1933–1945 yılları arasında,
Nazi Almanya’sı başkaları için ne ifade eder bilmem ama benim için insanların
masumca katledildiği bir dönemdir. Sadece Yahudi oldukları için cezalara
çarptırılanlar, insanların çıplak bir biçimde soyundurulduğu, suyun olmadığı,
kapalı hücreye kapatılan insanlar…İnsanlar hücrenin kenarından isyan etse de bu
isyanlarının bir anlamı yoktur. Acımasızlık her zaman önde olmuştur, merhamet
artık geride kalmıştır.
Nazi Almanya’sı milyonlarca kurbanı
hapsedebilmek için yaklaşık 20.000 kamp kurdu. Bu kamplar zorla çalıştırma
kampı, geçici kamp ve özel olarak katliam için inşa edilen imha kampı gibi pek
çok biçimde kullanıldı. Milyonlarca insan farklı türlerdeki Nazi kamplarında
hapsedilerek kendilerine kötü muamele edildi. SS idaresinde, Almanlar ve
işbirlikçileri yalnızca imha kamplarında üç milyondan fazla Yahudi’yi öldürdü.
Böyle bir seneyi anlatmak hatta bunları yazmak sadece tarihsel bilgiler,
yaşayanlar içinse büyük ıstırap…
Bunları çoğu kişi biliyordur ama yine de
öncesinde bilgi vermek yararlıdır. Sinema tarihinin en iyi filmlerinin
seçildiği her listede İkinci Dünya Savaşı'nın anlatıldığı filmlere rastlamak
mümkündür. Ama her film aynı etkiyi yaratmıyor. Sinemayla aram çok iyi olmasa
da böyle filmler konusunda seçici davranmışımdır. Şimdi size bahsedeceğim film
"Sophie’s Choice" (Sophie’nin Seçimi).
Sophie’nin Seçimi; olayı başka bir boyutuyla
ele alıyor. Sophie’nin hikayesi filmin başlarından itibaren savaşın iki yıl sonrasını anlatan genç yazar
Stingo’nun ağzından seyirciye alt metin olarak anlatılıyor. Yeni geldiği Brooklyn’de, Polonya’lı Yahudi
Sophie Zawistowski ve sevgilisi Nathan Landau ile arkadaş olan Stingo, tutkulu
ama bir o kadar da sorunlu bir aşk yaşayan çiftin ilişkisine tanıklık etmeye
başlıyor.
Zamanla bu iki çift ile ilişkileri
ilerliyor. Sophie sürekli olarak kabuslar ve rahatsız edici hayaller
görürken, sevgilisi Nathan da soykırım takıntısı yüzünden şizofreniye varan
şiddetli krizler geçiriyor. Kendisini biyolog olarak tanıtan Nathan aynı zamanda
uyuşturucu almakta ve değişik ruh hallerine bürünüyor.
Sophie’nin hikayesi gün geçtikçe gün yüzüne
çıkmaya başlıyor. O esnada her şey başkalaşıyor. Nathan’ın Sophie’yi yalnız
bıraktığı gecelerde Sophie’ye Stingo eşlik ediyor. Bu bazen Nathan tarafından
farklı anlaşılsa da ilk zamanlar bu sorun biraz da olsa çözülüyor. Ama sonrasında
Nathan ne olacağını seziyor. Stingo iyi bir dost olmasının yanı sıra iyi
yazar olmasıyla Nathan’a kendini sevdiriyor.
Yazdıklarını okutmak istemese de Nathan’ın
bir gün onları okuması tesadüf olmamıştır ve Nathan, Stingo’nun gelecek vaat
eden bir yazar olduğunu düşünmeye başlıyor. Günler geçtikçe bu üçlü bir
arada vakit geçirmeye başlıyor. Bunun zararı
daha sonra anlaşılıyor. İlk başlarda Sophie’nin ölüm isteğine farklı bir
açıdan bakan Stingo Sophie’nin Nazi kampında başına gelenleri
öğrendikten sonra Sophie’nin içindeki ölüm isteğini anlamaya başlıyor, bu da aynı zamanda film hakkında seyirciye ipucu veriyor.
O süreçte Sophie ile Stingo yalnız kalmaya
başladıklarında kendi hikayesini anlatmaya başlıyor Sophie. Yaşadıklarının
korkunçluğunu izlediğinizde rahatlıkla anlayabilirsiniz. Nazi Kampına
çocuklarıyla getirilen Sophie getirildiğinde O’na kötü davranılmaktadır. Bazı
ifade edemediklerini kampta bulunan bir üst merciye anlatmak istese de üst bunu
anlamak istemez ama sonrasında çocuğu için yalvararak çocuğunu kurtarır.
Filmde bu sahnelerle beraber
"Feedback" de yapılıyor, o sahnelerde kumandan ile Sophie
arasında geçen diyaloglarda bu rahatlıkla görülüyor. Kumandan Sophie’ye yaklaşır
"seninle sevişmek istiyorum" der, buna ses çıkarmaz Sophie, komünist
olduğunu ima eder Kumandan, buna da ses çıkarmaz; tam giderken komünist olmadığını dindar bir Katolik olduğunu ve Polonyalı olduğunu söylemektedir.
Bu konuşmalar geçtikten sonra Kumandan,
Sophie’ye çocukları arasında bir tercih yapmasını söyler. Sophie, tercih
yapamamıştır ve Kumandan askerlere emir verip iki çocuğu aldırtmıştır. Bu da
hikayenin öncesi olsa da devamı olarak gözükmektedir. Bir otel odasında Sophie,
Stingo’dan içki isterken bunları anlatmaktadır.
Nathan ortadan kaybolduktan sonra Stingo ve
Sophie’yi tehdit eder. Sophie ve Stingo deli gibi Nathan’dan korkmaktadır.
Kendilerini temizleyeceklerini düşünür ve kaçarlar. Stingo, Sophie’yi ne kadar
çok sevdiğinden, hayallerinden, nerede yaşamak istediğinden bahseder, ama
Sophie için durum aynı değildir. Sophie yaşlı bir kadın olduğundan ve bir çok
sorundan bahseder. Beraber aynı yatağa girerler. Sevişirler. Stingo yatakta
öyle huzurludur ki havalarda uçmaktadır. 22 yaşında bakir biri olarak sonsuz fantezilerinin
tanrıçası ile aynı yataktadır. Hisleri öyle derindir ki karşısındaki kadının
hisleri buz gibi olsa da onun için fark etmez.
Stingo, sabah uyandığında Sophie Nathan’a
dönmek zorundadır. Çünkü Nathan kendisinin annesi,babası,kocasıdır. O'na ait her şey Nathan'dadır. Her seviştiğinde Nathan aklına
gelir, ellerini bırakmamak üzere birbirlerine söz vermişlerdir. Stingo
uyandığında Sophie bir mektup bırakır. Anlattığı hayallerinde istediği kadını
bulacağından, iyi sevgili olduğundan, kanında buz dolaştığından, ne olursa
olsun Nathan ile olması gerektiğinden bahseder.
Filmin sonlarına doğru Stingo, Nathan ile
Sophie’yi aynı yatakta ölürken görmüştür. Verdikleri sözü yerine getirmiştir
Nathan ile Sophie. Ama bu hem Stingo için hem de Nathan’ın abisi için ağır
olmuştur. Filmin sonlarına doğru Emile Dickinson yazılı defterde şiir
okunuyor, bu da bizi filmin öncesine götürüyor. Stingo, Nathan, Sophie arasında geçen karmaşık duygulara tanık ediyoruz Sophie'nin Seçiminde. Dostluk, arkadaşlık, karmakarışık duygular öne çıkıyor, bir yandan tek seçimi olduğunu bildiğimiz bir kadın izletiliyor bize. Nazi kamplarında yapılan işkencelere de yer vermeyi unutmuyor " Sophie's Choice" filmin ana teması bu gerçekler üzerine kurulu, bizi bu kadar etkilemesinin de nedeni bu.
Sonuç
olarak; Soykırımı, aşkı, tutkuyu, acıyı ve bütün duyguları içinde
barındıran “ Sophie’s Choice “ Seçim
yapmak zorunda kalmış bir kadının, aşkın ve savaşın hikayesini anlatıyor. Yer
yer tutuk, durağan ilerlese de geride iyi bir film izlenimi bırakıyor.
Filmin
artıları:
* Merly Streep, Peter Mac Nicol, Kevin
Kline’nin mükemmel oyunculuğu,
* Senaryo ve anlatımın akıcı ve sadeliği,
* Her anlamda merak duygusunu sonuna kadar taşıyan bir film olması,
* Konusu itibariyle gerçekçi bir anlatımı tercih etmeleri filmi daha izlenilebilir kılmış.
* Senaryo ve anlatımın akıcı ve sadeliği,
* Her anlamda merak duygusunu sonuna kadar taşıyan bir film olması,
* Konusu itibariyle gerçekçi bir anlatımı tercih etmeleri filmi daha izlenilebilir kılmış.
CEM KURTULUŞ, 2012