Bir çocuk vurulmuştu haziran
sabahında. Haziranın o görkemli çocuklarından biriydi. Adaletin yerin dibine
girdiği zamanlardı. Önce terörist denildi, sonra türlü türlü kılıflar
uydurdular. Sapanı var dediler, silahı var dediler, alevi dediler. Ama “ o daha
çocuk” diyemediler. Diyecekleri tek şey buydu, bunu da beceremediler. Hastanede
can çekişti, kolay teslim olmamıştı. Bütün medya kanalları penguen
yayınlatıyordu adeta. Dünya görmüştü olan biteni, ama ülkedeki medyada çıt
yoktu. Halkın bağrından koparmışlardı bir fidanı, bir annenin vatanını
koparmışlardı kendisinden. Bir çocuk bir vatandı. Bunu da anlayamadılar.
O
haziran günlerinde filizlenen bu çocuğu kahpe bir gaz fişeğiyle katletmişlerdi.
Hastanede can çekişen bu çocuk direniyordu, daha yaşayacak günleri vardı. Ama
yaşamayı da çok görmüşlerdi o’na. Hastanede direnebildiği kadar direndi.
Hastaneye de saldırdı o’nu katledenler. Hastaneye de gaz fişekleri attılar,
yine can alma derdindeydiler.
Bir cenaze kalktı alevlerin
ve öfkenin yükseldiği yerden. Binler, onbinler sel olup akmıştı.
İdeolojisi “
insan “ olanlar oradaydı. Caddeler
kapanmıştı, dillerde bir slogan vardı “ Berkin Elvan on beşinde bir fidan “ bir
fidanı uğurluyordu insanlar, gencecik bir fidanı. O fidanı solduranlarsa yine o
fidanı uyuyacağı yerde rahat bırakmamaktaydı. Cenaze sonrası gencecik fidanı
katledenler yine o gencecik insanlara nefes almayı yasaklayarak gaz fişeklerini
sıralamaya başladılar. Gösteri, şov peşindeydiler yine, yine bir can
alınabilirdi. İnsanlar kaldırımlara sıkışmış, nefes almakta zorlanıyor,
yaşlılar bayılmış durumda hem içi, hem gözleri yanıyordu.
Gencecik bir fidanın
ölümünden sonralarıydı. Adalet arandı, katillerin yargılanması istendi, imzalar
toplandı, Taksim Anıtına ekmek bırakıldı. Ekmek bırakanlar, Adalet arayanlar
Taksim Meydanı’nın ortasında işkence edilerek yerlerde süründürüldü. Tek
aradıkları katillerin görüntüleri varken bu katillerin açıklanmasıydı. Devlet
yine iş başındaydı. Adaleti eşit dağıtması gerekenler adaleti parçalayarak bir
fidanın değil, daha sonraları gaz fişeğiyle ölecek bütün çocukları yok
ediyorlardı. Adalet terazisi fazlasıyla parçalanmıştı, çocukların ölümüne sebep
olanları ortaya çıkarmak varken katiller
neden ortaya çıkarılmak istenmiyordu? “ Emri ben verdim” diyenler öldürmekten
büyük haz mı duyuyorlardı? Yoksa göz boyama politikaları onları ayakta mı
tutuyordu?
Adalet zincirleri, adalet umutları kırılıyordu ama her
gün sokaklarda “ Berkin Elvin’in Katilleri açıklansın “ diye insanlar adalet
arıyorlardı. Polisler saldırılarını düzenliyor, her gün “ Berkin Elvan “ ismini
haykıran insanları işkenceyle gözaltına alıyor, haklarında soruşturma açıyordu.
Tarih 31 Mart 2015 idi... Sokaklarda Berkin Elvan ismini
haykıran 2 DHKC eylemcisi Çağlayan
Adliye sarayında Berkin Elvan soruşturmasındaki 4.savcıyı rehin aldılar.
Savcıya hiçbir zarar gelmeyecekti. İstedikleri tek şey; Berkin Elvan’în
katillerinin açıklanması. Katillerini besleyen Devlet/hükümet katilleri
açıklamamakta ısrarlıydı. Savcı ölmeyecekti. 3 Polisin isminin açıklanması
beklendi saatlerce, 3 saat süreverildi polislere. 3 saat içinde talepleri
yerine getirilmedikleri takdirde savcıyı cezalandıracaklarını söylediler.
Bu ek
sürenin üstüne savcıyı öldürmediler. Telefon konuşmasında istekleri kabul
edildi, özel harekat timleri eylemcileri sinsice pusuya düşürerek bombayla
duvarı patlattılar. Gerçekleri açıklayacak tek savcıydı, devlet/hükümet
gerçeklerin açıklanmasını istemediler.
Şimdi Kim terörist, kim kahraman oluyor?
Adaletin sağlanmasını katillerin isimlerinin açıklanmasını isteyenler mi? Yoksa
gerçeği açıklayacak savcıyı devlet/ hükümet emriyle öldüren özel harekat
timleri mi?
Not: Savcı'nın ölümünden sonra Savcı'yı öldüren kurşunların 5 kurşun olduğu söylenirken,adli tıp raporuyla bunun 10 kurşun olduğu açıklandı, bu da içeriye gaz bombalarıyla giren Özel Harekatın savcıyı öldürdüğünü kanıtlıyor.
31 Mart 2015
0 yorum:
Yorum Gönder