Ruhunu satmak; beş para etmez bir olaydır.
İspiyonlamak da bu kategoriye girer ve ne zaman başı belaya girse insan kendini
birini ispiyonlarken bulur. Kendi kendine, kendini alt edemez, başkasını alt
etmek için plan hazırlar, tuzak kurar, onun kuyusunu kazmak için her yolu
dener. Bu da kendi sonunu hazırlar. Kimse tarafından sevilmez ruhunu sevmeyen,
takım ruhunun eşsiz bir parçasıdır. Kurduğu o kuyuya kendisi düşer insan.
Kelimelerin kıfayetsiz
kaldığı anda benim aklıma her zaman bir Al Pacino filmi gelir.
Bu filmlerden biri olan Scent of Woman/ Kadın Kokusu” ise
kült filmler mertebesinde dönemine damga vuran film olmakla
birlikte;derinliği,hüznü,mizahı ve güçlülüğüyle de ayrı kendine dert eden bir
yönü var.
“Kadın Kokusu/Scent of
Woman” filmin başından itibaren bir takım serserilik yapmaya çalışan
kolej öğrencilerini göstererek başlıyor, buradan sonra bu kolej öğrencileri
arasında kendi halinde biri gibi saf,temiz bir çocuk olan Charlie’nin hem boş
günlerini değerlendirmek için hem de paraya ihtiyacı olduğu için Frank
Slade’a bakmak için bir iş buluyor. Bu işi bulurken saf,iyi niyetli
bir öğrenci olan Charlie Simms’in başına okulun müdürü tarafından bir takım
olaylar gelir,ama bu olaylar gelirken film uzun süre kendini Charlie
ve Yarbay Frank Slade arasında yaşanacak dostluğa giriş hikayesine
bırakır kendini.
Bu tanışma merasiminde Frank daha
çok kaba,çekilmeyen,bir o kadar sözünü esirgemeyen karakteriyle karşımızda
duruyor. Karşınızda kör bir insan olsa da aslında kör bir insanın hislerini
gören insandan daha etkili olacağını Yarbay Frank Slade üzerinden
gözlemliyoruz.
Frank Slade her
şeyden önce otoriter,disiplinli,katı, sert ve hayatın zorluklarını daha önce
üstlenmiş ve bu katı kurallar karşısında da kendisini öyle sunar bize, Charlie
Simms kendisinin aksine göre hayata karşı gözlerine açmamış, daha çok
saflıkla yaklaşan içinde kötü niyet beslemeyen bir karakterle karşımızda
beliriyor. Yarbay Frank Slade ile Charlie Simms arasında çıkılan yolculuk ise
Charlie Simms’in sınırlarının dışında olacak olan New York’a karşı oluyorlar.
"Körlük" kavramı üzerinden de Charlie Simms’e “kör
müsün?” sorusuna karşılılık” aldığı “hayır” yanıtından sonra “Tüm
hayatın boyunca MTV seyredince nerden bileceksin” cevabı da Yarbay
Frank Slade’ın ne kadar katı olduğuna bir perde gösteriyor bize. Seyahate
çıktıkları sırada Frank Slade’in kadınların her vücut hattına dair şairane
cümleleri sadece vücutlarını övmek değil,aslında ruhuna giden yolun betimlemesi
olur. Yanına yaklaşan hostesin parfümünden kokuyu alabilme yeteneğine sahip
biridir Yarbay Frank Slade. Bayat iltifatlardan ziyade,ruhuyla
söylenen iltifatlara inanmanın ötesinde biridir Frank,diğer deyişle bu dünyadan
değildir.
Gerçeklerini apaçık söylemesi
de diğer deyişle kendisini başkalarının gözünde kötü yapacaktır ama o bundan
vazgeçecek kalibrede biri olmayacaktır. Ama Charlie ile oluşturduğu bağdaki
boyut ise görülmeye değer. New York’a adım attıklarında ise klasik Amerikan
vari övünç metni “Medeniyetin mabetindeyiz” cümlesiyle kendine
yer bulur. Frank’in aile yemeğine katıldığı esnada yine sitemkar sözlerini işitiriz,bazıları
için sert sözler olsa bile katılınası sözler olmadığı görülür.
Yarbay Frank Slade’in gözlerini
nasıl kaybettiği hikayede herkesin birbirine tartışma ortamı yaratıldığında
geriye Frank’ın kan çanağı gözlerinde öfke ifadesini görürüz,bu aynı zamanda
filmin başından beri gördüğümüz Al Pacino’nun sadece oynarmışçasına değil,yaşarmışçasına
bir role verdiği değeri gösterir bize.
