Masumiyet..
Kazanılan mı kaybedilen mi ? Onlarınki bir kayıp mı bir kazanç mı? Doğru dürüst
yaşamaları mı? Dalaverelerle değişik yollardan iş yürütmek mi? Ya da
birbirlerine duydukları aşkı temiz yaşadıkları mı Masumiyet? Bir kadının
bekareti mi? Suçsuz bir adamın idama götürülürken oradaki hali mi?
"Masumiyet" filmi bize türlü türlü sorular sorduruyor.
Zeki
Demirkubuz yine
kafa karıştırıyor. Demirkubuz, maddi kayıplardan uzak filmleriyle tanınır. 80
darbesinden dolayı 3 yıl hapis yatmış biri kendisi. Bir de o dönemin kuşağına
inceden değinmek gerekir. 1990’lı yılların Türk sinemasının en önemli
özelliklerinden biri maddi kaygılardan uzak olmasıdır. Kısıtlı bütçelerle
müthiş işler çıkarılan dönemdir 90’lı yıllar. Masumiyet "
90'lı yılların En İyi Türk Filmleri" arasındaki yerini alır.
Filmin
hikâyesi Yusuf karakterinin gözünden anlatılıyor bize. Bunu ilk
sahneden itibaren gözümüze sokuyor Zeki Demirkubuz. Yusuf, en yakın
arkadaşını vurmuş, 10 yıl hapse mahkum edilen, sessiz, sakin, gardiyanlar ve
müdür tarafından sevilen bir karakter.Hapisten çıktıktan sonra sokaklarda aylak
aylak geziyor, otelde yaşamaya başlıyor. İçerden çıktığında ne kalacak bir yeri
vardır, ne de çalışacak bir işi. Film bize Yusuf karakteriyle anlatılsa da
filmin kahramanlarından Bekir Ve Uğur'un hayatı otobüste kesişiyor. Otelde
kaldığı ilk gün Yusuf, Çilem’e rastlıyor. Çilem’e rastladığı gün Çilem’i
ateşler içinde görünce hastaneye götürüyor. Bu sahnede Yusuf'un merhametli ve
masum biri olduğuna tanıklık ediyoruz.
“Kader“ filminde
görülmeyen Uğur’un çocuğu bu filmde gösterilerek izleyiciye ipucu veriyor. Yardım
ettiklerini duyan Uğur ve Bekir ile tanışması böyle oluyor. “Kader” de
bize gösterilen Bekir’in gençlik dönemi, Masumiyet’teki ise
olgunluk dönemi oluyor. Bekir, pavyonlarda Uğur’a yardım eden, onu
gözleyen, peşinden ayrılmayan, kıskanan, kafayı tırlatmış, içip içip gezen,
Uğur’dan başka gözü kimseyi görmeyen serserinin teki. Sonrasında
kafasına sıkarak intihar ediyor. 1 saat'e yakın gördüğümüz Haluk Bilginer
buraya kadar oynadığı rolün hakkını veriyor. Uğur Ve Bekir'in mevzuları eski.
Olaylar zincirleme şeklinde gerçekleşiyor. Hepsi birbirine aşık.
Saplantılı aşkların esiri olmuşlar adeta.
Kafasına
sıkacak kadar deli biri Bekir. Uğur, geçimini şarkıcılık yaparak kazanıyor,
orospuluk yapıyor, ağzı bozuk, erkeklerin masalarına gidiyor. Geceleri eve geç
geliyor, Bekir de içip içip sızıyor. Olan küçük kıza oluyor. Mevzular böyle
gelişiyor. " Kader " de Uğur karakterini Bekir'in dükkanına girerken
gözlemliyoruz ama " Masumiyet " de aynı sahneler gözükmüyor, sadece
Bekir'in anlattıklarından ibaret hepsi.
“Orospuyum
ben Orospu” sahnesi
görülmeye değer. O sahnelerde Derya Alabora ve Haluk
Bilginer oyunculukların dibine vuruyor. Sahne devam ederken
Bekir’in “Bana da vereceksin “ sahnesi en sahici sahneler
arasında yerini alıyor ve görülmeye değer olduğunu gösteriyor. Mevzular
sadece bu kadar değil. Yusuf ve Uğur’un ortadan kayboldukları akşam içip içip
otele gelen Bekir ‘in her yere sataşması, Uğur’un odasına çıkması
öncesinde “Abinin amına koyayım” repliği de aynı klaslıkta.
Gel
zaman git zaman Yusuf, Uğur’la her yere gidiyor. Bekir’in yarım kalan işini
devam ettiriyor. Rakının açıldığı, ikisinin dertleştiği tirad Türk Sinema
Tarihinin en iyi sahneleri arasında yerini alıyor. Haluk Bilginer inceden
giriyor, ayarı verdikçe veriyor. Uğur’la geçmişlerini anlatıyor, o saplantılı
aşkı " Kader" filminde daha çok görüyorsunuz.
“Masumiyet” te mevzu Yusuf üzerinden geçiyor. Bekir’in Yusuf‘a Uğur’u anlattığı
bölüm uzun olsa da kısa yoldan o durum şöyle aktarılıyor bize.
“Bu
kaltakla aynı mahallede büyüdük. Mevlanakapı’da. Babası zabıtaydı. Alkolik
hasta bir adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. Bu anasıyla yoksul,
perişan. Bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bir şeyler. Bir de Zagor
vardı. Bizim eski evin kiracısının oğlu. Babası filmciydi Yeşilçam’da.
Cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte. Ama sevimli, yakışıklı oğlandı.
Bizimkine aşık etmiş kendini. Ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o
zamanlar. Öylece büyüdük gittik işte. Ne bok varsa? Hep askerliği beklerdim.
Dört sene kaldı, üç sene kaldı. Sonunda o da geldi gittik. Bizde de herkes bunu
bekliyormuş; gelir gelmez yapıştılar yakama. Ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz
falan filan…Nikahlandık. İki taksi bir dükkan verdi peder. Dükkanda koltuk
moltuk satardım. Bir gün bu orospu çıkageldi. Hiç unutmam, görür görmez cız
etti içim. Böyle basma bir etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bi bluz,
saçlar maçlar…Pırlanta anlayacağın. "
Bekir
öldükten sonra Yusuf , Uğur’la şehir şehir geziyor. O da Bekir gibi saplantılı
bir aşka girmiştir. Uğur’a aşık olduğunu söylemiş, karşılığını alamamıştır.
Uğur, 20 sene Bekir’in her türlü yolu denediği türlü türlü şeylerden
bahsetmiştir, her boku anlatmıştır. Uğur’un orospuluk yaptığı, şarkı söylediği
yere polis baskın yapıyor, Hem Uğur hem Yusuf içeri alınıyor. İfade veriyorlar.
Uğur bir süredir ortalıkta olmadığı için Yusuf’u yeniden polisler alıyor.
İşkence sebebiyle parmakları kanamıştır. Ama aşık olduğu kadını satmıyor. Bir
nevi Masumiyetininin bedelini ödüyor Yusuf.
Filmin
diğer klas sahnelerinden biri Yusuf 'un Uğur'a aşkını itiraf edişinden sonra
yaşadığı hayal kırıklığı. Bu hayal kırıklığı esnasında Uğur ve Yusuf'un
diyalogları en az tirad Haluk Bilginer'in tiradı kadar etkileyici. Bu sahnede
Derya Alabora bütün oyunculardan daha önde olduğunu ispatlıyor. Filmde Çilem karakteri
üzerinden birçok şey anlatılıyor Demirkubuz ama Çilem sessiz ve hiçbir şeyi
duymayan bir karakter olarak karşımızda. Zeki Demirkubuz burada Çilem'in
duymamasını ama filmdeki ana duyguyu seyircinin duymasını istiyor. Filmin
sonlarına doğru çaresizlik seyircinin zihnine yerleşir ve filmin final
sahnesinde Samuel Beckett dizeleriyle karşılaşıyoruz.
“
Hep denedin, hep yenildin.
