” Ben aşkı yalnız olmayı bilmeyen iki kişi için bir tür kaçış yolu olarak görüyorum.. Komik.. İnsanlar hep aşkın tamamen bencillikten uzak olduğundan söz ederler.. Ama düşünürsen, bundan daha bencilce birşey olamaz…Feminizmin erkekler tarafından daha çok aylaklık yapabilmeleri için icat edilmiş olduğuna dair korkunç, paranoyakça bir düşüncem var.. ‘Kadın aklını özgürleştir,bedenini özgürleştir, benimle yat..’ İstediğim kadar yattığım sürece hepimiz özgür ve mutluyuz.. “ (Celine)- Before Sunrise
90’larda
sayısız aşk filmi çekildi. Bazıları
klişeden öteye gitmedi, bazıları da bıraktığı etkileri unutturamadı. “Aşk filmleri” dediğimiz bu listeler kişinin kendi kişisel
zevkine gireceğinden ötürü pek farklı yorum yapmak da zor olur
zannımca. Şimdilik mevzu bahis konumuz; Before serisini başlatan
1995 yapım “ Before Sunrise “
Film,
bize kapılarını bir tren yolculuğuyla
açıyor. Bu tren yolculuğunda ilk başta kamera bizi bir alman çiftin
evliliklerinden ötürü tartışmalarına odaklıyor.
Bu kavgadan ötürü kitap okumak isteyen iki gencin rahatsızlığı da
gözlerden kaçmıyor. Tren yolculuğu bir nevi bir şeyleri keşfetme sürecinden
ibaret olduğunu film başlar başlamaz hissettiriyor seyirciye. Bu süreçte iki
çiftin birbirini tanımak için birbirlerine bir şeyler anlatarak anılarından
yola çıkarak çabalayışlarına tanıklık
ediyoruz. Tren yolculuğu yaptıklarından
birbirine yabancı olmanın güzelliğini birbirlerini kendilerini tanıtmadan
anlatıyor kahramanlarımız. Daha
sonraları iki çiftin Viyana sokaklarını talan etmesiyle bulmaca gibi bir
yaşantı duruyor önümüzde. Bunun yanında film politik sorular üstünde cümleler görmüyoruz ama 1968 hippi hareketinin yayıldığı dönemlere de “
Hangi dönemde doğduğun hiç fark etmiyor aslında. Mesela annemle babam. Onlar
1968’in her şeye isyan eden öfkeli gençleriydi. Hükümete, muhafazakar Katolik geçmişlerine
isyan ederlerdi. Ben doğduktan sonra babam başarılı bir mimar oldu. O köprüler,
kuleler falan inşa ederken biz de dünyayı dolaştık.” cümlesiyle yanıt alıyoruz. Bir dönemin asi çocuklarının bir dönem sonra evrildiğiyle ilgili söz söylese de bu uzun sürmüyor.
Filmin
dili bir nevi sorular üstüne birbirini test etme ve tanıma aşamasında gerçekleşiyor,
günümüzde birbirini tanımadan beraber olan çiftlere de mesajını yolluyor. Erkek ve kadının haklı ve haksızlıklarına dair
söyledikleri bir savunma mekanizması olarak sunulan bölümde çiftin hem
cinslerini koruduklarına dair cümleler ağızlardan yayılıyor. Film hem bu konulardan sözünü söylüyor hem
sevmek ve sevilmek üzerine insan duyguları üzerine de sözünü devam ettiriyor.
Diyalogların ardı arkası kesilmeden bir sorgulama içerisinde ilerliyor. Bu
sayede Viyana güzellemesi altında bir resital sunuyor film bize. Veda sahnesinin ardından film, finalini de
Linklater’ın iki çiftin yaşadıkları yerleri göstererek klas bir bitiriş
yapıyor.
Oyunculuklara
gelirsek; filmin merkezine Linklater iki karakter yerleştiriyor. Jesse karakterine can veren “ Ethan Hawke “ ve Celine
karakterine can veren Julia Delpy gençlik zamanlarında
izleyene uzun bir yolculuk nasıl keyifli şekilde sonlanır bunları göstermeyi
başarıyor.
Sonuç
olarak; Richard Linklater’ın 1989 yılında Philadelphia
yolculuğuna çıktığı sırada oyuncak dükkanında tanıştığı kadınla uzun sohbetleri
sonucu filmin hikayesini oluşturan Before serisinin romantik filmlerinden biri
sayılan “ Before Sunrise “ tren yolculuklarına dair romantiklik adı altında keyifli bir film sunuyor.
Filmi izlerken Altını
Çizdiklerim
“ Haftalarca
pencerenin önünde oturup etrafı seyretmek çok harikaydı “
“Biliyor musun
servise önem verilmiyor burada. Avrupa hakkında bir gözlem sadece “
“ Sadece başkalarının
benim hayatıma dair hırsları beni hiçbir zaman heyecanlandıramadı “
“ Sanırım ben günün
24 saati ölümden korkmuyorum “
“ Hangi dönemde
doğduğun hiç fark etmiyor aslında. Mesela annemle babam. Onlar 1968’in her şeye
isyan eden öfkeli gençleriydi. Hükümete, muhafazakar Katolik geçmişlerine isyan
ederlerdi. Ben doğduktan sonra babam başarılı bir mimar oldu. O köprüler,
kuleler falan inşa ederken biz de dünyayı dolaştık.”
“ Biz de aynı
şeylerle başa çıkmak zorundayız,ama düşmanın kim ya da ne olduğunu gerçekten
bilemiyoruz “
“ Her ebeveyn
çocuğunun hayatını mahveder . Zenginler çocuklarına çok şey verir, fakirlerse
az. Çok fazla ilgi gösterilir ya da yetersiz. Ya onları terk ederler, ya da
yanlış şey öğretirler “
“ Dünyayı hep olmamam
gereken bir yer gibi gördüm. “
“ Bildiğimiz her şey
yıldız tozudur “
“ Kendini iyi
hissettirecek şeyi duymak için para verdin “
“ Aslında bakarsan
kadınlar rahatlıkla bir erkeği mahvedebilir “
“ Kadınlar, koruyup
kollayan erkeklerden nefret eder, ama işlerine gelince de bizi korkak ve mızmız
olmakla suçlarlar…”
“ Ama hayatta
yaptığımız her şey biraz daha sevilmek için değil mi “
“ Bu dünyada sihir
diye bir şey varsa bu; birini anlamak , bir şeyi paylaşmak çabası olmalı “
“ Birlikte
geçireceğimiz zaman sadece bizim. Bizim yarattığımız bir şey “
“ Kendini olduğundan
farklı hissetmenin başka yolları dans,alkol ya da uyuşturucu gibi şeylerdir “
“ Bence
sevişmemeliyiz. İstiyorum ama birbirimizi bir daha görmeyeceğimiz için kendimi
kötü hissedeceğim. Kimlerle olduğunu merak edeceğim ve seni özleyeceğim”
“ Öyleyse bir erkek
fantezisi bu. Trende bir Fransız kızla tanış,seviş ve onu bir daha hiç görme “
“ Acılar ve endişeler
içinde hayat akıp gider öylece “
Cem Kurtuluş,2013
0 yorum:
Yorum Gönder