// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

12 Temmuz 2014

Pınar Çekirge - Yalnızlık Adasının Erkekleri




















Toplumun kanayan yarası insanlık. Bu yaraya her kategoriyi ekleyebilirsiniz.  Sınıflandırmalardan doğan bir yara bu. Eşcinsel, Kürt-Türk, Hristiyan-Müslüman-Ateist, diye bu sınıfları çoğaltabiliriz. Hepsinde sorun insanlığa çıkıyor. Eşcinsel ise bu toplumda yarası en çok kanayanlardan. Derdini anlatamayanların meselesi, neden böyle bir yola başvurduklarını sormadan onları sorgulayanların, kendi kabuğuna çekilenlerin meselesi. 

Farklıdır eşcinsellerin dünyası. Çaresizlikler, tükenişler, dibe batışlar,  toplumun dışına itilmişler ve bolca yalnızlık vardır eşcinsellerin hayatında. Kimse anlamak için çaba sarf etmez, darbeyi vurmak için sıraya girer. Çünkü onlar Eşcinseldir, sorunlarını anlatmak isterken anlatamayanlardır.  Onlara sayısız damga vurulmuştur “ İbne, Kulampara, nonoş, şorolo, Lubinya” gibi adlar onlara takılmıştır.  

Eşcinsellerin neden eşcinsel olduğu konusunda herkes bir şeyler söyler, ama kimse anlamak istemez. Onların bu yola başvurma isteklerinden biri kendi içindeki mutsuzluklarını mutluluğa dönüştürmek. Mutlu oluyorlar mı? Zaman zaman. Bunu bilemeyiz. Yalnızlık adasında yaşayanlar için bu durum epey çaresiz.  Pınar Çekirge bizi Yalnızlık Adasının Erkeklerine doğru uzun bir yolculuğa çıkarıyor, bu yolculukta şaşıracağınız şeyler olacağı gibi, gözlerinizin önünde canlandıracağınız hüzündolu sahnelerde yaşamanız kaçınılmaz olacaktır.

 “ Yalnızlık Adasının Erkekleri “ 1991 yılında Pınar Çekirge tarafından eşcinsellerin düşünce ve duygularını, karşı karşıya geldikleri toplumsal ve duygusal açmazları ortaya koymak, ilerde çalışma yapacak psikolog, psikiyatr, sosyolog, gazeteci ya da ilgililere bir basamak oluşturmak için hazırlanan, eşcinsellerin dünyasında neler döndüğünü merak edenler için etkileyici bir kitap.  Toplumda eşcinsellere ne diyorlar, neden böyle davranıyorlar, sokakta karşılaştıkları zorluklar nelerdir sorusuna Pınar Çekirge’nin  kitabı “ Yalnızlık Adasının Erkekleri” kitabı yanıt veriyor.

  Kitabın içinde sadece Türkiye’den değil, Avrupa’dan da örnekler var ve Avrupa’daki örnekler geniş kapsamlı biçimde okuyucuya sunuluyor. Psikolojik etkiler ve eşcinsellerin neden eşcinsel olduğu oranları ve istatistikleri kitabın içinde yer almakla birlikte önemli noktalara parmak basıyor Pınar Çekirge.  Kitapta 1984-1986 yılları arasında eşcinsel erkeklerle yapılan söyleşiler de yer alıyor.  Bunun haricinde bilmediğiniz cinsel terimleri bu kitap sayesinde öğrenmiş oluyorsunuz.  Eşcinsel mevzusuna girmeden önce kitabın başlarında önemli bir sözü vurgulamak gerekir, bu sözün kitabın ana fikrini yansıttığını söyleyebiliriz.

“ Eşcinselliğin iyi bir şey olduğunu savunmuyorum. Yine de geleneklerin ve sosyal kuralların yerip abarttığı kadar da felaket değil. Toplumumuzdaki aşırı cinsel baskıları da yadsıyamayız elbette. Sonra dışlanmak, alay edilmek, aşağılanmak… Canıma tak etti artık. Hem neden sürekli didiklenir, yargılanırız. Neden? Hastalıklı kişiler olarak bakarlar bize “

 “ Yalnızlık Adasının Erkekleri “  Shakespeare’in   Hamlet’te yer verdiği dizelerle başlıyor.

  “ Öyle insanlar vardır ki, doğanın onlara doğuştan verdiği bir tek kusurun damgasını taşırlar, Oysa bunlar suçlu değildirler. Çünkü doğanın onlara neden böyle yarattığı bilinmez.
Bu tek kusurun lekesini taşıyanlar, İnsanlığın en erdemlileri arasında olsalar da, Bu tek kusur yüzünden herkesçe ayıplanırlar. “

 Yalnızlık Adası’nın Robinson’larını sunan Pınar Çekirge yer yer verdiği istatistik bilgilerle okuyucuyu  sıksa da , yaşanılanlardan yola çıkan hikayeleri okuduğunuzda  içinizde hüzün ve burukluk oluşuyor.   Sunduğu hikayelerin hepsi neler yaşandığını gözler önüne seriyor, o hikayeleri okuduğunuzda eşcinsellerin hayatının o kadar da kolay olmadığını daha net anlıyorsunuz. O yüzden Pınar Çekirge’nin “ Yalnızlık Adasının Erkekleri” olarak sunduğu kitap Eşcinsellerin hayatına tanıklık etmemiş olanlar için  bir klavuz niteliğinde.

 “ Neden sana ‘ Kız Yusuf’ “ diyorlar adlı hikaye kitabın en etkileyici hikayelerinden biri olmayı başarıyor. Okulda arkadaşları tarafından alay konusu olan, zamanını arkadaşlarından ayrı koridorlarda geçiren dışlanmış bir çocuğu görüyoruz bu hikayede.  İnsanlardan kaçan bir çocuk portesi çiziyor Pınar Çekirge, bu portreyi de etkili şekilde anlatıyor.  Hikayeden bir kısım dışlanmışlığı iyi şekilde anlatıyor bize.


-Adın ne senin?
-Yusuf
-Neden öyle kız gibi kırıtıyorsun
-Kırıtmıyorum ki
-Karı mısın sen? Sesin niye ince? Kız sesi gibi
-Bilmem


Kitapta diğer etkileyici ve insan yüreğine dokunan, içimizi sızlatan hikaye  “Boyalı KUŞ “ hikayesi.  İki eşcinselin hayatını etkili bir şekilde anlatan bu hikaye sonrasında bu iki çiftin yol ayrımına geldiğini anlatıyor. Birbirini seven iki eşcinselden birinin ameliyat isteğiyle ameliyat olması ve sonucunda yaşanılan hayal kırıklığı üzerine kurulu hikaye.  Erkeğin ameliyat olarak kadın olması ve sonrasında ameliyat olması isteyen kişinin ayrılmak istemesiyle paramparça bir hikaye. Birisi içkide bulurken kendini, biri  barlarda konsomatris olarak yüreğini bütün erkeklere dağıtıyor.   

Hikayeler ardı ardına sıralanıyor, babasına homoseksüel olduğunu açıklayan birini  “ Bir Hüzün Bukağı” hikayesinde görüyoruz. Bu hikaye toplum tarafından dışlanmış, ailesinin  “ Komşulara çocuğum nasıl eşcinsel derim” diye korkuttuğu bir hikaye. Bir Hüzün Bukağı  hem acıtan, hem de tebessüm ettiren bir hikaye olmayı başarıyor.  Barlarda, sokaklarda görülenlere  Yalnızlık Adasının Erkeklerinde tanıklık ediyoruz. Çaresizlik, tükenmişlik, bolca yalnızlık, mutsuzluk, mutlu olma çabaları, ve çoğu şey.  