Olsun,
gene dene gene yenil, daha iyi yenil “
Bir
yanda masumiyetini koruyanlar, bir yanda inandığı sevgi uğruna masumiyetini
çiğneyen bedel ödeyenler. Demirkubuz klasiği" Masumiyet" takıntılı
bir aşkın hikayesini Masumiyeti çiğnenenler tarafından anlatıyor, bunu
anlatırken samimi ve sahici bir dille aktarıyor. Kişisel bir yorum
olabilir; ama Demirkubuz'un filmografisinde " Masumiyet " en
başarılı yapım desek sırıtmaz sanıyorum.
İzlerken Altını Çizdiklerim:
“Bu kaltakla aynı mahallede büyüdük. Mevlanakapı’da. Babası zabıtaydı. Alkolik hasta bir adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. Bu anasıyla yoksul, perişan. Bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bir şeyler. Bir de Zagor vardı. Bizim eski evin kiracısının oğlu. Babası filmciydi Yeşilçam’da. Cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte. Ama sevimli, yakışıklı oğlandı. Bizimkine aşık etmiş kendini. Ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. Öylece büyüdük gittik işte. Ne bok varsa? Hep askerliği beklerdim. Dört sene kaldı, üç sene kaldı. Sonunda o da geldi gittik. Bizde de herkes bunu bekliyormuş; gelir gelmez yapıştılar yakama. Ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan…Nikahlandık. İki taksi bir dükkan verdi peder. Dükkanda koltuk moltuk satardım. Bir gün bu orospu çıkageldi. Hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. Böyle basma bir etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bi bluz, saçlar maçlar…Pırlanta anlayacağın. Şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. Kanıma girdi o gün. Tabii taktım ben bunu kafaya. Ertesi gün bir soruşturma… dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede. Ama asıl Zagor’a kesikmiş. Zagor‘da kaftiden içerde o sıra. Bir gün, süslenmiş püslenmiş; zırt geçti dükkanın önünden. Yazıldım peşine. Tuhafiyeciye gitti, pastaneden çıktı; minibüs otobüs, geldik Sağmalcılar’a; benim içimde bi sıkıntı. İşi anladım tabii: Zagor’u ziyarete gidiyor. Bi tuhaf oldum, piçi de kıskandım. Uzatmayalım çaresiz evlendik ötekiyle. O ara Zagor içerden çıktı. Sonra bir duyduk; kaçmış bunlar. Altı ay mı bir sene mi; kayıp. Hep rüyalarıma girerdi or.spu. O gün dükkana gelişini hiç unutamadım. Benimkine bile dokunamaz oldum. Sonra bir daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş Zagor: biri polis, ikisinin de gırtlağını kesmiş. Karakolda beş gün beş gece işkence buna. Arkadaşlarının öcünü alıyorlar. Kaltağa da öyle…
Önce “öldü” dediler Zagor’a, sonra komalık.
Ankara’da oluyor bunlar. Bizimki bir gün çıkageldi mahalleye. Zagor içerde, en
iyisinden müebbet. Bir sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyor. Önce
tanıyamadım. Anlayınca içim cız etti. Cız etti de ne? Tornaya değmiş gibi oldu.
Çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bir surat. Ama bu sefer başka güzel orospu. Oranın
şarkıları gibi. Kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. Dedi “para lazım”, çok
para. Zagor’a avukat tutacakmış. “İlerde öderim” dedi. Esnafız ya bizde,
“nasıl?” diye sormuş bulunduk. “Orospuluk yaparım” dedi, “istersen metresin
olurum”. İçime bir şey oturdu ağlamaya başladım, ama ne ağlamak…işte o gün
bugünden beri bu orospuyla tam yirmi yıl geçti. Uzatmayalım, Zagor’a müebbet
verdiler. ama rahat durmaz ki piç! Ha birini şişledi, ha firara teşebbüs; o
şehir senin bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyor. Orospu da peşinden.
Sonunda dayanamadım: ben de onun peşinden. Önce dükkan gitti, ardından
taksiler. Karı terk etti, peder kapıları kapadı. Yunus gibi aşk uğruna düştük
yollara. İş bilmem, zanaat yok. Bu durmuyor hiç. İlk yıllar ufak kahpeliklere
başladı, sonra alıştı. Gözünü yumup yatıyor milletin altına. “Gel dönelim” diye
çok yalvardım. “Evlenelim”, pederi kandırırım, Zagor’a bakarız: yok. kancık
köpek gibi izini sürüyor itin. N’aptı buna anlamadım. Kaç defa dönüp gittim
İstanbul’a. Yeminler ettim. doktorlar, hocalar kâr etmedi. Her seferinde yine
peşinde buldum kendimi. Bir keresinde döndüm, biriyle evlenmiş bu, hamile. Beni
abisiyim diye yutturduk herife. Nedense rahatladım, “oh” dedim, kurtuluyorum.
Bu da akıllanmış görünüyor. Yüzü gözü düzelmiş, “çocuk” diyor başka bir şey
demiyor. Sinop’ta oluyor bunlar. Ben de döndüm İstanbul’a. Doğumuna yakın,
Zagor bir isyana karışıyor gene. Hemen paketleyip Diyarbakır Cezaevine
postalıyorlar. Çok geçmeden bizimki depreşiyor gene; o haliyle kalk git sen
Diyarbakır’a, üç gün ortadan kaybol…Herif kafayı yiyor tabii. Dönünce bir dayak
buna: eşek sudan gelinceye kadar. Kızın sakatlığı bu yüzden. Sonra çocuğu
doğuruyor. Uzun zaman anlaşılmamış. ortaya çıkınca bir gece esrarı çekip
takıyor herife bıçağı. Çocuğu da alıp vın Diyarbakır a, Zagor’un peşine.
Allah’tan herif delikanlı çıkıyor da şikayet etmiyor. Ben o ara İstanbul’da
taksiden yolumu buluyorum.
Epey bir zaman böyle geçti. Yine her gece
rüyalarımda bu. Zagor’un Diyarbakır Cezaevinde olduğunu duymuştum o sıra. Bir
gece bir büyükle eve geldim. Hepsini içtim. Zurnayım tabi. Bir ara gözümü açıp
baktım: karlı dağlar geçiyor. Bir daha açtım, başımda bir çocuk, “kalk abi,
Diyarbakır’a geldik” diyor. Baktım, sahiden Diyarbakır‘dayım. Bi soruşturma.
Kale mahallesi vardır oranın, bir
gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim? görünce hiç şaşırmadı. Hiçbir şey
demedik. O gece oturup düşündüm. “oğlum Bekir” dedim kendi kendime, yolu yok
çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını,
usul usul yürü şimdi. O gün bugün usul usul yürüyorum işte.”
" Ceza derler
oğlum buna ceza.. Hakim kime kalem kırar düşündün mü hiç? Kimi falakaya yıkarlar?
Kimi orospu yapıp, kimi aç öldürürler? Kim gözünü kırpmadan beynine sıkar
kurşunu? Koyun gibi kesilmeyi bekleyen şerefsizler mi? Beş paralık düzenleri
için hayatlarını peşkeş çeken pezevenkler mi? Söyle lan kim? 20 yıl oldu.
Gidilecek yer kalmadı. Söylenecek söz de. İstersen gittiği yere kadar gider.
İstemezsen yarın çek git. Bir şey de söyleme."
Film
hakkında Tespitlerim
- Haluk
Bilginer ve Derya Alabora’nın mükemmel oyunculukları,
-
Pisliklerin ortasında dolanan Yusuf’un masumiyetinden bir şey kaybetmemesi ve Güven
Kıraç’ın bu rolü başarıyla oynaması takdir edilesi,
Yan
karakter olarak Otelci'yi oynayan Doğan Turan oyunculuk olarak
sırıtmamış, babacan rolünün hakkını vermiş.
-
Filmde Masumiyet’e dair bir şey varsa “Çilem” karakteridir bu. Sessiz, sakin
küçük kız. Sadece televizyon karşısında vaktini geçiren bir kız.
-
Filmde tamamlayacağımız o kadar yer var ki puzzle gibi adeta. Doldurdukça bir
açık çıkıyor. Demirkubuz yine yapacağını yapıyor izleyiciye.
-
Mekân: Ucuz ve harap bir otel; Demirkubuz kamerayı konuşturuyor, açılar ve
çerçevelerle bunu sinema izleyicisine gösteriyor.
“Masumiyet”
filminde Haluk Bilginer “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü almıştır.
0 yorum:
Yorum Gönder