Frank’ın bize gösterdiği şey
bazı zamanlar hayatı doyasıya yaşamak olsa da, Frank aslında kendi ölümüne gün
sayarmışçasına yaşıyor,kendi yıkıcı yalnızlığınızı bize anlatıyor. Bunu da
kardeşine “iyi biri değilim,hiçbir zaman olmadım” cümlesiyle
anlatıyor,aslında bu kendini itiraf etmek gibi görünse de Frank daha çok
gerçeklik üzerine yoğunlaşmış birini hissettiriyor bize. “Vicdan” kavramı
üzerinden de düzenbazlık,arkadan iş çevirenlere karşı sözünü esirgemiyor Frank.
“Devir, dostuna ihanet etme devri” diyerek açıklıyor bu cümleleri.
Kendini ölüme yaklaştırırken Frank,bir yanda da yaşamak için çırpınıyor.
Frank ile Charlie’nin
birlikte gittikleri bir yerde Donna adında yalnız
bir kadınla tango dansına davet edişiyle başlayan süreç filmin en
büyüleyici bölümlerinden birini oluşturuyor. Kadının zarafeti tango dansını
bilmiyor oluşu, Frank’in gözlerinin görmüyor oluşuyla yaşama olan bağlılığı arasında
bir gösteri izletir bize bu bölüm. “Tangoda hata olmaz,tango hayata
benzemez” gibi basit bir tabirle anlatır Frank olan biteni, Frank de askeri
rütbeden gelen otoriter biri olsa da aslında pek çok şeyin basit olmasını ister.
Frank;ölüme meydan okuyan hem
yaşamın içinde ölümle savrulan biri olduğunu “Ferrari” sahnesiyle
bize gösteriyor, bu sahnede “Bizi öldüreceksiniz” sorusuna
yanıtının “Ben bir körüm “olması bir o kadar gerçekçidir. Ama burada
körlükten bahsettiği ancak delilik ve cesaretle açıklanabilir,zira bazı
tutkular vardır ki ancak ölüme kadar gittiğinizde onları alaşağı edebilirsiniz.
Frank’ı da Ferrari’ye olan
tutkusunda ölüme giden bir yolu açmasından anlamak isteriz,zira buradan
sonra “çok uzun sürdü” diyerek ölüme ayrı bir perde açar
Frank.
Her daim ölümü arzular aslında.
Hayattan yorulmuşluğun ifadesini Yarbay Frank Slade’in hüzün dolu yüzünde
görürüz. Kendi iç dünyasındaki savaşı, ölümle olan dolambaçlı yolu ve yoldaşlık
ettiği Charlie’ye karşı silahını doğrultması daha kendi savaşını doğruluyor.
“Ben kötü biri
değilim,çürümüş biriyim” diye
haykırıyor Yarbay Frank Slade. Bir nevi kendi ruhsal dalgalanmasını anlatıyordu
bize. Bir hayatı olmadığından,karanlıklar içinde kaldığının resmini çiziyordu
Yarbay Frank Slade,ne kadar yaşam arzusu yüksek gibi gözükse de kendini gömdüğü
yerin başka tarafını anlatıyordu bize.
Filmin ilk bölümünde Frank
ve Charlie’nin dostlukları; Frank’ın Charlie’ye verdiği hayat
dersleri,alkole ve kadınlara olan bağlılığı, bir kör adamdan ziyade
daha çok hislerinin yoğunluğunu işlerken,filmin ikinci yarısına olan bölümü
Charlie’nin okul yönetimi tarafından yargılanma süreci, eğitim sistemi ve bu
eğitim sistemi sırasındaki çatlaklıkların konusunu oluşturuyor. Özellikle bu
bölümde Charlie Simms’in tek başına yargı sahnesi çıkması ve o yargı sahnesine
Yarbay Frank Slade’in kendisine destek sağlaması da en etkili bölümlerden
birini oluşturuyor. Film, bu bölümde Frank Slade üzerinden adalet,haksızlık,
arkadaşlarını ispiyonlama gibi önemli kavramlardan yola çıkarak
gerçekleri diğer anlamda kalabalığa haykırıyordur.
Frank ve Charlie üzerinden bir nevi
aslında hiçbir suçu olmadan, tanıklar olmadan,birileri birilerini tanıyor diye
suçluluk kıyafetini üstüne yapıştıranların olduğunu imalıyordu. Çünkü filmin
yükselişe geçtiği dönemin neoliberal veyahut daha çok burslu öğrencilerin
ezildiği ve para babalarının söz sahibi olduğu dönemi işaret ediyordu. Yarbay
Frank Slade’in adaletsizliğe haykırdığı mahkeme salonunda “Dünyadaki en
kötü görüntü kesilip atılmış bir ruhtur” sözü de her şeyi belirleyen
söz olacaktır. Bununla birlikte adaletsizliklere karşı bir duvar olmuş gibi
hareket eden Yarbay Frank Slade’in Charlie Simms’e dair “Geleceğini satın
almak için kimseyi satmayacaktır” sözü de filmin finaline doğru bir tokat
etkisi yaratmıştır.