Yalnızlık Adasının Robinsonlarını bize sunan Pınar Çekirge ; Eşcinsellerin neden eşcinsel olduğundan, toplumun eşcinsellere bakış açısını, aileleri eşcinsel olan çocuklarına ne diyor sorusuna  Yalnızlık Adasının Erkeklerinde yanıt veriyor. “ Yalnızlık Adasının Erkekleri “ Psiko-sosyal açıdan eşcinsellik hakkında bilinmeyenlere ışık tutuyor,  yer yer verdiği istatistik bilgilerle sıkılsanız da içinde bulundurduğu hikayelerle  etkileyici bir anlatım sunuyor.

Okurken Altını Çizdiklerim;

“ Eşcinselliğin iyi bir şey olduğunu savunmuyorum. Yine de geleneklerin ve sosyal kuralların yerip abarttığı kadar da felaket değil. Toplumumuzdaki aşırı cinsel baskıları da yadsıyamayız elbette. Sonra dışlanmak, alay edilmek, aşağılanmak… Canıma tak etti artık. Hem neden sürekli didiklenir, yargılanırız. Neden? Hastalıklı kişiler olarak bakarlar bize “

 “ Kişiliğimin bir yanını saklamam gerekiyordu. Erkeklerden hoşlandığımın anlaşılmasından dehşetli korkuyordum. Doğup büyüdüğüm çevre son derece tutucuydu. On, on bir yaşındayken başka erkek çocuklardan ‘ farklı’ olduğumu algılamıştım. Bende anormal bir yan vardı. Burada ( belki de tüm dünyada) yaşayan tek homo ben olmalıydım… Yalnızlık Adası’nın Robinson’u… Rüzgara kapılmış giden bir çöp kadar amaçsızdım. Yasak duygularım, ne denli özen gösterirsem göstereyim yüzümden okunuyor, tavırlarım, mimiklerim beni ele veriyordu. “

 “ Yardım istemeyen bir eşcinsele kimse yardım edemez. Ancak ondan sevgi ve anlayışınızı esirgemezseniz kendi iç huzuruna daha kolay kavuşacaktır. Unutmayın sevgi çoğu kez bir mucize yaratabilir “

 -Şimdi senden bir isteğim varr. Beni seviyorsan eğer,ama gerçekten seviyorsan her sevişmede benden sakladığın şeyi saklama
-Yani dedi Ümit
-Yani ameliyat ol artık dedi Efkar, Kestir şunu kadın ol
-Ümit sustu. Uzun uzun sustu. Gözlerine kederli bulutlar yüklendi. ‘ Tam üç yıl’ dedi Ümit. Dile kolay. ‘ Üç yıl sonra mı Efkar?’
- Bir yol ayrımındayız Ümit dedi Efkar. Çevreyi biliyorsun yaşadığımız dünyayı biliyorsun. Az çekmedik. Biz iki kişiyiz, onlarsa bir yığın. Dünyayı onlar ellerinde tutuyorlar. Birbirimize yeterek, birbirimize dayanarak nereye dek direnebiliriz ki? Onlara benzemekten başka çaremiz yok
- Yani boyalı kuş dedi Ümit
-Evet Boyalı kuş dedi Efkar. Boyalı kuş boyalı olduğu için hemcinsleri tarafından tüyleri gagalanarak öldürülür. Seni üç yıldan daha fazla koruyamam, koruyamadım, bağışla beni,bağışla. Benim de gücüm buraya kadarmış demek ki. Artık onlara benzememiz gerekiyor. Onlar gibi olmamız. Onların rengini almamız toplumun rengini almamız. Onlar çoğunluk bizse azınlığız. Her şey burada kilitleniyor, burada düğümlenip kalıyoruz dedi. Beni seviyorsan bunu yaparsın. Benim için yaparsın.
- Böyle nereye kadar dayanabiliriz sevgilim? Ama kadın olursan evleniriz. Evli oluruz hiç olmazsa, nasıl olsa birbirimizi sevmiyor muyuz? Birlikte yaşlanmayacak mıyız? Birlikte ölmeyecek miyiz? Ha kadın olmuşsun, ha erkek ne çıkar? Evli olursak kimse diyecek söz bulamaz. İstersen buralardan gideriz başka yerlere, başka diyarlara gideriz. Bir daha hiç dönmeyeceğimiz günlere.

