Yine ait olduğum yer Kadıköy’deyim.. Döndüm
durdum öylece. Her gün buraya gelmeden yapamıyorum. Bu senden önce de böyleydi,
senden sonra da. Ama seninle bir anlam kazanmıştı. Yapayalnız bir başıma,
boynumu eğmiş yürüyordum her zamanki gibi. Duvarlar farklı, insanlar farklı,
dükkanlar farklı, hayvanlar farklı, her şey farklı geliyordu bana. Farklı
gelmeyen tek şey kendimim ve hep aynıyım..
Yanımda kimse yok. Yorgun yorgun yürüyorum.
Herkes kaldırımdan yürürken ben kaldırımın dışında yürüyorum. Ne yapmaya
çalışıyorum? Ben Kimim.. Bunlara verecek cevabım yok. Kilitlendim!
İnsanlara bakamıyorum. Öyle ki onların
mutluluğunu görünce daha çok üzülüyor ve dibe batıyorum. Her gün şarapla
beynimi dolduruyor, akciğerimi iflasın eşiğine getiriyorum. Çabam neye ki...
Yapayalnız yüzüm asık şekilde hiçliğe yürüyorum.
Bahariye’ye doğru sessiz adımlarla başımı öne eğmiş yürümeye devam ediyorum.
Kimse yok çevremde. Onların peşinden koşmuyorum. Yaşadığımı sanıyorum, yaşamak
denirse...
Beynimi kontrol edemiyorum. Arada kafam
çalışıyor.
Yürürken bir köpeğe rastlayıp, onu kendime
benzetiyorum. Bir yerleri hasta gibi, o da kontrolsüz. Benim gibi. Ona bakarak
yanından geçtim. Şarap almayı düşündüm, ama bir çay içmenin iyi geleceğini
düşünüp oturdum Kadıköy’ün en sakin yerine. Kız gelip ne istediğimi sordu, çay
dedim. Şekeri, yavaşça çayın içine attım, sessizliğimi korudum. Şekeri
karıştırırken içinde anlam aradım. Hiç olmadığım kadar sessizim. Çok şey yitip
gitmiş, umutlarım buna dahil.
Çay öylece masada dururken Bob Dylan çalıyor...
Tebessüm ederek içerideki kitaplara bakıyorum. Kitaplar içimi acıtıyorlar,
tıpkı tatlı şarap gibi. İkisini de bırakmıyorum.
Bir süre kitaplara baktıktan sonra, masaya geri
dönüp çayımı içmeye devam ettim. Karnım aç, midem zayıf. 3-4 gün yemek
yemediğimi, sancılarımın arttığı sarhoş günlerimi düşünüyorum. Zayıflıyor her
yerim. Midem, beynim, ayaklarım... Çayı içerken karşımda duran kül tablası boş
bir şekilde duruyor. Ona eşlik ediyor çay kaşığı ve sandalyeler. Yan masaya
geçerken kalabalık bir grup, boş sandalyeyi istiyor, boşluğuyla bana eşlik
eden. Ses etmiyor, sadece kafamı sallıyorum.
Anladılar...
Kaldırımın Köşesinde orta boylarda suratı
eskimiş bir adam, öylece oturuyor. Ve yanında bir köpek. Bir dost kadar yakın.
Hayatın anlamını düşündüm o an ama yitirdiğim
düşlerim, olmayan hayallerim, heyecansızlığım, yaşamdan kopmuşluğum yanıt
bulamadılar buna... Bir çok şeyi düşündüm. Çay bitmemişti, kaşık öylece
duruyordu olduğu yerde, bir de şeker.
Çay soğudu.
Bir şairin sözünü anımsadım.
“Hepsi yaralar ,sonuncusu öldürür.”
Yavaşça masadan kalktım, boynum bükük ve çay
bardağını götürdüm, 1 lirayı masanın üstüne bıraktım, sesiz adımlarla Kadıköy
sokaklarında anlamlar aradım durdum...
Yazan: Cem KURTULUŞ
0 yorum:
Yorum Gönder