// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

25 Ekim 2011

Taşra'dan Kesitler: Bir Zamanlar Anadolu'da (2011)


Nuri Bilge Ceylan sineması hakkında ahkam kesmek gibi olmasın,  ama bu sinemaya hakim olduğumu söyleyemem.  Ancak izlediğim  filmler neticesinde tespit yapabilirim, bu da herkesin yapacağı tespitle aynı doğrultuda olur.  Nuri Bilge Ceylan filmleri sessiz şekilde ilerleyip, az diyaloga yer verip, karakterleri genellikle mutsuz portrelerden oluşur. Karanlığın arkasına saklanır bir şeyler arıyormuş hissine kapılmanız kaçınılmaz olur. Bunu kısa kesmek gerekirse;  “ Bir Zamanlar Anadolu’da “  gerçek bir olaya  dayanan, filmin senaristlerinden biri olan  Ercan Kesal’in 25 yaşında zorunlu hizmet için gittiği bir kasabada kendi yaşadıklarını senaryoya dökülmesiyle gerçek hayattan izler taşıyan bir konuyla karşımıza çıkıyor. 

Film, çilingir sofrasını gösteren bir sekansla açılıyor, hemen sonra kamera  Anadolu’da işlenen bir cinayetin izlerine sürmek için yola çıkan ekibe odaklanıyor. Bu ekibin içinde Komiser, Polis, Doktor, Şoför,   Savcı ve bu ekibi takip eden Jandarmalar var.   Sessiz bir kasaba, bir takım uğultular ve bu uğultuların izinde her defasında cinayeti çözmek için yollarda olanlar…  Her defasında cinayet yer/mekan  değiştiriyor, cinayetin peşinde olanlarsa bundan sıkılmak zorunda kalıyor.  Bizse cinayetin peşinde dolanıyoruz,  karakterlerin dediği gibi “ Bir Zamanlar Anadolu’da böyle bir şey yaşandı “ deyip karanlığın peşinde iz sürüyoruz.  

Filmin ilk bir saat içinde pek çok şeyle karşılaşıyoruz.  Özellikle bir saat içinde diyalogların çeşitli olması, edebiyat çizgisinde ilerlemesi  filmi izlenebilir kılıyor, oyuncular da bu süreçte oyunculuğunun hakkını vermiş oluyor.  Film her ne kadar cinayet üzerinden ilerlese de filmde iki cinayet hikayesini gözlemliyoruz. Biri hikayesel anlamda anlatılıyor, biriyse cinayetin peşinde olan ekip tarafından.  Özellikle Savcı ve Doktor arasında geçen diyaloglar filmin en sıkı /sahici  bölümlerinden birini oluşturuyor. 

 Filmin ikinci bölümünde cinayetin sır perdesi aydınlanıyor, film böylelikle durağan bir anlatıma geçiyor. Bu kısımda daha az diyaloga tanıklık ediyoruz.  İkinci bölümde alt tabaka/ üst tabaka olayına da Komiser Naci’nin gözünden bakıyoruz. Cesedi bulup çıkaran ekibin başında olup gece gündüz çalışan Naci’nin “ daima halay başı olacaksın “ sözü hiçbir şey yapmadan masa başında oturup yatan savcıları doğrular nitelikte oluyor. Bu bölümde özellikle Nuri Bilge Ceylan; karakterleri iyi işliyor. Konuşmadan harekete geçirmeyi etkili bir şekilde kullanıyor. Eşini kaybeden kadın ve çocuğu bu noktada etkili bir örnek oluyor. Özellikle kadının kocasını kaybettiği sahne de sadece gözyaşlarının dökülmesi görülmeye değer. Bu anlamda kameranın kadına odaklandığı  sahnelerdeki görsellik ve ışık kullanımı da film adına başarılı olduğunun altını çizmek gerekir. Filmin finaline doğru otopsi esnasında çıkan insan organı seslerini takip eden siyah ekran film adına eksilerden biri olabilir.  Filme diğer ufak bir detaysa cinayetin ne için işlendiğini bilememek oluyor. Belki bu detay seyircide olumsuz izlenim bırakmış olabilir, ki izlediğim süreç içinde cinayetin nasıl işlendiği hakkında ipucu bile seyirciye heyecanlandırabilirdi.  

Oyunculukları değerlendirdiğimizde;  Yılmaz Erdoğan taşrada görev yapan ciddi bir komiseri canlandırıyor, yer yer güldürdüğü oluyor diyalog bazında başarılı bir oyunculuk sergiliyor.  Taner Birsel savcı rolünün üstesinden kalkmış, arada da gizemli bir insan rolüne bürünmüş.  Doktoru oynayan Muhammed Uzuner, sessiz görünümüyle sadece bildiği konularda konuşması Savcı gibi gizemli biri haline getiriyor kendisini. Muhtar rolüyle karşımıza çıkan Ercan Kesal diğerleri kadar filmde uzun süre almasa da hakkını veren isimlerden. (ki senaryoya katkı veren isimlerden biri kendisi )  Arab’ı canlandıran Ahmet Mümtaz Taylan her ne kadar sadece şoför karakterinde oynasa da ciddiyetli rolün hakkını vermiş gözüküyor.  Cinayette sorumlu kişiyi oynayan “ Kenan “ karakterine can veren Fırat Tanış, öyle kuvvetli sessizliğe bürünüyor ki diğer oyuncuların belki de  yarısına eşitleniyor. Soğukkanlı katil profilini hiç konuşmayarak fazla etkileyici oynamış olduğunu söylemek gerekir.  Film adına diğer eleştirilecek noktalardan biri de filmin uzun süresi olabilir ,ki Nuri Bilge Ceylan sinemasına alışık olmayanlar için bu durum normal karşılanabilir.

Sonuç olarak; “ Bir Zamanlar Anadolu’da “ görseli kuvvetli, ışık kullanımıyla öne çıkan, hemen kavranacak bir film olmamasının yanında, taşra hayatına yakınlık duyanlara seslenen bir film  olmayı başarmış bir yapım. Çöpe atılacak bunca film varken sinemada, bu filmin çöpe atılması sinemaya haksızlık olur demenin altını çizelim. Tekrardan hatırlatmak gerekir ki ilk izleyişinizden sonra daha dikkatli karanlık bir odada yalnız başınıza izlediğinizde filmin esrarengiz olduğunu daha iyi anlayacaksınız!

Filmi İzlerken Altını Çizdiklerim:



“ bir insan, başkasını cezalandırmak için kendini öldürebilir mi? Olabilir mi böyle bir şey?
-zaten intiharların çoğu başka birini cezalandırmak için yapılmıyor mu “

“ kadınlar bazen çok acımasız olabiliyor doktor “

“ Hz.Süleyman 750 yaşına kadar yaşamış. Altın mücevher
Ee dünya ona da kalmamış
Değil mi doktor? “


Cem Kurtuluş, 2011

0 yorum: