar
Hem de her şeye selam edildi!


Cem Kurtuluş, 2011 Aralık 


08 Aralık 2011

Galatasaray -3 Fenerbahçe -1 : Taraftarın Her zaman senin yanında Fenerbahçe

Galatasaray, haklı bir galibiyet aldı.  Öncelikle Aykut Hoca’nın kadroda değişikliğe gitmesini anlayamadım. Geçen haftanın en iyisi olan stoch bu hafta kenarda oturuyordu . Yabancı kontenjanına takılıyor desek ona da takılmıyor . Orhan şam veya serdar kesimal diye iki oyuncu var bunlar bilica’nın yerinde oynayabilirdi.

 Ama Aykut hoca tercihini bilica’dan yana kullandı. Ve bilica maç boyunca Fenerbahçe taraftarına saç baş yoldurttu. Galatasaraylı oyunculara maçın ilk dakikalarından itibaren bir pas verdi,golle sonuçlanmasa da golün habercisiydi o pozisyon. Volkan Demirel’in harika kurtarışları vardı ilk 20 dakika. Fark olurdu ama volkan buna izin vermemişti.

 Sonrasında Galatasaray yine yüklenmeye başlamıştı.  2 gol buldu,bunlardan biri bilica’nın topu boş pozisyonda taça atmamasından dolayı oldu. Gol de volkan’ında hatası olduğunu söylemeliyim. İlk yarı bitti ve  ikinci yarı başlamıştı. İlk yarı oynanılan aciz futboldan sonra ikinci yarı oyuna stoch ve semih girdi. İlk yarıya göre daha iyiydik.

 İlk yarı pozisyonu olmayan bir Fenerbahçe,ikinci yarı sürekli topa sahip olan Fenerbahçe.  Stoch ,girdiği andan itibaren etkili oldu. Semih te elinden geldiği kadar mücadele etti. Yeterli olmadı ama yine de bir şeyler yapmaya çalıştı.

Stoch’un direkten dönen bir topu vardı o gol olabilirdi. Sonrasında ikinci yarı Galatasaray bir köşe vuruşunda Melo’yla bir gol buldu. Çok şanslı bir goldü. Sonrasında Alex bir gol attı maçın skoru belirlendi. Galatasaray uzun süre sonra haklı bir galibiyet aldı. Deplasman yasağı bulunan Fenerbahçe taraftarı,stadın içinde gözükmese de orada takımını yalnız bırakmadı. Deplasman yasağını protesto etmeyen taraftarlar da ayrı bir boyut.  Bu arada Aykut kocaman'ın hataları olabilir ama bu zor günlerde Aykut Kocaman'ın yanında olmalıyız.. 

Yazan:Cem Kurtuluş

01 Aralık 2011

dört duvar arasındaki kitap satırları !

Selçuk'ta  10 günlük bir tatildeydim.Günlerim geçmek bilmiyor, küçük bir kasaba’da kalıyordum. Fazla insan yoktu ,sakin ve gürültüsüz bir kasaba.Dışarı çıktığımda sokakta kimseyi göremiyordum. Köşede bir kahve vardı, herkes orada  takılıyordu. Kitapların arasında boğulmuş,dört duvar arasında sıkışmıştım. Dışarı çıkınca ihtiyaç’tan çıkıyordum. Oda’ya  kendimi kapatmıştım. Oda’dan başka yere çıkmıyordum. Ev ,50-60 sene önce yapılmış  evlerden biriydi.   Günlerimi o evde geçiriyordum, başka kalacak bir yerim yoktu.

Dışarı çıktık mı  genellikle akşam çıkıyorduk.   4-5 kişi olurduk. Fazlası yoktu. Yaptığımız şeylerden biri "içmekti”  Bu bize iyi geliyordu. Yapılacak başka bir şey olmadığından ya kahvede takılır çay içerdik, ya da dışarıda tenha bir köşede takılıp alkol alırdık.  Günlerim geçmek bilmiyordu. 10 gün olmuş, yıkanmamıştım ,pistim, kokuyordum, bitlenmiştim.  Ev zor bir evdi, ama şartlara uymak gerekiyordu. Ne tuvalet vardı, ne de banyo...

  Önümde yaşanılası zor 10 gün vardı. Dayanmak gerekiyordu. İmkansızlıklara alışmak gerekiyordu bazı zamanlar . Bir kasaba,4-5 arkadaş, ve kahve sakinleri..Gündüzleri sıkıntıdan patlayıp,geç uyanıp geç kalkıp sadece kitap okuyarak zamanımı geçirip kendimi odaya günlerce kapatsam da  kasabada yaşadıklarım samimi bir ortam olduğunu hissettiriyordu. 

Kendimi yalnız hissettiğim bir kasabaydı. Bu her zaman olurdu bilirsiniz.  Nereye gitsem yalnızlık peşimden geliyordu. Buna bağlıydım. Zincirimiz buna bağlıydı. Evime dönmeden önce yapmam gerekenleri yapıyordum. Çantayı açarak kitap okumaktan başka bir şey bırakmamışlardı    Bir sabah erken kalktım, evdekilerle birlikte bahçeye indik, önce kahvaltı yaptık,sonra derin havayı içime çektim.. 

Bazen böyle şeylere ihtiyaç duyuyordu insan. Sonra sokağa çıktım, Sokakta cinler top oynuyordu. Lafın özü kimse yoktu. Bende yoklayım dedim. Hava berbat derecede sıcaktı. .  Sonra bulunduğum yere döndüm. Bulunduğum yere döndüğümde hemen çanta’yı açtım. İçindeki kitaplardan birini aldım, okumaya başladım. Kitap sayfalarını çevirdim. Sabah 8 sularıydı. Biz 7’de kalkmıştık. Kahvaltı yapana kadar zamanı böyle geçirmiştim. Kitap sayfalarını çevirdikçe çevirdim, ilk bölümler sıkıcıydı.

 Kitabı okudukça kitap  beni kendine esir etmişti. Sayfaları okudukça derine iniyordum. Düşünceler beynimi kemiriyor, beynimin içi kendi kendini yiyordu. Bu bir beyin zonklamasıydı. Bir adam ve bir kadın. Adamın ailesiyle sorunu vardı, her şeyden sıyrılmak ve yalnızlığın gölgesinden giden bir adamdı kitapta anlatılan.

Duvarlar üstüme geliyordu. Sıcak bir çaya ihtiyacım olsa da bunların hiçbiri yoktu.   Evde tektim, kitap okumaktan başka çarem yoktu. Bazen ara  veriyordum ama sonra kitap okumaya devam ediyordum. Kitap akşam 10’a doğru bitmişti. Dört duvar arasında bir yaşam, bırakmayan yalnızlık, kitap satırlarının arasında gezinen bir adam.  Bu 3 cümleyi o günlerde bir kenara not etmiştim..

Yazan:Cem Kurtuluş