“ Bütün erkekleri deliler gibi seviyor şimdi,hepsini de en ölümsüz aşkla seviyor ve aşkın gözyaşlarını döküyorlar her gece, aşkın ölümüne döktüğü gözyaşlarını.”

“ Yanmaktansa evlenmek iyidir, eğer cinsel ilişkide bulunacaksan bunu karınla yaşa “

“ Şimdi kırk dört yaşındayım. Bazen bir sığınağın durağan yalnızlığını özlediğimi hissediyorum.Bu sığınak yıkık dökük bir gecekondu, lüks bir apartman katı, salaş bir meyhane de olabilir… Yeter ki oraya zaman zaman çekilip insan seslerinden tedirgin olmaksızın yaşamımı sürdürebileyim “

 Boğazı severim ben, küçük tavernaları, susuz rakı içmeyi, 
ha bir de gülleri... Şarkı söyler gibi tamamlıyor ‘ Ama her an yalnızım’
Evrensel yalnızlıktan yakasını kurtaran var mı peki?
Demin… Yutkunuyor. Gülen, aklına estiğinde takılan mutlu azınlığız demiştim ya , inanma “

“ Gerçek ne? Bildiğim, eşcinselliğim ama bildiğimi görmezden geldiğim şeyler… Artık ummuyor, düşünmüyor, beklemiyorum. Artık,artık… Yalnızım diyebilirim,ki hayatımın tek dostu yalnızlık. Birlikte yaşanacak, birlikte yemek yenilecek, birlikte uyunacak, sızılacak birlikte yolculuk yapılacak, birlikte çalışılacak bütün bu yıllar… “

“ B. Yalnız değil aslında. Yalnızlık Adası’nın bohem yıkılışları, çökmüş değerleri, yoz ilişkileri, gay barların anlamsız karışıklığı, beğeni düzeysizliği arasında onlarca, yüzlerce B yaşamakta. “

“  Fondöten ve allıkların örtemeyeceği kırışıklıklar hep vardır, öyle değil mi? Ara sıra olur. Güzel duyguların savrulduğu bir yatakta, bir sabah alacasında, her şey durağanlaşıverir hani. Çarşaf bile hışırdamaya özen gösterir. Yastık yüzlerine garip bir suçluluk duygusu sinmiştir. Yalnızlığın eski koyuluğu kalmaz. Uyanıp da yanıbaşında yatan adamı gördüğünde hem kendin, hem de onun için hiç de hoş olmayan bir gün başlıyor diye düşünürsün. Birbirinizden ödünç aldığınız sözcükleri yinelemeye başlarsınız. Sevdiklerin nesneleşirken sen öznelleşirsin, ayırdına varmadan. O an için tüm değerleri hiçe sayarsın. Değişmezlik yankılandığında ise yanındaki bıkkınlıkla doğrulup ‘ Oscar kazanacak oyun gücünü başkalarına sakla’ der. Oysa hepimiz yerine göre iyi ya da kötü oyuncu olabiliriz öyle değil mi? “

“ Birkaç saatlik arkadaşlıklara ihtiyacım yok. Tek beklentim yaşantımı paylaşacak birisine rastlamak. Salt hayvansal dürtülerle herhangi bir duygu alışverişine dayandırılmadan geçiştirilen cinsel yakınlaşmaların yozluğuna katlanamaz oldum nicedir. Cinselliği güzelleştiren, kalıcı kılan anlamlı sevgilerdir. Çünkü ille de birisiyle beraber yaşayacaksam aramızda saygı, anlayış olmalı. Biliyor musun cinselliği tabu olarak görmeyeli en az on yıl oluyor “