Oyunculuklara gelirsek… Yarbay
Frank Slide karakterine can veren Al Pacino filmin
bütün yükünü omuzlarında taşımış olup,sadece rolünü oynamakla kalmayıp çeşitli
ruh hallerine girererek ne denli büyük bir oyuncu olduğunu gösteriyor. Al
Pacino bu rolde oynamadan önce gözleri görmeyen insanlarla yaşamaya
başlamıştır. Büyük oyuncu olmanın en karakteristik özelliklerinden biri
olduğunu da böylelikle göstermiştir. Aynı zamanda Al Pacino’dan önce Yarbay
Frank Slide rolü Jack Nicholson’a teklif edilmiş olup,bu teklif Jack Nicholson
tarafından reddedilmiştir.
Kendisine film boyunca
dostluk görevi üstlenen Charlie Simms karakterine can
veren Chris O’ Donnell de saf,iyi niyetli,başarılı bir
yoldaşlığın dürüstlük çerçevesinde geçeceğini resmini iyi oyun çıkararak
göstermiştir. Filmde Yarbay Frank Slide’ın “Tango” dansına eşlik edip,
büyüleyici güzelliğiyle kısa süre de olsa harikalar yaratan Donna karakterine
can veren Gabrielle Anwar da bu sahnesiyle hafızalarda etkili
bir iz bırakmıştır. Bununla birlikte filmin kostümlerinin
hazırlanmasında Aude Bronson Howard ismini
ayrı bir yere sahip olduğunun altını çizmemiz gerekir. Sinematografik
açılarıyla Donald E.Thorin ismini de baş köşeye
eklememiz gerekir.
Giovanni
Arpino’nın İtalyan romanı olan “Il buio e il
miele”( Darkness And Honey) tarafından uyarlanan,senaryosu Bo
Goldman tarafından yazılan,Martin Brest tarafından yönetilen “Scent
of a Woman/Kadın Kokusu” sadece hayat dersi vermekle
kalmayıp;hem hüznün doruklarında hem dostluğun önemine vurgu yapmakla kalmayıp
“görmek her şeye yeter mi “diye haykıran bir yandan da görmekten ziyade duyumsamanın,hissin
yoğun olmasıyla birlikte ne kadar ruhlu bir film olduğunu kanıtlıyor.
Son sözü sanırım senaryo
yazarı Bo Goldman’a bırakmak yerinde olacaktır
“Filmden alınacak bir ders varsa, o da kendimizi
hayatın şaşırtıcı çelişkilerine açık ve müsait bırakırsak, devam edecek gücü
bulacağımızdır.”
Filmde Altını Çizdiklerim:
" Tangoda hata olmaz. Hayat gibi değildir, basittir. Bu yüzden tango harikadır. “
“Tüm hayatın boyuncu MTV seyredince nerden bileceksin”
“Kadınlar. Ne denebilir ki?
Onları kim yarattı?
Tanrı çok zeki bir hergele olmalı
Saçlar… Saçlar, her şeydir derler
Burnunu buklelerden oluşan bir dağa gömüp sonsuza dek uyumak istedin mi hiç?
Ve dudaklar.. Dudaklarına değince çölü geçtikten sonra içtiğin şarabın ilk yudumuna benzer.
Memeler… Büyük memeler,küçük memeler. Gizemli Deniz fenerleri gibi. Sana dik dik bakan göğüs başları.
Ve bacaklar.. Yunan sütunları veya ikinci el Steinwey gibi olup olmadıkları umrumda değil.
Aralarındaki şey cennet için bir vizedir.”
“Tangoda hata olmaz. Tango hayata benzemez”
“Bakmayı bıraktığımız gün ölmüşüz demektir”
“Bunları nasıl ödeyeceksiniz
Gıcır gıcır Amerikan dolarıyla”
“Kendinizi öldüreceğinizi mi söylediniz
Hayır, beynime kurşun sıkacağım dedim”
“bu dünyada iki çeşit insan vardır
Öne çıkıp sorumluluk almayı kabul edenler
Kaçıp saklanacak delik arayanlar
Saklanmak daha iyidir”
“Kadın huysuzlaşırsa azdı demektir”
“Eldeva Willie. İyi biri değilim,hiçbir zaman olmadım”
“Şu anda başka planlarım var
Ne planlarınız var
Ölmek,evlat”
“Bizi öldüreceksiniz
Beni suçlama ben bir körüm”
“Yarbay,bana mı bakıyorsunuz;
Ben körüm Charlie”
“Ben olmazsam bu dünyada nasıl sağ kalacaksın?”
“Kötü değilim,çürümüş biriyim”
“Kötü değilsiniz,sadece acı içindesiniz”
0 yorum:
Yorum Gönder