Bazı sanatçılar vardır ki coğrafya gereği bir devrimci
duruş sergilerler. Şarkılarıyla, düşünceleriyle toplumu aydınlatırlar. Zaten bu
yüzdendir ki devrimci duruşları vardır. Şarkılarıyla gerçek yaşamı ve toplumu
fazlasıyla etkileyen Kazım Koyuncu bu albümüyle pek çok
kişiye hitap ediyor.Bu albümde aynı zamanda yayınlanmamış daha önce duyulmamış
parçalar var. Kazım Koyuncu ile ilgili Erkan Oğur bir sözünde onu
şöyle anlatıyor; “Kazım Koyuncu'nun varlığı, ruhu, cismi, sanatı, dostluğu,
sıcaklığıyla ve arkasından sürüklediği sevenleriyle ve bütün insanlık
erdemleriyle, ben kendim olarak dünyanın tüm sömürücülerini ve onların
uşaklarını lanetliyorum.”
2004 yılının sonunda Kazım Koyuncu kanser olduğu haberini almıştı, doktor kendisini yormamasını söylese de Kazım Koyuncu konserlerine devam etmişti. Bir röportajında kanserle alakalı “ kanser, benim en büyük fobimdi” demişti. Kazım Koyuncu’nun müzikal yaşantısına geri gidersek; Kazım Koyuncu 20 yaşının başlarında babasından aldığı mandolin ve amcasının getirdiği gitarla müzikal yaşamına başlamıştı. Lazcayı rock müzik tabanlı yorumlamıştı. Daha sonra Zuğaşi Berepe grubunu kurdular. İlk albümünü çıkardıklarında Lazca dilinin kaybolmaması yönünde sözler yer alıyordu,bununla birlikte hem Gürcüce hem de Hemşince yer alıyordu.
Albümün
kapağında yer alan yaşlı kadın Kazım Koyuncu’nun babaannesi idi, daha
sonra ikinci albümleri İgzas’ı
çıkarmışlardı. İlk albümlerindeki müzikal yolculuğu grup üyeleri yıllar sonra “amatörce”
bulduklarını söylemişti,yine de dönemsel olarak Karadeniz müziğiyle birlikte
rock tabanlı sıkı bir çalışmaydı. 2004 yılı sonunda Kazım Koyuncu’ya kanser teşhisi konulmasından sonra ve 2005 yılında vefatından sonra Halkevleri derneği tarafından stüdyo ve
konser kayıtlarından derlenerek albüm haline getirilmişti. Albümün isminin “Dünyada
Bir Yerdeyim” ise tam da Kazım Koyuncu ruhuna hitaben o dünyayı anlatmasına el
veriyor.
Albümün içeriğindeki sözlerin geneli Kazım Koyuncu’ya ait değil. Albümün açılış şarkısı; “Hoşçakal “ Barış Pirhasan imzalı. Dokunaklı, melankoli basamaklarını sessizce gider nakaratlarıyla karşılıyor bizi. “işte gidiyorum bir şey demeden, arkamı dönmeden şikayet etmeden” cümlesiyle gidenlerin vedasını anlatır gibi oluyordu, bu sözler söylendiğinde ise belki de Kazım Koyuncu çoktan kanser illetine yakalanmıştı. Bir ayrılık bir gidiş ancak bu kadar dokunaklı ve melankoli şekilde anlatılabilirdi. Ayrılanlar,başaramayanlar,umudu tükenenler,bir yerlerde çare arayanlar bu şarkı onlara hitap ediyor.
Oya-Bora
ortaklığıyla tanınan,aranjör,söz yazarı Bora Ebeoğlu imzalı “Yalnızlığı Anla”
albümünde dokunaklılık konusunda ruhu paramparça edecek kadar güçlü,ezgileriyle
birlikte melankoli damarının yükseldiği parçalardan. “Bir boşluk ki nasıl
insanla dolsun” sözüyle de bir o kadar şiirsel anlatım, Kazım Koyuncu’nun içten
sesiyle ayrı bir boşluk yaratıyor. Şarkıyı ruhuyla yorumlamak,seslendirmek
bambaşka yer buluyor. “Askıda Yaşamak “ müthi flüt
sololarıyla birlikte şarkı şeklini alıyor. Attila İlhan’ın şiiriyle anlam
bulan, Kazım Koyuncu’nun hisli söylemiyle gerçeklik dünyasına yerleştiriyor.
