// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

18 Temmuz 2013

Before Sunrise (1995)





















” Ben aşkı yalnız olmayı bilmeyen iki kişi için bir tür kaçış yolu olarak görüyorum.. Komik.. İnsanlar hep aşkın tamamen bencillikten uzak olduğundan söz ederler.. Ama düşünürsen, bundan daha bencilce birşey olamaz…Feminizmin erkekler tarafından daha çok aylaklık yapabilmeleri için icat edilmiş olduğuna dair korkunç, paranoyakça bir düşüncem var.. ‘Kadın aklını özgürleştir,bedenini özgürleştir, benimle yat..’ İstediğim kadar yattığım sürece hepimiz özgür ve mutluyuz.. “ (Celine)- Before Sunrise

90’larda sayısız  aşk filmi çekildi. Bazıları klişeden öteye gitmedi, bazıları da bıraktığı etkileri unutturamadı. “Aşk filmleri”  dediğimiz bu listeler kişinin kendi kişisel zevkine gireceğinden ötürü pek farklı yorum yapmak da zor olur zannımca.   Şimdilik mevzu bahis konumuz; Before serisini başlatan 1995 yapım  “ Before Sunrise “  

Film,  bize kapılarını bir tren yolculuğuyla açıyor. Bu tren yolculuğunda ilk başta kamera bizi bir alman çiftin evliliklerinden ötürü tartışmalarına odaklıyor.  Bu kavgadan ötürü kitap okumak isteyen iki gencin rahatsızlığı da gözlerden kaçmıyor. Tren yolculuğu bir nevi bir şeyleri keşfetme sürecinden ibaret olduğunu film başlar başlamaz hissettiriyor seyirciye. Bu süreçte iki çiftin birbirini tanımak için birbirlerine bir şeyler anlatarak anılarından yola çıkarak  çabalayışlarına tanıklık ediyoruz.  Tren yolculuğu yaptıklarından birbirine yabancı olmanın güzelliğini birbirlerini kendilerini tanıtmadan anlatıyor kahramanlarımız.  Daha sonraları iki çiftin Viyana sokaklarını talan etmesiyle bulmaca gibi bir yaşantı duruyor önümüzde. Bunun yanında film politik sorular üstünde cümleler görmüyoruz ama 1968 hippi hareketinin yayıldığı dönemlere de “ Hangi dönemde doğduğun hiç fark etmiyor aslında. Mesela annemle babam. Onlar 1968’in her şeye isyan eden öfkeli gençleriydi. Hükümete, muhafazakar Katolik geçmişlerine isyan ederlerdi. Ben doğduktan sonra babam başarılı bir mimar oldu. O köprüler, kuleler falan inşa ederken biz de dünyayı dolaştık.”   cümlesiyle yanıt alıyoruz. Bir dönemin asi çocuklarının bir dönem sonra evrildiğiyle ilgili söz söylese de bu uzun sürmüyor. 

Filmin dili bir nevi sorular üstüne birbirini test etme ve tanıma aşamasında gerçekleşiyor, günümüzde birbirini tanımadan beraber olan çiftlere de mesajını yolluyor.  Erkek ve kadının haklı ve haksızlıklarına dair söyledikleri bir savunma mekanizması olarak sunulan bölümde çiftin hem cinslerini koruduklarına dair cümleler ağızlardan yayılıyor.  Film hem bu konulardan sözünü söylüyor hem sevmek ve sevilmek üzerine insan duyguları üzerine de sözünü devam ettiriyor. Diyalogların ardı arkası kesilmeden bir sorgulama içerisinde ilerliyor. Bu sayede Viyana güzellemesi altında bir resital sunuyor film bize.  Veda sahnesinin ardından film, finalini de Linklater’ın iki çiftin yaşadıkları yerleri göstererek klas bir bitiriş yapıyor.

Oyunculuklara gelirsek;  filmin merkezine Linklater iki karakter yerleştiriyor. Jesse karakterine can veren “ Ethan Hawke “  ve Celine karakterine can veren  Julia Delpy gençlik zamanlarında izleyene uzun bir yolculuk nasıl keyifli şekilde sonlanır bunları göstermeyi başarıyor.

Sonuç olarak; Richard Linklater’ın 1989 yılında Philadelphia yolculuğuna çıktığı sırada oyuncak dükkanında tanıştığı kadınla uzun sohbetleri sonucu filmin hikayesini oluşturan  Before serisinin romantik filmlerinden biri sayılan “ Before Sunrise “  tren yolculuklarına dair romantiklik adı altında keyifli bir film sunuyor. 

Filmi izlerken Altını Çizdiklerim

“ Haftalarca pencerenin önünde oturup etrafı seyretmek çok harikaydı “

“Biliyor musun servise önem verilmiyor burada. Avrupa hakkında bir gözlem sadece “

“ Sadece başkalarının benim hayatıma dair hırsları beni hiçbir zaman heyecanlandıramadı “

“ Sanırım ben günün 24 saati ölümden korkmuyorum “

“ Hangi dönemde doğduğun hiç fark etmiyor aslında. Mesela annemle babam. Onlar 1968’in her şeye isyan eden öfkeli gençleriydi. Hükümete, muhafazakar Katolik geçmişlerine isyan ederlerdi. Ben doğduktan sonra babam başarılı bir mimar oldu. O köprüler, kuleler falan inşa ederken biz de dünyayı dolaştık.” 

“ Biz de aynı şeylerle başa çıkmak zorundayız,ama düşmanın kim ya da ne olduğunu gerçekten bilemiyoruz “

“ Her ebeveyn çocuğunun hayatını mahveder . Zenginler çocuklarına çok şey verir, fakirlerse az. Çok fazla ilgi gösterilir ya da yetersiz. Ya onları terk ederler, ya da yanlış şey öğretirler “

“ Dünyayı hep olmamam gereken bir yer gibi gördüm. “

“ Bildiğimiz her şey yıldız tozudur “

“ Kendini iyi hissettirecek şeyi duymak için para verdin “

“ Aslında bakarsan kadınlar rahatlıkla bir erkeği mahvedebilir “

“ Kadınlar, koruyup kollayan erkeklerden nefret eder, ama işlerine gelince de bizi korkak ve mızmız olmakla suçlarlar…”

“ Ama hayatta yaptığımız her şey biraz daha sevilmek için değil mi “

“ Bu dünyada sihir diye bir şey varsa bu; birini anlamak , bir şeyi paylaşmak çabası olmalı “

“ Birlikte geçireceğimiz zaman sadece bizim. Bizim yarattığımız bir şey “

“ Kendini olduğundan farklı hissetmenin başka yolları dans,alkol ya da uyuşturucu gibi şeylerdir “

“ Bence sevişmemeliyiz. İstiyorum ama birbirimizi bir daha görmeyeceğimiz için kendimi kötü hissedeceğim. Kimlerle olduğunu merak edeceğim ve seni özleyeceğim”

“ Öyleyse bir erkek fantezisi bu. Trende bir Fransız kızla tanış,seviş ve onu bir daha hiç görme “

“ Acılar ve endişeler içinde hayat akıp gider öylece “ 

  


Cem Kurtuluş,2013


0 yorum: