“İzin ver sana
kelimelerimle dokunayım,
Ellerim boş
eldivenler kadar hareketsiz çünkü.”
6 yaşında çocuk felci geçiren gazeteci ve şair
Mark O ‘brien’ın gerçek hayatının bir kısmını ele alan , Mark
O’brien’ın "On Seeing a Sex
Surrogate" adlı makalesinden uyarlanan “ The Sessions “ hayatını bir alete bağlı olarak geçiren 38 yaşına kadar cinsel deneyim yaşamamış, bakir kalmış fiziksel
engeli olan bir adamı konu alıyor.
Filmin
açılışında Mark’ın geçirdiği hastalık üzerinden yola çıkıyoruz. Mark’ın hayatını trajik bir şekilde gösteren “
The Sessions” seyirciye filmin başından
itibaren buruk duygular yaşatmayı
başarıyor. Mark üzerinden konunun içine
dalacak olursak; Mark’ın kadınlara kısa
sürede alışması, sonra kadınların kendisinden kısa sürede uzaklaşması, bu süre
içinde Mark’ın kendi içine kapanık dünyasıyla baş başa bırakması filmin
konusunu belirleyici kılıyor. Mark’ın Cinsel ihtiyacını giderememesinin
nedenlerinden biri Dine aşırı bağlı olması. Peder ile yaptıkları diyaloglarla bunu görüyoruz. Her ne
kadar dine bağlılığı cinsel ihtiyacını engelleyici bir unsur olarak görülse de
sonrasında bu engelleyici unsur ortadan kalkıyor.
Peder’den bahsetmişken; Peder Mark’ın en iyi
arkadaşı. Her derdini Mark Peder’e anlatıyor, hayatına dair ne varsa Peder
biliyor. Peder’i film boyunca göremiyoruz, sadece arkadaş diyaloglardan ibaret
olduğuna şahit oluyoruz.
Konuya
dönecek olursak; Filmin başlarında “Amanda” adında kadına kendisini sevdiğini söyleyip evlenme
teklifi eden Mark hep olduğu gibi kadın tarafından yalnız bırakılıyor. Bu aynı
zamanda Mark için kalp kırıklığının ilk basamağı oluyor. İlgi çekici bir konuya imza atan “ Aşk Seansları” seyirciye aynı zamanda farklı bir bakış açısı
sağlıyor. Mark, uzun uğraşları sonucu bir seks terapistiyle tanışıyor. Bu
Mark’ın aynı zamanda hayatının değişimi oluyor.
Seks Terapisti Cherly’nin Mark’a karşı hassas davranması, bu davranışlar
karşısında büyülenen Mark zamanla Cherly’a daha
yakın davranıyor. Mark’ın
Cherly’nin ilk seansları sonrasında erken boşalmaları, kendi bedenini yavaşta
tanımaya başlamasıyla film seyirciye anlamlı mesajlar veriyor. Cherly evli olmasına rağmen Mark ile Cherly
arasında duygusal bağ oluşuyor.
Duygusal
bağ esnasında kendi vücudunu tanıyor Mark, bu da erken boşalmasına sebep
oluyor, Mark bu sorunu Cherly’nin kendi
vücudunu yaptığı egzersizlerle kısa süre içinde atlatıyor. Mark’ın Chelry’a duyduğu aşk fahişeye duyulan
aşk değil, fiziksel ve ruhsal bir aşk. Herkese şiir yazmayan Mark bu duygusal
ilişkide Chelry’e şiir yazıyor, Chelry’nin kocası şiiri yakalıyor, sonra şiiri
çöp kutusunu karıştırıp bulup okuyor. Kocasının şiiri okuması sonucu ortalık
karışıyor. Chelry’nin kendisine dokunmasıyla dünyanın en
mutlu insanı oluyor Mark. “ The
Sessions” aynı zamanda Dokunmanın ne denli
sihirli bir şey olduğunu gösteriyor bize.
Cherly ile
daha 2 seansı olmasına rağmen kendilerini daha fazla incitmemeleri için
son seanslarını gerçekleştiriyor. Bu seans sonunda ikisi de üzgün ayrılıyorlar.
Film boyunca Cherly karakteri karşımıza sadece bir kocası ve bir oğlu olan bir
karakter olarak çıkıyor. Hakkında fikir yok. Mark o brien üzerine olduğu için
film, üstünde fazlasıyla durulan nokta da Mark O’brien. Film aynı zamanda bize bir kadının cinselliği fiziksel engelli
bir adama nasıl öğrettiğini gösteriyor.
Mark O’ brien ‘ın kendi makalesinde
geçen bir sözün de altını çizmek gerekir.
