"Manş Denizi" tarihte
önemli bir yere sahip, aynı zamanda "pek çok adamın hayatını
kaybettiği çok hırçın bir deniz"olarak nitelendirilir. Kaynaklara göre
Manş Denizi " Büyük Britanya'yı Fransa'dan ayırıp Atlas Okyanusu ile
Kuzey Denizi'ni birleştiren denizdir. Uzunluğu 563 Km ,en geniş yeri ise 240 Km
uzaklığındadır.Ortalama derinlik ise 63 km civarındadır.
Feminizm
tarihinin önemli şahsiyetlerinden biri olan Amerikalı Olimpiyat Yüzücüsü Gertrude
Ederle'nin yaşam öyküsünü konu alan "Young Woman and the
Sea" erkek egemenliği altında kadınlara "siz
başaramazsınız" sözünde yatan cümleyi nasıl inatla,azimle,ve
kararlılıkla kadınların güçlülükle ters köşe yapacağını gösteriyor.
Filmde Gertrude
Ederle, takma isimlerinden biri olan "Trudy" olarak
karşımıza çıkıyor. Bütün bunları söyledikten sonra Yüzme Spor tarihinde de
derin iz bırakıcı olay ise Manş Denizini yüzerek geçmeyi başaran ilk kadın
yüzücü olması. İlk kadın yüzücü olma sebebiyle de hem Amerikan Halkının
sevgisine layık biri olurken hem de, döneminde "Dalgaların
Kraliçesi" lakabıyla anılıyor.
Kadınların
bir tarafa itildiği dönemleri düşünürsek Ederle/Trudy yaşadığı
ağır kızamık hastalığının üstesinden nasıl geldiğini de büyük azimle göstermiş
oluyor. Sadece yüzmenin erkeklere ait olduğunu ve kadınlara reva görülmediği
bir ortamda ve bunu söyleyenlere de cevabını vermiş oluyor.
Filmin
başlangıcında ciddiyetle kamera yakınlaşır ve baş kadın karakterimiz Trudy,
Peggy Lee'nin "Ain't We Got Fun" "Her sabah, her akşam
eğlenmiyor muyuz/Fazla paramız yok ama canım eğlenmiyor muyuz "
sözlerine sahip şarkısını mırıldanır.Bu şarkıda film adına şöyle
bir hata yapılıyor, bunun da altını çizmek gerekir. Bu şarkı kaynaklara göre
1920'e kadar seslendirilmemiş olup, 1921'e kadar yayınlanmıyor. Filmde ise
1920'den önce söylendiği gösteriliyor.
Konumuza
dönecek olursak; kameranın yakınlaştığı esnada bizi dramatik hikayenin
içine çekeceğini anlarız, orada bir yüzden fazlası vardır. Üstelik bu
karakterimizin yüz hattından fazlasıyla anlaşılır. Filmin başlarında bir
vapurda yangın çıkmasıyla yükselen kara dumanlarla Ederle'nin ağır
kızamık hastalığı geçirdiği esnada Ederle'nin annesine sorduğu "neden" sorusuyla
birlikte aldığı "Yüzemedikleri" için cevabı filmin
temasına doğru bizi yolculuğa çıkarıyor .
Filmin
başlarında ağır kızamık vakası geçiren Ederle'nin güçlü biri olduğunun portresi
çizilirken, bir o kadar annesinin de bir kadın olarak diri ve güçlü karakterde
olduğunun filmin ilk bölümünden itibaren hissederiz.
Faciada
çoğunluğunun kadın olması kızlarını yüzmeye yönlendirmesi filmin bu bölümünden
itibaren filmin karakteristik durumunu gösterir bizlere.
Erkek/Kadın
ayrımcılığı konusunu ailenin babasında görmüş oluruz. Babasından "Bir
kız için uygunsuz bir şey. insanlar ne der" cevabını işitiriz.
Erkek egemenliğinde katı bir ailede babanın "küçük kızlar hiçbir
şeyin etrafında yüzmez" cümlesiyle bir kez daha
ayrımcılığın ve kadınlara bakış açısını bir kez daha görürüz. Annelerinin
kızlarına nasıl destek olduğunu çıplak gözle izleriz.
Kadınlar
Yüzme Birliğine kayıt olan Meg ve Trudy için zorlu süreç böylelikle başlamış
olur. Kasap olan bir babanın kızları olan Meg ve Trudy için 2 dolar babasına
fazla gelirken, annesi ise fedakarlık yaparak kızlarına olan desteğini gösterir
bize. Aynı zamanda Kadınlar Birliğinden sorumlusu "Epstein" (
Eppy) konuşurken erkeklerin kadınlar hakkında olan
düşüncelerini "Kadınlar; koşmak ,yüzmek yarışmak için çok
zayıfmış" cümlesi ile anlatır. Bu da filmde kadınlara
bakış açısını gösterir.
Trudy
bu bakış açılarını elinin tersiyle cevirererek bir zamanlar sadece erkeklerin
yüzdüğü yerde artık kadınlar yüzmeye hak kazanmıştır. Kadınların alay edildiği,
bir kenara itildiği yerde azim, hırs, kararlılık ile Trudy bu alaycı ifadeleri
tersine çevirmiştir. Daha sonrasında Olimpiyat Komitesinden birinin Trudy'nin
kasap dükkanına girmesiyle birlikte Olimpiyat birliğindeki cevabı "Onların
yeri Kasap Dükkanı" cevabı kadınlara bakış açısını anlatır.
"Dünyaya
Amerika'nın kadınları yarıştırmaktan korkmadığını göstereceğiz" cevabı
ise kadınlara olan fikirlerin terse döndüğünü bize katıldığı olimpiyatta
başarısızlıkla dönen Trudy, başarısızlıkla dönme sebebi antrenman yaptırmayan
bir antrenöre sahip olmasıydı. Yine de her şeyin farkında olan Trudy'nin
azmi,hırsı ve cesareti görülmeye değer olduğunu görüyoruz.
Trudy'nin
bitmek bilmeyen hırsı ve azmi onu bir kez daha denemeye itiyor, bu defa film
bize bir antrenörün bir kadının başarısızlığını gölgelemek için zehirlendiğini
gösteriyordu.(Ama bazı kaynaklara göre zehirlenme gibi bir durum
olmadığından,dönemindeki antrenörüyle aralarının iyi olmadığı söylenmektedir)
Çoğu
medya unsuru da kadın düşmanlığı konusunda tabiri caizse elinden geleni ardına
koymuyordu. Bütün engelleri nasıl güçlü şekilde yıktığını iyi gösteriyordu
Trudy. Filmin en can alıcı bölümlerinden biri ise denizanalarına karşı filmin
ikinci yarısı bir kadının azim, cesaret, kararlılık ve hırsından eksilmeyen
enerjiyle nasıl da denizleri sadece yüzerek değil, adeta denizle olan
kavgasında çarpıştığına tanıklık ettiriyor izleyeni.
Bir
yandan da erkek karakterlerden biri olan Henry Ederle karakteri
filmde çoğu zaman kızına kasap mesleğini öğütlerken, kızının dünyada rekorlar
kıran biri olmasından sonra "Benim kızım, sana yüzmeyi ben
öğrettim." ifadesiyle de bir yandan afalattıyordu seyirciyi. Çünkü
bir zamanlar sadece kasap olmasından başka bir şey olmak istemediği kızını,
başarısı gelince başarısına sahip çıkıyordu. Böylelikle insanoğlunun her açıdan
içyüzünü gösteriyordu bize.
Filmde "Trudy
Ederle" karakterine can veren "Daisy
Ridley" müthiş bir performans ve gösterdiği azim, hırs, cesaret
dolu kavramları çıplak gözlerle izlettiriyor. Aynı zamanda Ridley, Olimpik
yüzücüye dönüşen koç Siobhan-Marie O'Connor'dan yüzme eğitimi aldığını dipnot
olarak ekleyelim.
Partner
olarak kardeşi "Meg" karakterine can veren "Tilda
Cobham Hervey," anne Gertrude Ederle karakterine
can veren Jeanette Hain, Kadınlar Birliğinde yüzme dersi veren koç "Eppy"
Epstein karakterine can veren Sian Clifford kadınlar
dayanışması adı altında güçlü kadın figürler olarak yerini alıyor.Ama bu
isimler arasında bakışı, güçlü kadın yapısı, dayanıklılığı, hem anne olmanın
verdiği apansız mücadeleyi bir an olsun bırakmayan Jeanette Hain daha
önde oluyor.
Bunların
yanında çoğu erkek karakter kaba ve döneminin gerektirdiği koşulları fazlasıyla
yansıtmasını biliyor. Baba Henry Ederle karakterine can veren
"Kim Bodnia" kaba Alman karakterini sıkı şekilde rolüne
yediriyor, bunun yanında "James Sullivan" karakterine
can veren "Glenn Fleshler" Jabez Wolffe karakterine
can veren Christopher Eccleston kaba karakter konusunda
rollerini sıkı işliyorlar. Erkek karakterler arasında aynı zamanda eski
yüzücü Bill Burgess karakterine can veren Stephen
Graham erkek karakterler arasında kısa süre almasına rağmen
müthiş performans çıkartıyor.
Teknik yönden kusursuza yakın görüntülerden bizi mahrum bırakmayan görüntü yönetmeni Oscar Faura sinematografisi ile büyülüyor bizi. Bunun yanında müzikleri ile Amelia Warner ise atmosferde kalmamızı sağlıyor.
Filmin asıl detaylarına gelecek olursak... Gerçeklikten uyarlanan filmin kaynağı Glenn Stout'un aynı adlı eserinden geliyor. Jeff Nathanson ise senaryoya katkı vererek biyografik hikayeyi tarihsellikten de beslenerek etkili hale getiriyor. Bunun içinde bazı bilgiler hatalı olsa da tarihsel olarak, atmosferin etkileyiciliğinden bir şey kaybetmiyor. Casting seçiminde Fiona Weir'i ayrı kutlamak gerekir, ki çoğu oyuncu rolleriyle büyüleyici bir performansa imza atıyorlar.
Böylesine
gerçekçi bir hikayeyi iyi işlemek sinemaya değer katan bir unsur, bunu sinema
alanında gördüğümüz de oluyor, göremediğimiz de. O yüzden Gertrude Ederle'nin
öyküsü kısıtlamalara , engellere ve zorluklara karşı bütün tabuları nasıl
yikacağını gösteriyor.
Filmin
ilk bölümünde "İnsanlar kahraman olmamızı istemiyorlar. Hiçbir şey
olmamızı istemiyorlar" cümlesine karşılık; azim, cesaret, hırs ,
kararlılıkla bunların yenileceğini ve feminist hareket açısından da
önemli mesajlar veriyor.
Sonuç
olarak; Yönetmenliğini Joachim Ronning'in üstlendiği ,Glenn
Stout'un aynı eserinden uyarlanan, senaryosunu Jeff Nathanson'un
ele aldığı "Young Woman and the Sea" müthiş
işleyen öyküsü, gerçekçiliği, kadınların her alanda söz sahibi olacağını
haykirmakla kalmayıp, " Bu iş cesaret işidir "diye
haykırıp, Denizin sadece erkek işi olarak görenlere karşı cevabını fazlasıyla
veriyor.
Çünkü
Hak verilmez, alınır!
Cem Kurtuluş, 2024
0 yorum:
Yorum Gönder