“Sokaklarda mızıka çalma çocuk vurulursun” sözleriyle keskin bir
bakış atıyor. Şiirin bir bölümünde “yapacak bir şey kalmamıştır mutluluk adına”
denmiştir.
“Dünyada Bir Yerdeyim “ sözleri
Kazım Koyuncu’ya ait olan, politik olarak da kendi kişisel yaşantısına dair
sözünü söylüyor. Yeri dünya olanlara, gökyüzüne selam niteliğinde. Kazım Koyuncu’nun hayatını gözler önüne seren
bir şarkı olmakla birlikte yeri yurdu olmayanlara, gökyüzüne selam niteliğinde.
“Ben kendime şarkılar söylerim
Ama yarın hiçbir yerdeyim” sözüyle de kendini ifade ediyor. “Anılar Düştü
Peşime “ İlhan Yabantaş imzalı, daha öncesinde de aranjör
olarak da emek veren Züğaşi Berepe’de de yer alan biriydi. “"rüzgarla yarışırken koşamaz oldum düze
çıkmaz yollarım inemez oldum" sözüyle dokunaklı bir yere sarsıcı bir iz
bırakıyor. Yine İlhan Yabantaş imzası bulunan “Yine Burada “ gecenin
ruhuna, melodisiyle eşlik eden melankolik duyguları derinden hissettiriyor.
Arzu Görücü ve
Serkan Tuğ imzalı
“Sürgün Başlar “ sessizce akan zamanın tarifi bu kadar mı
yerinde olur dedirtecek kıvamda olur
cümlesine eşdeğer notalarıyla gider. "sessizce
akar zaman yalnızlık gövden olur/ durmadan yoklar seni, her soluğun deprem
olur" sözüyle de dokunaklı klasik gitarın basit ezgileriyle dinginliğe
doğru ulaştırır bizi.
“Anlat Bana“ Barış
Manço izlerine rastladığımız; bütün duygu durumlarına dair bir analiz yapıyor. Bu
şarkı Kazım Koyuncu’nun karakterinin oluştuğu dönemde boşluğa düşmemesi korkuya
kapılmaması için yazılan bir şarkıdır desek yanılmayız. “Anlat bana onları, yık
o sahte duvarları” sözüyle de bir nevi sevginin tanımını fısıldar gibidir. 1998
yılında Züğaşi Berepe’nin “İgzas” albümünde yer almıştır. “Ayrılık Şarkısı “ ile bazı
şarkıların üzerimizde ne denli tesir yarattığını daha iyi anlıyoruz. Dokunaklı,
sarsıcı,hüzünlü, bir o kadar tarifsiz ifadeler ve melodilerle donatılmış bir
şarkıyı dinlemiş oluyoruz.”Mehmet Çetin” imzalı, müzikleri Hüsamettin Küçük’e
ait olan şarkıda Kazım Koyuncu hisli şekilde söylüyor. Tam da şarkının
hissiyatı “Sevmesem öyle kolay çekip gitmek
Yaralı bir kuş gibi...” sözünde birleşiyor. Tunay Bozyiğit imzalı “Hayat”
düşe kalka çıkılan zamanları fazlasıyla etkili şekilde anlatıyor. “Bu hayat böyle mi olur? Düşen
hep yerde mi kalır” sözüyle de bir hayat özeti geçiyor.
Toparlarsak; Kazım Koyuncu derlenerek yapılan bu
çalışmasında melankoli,hüzün,dokunaklı ve sarsıcı bir ürün ortaya koyuyor.
Bunun için Halkevleri Derneği de ayrı alkışı hak ediyor. Son olarak Kazım
Koyuncu hakkkında ; sözü olan, sözü bitmeyecek olan olduğunun altını çizmek
gerekir. Şair ceketini giyerek aramızdan
şarkılarla geçti o hırçın çocuk. Bu albümle şair ceketli çocuğu anarken
kendisinin sözleriyle yazımı bitiriyor, kendisini selamlıyorum
“Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Don Kişotlar’a, ateş hırsızlarına, Ernest…o ‘Çe’ Guevara’ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz... Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya.”
Cem Kurtuluş, 2009
0 yorum:
Yorum Gönder