Bu yazıya nereden başlayacağımı
tam bilemiyorum. Nereden başlayacağımı bilememek Andre Santi’nin aramıza katılmasıyla başladı, İki gün
öncesinde bir arkadaş vasıtasıyla tanımıştım kendisini. Kendisi
Brezilyalı. Lafı fazla uzatmadan kendisini Ankara deplasmanında İstanbul
tayfası olarak konuk ettik. İstanbul’dan
hafta içi olması sebebiyle Ankara’da oynayacağımız Trabzon maçına 1
servis kaldırdık. Sabahın erken saatlerinde deplasman otobüslerinin kalktığı
yer olan Salı pazarından nevaleleri alarak yolumuza koyulduk.
Makarasıyla, alkolüyle, tezahüratıyla...
Her zaman olduğu gibi çiş
molaları olmazsa olmazımız olarak yol boyunca devam etti, bunun dışında
Andre Santi abimizin “ ananın amı
Galatasaray, lavuk cin gibi” Türkçe
konuşması bizi bizden alarak deplasman yolculuğunun daha eğlenceli gitmesine
neden oldu. Alkolün dibine vurduk, Andre reisle konuşmalara devam ettik. Göt
kadar serviste 23 kişi iyi sığdık, ama hiçbirimiz bundan şikayetçi değildik, bu
daha da deplasmanın keyifli geçmesini sağladı.
Bolu’da yemek molası
verildi, Andre abimiz bazı Fenerbahçelilerin yapamadığını yaparak, Galatasaray
Store’a girip içerde “ ananın amı
Galatasaray” diyerek bizi kendimizden geçirdi. Sonrasında “ Fenerbahçe sen çok yaşa” sesleriyle Bolu’dan
yola devam ettik. Bizimkiler hem Andre abiye ufaktan Türkçe öğretiyordu,
hem de tezahüratlarla yola devam ediyorduk.
Ankara’ya gelmişken bütün
Fenerbahçelilerin kortej halinde yürüyeceği Beşevleri es geçemezdik, Andre’yi
oraya götürdük, ortamı soludu, birasını içti. Çoğu tezahürata eşlik
etti. Maça yarım saat kala salondaki yerimizi aldık. Salona doğru yürürken “
Ali İsmail Korkmaz” tezahüratlarıyla yürüdük, salona girdikten sonra pankart
kontrolü derken güvenliğin “ 1907” adlı pankartı yarım saat incelemesi
saçmaydı, herhalde pankart amirlerine tehlikeli gelmiş olabilir.
Salona girdikten sonra
üstlerimizi çıkarıp tezahüratlara başladık. Andre reiste bizden geri
kalmıyordu. Tribün olarak ezici bir üstünlüğümüz oldu, maç sonu
makaramıza salondan geç çıkarak yanıt verdik. “ Ali İsmail
Korkmaz, Fenerbahçe Yıkılmaz “ diye haykırarak Ali İsmail
Korkmaz’ı Fenerbahçe taraftarı olarak yeniden kendisini
unutmadığımızı gösterdik. “ Şişt şişt Polis, şişt şişt
Memur “ da salondan çıkmadan önce yaptığımız son makaraydı. Salonun
önünden geçerken kısa bir süre “ Ali İsmail Korkmaz” tezahüratına devam ettik.
Seslerimiz kısık, karnımız aç şekilde servise binip İstanbul’a dönüş
yolundaydık.
Bolu’da yemek molası
verdiğimiz esnada götümüz donsa da içtiğimiz çorbayla ısınmaya çalıştık. Andre
abimiz yemek ayırt etmiyordu, bizden biri herhalde brezilya’ya gitse andre gibi
rahat olmazdı, yemek konusunda seçici olurdu. Etrafı sis bulutlarının kapladığı
yer sanırım bolu yolundaydı. Kafamı cama yasladığımda cam buz tutmuştu sanki. Bunu
fazla dert etmedik, yemeği yer yemez servise zıplayarak yolumuza devam ettik.
İstanbul’a yaklaştığımız esnada yakınımızda bir araç yanıyordu, iki kamyon
tarzı araç da devrilmişti. Andre abimiz istanbul’da bir arkadaşımızın yanında
kaldığı günlerde hem kaldığı eve hırsız girdi, hem de deplasman yolunda kazaya şahit
oldu. Özet olarak deplasman yolunda hem bizi eğlendiren, hem de makaralarımıza
ortak olan Andre Santi’yi biz çok sevdik, umarım bir kez daha buralara gelir bir deplasman otobüsünde buluşup, daha fazla içer ve
daha fazla tezahürat söyleriz onunla…
Cem Kurtuluş, 2014 Şubat
0 yorum:
Yorum Gönder