Fransız
sineması için çok söz söylenebilir. Son senelerde başarılı işler çıkardıkları
gerçeği var. Hayatta kalma ve mücadele ile ilgili konu edinen
filmlerin altından kolayca ve etkili şekilde kalkıyorlar.Craig Davidson'ın
kısa hikayesinden uyarlanan "Pas
ve Kemik" baba/oğul üzerinden temayı belirleyip iki insanın
hayatı tutunmasını konu alıyor.
Yönetmen Jacques Audiard “
yaptığımız şey Craig Davidson’un hikayelerinde bir aşk hikayelerine gerçekten
bir aşk hikayesi dayatmaktı “ diyor. Hikayeye geçecek olursak “ Rust and Bone “ (Pas
ve Kemik ) merkeze baba ve oğlu koyarak başlatıyor hikayesini. Bu
hikayede açlıkla,sefaletle boğuşuyor kahramanımız baş karakter
Alain. Trenlerde arta kalan yiyecekleri topluyor,çocuğunu doyurmaya
çalışıyor. Ali, çocuğunu nereye gidiyorsa oraya sürüklüyor. Karşımızda sorumsuz
bir baba modeli beliriyor. Bunu çocuğuna olan sevgisizliğinden anlamak mümkün.
Kız kardeşinin evinde kalarak bakıyor çocuğuna. Soğuk ve olgun bir
karakter Alain diğer ismiyle Ali.
Bir
gece kulübünde bodyguardlık görevine başlamasıyla, çıkan bir kavgayı
ayırmasıyla Stephanie ile hayatları kesişiyor.Neşeli biri gibi
gözüken Stephanie’nın hayatı bir süre sonra geçirdiği talihsiz bir kaza sonrası
alt üst oluyor. Kazadan sonra hayattan kendini soyutlayan yaşama zevki
kalmamış Stephanie’ye Ali bir nevi yaşam koçu oluyor. Her anında birlikte
oluyorlar, bu durum aralarındaki ilişkiyi güçlendiriyor.
Ali’nin
kadınlarla ilişkisi seksten ibaret, duygusuz ve ruhsuz şekilde ilerliyor.
Çocuğuna olan sevgisi ise “ nefret ediyorum senden anlıyor musun “ sözünden
ve çocuğunu bıraktığı yerden alamayacak kadar uzak. Ali’nin iç dünyasında
bir nefret ve öfke kabarıyor, bu da daha önceki hayatında yaptığı boks ile
sokak dövüşlerinde içinde olanı yansıtıp bunun yanında para kazanıyor.
Her
şey Stephanie’nin Ali’den hoşlanmasıyla başlıyor. Protez ayaklarla
yürümeye çalışan Stephanie’nin Ali’ye hissettikleriyle , Ali’nin Stephanie’ye
hissetikleri ilk başlarda farkı ortaya koyuyor. Ali’nin sadece cinselliğe/sekse
dayalı bakışıyla Stephanie’nin bakışındaki tutku ve arayış farkı bütün mesele.
Bir aşk hikayesi elimizde olacakken, hikaye daha doğrusu bir acılar toplamına
eşit oluyor. Soğuk,solgun,kendisine küskün bir karakter gibi davranan Ali’nin
dünyası filmin finalinde artık kaçamadığı gerçek bir acı ile karşılaşıyor.
Kaçış ve korku arasındaki durumlar nasıl olur'un cevabını veriyor
yönetmen. Filmi baba –oğul ikilisiyle açarken yönetmen, aynı şekilde de
kapatmasını biliyor.
Oyunculuklara
gelirsek; merkez, baş karaktere yerleştirilen Ali’ye can veren Matthias
Schoenaerts solgun,soğuk birini canlandırmasıyla pek de kötü iş
çıkarmıyor. Bunun yanına partner olarak gördüğümüz Stephanie karakterine
can veren Marion Cotillard da olabildiğince kendisine eşlik
ediyor. Küçük çocuk Sam karakterine can veren Armand
Verdure bakışlarıyla,masumluğuyla yeterli bir portre çiziyor.
Sonuç
olarak; Craig Davidson’ın kısa hikayesinden uyarlanan, ağır ilerleyen, hikayesi
daha etkili anlatılması gereken bir film olan “ Rust and Bone “ (Pas
ve Kemik ) pek de öyle anlatılamıyor,ama yine de yer yer içimizi cız ettiriyor,
kıymetli filmler köşesinde yerini alıyor. Yoksulluk, şiddet, aşk, acı her
birinden beslenirken film; son olarak ismiyle alakalı şöyle bir söz bırakıyor
" bir insanın elinde yirmi yedi kemik bulunur. Bazı maymunlarda daha fazla olur. Gorillerin başparmaklarında beş toplam otuz iki tanedir. İnsanlar da ise yirmi yedi tane. Kolunuzu ya da bacağını kırarsanız kemikler kalsiyumla birbirine kaynar. O yüzden kolunuz ya da bacağınız eskisinden de güçlü olabilir , ama elinizdeki bir kemiğinizi kırarsanız asla tam olarak iyileşmez "
Cem Kurtuluş,2013
0 yorum:
Yorum Gönder