Rimbaud bir şiirinde “17’sinde ciddi
olamaz insan” der. Bu şiirinde iyi bir noktaya temas ediyor
desek de Rimbaud için,bunu ileriye taşımak gerek sanırım. 17 yaşında
olmanın verdiği yük hafif olsa da, insan kendini yenilemek için çabalara
girer,ergenlik bunalımlardan geçer, kendisiyle boğuşur,kendini tanımak için
bazı keşifler yapar. Bu keşiflerin sonu bazen iyi yerlere çıkmasa da tek
yapacağı şey kendini tanımaktan geçer. Ergenlik halleri, bedenini tanıma, aile
sorunları ve bir çok şey 17 yaşında görülebilen vakalardandır.
Fransa’nın
bilindik ve üretken yönetmenlerinden biri olan Francois Ozon,Türkçe’ye
“ 17’sinde ciddi olamaz insan” çevrilebilecek Rimbaud şiiriyle
yola çıkıyor.Cannes film festivalinde aday gösterilen “ Genç ve Güzel” 17’sinde
kendini keşfetme döneminde olan bir genç kızı merkeze alıyor.Francois Ozon 17 yaşındaki
Isabelle’nın hayatını 4 mevsim üzerinden değerlendiriyor.
Filmin
neden 4 mevsim olduğu sorusunaysa Ozon’un cevabı şöyle;
“Olayların hızlı değişebildiğini göstermek için kısa bir zaman
aralığına ihtiyacım vardı. Hayat hızlı değişiyor ve bir şekilde devam ediyor
ama o kadar da dramatik boyutta değil. Konu dramatik olabilirdi ama ben hafif
kalmasını tercih ettim. Ayrıca müzikleri seçerken de öyle, filmin modunun
empresyonist olmasını istedim, şarkıcının melankolisi, aşkın keşfi ve
dağılması. Tüm bunlar benim hikâyemin melankolisi ile uyumlu oldu”
Konuya dönecek olursak; Isabelle, ailesiyle
birlikte Fransa’nın güney kesiminde tatil yaparken Felix (Lucas
Prisor) ile tanışıyor Filmin ilk sahnesini film bize Isabelle’nin iç çamaşırını
çıkararak güneşlendiği ve uyuya kaldığı esnada gösteriyor. Burada kendi
sınırlarını keşfetmek isteyen bir genç kız var hissiyatı ile tanışıyoruz adeta. Daha
sonralarında Felix ismiyle tanışmış
oluyoruz,ama Felix’in yüzünü bu sahnelerde görmüyoruz daha sonra kendini
tanıtıyor bize. Yaşadığı cinsel deneyimden sonra Isabelle için hiçbir şey
eskisi gibi olmuyor.Sakin bir kumsalda yaşıyor cinsel deneyimini Isabelle,
seviştiği esnada yüzündeki mutsuzluk ve donuk ruh ifadesi biraz olsun kendini
ele veriyor. Kendini tanımak için sınırları zorluyor Isabelle. Şiddetli bir
cinsellik yaşıyor , ailesinin kendine bakışıysa negatif. Isabelle ailesinin
suratına konuşacak kadar güçlü. Ailesinin istediği gibi biri olmak istemiyor.
Kendi zevklerini, kendi istediklerini kendi başına yapıyor. Kendi
odasına kapanıp yaptığı şiddetli şekilde mastürbasyon yaptığı sahne
bunları izleyiciye çıplak gözlerle seyrettiriyor Francois Ozon.
Filmin “ Sonbahar “ bölümünde
Isabelle’nin yetişkinliğine dair bir adım attığını gözlemleriz. Dalgın bakışlı
genç bir kız kendi cinselliğini keşfetmeye çalışırken bekaretini kaybettiği
kişi ile artık kendine yeni bir sayfa açmıştır. Bekaretini Felix ile
kaybeden Isabelle zaman içinde bir internet sitesine yarı
çıplak fotoğraflarını koyup fahişe/seks işçisi/hayat kadını olarak
çalışmaya başlıyor.Bunun diğer adına “ Escort “ diye tanımlama da
getirebilirsiniz. Isabelle bu konumda; parasını alan biri gibi olarak gözükse
de iki karakterinde gözlerinde melankoli fışkırdığını bu bölümde hissedebilmek
mümkün. 17 yaşındaki gençliğe Rimbaud dizeleriyle seslenilen bölümde “ bir maceraya atılıyorsun,ama sonunda tamamen
yalnız kalıyorsun “ cümlesiyle kamera Isabelle’ye döner,o hüznün
fotoğrafını çeker kamera. Isabelle; işini yapan biri olarak gözükse de
karşısına ruhsuz biri de çıkıyor; ruhlu biri onun gözlerinde melankoliyi
görebilen biri de.