“ Acı çekmek istemiyorum, duygusal fırtınalardan bıktım, ama eğer bizleri ille silip atacaklarsa o zaman hepimiz bu dertten kurtulacağız. Sodom ve Gomorah’ta olduğu gibi hiçbir sorun kalmayacak. On sekiz yaşında olsaydım belki toplumun kurallarına göre oynamayı seçerdim. Yani eşcinsel eğilimlerimi gizler, törelere uyup göze batmazdım. Şu anda yitirecek pek bir şeyim yok. İnsanlar yine de beni hep eşcinsel olmamla değerlendiriyorlar. Oysa bazı yakıştırmalar gerçeği ifade etmeyebilir. Kimi sözcüklerle tiksintiyi kini, önyargıları öğreniyoruz. “

“ Şimdi eskiye göre daha mı güçlüyüm? Pek sayılmaz. Ama kendi çekingenliğimi hissedebiliyorum, edilengenliğimin altında yatan nedenleri alımlayabiliyorum ve böylelikle de geçmişte oranla çok daha iyi başedebiliyorum zayıflıklarımla. Olan biten bu. Aslında Yalnızlık Adası’nda giderek artan sayıda insanın gay hayatı seçmesi dışında her şey aynı, yaşlanmanın dışında değişim söz konusu değil. “

“ Biz Eşcinseller sık sık pek çok tanınmış kimsenin de kendi yolumuzda olduğunu söyleyerek garip bir haz duyarız. ‘ Dünyanın çivisi mi oynadı yerinden?’ diye sorarken hissedilen o kendine özgü tat, bir tür savunma mekanizmasıdır bizler için. Tabii bu arada filanca da abicim ayol diye ona buna çamur atmaktan da çekinmeyen çıkar arada. “

“ Eşcinselim ben. Diyelim ki bulduğum yalnızlığı arıyordum. Ve de aradığıma kavuştum. Bazıların inandığı gibi, bu itilmişlik de bir tür bedel değil mi? Komediyi yaşayan bir oyuncuyum aslında, bu traji komedi kendi duygularım çünkü.”

“ Resim benim tek yaşam sevincimdir. Tablolarındaki savaşlar, kanlı et parçalarıyla goya , eğri duygusallıklarıyla Matisse, Cezaanne soyutluğun sessizlikten gelen yankılarıyla Picasso tekdüze yansılardan evrensele geçiş sürecinde yapayalnızdırlar. Biz sanatçılar yalnızız zaten. Hep yalnızız. Sanat yalnızlığın özdoyumu değil midir ? “

“ Sarhoştan çok korkardım bir zamanlar. Sarhoştan deli bile korkarmış derler ya artık korkmuyorum ama içki sofralarına meze olduğumdan bu yana korkmuyorum. “

“ Köşebaşlarında , otel lobilerinde, sinema kapılarında, barlarda , diskoteklerde takılan, ilk bakışta abartılı makyajları, giysileriyle ayırt edebilen, bedenini gelir kaynağına dönüştürmüş ‘ aşk satan’ kadınların, transseksüellerin tersine , Neslihan’ın yüzünde hemen hiç boya yok. Son derece sade giyinmiş, otuzlu yaşlarının başında, durgun, hüzünlü bakan bir insan. Müthiş sigara tiryakisi. Birini söndürmeden diğerini yakıyor neredeyse. “

“ Sayısız insan girer hayatımıza. Dost, arkadaş, sevgili… Belli olmaz ki. Gerçek yüzler, duygular, gizli dünyalar. Hiç belli olmaz. Örtük kalır. Örtük kalmak zorundadır kim bilir.