"Ne zaman cinsel duygularım veya düşüncelerim olsa, kendimi suçlu ve kabahatli hissederdim. ailemde hiç kimse benim yanımda cinsellik hakkında konuşmazdı. benimsediğim düşünceye göre; cinselliği asla düşünmeyenler sadece "kibar" insanlar değildi, "hiç kimse" düşünmezdi. ailemin dışında kimseyi tanımazdım, o yüzden bu prensip beni derinden etkilemişti, insanların barbie ve ken’in erdemli aseksüelliğini taklit etmesi gerektiğine, oramızda bir “oramız” yokmuş gibi davranmamız gerektiğine inanıyordum.”
Bu
makalede geçen sözler aynı zamanda cinsellik konuşmaktan çekinen, cinselliği
içinde yaşayan, ayıp olarak bunları gören günümüz toplumuna inceden dokundurma
yapıyor.
Mark
O’brien’ın sürecini hassasiyetle inceleyen Cherly’nin bu süreci cihaza
kaydetmesi ve bu süreci neden kaydettiği filmde gösterilmeyen bir detay. Bu detayda
seyircide merak oluşturuyor. “ The
Sessions “ filmini pek çok yönden
mesaj veriyor. Mark’ın dostu, arkadaşı, Rahip Brendan filmi kısa bir cümleyle
özetliyor “ Aşk bir yolculuktur” .
Filmin sonlarına yaklaşırken Mark O’brien’ın ölümü ve ölümü sonrasında okunan
şiiriyle seyirciye veda ediliyor. Aynı zamanda dine inanmayan Cherly’nin seksle ilgili düşünceleri yüzünden
kiliseden Atılan Chelry’nin din değiştirdiğine tanıklık ediyoruz. Filmin aynı zamanda Din ile seks arasındaki ilişkiye el atması
iyi olmuş.
Din değiştirirken çıplaklıktan kaçınmaması ,
rahat tavırları bir çok şey “ Çıplaklık,
gerçekliktir” sözünü bize hatırlatıyor.
Engelli
bir adamın seanslarla cinselliği öğrendiği filmde sadece seks değil, dokunmanın
da sihirli bir şey olduğunu görüyoruz. Dinlerin evlenmeden önce sekse bakış açısını ele alan film, seksle
birlikte sevginin de içinde yer aldığını seyirciye gösteriyor. John
Hawkes ve Helen Hunt’un başarılı performansları takdire şayan. Helen Hunt bu
performansıyla en iyi yardımcı kadın oyuncu oscarlığına aday gösterilmesinin
boşuna olmadığını bir kez daha kanıtlıyor. Başarılı performansları bir yana film konusuyla
birlikte izleyeni etkilemeyi başarıyor.
Sonuç
olarak; Cinselliğin basit olarak
görüldüğü, dokunmanın günah olarak
öğretildiği, öğretici dersler verilmediği sadece zevk almaya yönelik bir şey
olduğunu sanan insanlar dünyada var oldukça
, “ The Sessions” ve benzeri filmler dünyada cinselliği basit
sananlara bakış açısıyla ders vermeye devam edecektir.
İzlerken
Altını Çizdiklerim
" Mezuniyet
bugün kalabalığın
alkışını duyuyorum
arkadaşlarımın
tebriklerini kabul ediyorum
çalışarak,okuyarak,yazarak
cüppe giyip,kep
atmaya hak kazananların arasında kendime
bir yer buldum
umarım bugün bu
sahnede bir insan görürsünüz"
" Sevişmenin en
hararetli yerinde ateistler bile en çok tanrım " diyor
-Dindar biri misin
-Evet, bunun için
suçlayacak biri olmasaydı hayat çekilmez olurdu
" Susan'la ölmeden beş yıl önce tanıştım.
Hayatımın aşkıydı, önceliklerimiz aynıydı.
İlk sırada beysbol
vardı. Ayrıca birbirimize duygu yüklü şiirler yazıyorduk. Bunu
ne ben ne de o
bekliyordu. ama işler genelde böyle gelişir. Hayat, olaylara bakış açınıza göre
yarısı boş ya da
dolu olan bir bardak gibidir derler. Kuşkusuz ki iki yarı asla eşit
olmaz.Benim
durumumda eşit değil, orası kesin. Yıllarca katlanmak zorunda kaldığım
dayanılmaz şeye
bakın bardağın büyük bölümünü dolduruyor. Kalan küçük kısmında bana ne kalıyor?
En azından beni
sevmiş ve cenazeme gelecek olan üç güzel kadın"
Oscar Adaylıkları
- En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Helen Hunt
Yönetmen: Ben Lewin
Senaryo: Ben Lewin
Oyuncular: John Hawkes, Helen Hunt, William H. Macy, Annika Marks
Orijinal Müzik: Marco Beltrami
Oyuncular: John Hawkes, Helen Hunt, William H. Macy, Annika Marks
Orijinal Müzik: Marco Beltrami
Süre: 95
dk.
Ülke: ABD
Ülke: ABD
Cem Kurtuluş, Eylül 2014