Isabelle
için dönüm noktası devamlı müşterisi olan George’un seviştikleri anda ölmesi
Isabelle için travma oluyor,bu bölümden sonra “ Kış“ bölümü karşılıyor bizi. George’un
ölmesinden sonraki süreçte Isabelle bu işlerden kendini geri çekiyor,
annesi tarafından psikoloğa götürülüyor. Psikologla aralarında geçen diyaloglar
17 yaşındaki bir kız için trajedi tadında. Evli bir adam olan George’un
karısıyla konuştukları sahne film adına en etkileyici sahnelerden biri
olarak yer ediniyor.
Filmin ikinci yarısında ilk
yarım saatinde olan doyuruculuk pek de yer almıyor; daha çok Isabelle;
Georges’ın ölümünden sonra psikologlara gidip derdini anlatmak için kendine yer
bulmaya çalışıyor. Filmin son bölümü “
Bahar “ da varoluşssa sancılarında Isabelle’nin kırılganlıklara
tanıklık ederiz,ki bu da filmin başından itibaren kendi karakterinden getirdiği
melankoliklerden gelir. Final sahnesinde de yaşlı Georges’in eşiyle birlikte
nasıl öldüğünle dair diyaloga tanıklık ederiz.
Oyunculuklara
gelince; Isabelle karakterine can veren
Marine Vacth filmde
göz kamaştıran güzelliğinin yanında oyunculuk açısından da iyi iş
çıkarıyor. Gerek melankoli bakışları, gerek 20 yaşında biri olmasına
rağmen 17 yaşında birinin kendini keşfetmesini, iniş ve çıkışlarını iyi
oynamakla kalmayıp fazlasını yerine getiriyor. Ozon’un oyuncu seçiminde
Marine Vacth’ı seçtiği için kutlamak gerekir. Marine Vach’ı neden seçtiği
sorusuna Ozon’ın cevabı şöyle;
“Oyuncu seçimi için oldukça uzun süre çalıştık. Onun
yaşındaki pek çok genç kızla tanıştım. Onlardan filmdeki polisli bölümü
oynamalarını istedim denemelerde. Marine’de beni etkileyen şey hem etkili
oynaması hem gözlerinde sihirli, gizemli bir şeyler görmüş olmamdı ki hikâyemde
en çok bu noktaya ihtiyacım vardı. Diğer kadın oyuncular da iyiydiler ama çok
gerçekçiydiler. Marine (Vacth),’de gizemli bir şeyler vardı ve gözlerinin,
yüzünün arkasında neler olup bitiyor, insan merak ediyordu. Yüzünden hislerini okuyabilirsiniz;
bu insanın aklına pek çok şey getiriyor. Bu yüzden bu tarz bir insanla
tanıştıysanız, değerli bir durum.”
Bunun
yanında Georges karakterine can veren Johan Leysen, çok
fazla gözükmemesine rağmen babacan rolüyle olabildiğince iyi görüntü çiziyor.
Yine de film adına en etkileyici karakter,başrolünden sonuna kadar Isabelle karakterine
can veren Marina Vacth oluyor. Victor karakterine
can veren, ablasını röntgen eden karakterle öne çıkan Fantin Ravat,
iyi bir uyum yakalıyorlar.
Sonuç
olarak; Rimbaud’un “ 17’sinde ciddi olamaz insan ” şiiriyle
yola çıkan “ Genç ve Güzel” yola çıkarken izleyiciye
Françoise Hardy’nin şarkıları eşlik ediyor. Genç bir kızın portresini anlamlı
ve melankoli bir şekilde çizmesinin yanında şiddetli bir cinsellik
yaşayan genç bir kızın kendini keşfetme dönemine de el atmayı
unutmuyor. Sadece cinsellik değil, 17’de yer alan kırık
noktalarıyla,kendine has varoluş sancısını da ele atmayı unutmasa da bir
başyapıt hissiyatı yaratmasa da izlenmesi gereken filmler arasında yerini
alıyor.
"Kimse on yedisinde ciddi değildir.
Güzel akşamlarda bira ve limonata,
Ve gürültülü, kör eden kafeler ihtiyacın olan son şeydir.
Dolanıp durursun yeşil ıhlamurların altında.."
- Arthur Rimbaud
“
kendimi pis hissettim
Pis
mi? Neden?
Onu
öldürdüğüm için “
Cem Kurtuluş,2014
0 yorum:
Yorum Gönder