Henry Charles Bukowski adına birçok film
çekildi. Kıyak filmler değildi aslına bakarsanız. İlk izlediğim Factotum’du, ikincisi Barfly oldu. Factotum kitaba göre
eksiği olan bir film olduğunu söylemek yanlış olmaz. Üçüncü sınıf işçi durumları, iş
meseleleri hakkında Chinaski’nin çarpık yaşamını ele alıyordu. Barfly’da
isminden anlaşılacağı gibi bir Bar Kelebeği/sineği ele
alınıyor. Serseri, aylak biçimde gezen işşiz orta yaşlarda şiir, hikaye
gibi şeyler yazan bir karakter var karşımızda. Chinaski’nin ta kendisi . Bu
adam hep takıldığı bara her gün gelip parası olmadan içki içiyor, ara sıra
barmen diye takılan herifle akşamları sıkı kavga ediyor ve çoğu
zaman ağzı burnu kırık şekilde evin yolunu tutuyor. Charles Bukowski'yi tanımayanlar
bu sayede tanımış oluyor.
Hikayeleri takıldığı barda başlıyor. Diğer kahramanımız “ Wanda” diye klas bir hatun. Klas ve harikulade bacaklara sahip, görünümüyle erkekleri kendine çeken bir tipleme. Kafası kırık, içmeyi seviyor. Tek yaptığı bu. Chinaski gibi bir işi yok. Chinaski ile tanıştığı akşam Chinaski viski ısmarlıyor kendisine. Aynı zamanda Bu Chinaski’nin son parası. “İş yok, para yok, Kira yok” sözleri de Chinaski’nin hayatının özeti. Bu, Charles Bukowski kitapları okuyanlar için, onun yaşamına hakim olanlar için de bilinen bir detay. Konuya dönecek olursak; Wanda aynı zamanda yaşlı bir moruk üzerinden geçimini sağlıyor. İki herifi bir arada idare ediyor. Ama yaşlı moruğu film boyunca göremiyoruz. Telefonda konuştukları sahneden ibaret. Sahneler bu şekilde ilerliyor, Sonra ortaya bir şirketin sahibi bir hatun çıkıyor.
Chinaski’yi bulmak için her türlü yolu denemiş biri. Chinaski için dedektif
bile tutmuş o derece. Sonrasında şirket olarak Chinaski’nin hikayelerini
sevdiklerini, yayınlayacaklarını söylüyorlar. Bunun karşlılığında
Chinaski’nin cebine üç beş kuruş para giriyor. Herkes Chinaski’nin
neden iyi yaşam sürmediğinden, neden hep sarhoş olduğundan şikayetçi. Bu
prodüktör hatunda da o sorun var. Hatunla yatıyorlar. Wanda’ya geri dönüyor
sonrasında aynı Kadınlar kitabında Lydia’ya dönmesi gibi. Okuyanlara tekrardan
hatırlatma gereği duydum. Takıldığı barda Wanda ile Tully bir bar kavgasına
maruz kalıyorlar. Bu sahne gülümsetiyor seyirciyi.
Sefilce bir yaşam süren Henry Charles Bukowski’nin yaşamından izler taşıyan " Barfly " Alkol, kavga,kadınlar üzerinde daha etkili. Ama cinsellik yönünden film sınıfta kalıyor. Cinselliğe fazla değinilmemesi eksik kalan bir nokta.
Film üzerinde “ Bukowski” karakteri Sean Penn düşünülmesi klas hareket olsa da Sean Penn’in bu filmde oynamaması üzücü. Kısacası Barfly size kurallar koymaz, kafanız neyi isterse ayaklarınız nereye giderse onu yapmanızı sunar. Ayrıca “ Hollywood” kitabıyla da filmin bağlantısı olduğunu söylemekte yarar var. İzlerken ahım şahım Bukowski’yi anlatan bir film olmadığını düşünerek izlemeniz tavsiye edilir. Ama izleyince” Sean Penn " daha mı iyi oynar” düşüncesi akıllara gelmiyor değil. Bukowski'nin Born Into this’i izlemeniz Bukowski’yi tanımak anlamında daha yararlı olur. Barfly'i izlerken yüksel beklentiler içine girmeden filmi izlerseniz hayal kırıklığı yaşamamış olursunuz.
Cem Kurtuluş ,2013