“ Alışılmış hikayelerden değil benimkisi. Ne artist olma sevdasına evden kaçtım, ne parçalanmış bir aile ortamında büyüdüm. Hayır isteyerek, bilerek seçtim bu yolu.
-Nedeni?
-Lüks, gösterişli yaşamak için. Sınıf atlamak için. Daha iyi bir konuma gelebilmek için. Kıtkanaat geçiniyorduk. Babam küçük bir memurdu. Annem dikiş dikerdi. İki yakamız biraraya gelmezdi hiç. Yokluk nedir bilirim ben. İsteklerin, minicik isteklerin ertelenmesinden doğan hayal kırıklığı da “

“ Her zaman bakımlı, çekici, güzel olmak gerek. Sürekle oynamak. Canın istemese de gülümsemek. Ama söylediğim gibi farklıyım ben. Otobüs terminallerinde, tren garlarında, ara sokaklar kıyasıya pazarlığa girişip iş tutan, vesikalı ya da vesikasız hayat kadınlarından, her gün telefonla kafa koparan telekızlardan, içi dışı ucuz şampanya, ekşimiş şaraba bulanmış konsomatrislerden ayrıyım. Seçme hakkım var en azından. Klasım var. Belli bir zümreye hitap ediyorum. Tahsilliyim. ( Üniversite üçüncü sınıf) “

“ Yine de bu mesleğin zor yanları saymakla bitmez. Bir kere hastalık tehlikesi hep var. Hele AIDS’ı gözden uzak tutmak, yok saymak imkansız. Sonra damgalanmak, basılmak. Kısaca başımızın derde girmesi de madalyonun diğer yüzü. Tıpkı orada burada avlanan sokak kadınları, erkek fahişeler gibi topluma geri dönmem zor. Altı buçuk yıldır bu meslekteyim. Kimseye muhtaç veya bağımlı değilim. İki dairem, arabam var. Kazandığımı akıllıca değerlendiriyorum diyebilirim. Geleceğim sokak başlarında dilenmek olmayacak en azından “

“ Ruhum kadındı benim. Hep yanlış yaratıldığımı düşünürdüm. Çevrem de desteklerdi bu inancımı. Kız Necmi derlerdi bana. Karı gibi konuştuğumu, yürürken kırıttığımı söylerlerdi. Duygusaldım. Artılım değilim ama ağlardım. Erkekler ağlamazdı. Gülerdim. Erkekler gülmezdi. Saçmasapan geçti o hayatım. Ameliyatla yeniden dünyaya geldim. Ait olduğum cinsiyeti reddetmiştim bir kez. Öncelikle sahip olduğum tüm erkeksi niteliklerden sıyrılmam gerekiyordu. Kendime, topluma,aileme karşı savaştım durdum. Yeni yıl önce kadın oldum. O kabus bitti. “

“ Her şey bir yana mutlu musun diye soruyorum
Ih ıh diyor
Yüzünün derinliklerinde hüzün var. Yanılmış olmam imkansız
Karşıyaka ışıklar içinde”

“ Kıskançlık mı? Son derece yoz ve ilkel bir duygudur kanımca. Kişinin karşısındaki insana duyduğu güvençsizliğin en belirgin ölçütüdür aynı zamanda”

“ Evet eşcinsellerin dünyası farklıdır ama apayrı bir yeryüzü de değildir. Çoğunluk bu dünyayı yoksamayı yeğler, ancak eşcinsellerin gizli dünyasında varmaksızın sürüp giden karmaşalar yer yer mörotik sendromlara dönüşürken, sayıları gün geçtikçe artan eşcinsel gruplar sorunlarının gerçekte sosyal bir problem olduğunu feryat edip durmaktadırlar. Evet, eşcinsellerin eleştirilmesine karşı mıyım? Karşıyım. Hem de nasıl karşıyım. Olayı saptıran haber ve yorumlardan nefret ediyorum. Eşcinselliği bilmeyen adı geçen duyguları değerlendiremeyecek olan adamlar kalkıp bir şeyler yazıyorlar. Bakıyorsun, sokaklardan derlenmiş bir grup kılık özentili adam, sağda solda kırıtmaya orada burda boy göstermeye başlıyor. Olmaz ki. İşin garip yanı nedir bilir misin, üst düzeyde kültüre sahip kimselerin bile eşcinselliği kınamaları. Transseksüeller mi? Anormal buluyorum. Düşünsene, bir tiyatro dekorundaki köpük ve kauçuktan inşa edilen şato ne denli gerçekse onlar o denli kadınlardır. “

“ Bir gay hiç kimseye bağlı değildir. Aklına estiği gibi takılır. Durumunu kabul ettiği takdirde mutlu bile olabilir. Sırf ‘ farklı’ olduklarından ötürü gururlanan nice eşcinsel tanırım. Yine de bir eşcinseli ille de o biçim oluşuyla değerlendirmemek gerekir diye düşünüyorum. Aslında eşcinsel beraberliklerden fazla şey beklemeyeceksin. Aşk, sevgi yoktur. Sadece etsel bir istekle yatıp kalkıyorsun. Bağlılık, özveri söz konusu değil. Sürekli aldatmaca ve maddi değerlere dönüşen sevecenlik. Bir eşcinselin sevgi peşinde koşması kadar anlamsız bir davranış olamaz. Her şey önce toplumun normlarını zorlamaktan ötürü tepki görmektesin, çoğunluğun yaşadığı gibi yaşayanlar ( durumunu idare ettirenler) da var ama fazla değil. “

“ Kendinden yaşlı bir erkeğin parasını yerken bir başka adamla da çıktığını orda burda anlatan bizim piyasada fazla tutunamaz. Çünkü yaşlandığı için habire mızmızlanan karşısındakini türlü kaprislerle zora koşan yaşlı orospular durumu öğrendiklerinde kendilerinden para sızdıran parlakların bu paraları başka adamlara yedirdiklerini düşünüp sinirlenirler. “

“ Son derece plastik sayılan insan cinselliği içinde en kötü alışkanlık hiç kuşkusuz eşcinselliktir. Ben eşcinselleri, kurbanını öldürüp akıttığı kanından zevk alan bir köpeğin yeni kurbanlar aramasının vahşiliğine benzetiyorum. Çünkü yeni yetişen bir kuşak söz konusu… ve iğrenç eğilimleriyle onları etkiliyorlar…”

“ Saç kesmeye polis yasasına göre hakları yok,ama biliyorlar eşcinsellerin en değerli şeyleri saçları. Koyun gibi kırptırmak için onların önüne yatarken de , ‘ Benim burada saçımı kesiyorsun, ben buradan çıkınca külotla  dolaşırım’ diyoruz. ‘ Oldu güzelim, istediğin gibi dolaş’ diyorlar. Öyle mi , kızlar da gidiyorlar Tophane’ye, alıyorlar bir iki hap gece çıkıyorlar sokağa, üstünde bir pelerin altında da bir don yürüyoruz, rezalet mi rezalet. Arkadaşlarımızı en son emniyet amirliğinde öyle bir tongaya bastırmışlar ki biliyorlar büyük pislik çıkaracağımızı, herkesi ikişer ikişer odalara koyuyorlar. Bizimkilerin de aptallığı bu işe razı oluyorlar. Derken hücrelerin kapıları açılıyor, sanki bir hayvan alır gibi giriyorlar kollarına, alıyorlar meydana, etrafta on, on beş polis , kız hiçbir şey yapamıyor. Saçı kesilen büyük odaya. Bir saçı kesilen arkadaşımız kötü oldu. Her gece bir tişört, bir külot, omuzlarına kadar peruk işe çıkar. ‘ Alsın beni ekip ne yapabilir ki şimdi, saçımı kestiler, başka ne yapacaklar, eğer kesmeyi bu kadar seviyorlar bir de oramı kessinler “ 

Cem Kurtuluş, 2014


0 yorum: