// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

19 Nisan 2013

Bir Babanın Mücadelesi: I am Sam (2001)



Baba olmanın verdiği ağırlık taşılınabilmesi güç bir şeydir. Evladınızdan koparıldığınızda gözünüze koyduğunuz her şeyi yapmanız olasıdır.  Kendinizden bir parça kopmuşçasına evladınızı kazanmak için her yolu denersiniz. Puzzle parçalarından birini tamamlamak için her şeyi yaparsınız.  ” I am Sam” bir Babanın kızı için neler yapabileceğini sorgulatan bir film. Duygu fırtınaları kopan bu filmde yedi yaşında çocuğun zekasına sahip olan bir adamı gözlemliyoruz. Sam, yaptığı hareketleriyle kendi içinde sıkılmış, Beatles hayranı biri. Filmin çoğu yerinde seyirciye Beatles coverları eşlik ediyor.Filmde kafayı sıyırmış biri olarak gözüken Sam aynı zamanda söylediği sözcükleri tekrarlayan biri, bunu çalıştığı starbuck kafede kahve yaparken bizlere gösteriyor.

 Sam için Çocuğuna bakmak zor oluyor. Hem çalışıyor, hem çocuğuna bakmak zorunda.  Çocukla aralarında büyük bir bağ oluşuyor. Hiçbir babanın neredeyse yapmadığını  yapıyor. Lucy yavaş yavaş büyüyor. Beraber birbirlerine masallar okuyorlar, parka beraber gidiyorlar. Filmin bazı yerlerinde “ iyi bir baba değil miyim ben” sorusu Sam Dawson tarafından seyirciye yöneltiliyor.Bunu kestirmeniz  kolay.

 Lucy büyüdükçe  zeki bir kıza dönüşüyor, babasının da zeka seviyesinin farkında ve söylediği “ Parka hiçbir baba gelmez kızıyla” söylemi bunu kanıtlar nitelikte. Her şey Lucy ile Sam arasında iyi giderken baba ve kızı ayırmak için araya hükümet girer ve filmin diğer yarısında Sam’ın kızı uğruna yaptıkları izleyiciye duygusal anlar yaşatıyor.

 Yasalar mı Sevgi mi daha büyük (?)  sorusunu ele alan film, Sam Dawson’un nasıl bir baba olduğunu, bir baba nasıl olunur, Sean Penn tarafından seyirciye bir ders olarak veriyor. Sam’ın iyi bir baba olmadığını iddia eden yasalar sonucunda sam bunu ispatlamak için bir işe giriyor, kendini savunması için de bir avukat aramaya başlıyor ve bunun sonucunda kendisini çocuğu için mücadeleye adıyor..

 Başlarda Rita Harrison adında bir avukatla görüşen Sam sonrasında bu avukatın “ sana bir avukat bulacağım” sözü ile umutlanıyor. İşler bu yönde gitmiyor, Rita Harrison arkadaşlarına iyi bir izlenim bırakmak için Sam’ın bütün avukat masraflarını bedava karşılacağını söylüyor ve avukatlığını para almadan kabul ediyor. Sert ve umursamaz bir kadın olan Rita’nın duyguları Sam ile tanıştıktan sonra değişiklik gösteriyor.

 Aynı zamanda çekiciliği üzerinde olan kadın içinde gizlediği duygularını barındırıyor. Eşinin kendisini umursamaması, çocuğuyla kopuk bağı Rita’yı hayattan soğutsa da Sam Dawson onun için yaşam kaynağı oluyor. Beklenmedik olaylarla karşılaşıyor Sam Dawson ve Rita..

 Çünkü karşılarında bir adamın zeka seviyesini küçümseyen, çocuğunu ondan almakta kararlı bir o kadar sert üslubuyla mahkemeyi etkileyen Bay Turner adında avukat vardır. Hayatının zor dönemlerini yaşayan karakterimiz arkadaşlarının yardımıyla tahtaya daha sağlam basmaya başlar. Arkadaşlarının ve komşusu Annie’nin yardımıyla filmde farklı bir süreç’e doğru yaklaşılıyor.

 Bir taraftan işten işe koşan baba çocuğu için bütün eforunu sarf ediyor. Zeka ve gelişim bozukluğundan dolayı zaman içinde yoruluyor ve tükeniyor. Çocuğundan vazgeçme noktasına geliyor, onu görmeme uğruna kendi dünyasına kapanıyor. Böyle zorlu bir görevde Sam’ın avukatı olan Rita , Dawson’u ikna ediyor. “ Sen hissetmezsin, sen beni anlamazsın,sen ne yaşadın ki” diye sitemlerde bulunan Sam’ın Rita’nın kendi hayatında özetler geçmesiyle şaşkına uğruyor.

 O sahneler defalarca izlenilmesi gerek. Birbirlerine sarılarak güç veriyorlar. İki insanın böyle zorlu bir dönemde birbirlerine nasıl güç vermesi gerektiğini anlatmakla kalmıyor film, mesaj üstüne mesaj veriyor. Zaman geçtikçe Rita, sam’den etkileniyor. Hastalığına rağmen hayata tutunmaya çalışması, kızı uğruna verdiği mücadele, sevgi anlayışı, ve bir çok şey ritayı etkileyen bir unsur.

Rita’nın kocası kendisini aldatırken, rita böyle şeylerle mücadele verirken Sam rita’ya sevgisini açıyor. Filmde en etkileyici sahne Rita’nın sam’ın kendi dünyasına kapanırken yaptığı konuşmaydı… Sean Penn ve Michelle Pfeiffer ikilisi o sahnede oyunculuk dersi veriyor. Sean Penn genel olarak bir oyunculuk dersi verdiğinin altını çizmek gerek. Sean Penn’nin filmlerini izleyenler için bu performans sanırım kimseyi şaşırtmaz.

 Oscarlarda en iyi erkek adayı oldu, ancak ödülü “Training Day”deki Denzel Washington’a kaptırdı. Filme dönecek olursak üstünü atladığımız sahneler vardı ki, o da Lucy’nin evden kaçtığı babasına kaçtığı sahneler sonucunda mahkeme kararıyla verilen ailede annesi olarak gözüken kadının bir gece Lucy’yi babasına getirme sahnesiydi.

 O sahneden sonra Sam’ın Lucy’e iyi baktığını düşündüğü kadının Lucy’nin annesi olmasını istemesi de film de “ Sevgi bağı nasıl oluşur” sorusunu seyirciye gösteriyor. Lucy karakteriyle iyi bir iş çıkaran Dakota Fanning de unutulmaması gereken karakterler arasında yerini alıyor. Şimdi genç bir kız olsa da bu filmde oldukça kendinden söz ettirdiğini söylemek gerekir.

 Özetlemek gerekirse Beatles coverlarıyla keyif veren,   Sean Penn gibi usta bir oyuncunun performansıyla  şaha kalkan  "Bir Babanın sevgisi nasıl olmalıdır" sorusunu sorduran,  Hüzün, kasvet ortamını da içinde barındıran filmin sonrası bir babanın kızı uğruna verdiği mücadeleyi kapsıyor. Yazımı Sam Dawson’un mahkeme salonunda dediği sahnede söylediği sözlerle bitiriyorum.

 “Birini iyi ebeveyn yapan nedir diye düşünecek uzun zamanım oldu. Sadık olmakla, sabırla ve dinlemekle; daha fazla dinleyemediğinizde ise dinler gibi gözükmekle ve de sevgiyle ilgili…” 



Cem Kurtuluş, 2013

0 yorum: