" Size kim ne derse desin. Sözcükler ve fikirler dünyayı değiştirebilir. "
Zorunlu
eğitimin dünyada insanı berbat yollara soktuğu söylenebilir, bu yola insan
girdi mi kurtulması da biraz zor olur. Bu zorunlu eğitimin temelinde zorunlu
disiplin yatar ve sonrasında da baskılarla birlikte insan kendini kapana kısılmış
gibi hisseder. Bunları söylemek nereden aklıma geldi bilmiyorum; ama 1989 plakalı “ Dead Poets Society “ namı
diğer adıyla Ölü Ozanlar Derneği; kalıplaşmış eğitim sistemini ele alan, bozuk
sisteme ve ezberci zihniyete vurgu yapan
bir konuyla karşımıza çıkıyor. Film, başlangıcı itibariyle bir okulda
ezberlenmiş “ Disiplin, Mükemmeliyet “ gibi kavramların/tanımların öğrencileri ezberletilmesi, ve daha sonra
yemek sofrasına öğrencilerin oturtularak
“ amin” demesiyle başlangıcını
yapıyor.
Film daha sonra bizi aykırı bir
öğretmen olan John Kearning ile tanıştırıyor. Bu öğretmeni tanıdığımız andan
itibaren bütün kuralları yıkıyoruz, insanın kendine dair yapabilecekleri bu
öğretmenin dünyasında gerçekleşiyor. Okuldaki öğrencilerin John Keating’e ait eski
bir defteri bulmasıyla Ölü Ozanlar Derneğin ne anlama geldiğini bu sayede
öğreniyoruz. Kurallara uyup, ailesinin dediklerinden dışarı çıkmayan bireylere
Ölü Ozanlar Derneği, aslında bu dünyada olan siz değilsiniz deyip hayat dersi veriyor. Filmin bir saatlik
diliminde; John Keaning, öğrencilerine hem öğretmen oluyor, hem de arkadaş
oluyor. Onlara ezberletilen bütün düşüncelerinden arınmalarını söylüyor, ve
öğrenciler buna bir okul kitabında öğretilen bir önsözün yırtılmasıyla bu anlam
kazanıyor. Daha sonraları “ Carpe Diem “ dediğimiz anlamın farkına
varıyor öğrenciler.
Ölü Ozanlar Derneği dediğimiz uygulamaya da bir zaman sonra
geçiyorlar. Bir mağarada karanlıkta birbirlerine şiirler okuyorlar,
kendilerinin özel olduklarını hissediyorlar.
Filmin özellikle 1 saatlik bölümünde şiire dair altı çizilmesi gereken
pek çok nokta bulunuyor. Şairlerden alıntılarda bunun çabası içinde oluyor.
Okul müdürüne karşı yapılan diyaloglarda John Keating’in müdüre karşı yaptığı savunma cümlesinde “ Konu
Shakespeare değil hür düşünceler “ sözü öğrencilerinin özgür düşünen birey
olmasına vurgu yapıyor. John Keating’i filmin genelinde müfredata, eğitim
sistemine uyan bir öğretmen değil, öğrencilerinin bir şeyler yaratmasını
isteyen bir öğretmen profilinde izliyoruz.
Filmin ilk bir saatinde akıcı anlatım yerini, filmin ikinci yarısında durağan
bir anlatıma bırakıyor. İlk bir saatte devamlı gördüğümüz öğretmeni bu süreç
boyunca daha az görüyoruz, daha az konuşmaların içinde oluyor. Filmin ikinci
bölümündeki en ince mesajsa bir babanın çocuğunun yapmak istediği şeyi
yapmaması için önüne engeller çıkarmasını çıplak gözlerle izliyoruz. Bunun
sonucunda tutkusunun peşinden giden çocuk bu baskılara dayanamayıp intihar
ediyor.
Filme göre bunun sorumlusu
öğrencilere özgür bir birey olmayı öğreten, tutkularının peşinde olmalarını
söyleyen John Keating suçlu oluyor, çünkü o hür bireyler yaratmayı düşünürken
başkaları düşünmemelerini istiyor ve film bu
noktaya iyi parmak basıyordu. Film boyunca izlediklerimiz eğitim
sisteminin bozukluğunu iyi anlatıyordu, ve iki öğretmen kavramını da daha iyi
incelememiz gerektiğini söylüyordu bize . Müfredata uymayıp öğrencilerin
düşünmelerini sağlayan gerçek bir öğretmen ile sadece müfredata göre ilerleyip “
bu kitaptan başka kitap okumamalısın “ diyen öğretmen profilini gösteriyor
bizlere. Filmin finaline doğru; John Keating hepimize filmin başında " size kim ne derse desin. Sözcükler ve fikirler dünyayı değiştirebilir " sözünü bize tekrardan hatırlatarak öğrencilerinin kendi izinden gittiğini bize kanıtlamış oluyor.
Sonuç olarak; doyurucu senaryosu, ( Tom Schulman'ın burada hakkını vermemiz gerekir ) kusursuz oyunculukları ve sistemi yıkan cümleleriyle " Ölü Ozanlar Derneği " yıllar geçse de kelimelerin gücünü bize hissettiren bir yapım olarak hafızamızda yerini alacaktır.
Cem Kurtuluş, 2010
1 yorum:
sayın cem kurtuluş film analizinizi okudum da yanlışlarınız çok. bir daha gözden geçirip yazın derim.
Yorum Gönder