// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

15 Ağustos 2024

Hak Verilmez, Alınır: Young Woman and the Sea (2024)


 









"Manş Denizi" tarihte önemli bir yere sahip, aynı zamanda "pek çok adamın hayatını kaybettiği çok hırçın bir deniz"olarak nitelendirilir. Kaynaklara göre Manş Denizi " Büyük Britanya'yı Fransa'dan ayırıp Atlas Okyanusu ile Kuzey Denizi'ni birleştiren denizdir. Uzunluğu 563 Km ,en geniş yeri ise 240 Km uzaklığındadır.Ortalama derinlik ise 63 km civarındadır.

Feminizm tarihinin önemli şahsiyetlerinden biri olan Amerikalı Olimpiyat Yüzücüsü Gertrude Ederle'nin yaşam öyküsünü konu alan "Young Woman and the Sea" erkek egemenliği altında kadınlara "siz başaramazsınız" sözünde yatan cümleyi nasıl inatla,azimle,ve kararlılıkla kadınların güçlülükle  ters köşe yapacağını gösteriyor. 

Filmde Gertrude Ederle, takma isimlerinden biri olan "Trudy" olarak karşımıza çıkıyor. Bütün bunları söyledikten sonra Yüzme Spor tarihinde de derin iz bırakıcı olay ise Manş Denizini yüzerek geçmeyi başaran ilk kadın yüzücü olması. İlk kadın yüzücü olma sebebiyle de  hem Amerikan Halkının sevgisine layık biri olurken hem de, döneminde "Dalgaların Kraliçesi" lakabıyla anılıyor.

 Kadınların bir tarafa itildiği dönemleri düşünürsek Ederle/Trudy yaşadığı  ağır kızamık hastalığının üstesinden nasıl geldiğini de büyük azimle göstermiş oluyor. Sadece yüzmenin erkeklere ait olduğunu ve kadınlara reva görülmediği bir ortamda ve bunu  söyleyenlere de cevabını vermiş oluyor. 

Filmin başlangıcında ciddiyetle kamera yakınlaşır  ve baş kadın karakterimiz Trudy,  Peggy Lee'nin "Ain't We Got Fun" "Her sabah, her akşam eğlenmiyor muyuz/Fazla paramız yok ama canım eğlenmiyor muyuz " sözlerine sahip  şarkısını mırıldanır.Bu şarkıda film adına  şöyle bir hata yapılıyor, bunun da altını çizmek gerekir. Bu şarkı kaynaklara göre 1920'e kadar seslendirilmemiş olup, 1921'e kadar yayınlanmıyor. Filmde ise 1920'den önce söylendiği gösteriliyor. 

Konumuza dönecek olursak; kameranın yakınlaştığı esnada  bizi dramatik hikayenin içine çekeceğini anlarız, orada bir yüzden fazlası vardır. Üstelik bu karakterimizin yüz hattından fazlasıyla anlaşılır. Filmin başlarında bir vapurda yangın çıkmasıyla yükselen  kara dumanlarla Ederle'nin ağır kızamık hastalığı geçirdiği  esnada Ederle'nin annesine sorduğu "neden" sorusuyla birlikte aldığı "Yüzemedikleri" için cevabı filmin temasına doğru bizi yolculuğa çıkarıyor .

Filmin başlarında ağır kızamık vakası geçiren Ederle'nin güçlü biri olduğunun portresi çizilirken, bir o kadar annesinin de bir kadın olarak diri ve güçlü karakterde olduğunun filmin ilk bölümünden itibaren hissederiz.

Faciada çoğunluğunun kadın olması kızlarını yüzmeye yönlendirmesi filmin bu bölümünden itibaren filmin karakteristik durumunu gösterir bizlere. 

Erkek/Kadın ayrımcılığı konusunu ailenin babasında görmüş oluruz. Babasından "Bir kız için uygunsuz bir şey. insanlar ne der" cevabını işitiriz. Erkek egemenliğinde katı bir ailede babanın "küçük kızlar hiçbir şeyin etrafında yüzmez" cümlesiyle  bir kez daha ayrımcılığın ve kadınlara bakış açısını bir kez daha görürüz.  Annelerinin kızlarına nasıl destek olduğunu çıplak gözle izleriz.

 Kadınlar Yüzme Birliğine kayıt olan Meg ve Trudy için zorlu süreç böylelikle başlamış olur. Kasap olan bir babanın kızları olan Meg ve Trudy için 2 dolar babasına fazla gelirken, annesi ise fedakarlık yaparak kızlarına olan desteğini gösterir bize. Aynı zamanda Kadınlar Birliğinden sorumlusu "Epstein" ( Eppy)  konuşurken  erkeklerin kadınlar hakkında  olan düşüncelerini "Kadınlar; koşmak ,yüzmek yarışmak için çok zayıfmış" cümlesi  ile anlatır. Bu da filmde kadınlara bakış açısını gösterir. 

Trudy bu bakış açılarını elinin tersiyle cevirererek bir zamanlar sadece erkeklerin yüzdüğü yerde artık kadınlar yüzmeye hak kazanmıştır. Kadınların alay edildiği, bir kenara itildiği yerde azim, hırs, kararlılık ile Trudy bu alaycı ifadeleri tersine çevirmiştir. Daha sonrasında Olimpiyat Komitesinden birinin Trudy'nin kasap dükkanına girmesiyle birlikte Olimpiyat birliğindeki cevabı "Onların yeri Kasap Dükkanı" cevabı kadınlara bakış açısını anlatır. 

"Dünyaya Amerika'nın kadınları yarıştırmaktan korkmadığını göstereceğiz" cevabı ise kadınlara olan fikirlerin terse döndüğünü bize katıldığı olimpiyatta başarısızlıkla dönen Trudy, başarısızlıkla dönme sebebi antrenman yaptırmayan bir antrenöre sahip olmasıydı. Yine de her şeyin farkında olan Trudy'nin azmi,hırsı ve cesareti görülmeye değer olduğunu görüyoruz.  

Trudy'nin bitmek bilmeyen hırsı ve azmi onu bir kez daha denemeye itiyor, bu defa film bize bir antrenörün bir kadının başarısızlığını gölgelemek için zehirlendiğini gösteriyordu.(Ama bazı kaynaklara göre zehirlenme gibi bir durum olmadığından,dönemindeki antrenörüyle aralarının iyi olmadığı söylenmektedir)

Çoğu medya unsuru da kadın düşmanlığı konusunda tabiri caizse elinden geleni ardına koymuyordu. Bütün engelleri nasıl güçlü şekilde yıktığını iyi gösteriyordu Trudy. Filmin en can alıcı bölümlerinden biri ise denizanalarına karşı filmin ikinci yarısı bir kadının azim, cesaret, kararlılık ve hırsından eksilmeyen enerjiyle nasıl da denizleri sadece yüzerek değil, adeta denizle olan kavgasında çarpıştığına tanıklık ettiriyor izleyeni. 

Bir yandan da erkek karakterlerden biri olan Henry Ederle karakteri filmde çoğu zaman kızına kasap mesleğini öğütlerken, kızının dünyada rekorlar kıran biri olmasından sonra "Benim kızım, sana yüzmeyi ben öğrettim." ifadesiyle de bir yandan afalattıyordu seyirciyi. Çünkü bir zamanlar sadece kasap olmasından başka bir şey olmak istemediği kızını, başarısı gelince başarısına sahip çıkıyordu. Böylelikle insanoğlunun her açıdan içyüzünü gösteriyordu  bize.  

Filmde "Trudy Ederle" karakterine can veren "Daisy Ridley" müthiş bir performans ve gösterdiği azim, hırs, cesaret dolu kavramları çıplak gözlerle izlettiriyor. Aynı zamanda Ridley, Olimpik yüzücüye dönüşen koç Siobhan-Marie O'Connor'dan yüzme eğitimi aldığını dipnot olarak ekleyelim. 

Partner olarak kardeşi "Meg" karakterine can veren "Tilda Cobham Hervey," anne Gertrude Ederle karakterine can veren Jeanette Hain, Kadınlar Birliğinde yüzme dersi veren koç "Eppy" Epstein karakterine can veren Sian Clifford kadınlar dayanışması adı altında güçlü kadın figürler olarak yerini alıyor.Ama bu isimler arasında bakışı, güçlü kadın yapısı, dayanıklılığı, hem anne olmanın verdiği apansız mücadeleyi bir an olsun bırakmayan Jeanette Hain daha önde oluyor. 

Bunların yanında çoğu erkek karakter kaba ve döneminin gerektirdiği koşulları fazlasıyla yansıtmasını biliyor. Baba Henry Ederle karakterine can veren "Kim Bodnia" kaba Alman karakterini sıkı şekilde rolüne yediriyor, bunun yanında "James Sullivan" karakterine can veren "Glenn Fleshler"  Jabez Wolffe karakterine can veren  Christopher Eccleston kaba karakter konusunda rollerini sıkı işliyorlar. Erkek karakterler arasında aynı zamanda eski yüzücü Bill Burgess karakterine can veren Stephen Graham erkek karakterler arasında kısa süre almasına rağmen müthiş  performans çıkartıyor.

Teknik yönden kusursuza yakın görüntülerden bizi mahrum bırakmayan görüntü yönetmeni Oscar Faura sinematografisi ile büyülüyor bizi. Bunun yanında müzikleri ile Amelia Warner ise atmosferde kalmamızı sağlıyor. 

Filmin asıl detaylarına gelecek olursak... Gerçeklikten uyarlanan filmin kaynağı Glenn Stout'un aynı adlı eserinden geliyor. Jeff Nathanson ise senaryoya katkı vererek biyografik hikayeyi tarihsellikten de beslenerek etkili hale getiriyor.  Bunun içinde bazı bilgiler hatalı olsa da tarihsel olarak, atmosferin etkileyiciliğinden bir şey kaybetmiyor. Casting seçiminde Fiona Weir'i ayrı kutlamak gerekir, ki çoğu oyuncu rolleriyle büyüleyici bir performansa imza atıyorlar. 

Böylesine gerçekçi bir hikayeyi iyi işlemek sinemaya değer katan bir unsur, bunu sinema alanında gördüğümüz de oluyor, göremediğimiz de. O yüzden Gertrude Ederle'nin öyküsü  kısıtlamalara , engellere ve zorluklara karşı bütün tabuları nasıl yikacağını gösteriyor. 

Filmin ilk bölümünde "İnsanlar kahraman olmamızı istemiyorlar. Hiçbir şey olmamızı istemiyorlar" cümlesine karşılık; azim, cesaret, hırs , kararlılıkla bunların yenileceğini ve feminist hareket açısından da  önemli mesajlar veriyor. 

Sonuç olarak; Yönetmenliğini Joachim Ronning'in üstlendiği ,Glenn Stout'un aynı eserinden uyarlanan, senaryosunu Jeff Nathanson'un ele aldığı  "Young Woman and the Sea" müthiş işleyen öyküsü, gerçekçiliği, kadınların her alanda söz sahibi olacağını haykirmakla kalmayıp, " Bu iş cesaret işidir "diye haykırıp, Denizin sadece erkek işi olarak görenlere karşı cevabını fazlasıyla veriyor. 

Çünkü Hak verilmez, alınır! 

Cem Kurtuluş, 2024

 


0 yorum: