Sadece isminden dolayı sizi kendinize çeken filmler vardır. Öyle bir filme
gittiğimi hatırlıyorum, sinemada sadece beş kişi vardı. İstediğin
yere oturabiliyorsun, yayıl yayılabildiğin kadar ama mesele bunun da
ötesindeydi. Bu kadar az kişinin olması beni şaşırtmamıştı haliyle,diğer bir
anlamda filmin ismi “ Kaledeki Yalnızlık “ olsa da aslında
sinema salonunda da ağır bir yalnızlık vardı. Bu da ancak o izlemeye giden beş
kişide saklıydı. Böyle bir filmin piyasada tutunmamasını da ancak popüler
olmamasıyla açıklayabilirsiniz, çünkü fazla da reklamı yapılmamış belki de böyle
bir konuya ilgi duymayanlar çoğunluktaydı.
2011 yılında vizyona gören “ Kaledeki Yalnızlık “ böyle
bir film olmakla birlikte, dramatik bölgede yalnız kalan
şerefli bir kalecinin hayatını onur, haysiyet kavramları üzerinden anlatıyor.
Ne de olsa geriden kalan gerçek yalnızlar kalecilerdir sözü ise bu filmin
dramatik noktasını oluşturuyor.
“Dar Alanda Kısa Paslaşmalar “ filmiyle aynı özellikler
taşıyan filmin açılışında Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filmi
zihnimizde canlanıyor. Çamurlu sahalar,kramponlar, ve formaya
adanmış amatör ruh...
Futbol üzerine kurgulanmış bir film olsa da “ Kaledeki
Yalnızlık” daha çok bir hayat hikayesi sunuyor bize. Filmdeki
kahramanımız Nurettin/ Numan Çakır maddi zorluklarla geçinen,
evindeki bir türlü sıkıntıya rağmen yaşı ilerlemesine rağmen ekmeğini
kalecilikten kazanan bir adam olarak karşımıza çıkıyor. Filmin başından
itibaren eski çamurlu sahaları göstererek başlar film; burada hayata 1-0 yenik
başlayan Kaleci Nurettin ile tanışmış oluruz. Takım arkadaşları sahadan üzgün
şekilde ayrılırken Nurettin’in skor tabelasına bakıp hüzünlenmesi de filmin
başında verilir. Nurettin’in hüznü filmin içinde kendini var eder. Çocuğuyla
yaşayan Nurettin’in çocuğuyla iletişimi kopuk,kendisi de dünyaya kapalı.
Tedirgin dolu bir hayatı izleriz bir yandan. Çocuğunun babasına karşı söylediği
““ günde beş milyon veriyorsun diye mi hava atıyorsun” cümlesi ise
filmin ağırlığıyla alakayı gözler önüne serer.
Kaleci Nurettin ile Okul müdürü arasında geçen diyaloglar bir o kadar
kayda değer şekilde işleniyor. “ Kale, dramatik bölge “ diyen
müdürün bu noktada psikojik analizleri yer yer oluyor, diğer yandan da futbol
teması üzerinden efsanevi futbolcuların isimlerini çocuklarına verilen babalara
da atıfta bulunuyor film bu noktada.
Oğlu Feyyaz’la zor süreçler geçen Baba Nurettin yurt
dışından gelen Feyyaz’ın teyzesi Zennoş’un (Özlem Tekin) gelmesiyle evde bir
değişim yaşanıyor, bu Feyyaz’ın hayatına gülüşleriyle yansıyor. Bu süreci
Zennoş’un öncesi veya sonrası diye ayırmak mümkün ve bu
süreçte Zennoş karakteri üzerinden de yurt
dışındaki insanların buraya göre ne kadar rahat olduğuna tanıklık
ediyoruz. Filmde anlatılan futboldan ziyade, Nurettin’in futbol
dışındaki hayatı. Futbol terimiyle Nurettin kendi
kalesine hayat anlamında gol yiyor hep. Zor ve güç bela hayatını da film
bu süreçte iyi işliyor film. Yoksulluk yüzünden cebinde meteliksiz dolaşan
Nurettin’in arabasını satması; ve şike teklifini kabul etmesi aynı hüzün yoluna
çıkıyor. Diğer anlamda hayatın tokadı oluyor.
Film adına da verilmesi gereken mesaj bu oluyor. Filmin en can alıcı
kısmıysa şike mevzusuna el atan başkanların “ bilirsin, şike kalede
başlar “ cümlesiyle yer buluyor. Zorlukla, yoklukla mücadele eden
kaleci Nurettin’i satın almaya çalışsalar da Nurettin'in formasını satmıyor ve
diğer anlamda ruhunu da. Nurettin kendisini, ve hayatını verdiği takımını
satmıyor. Soyunma odasında takımı gaza getirmeye çalışan hocanın konuşması da
etkileyici sahneler arasında yerini alıyor. Nurettin’in kaleciliğinde onur ve
haysiyet kavramını çıktıkları son maçta aldığı para mı yoksa onur mu daha
önemli sorusuna cevap Nurettin’in golü oluyor. Bu sahne aynı zamanda filmin melodram
yönünden hüznün doruklarına doğru götüren;herkesin içini cız ettiren bir sahne
oluyor. Taraftarın sahneye inmesiyle toprak sahalarda amatör ruhun sesi
yankılanıyor. Ama bu taraftarın sahneye inmesi Nurettin’in golü atmasından
değil;başkalarını mağlup eden Nurettin’e açılan savaşın adı oluyor. Diğer
anlamda Nurettin’in hayatına attığı bir gol. Ruhunu gösteren
bir adamın neler yapabileceği gösteriliyor bu sahnede.
Oyunculuklara gelirsek... Zennoş'u oynayan Özlem Tekin, ufak
bir rol biçilen Erkan Can, Kaleci Nurettin karakteriyle rol
alan Numan Çakır başarılı oyunculuklarıyla göz dolduruyorlar.
Bunun yanında çok rol almasa da Müdür karakteriyle karşımıza çıkan ve sinemanın
önemli karakteristik oyuncularından Ali Erkazan’da başarılı bir iş
çıkartıyor.
Özet olarak; futbolda kabul etseniz de, etmeseniz de bazı dramatik
bölgeler vardır, bu dramatik bölgenin birincisi kalede başlar. Çoğunlukla
kaleciler saha içindeki yalnızlardır. Kurtardı mı Panter , gol yedi mi Kova
olur. Bu fikirden gidilirse “ Kaledeki Yalnızlık “ Daralanda
Kısa Paslaşmalar filmiyle konu olarak benzerlik gösteren tam olarak
tatmin edici bir yapım olmasa da, dramatik bölge olan bir kalenin tabiri
caizse ruhunu satmamış olan kalecinin hayatını etkili bir şekilde
Mazlum Çimen’in de atmosfere sağladığı etkili notalarıyla nokta atış yapıyor.
Ne de olsa filmin dediği gibi " Kale, korunması gereken bir
yapı"
Filmi İzlerken Altını Çizdiklerim
“ deplasmanlarda olmasa duş alamayacağız “
“ gol yemeyen adam terlemez.”
“ kale,korunması gereken bir yapı”
“ günde beş milyon veriyorsun diye mi hava atıyorsun”
“ bilirsin; şike
kaleden başlar"
0 yorum:
Yorum Gönder