"
Karada Manowar denizde Running Wild “
diye vakti evvel bir tanım okumuştum. Running Wild’i ilk dinlediğimde de bu
konuda yanılttıklarını söyleyemem. Grupların ilk albümleri her zaman bir grubu
tanımak için kriter olmalı. Mevzu bahis konusu benim için Running Wild olduğunda da böyle oldu. Kısaca bahsedecek olursak;
Running Wild kendi ismini almadan önce 1976 yılında Granite Heart adıyla okul grubu kuruyor. 1981 yılında Running Wild ismini aldı.
1980’lerin başında ilk demolarını
kaydettiler, ve bununla birlikte ardından üç demo daha kaydettiler. Uzun
şarkılardan oluşmuyordu her biri. Grubun kadrosu da bu sayede yavaş yavaş
oluşuyordu. Bazı şarkıları bu demolarda kaydettiler daha
sonra EP’leri çıkmıştı. 80’lerde NWOBHM gruplarının çoğalmasıyla birlikte bir
heavy metal çağı yaşanıyordu. Yıl 1984’ü gösterdiğinde Gates To Purgatory’ı çıkardı Running
Wild.
Albüm; delik deşik eden riffler, saldırgan
gitarlar “ Victim Of States Power’’ ile açılıyor. Gitarların dur durak
bilmediği, Rolf’un vokaldeki güç gösterisiyle birlikte ıslıkta şarkıya apayrı hava katıyor. Dönemin şeytani
sözlerin şarkılara enjekte edildiği bir dönemin gerçeğini yansıtıyorlar.
Yalancı din adamları, politikacılara, özgürlüğünü kısıtlayanlara sesleniyor.
Şeytandan aldığı talimatı “ Black Demon
“ ile devam ediyor. Kiliselerin bozguna uğradığı, ahlak kurallarının hiçe
sayıldığı sözlerle yolunu belirliyor. Albümde şeytani liriklerin temayı
belirlediği atmosfer “ Preacher “ şarkısında 13. Cuma gecesi sözleriyle başlayan
ve sonrasında şeytani yeminlerin
edildiği,ayinlerin yapıldığıyla öne
çıkıyor. “ Preacher “ takma adıyla da
Gerald Warnecke’nin klas soloları şarkıda
belirleyici durum oluyor.
“
Soldiers of Hell’’ albümün en dinamik şarkılarından biri. Rolf’un güçlü
vokali, klas sololarıyla , durdurak bilmeyen gitar saldırılarıyla hızlı
temposuyla dikkat çekiyor. Acımasız
şeytani kuvvetler yine iş başında olduğunu ’’Diabolic
Force’’ ile gösteriyor. Hızlı,
saldırgan temposuyla şarkı daha sonra ağır tempoda ilerliyor. “Vultures
of death are flying, under their cry the evil's dying-Destroying society of
hate, like thunderstorms they bring their fate” sözleriyle şarkı özetlenir. Güçlü temposuyla, davul ataklarıyla, Rolf’un
durdurak bilmeyen enerjik vokaliyle öne çıkan “ Adrian S.O.S “ bir rivayete göre 1968 yılında Polanski’nin "Rosemary’nin Bebeği " adlı
yapımında Adrian karakteri burada “ şeytanın çocuğu” olarak anlatılır.
1981
yılında Iron Maiden’ın “ Genghis Khan “
şarkısından sonra, Running Wild tarihsel olaylara girer. Moğolların kurucusu, imparatoru “ Genghis Khan
“ şarkısıyla anlatır. Kendisinin lider özelliklerinden, korkusuz olduğundan
bahsedilir şarkıda. Devamlı dört bir
nala saldırma hissi veren melodileriyle ,özellikle saldırgan tonlamalarla bir
savaşın ortasında savaşan asker gibi hissettirir. “He was a man like you and
me- His era was his fate” sözleriyle de
Cengiz Han’ı kısaca özetler. Albümün kapanış parçası ” Prisoner of Our Time” 80’li
yılların metalci gençliğini özetler. Ters haçlar,serseri ruhlar, sadece kendi
gibi yaşamak isteyen gençliğin isyanını anlatır bir nevi.
80’li
yıllarda metal müziğin bütün
şeytaniliğini yansıttığı, çift gitarlarıyla saldırıldığı ve serseri ruhların kolaçan gezdiği
bir ortamda çıkıyor “ Gates to Purgatory “
İngiliz heavy metal gruplarının, Nwobhm akımının hızlı olduğu zamanları
düşünürsek söylenecek tek şey; albümün diğer albümler gibi övülmemesinin tek nedeni geç çıkmış olmasıdır.
Kısaca toparlarsak; çift
gitarların şeytani liriklerle birleştiği şov bu albümün iskeletini oluşturuyor, bu albüme halen tanıklık edememiş olmak bir kayıp olarak sayılabilir.
Fazla
söze gerek yok; kavganın içine bu albümle girin!
“ We are Running Wild “
Cem Kurtuluş, 2010
1 yorum:
bloody red diye bir parçaları vardı girişi müthiş bir parçadır ...
Yorum Gönder