Baba
olmanın verdiği ağırlık taşılınabilmesi güç bir şeydir. Evladınızdan
koparıldığınızda gözünüze koyduğunuz her şeyi yapmanız olasıdır.
Kendinizden bir parça kopmuşçasına evladınızı kazanmak için her yolu
denersiniz. Puzzle parçalarından birini tamamlamak için her şeyi yaparsınız. ”
I am Sam” bir
Babanın kızı için neler yapabileceğini sorgulatan bir film. Duygu
fırtınaları kopan bu filmde yedi yaşında çocuğun zekasına sahip olan bir adamı
gözlemliyoruz. Sam, yaptığı hareketleriyle kendi içinde sıkılmış, Beatles
hayranı biri. Filmin çoğu yerinde seyirciye Beatles coverları eşlik ediyor.Filmde
kafayı sıyırmış biri olarak gözüken Sam aynı zamanda söylediği sözcükleri
tekrarlayan biri, bunu çalıştığı starbuck kafede kahve yaparken bizlere
gösteriyor.
Sam
için Çocuğuna bakmak zor oluyor. Hem çalışıyor, hem çocuğuna bakmak zorunda. Çocukla aralarında büyük bir bağ oluşuyor. Hiçbir babanın neredeyse yapmadığını
yapıyor. Lucy yavaş yavaş büyüyor. Beraber birbirlerine masallar
okuyorlar, parka beraber gidiyorlar. Filmin bazı yerlerinde “ iyi bir baba
değil miyim ben” sorusu Sam Dawson tarafından seyirciye yöneltiliyor.Bunu
kestirmeniz kolay.
Lucy
büyüdükçe zeki bir kıza dönüşüyor, babasının da zeka seviyesinin farkında
ve söylediği “ Parka hiçbir baba gelmez kızıyla” söylemi bunu kanıtlar
nitelikte. Her şey Lucy ile Sam arasında iyi giderken baba ve kızı ayırmak için
araya hükümet girer ve filmin diğer yarısında Sam’ın kızı uğruna yaptıkları
izleyiciye duygusal anlar yaşatıyor.
Yasalar
mı Sevgi mi daha büyük (?) sorusunu ele alan film, Sam Dawson’un nasıl bir baba
olduğunu, bir baba nasıl olunur, Sean Penn tarafından seyirciye bir ders
olarak veriyor. Sam’ın iyi bir baba olmadığını iddia eden yasalar sonucunda sam
bunu ispatlamak için bir işe giriyor, kendini savunması için de bir avukat
aramaya başlıyor ve bunun sonucunda kendisini çocuğu için mücadeleye adıyor..
Başlarda
Rita Harrison adında bir avukatla görüşen Sam sonrasında bu avukatın “ sana bir
avukat bulacağım” sözü ile umutlanıyor. İşler bu yönde gitmiyor, Rita Harrison
arkadaşlarına iyi bir izlenim bırakmak için Sam’ın bütün avukat masraflarını
bedava karşılacağını söylüyor ve avukatlığını para almadan kabul ediyor. Sert ve
umursamaz bir kadın olan Rita’nın duyguları Sam ile tanıştıktan sonra
değişiklik gösteriyor.
Aynı
zamanda çekiciliği üzerinde olan kadın içinde gizlediği duygularını
barındırıyor. Eşinin kendisini umursamaması, çocuğuyla kopuk bağı Rita’yı
hayattan soğutsa da Sam Dawson onun için yaşam kaynağı oluyor. Beklenmedik
olaylarla karşılaşıyor Sam Dawson ve Rita..
Çünkü
karşılarında bir adamın zeka seviyesini küçümseyen, çocuğunu ondan almakta
kararlı bir o kadar sert üslubuyla mahkemeyi etkileyen Bay Turner adında avukat
vardır. Hayatının zor dönemlerini yaşayan karakterimiz arkadaşlarının
yardımıyla tahtaya daha sağlam basmaya başlar. Arkadaşlarının ve komşusu
Annie’nin yardımıyla filmde farklı bir süreç’e doğru yaklaşılıyor.
Bir
taraftan işten işe koşan baba çocuğu için bütün eforunu sarf ediyor. Zeka ve
gelişim bozukluğundan dolayı zaman içinde yoruluyor ve tükeniyor. Çocuğundan
vazgeçme noktasına geliyor, onu görmeme uğruna kendi dünyasına kapanıyor. Böyle
zorlu bir görevde Sam’ın avukatı olan Rita , Dawson’u ikna ediyor. “ Sen
hissetmezsin, sen beni anlamazsın,sen ne yaşadın ki” diye sitemlerde bulunan
Sam’ın Rita’nın kendi hayatında özetler geçmesiyle şaşkına uğruyor.
O
sahneler defalarca izlenilmesi gerek. Birbirlerine sarılarak güç veriyorlar.
İki insanın böyle zorlu bir dönemde birbirlerine nasıl güç vermesi gerektiğini
anlatmakla kalmıyor film, mesaj üstüne mesaj veriyor. Zaman geçtikçe Rita,
sam’den etkileniyor. Hastalığına rağmen hayata tutunmaya çalışması, kızı uğruna
verdiği mücadele, sevgi anlayışı, ve bir çok şey ritayı etkileyen bir unsur.
Rita’nın
kocası kendisini aldatırken, rita böyle şeylerle mücadele verirken Sam rita’ya
sevgisini açıyor. Filmde en etkileyici sahne Rita’nın sam’ın kendi dünyasına
kapanırken yaptığı konuşmaydı… Sean Penn ve Michelle Pfeiffer ikilisi o sahnede
oyunculuk dersi veriyor. Sean Penn genel olarak bir oyunculuk dersi verdiğinin
altını çizmek gerek. Sean Penn’nin filmlerini izleyenler için bu performans
sanırım kimseyi şaşırtmaz.
Oscarlarda
en iyi erkek adayı oldu, ancak ödülü “Training Day”deki Denzel Washington’a
kaptırdı. Filme dönecek olursak üstünü atladığımız sahneler vardı ki, o da
Lucy’nin evden kaçtığı babasına kaçtığı sahneler sonucunda mahkeme kararıyla
verilen ailede annesi olarak gözüken kadının bir gece Lucy’yi babasına getirme
sahnesiydi.
O
sahneden sonra Sam’ın Lucy’e iyi baktığını düşündüğü kadının Lucy’nin annesi
olmasını istemesi de film de “
Sevgi bağı nasıl oluşur” sorusunu
seyirciye gösteriyor. Lucy karakteriyle iyi bir iş çıkaran Dakota Fanning de
unutulmaması gereken karakterler arasında yerini alıyor. Şimdi genç bir kız
olsa da bu filmde oldukça kendinden söz ettirdiğini söylemek gerekir.
Özetlemek
gerekirse Beatles coverlarıyla keyif veren, Sean Penn gibi usta bir
oyuncunun performansıyla şaha kalkan "Bir
Babanın sevgisi nasıl olmalıdır" sorusunu sorduran, Hüzün, kasvet
ortamını da içinde barındıran filmin sonrası bir babanın kızı uğruna verdiği
mücadeleyi kapsıyor. Yazımı Sam Dawson’un mahkeme salonunda dediği sahnede
söylediği sözlerle bitiriyorum.
“Birini
iyi ebeveyn yapan nedir diye düşünecek uzun zamanım oldu. Sadık olmakla,
sabırla ve dinlemekle; daha fazla dinleyemediğinizde ise dinler gibi gözükmekle
ve de sevgiyle ilgili…”
Cem Kurtuluş, 2013
0 yorum:
Yorum Gönder