-Aralık 2012/ Kadıköy
Kadife sokağın bir köşesinde yere çöküp yine şarap
içiyordum. Fon ‘da Cenk çalıyor,
insanlar öylece önümden geçiyordu, geçmeleri tuhaf değildi. Benim yaptığım
tuhaf kaçmış olabilir. Müziğe ses vermeye devam ettim.Cenk Taner ve Kadıköy en iyi ikiliydi şimdilik. İkinci şişe şaraba
geçecektim, ki tanıdık tanımadık kim varsa öylece önümden geçti. Bir tanıdığa
rastladım “Otur şuraya” dedim. Ayakta bekledi. Bir bardak şarap ikram ettim.
Kısıtlı zamana sığdırılabilir en iyi şeydi. Bir
bardak şarabı hemen bitirerek yoluna devam etti. Nereye gideceği
konusunda fikrim yoktu. En son bir konserde 3 şişe şarabı devirmiştik
kendisiyle.
Yoluna gittikten sonra ben ikinci şişeye geçmeye karar
verdim. Arkamdakileri düşünmeden şarabı almaya karar verdim. O sessiz
sokakta kendimi var saydım, bir de şarap içenleri..Köşede ismini bilmediğim bir
hatun Extra birasını içiyordu.
İnsanlara seslenmekte hep olduğum gibi korkaktım. Rex
sinemasının sokağında, girişinden belli etmişti kendini. Sonrasında ben kafam
eğik öne doğru eğilirken birden el salladı. Uzaktan sesi belli olmuyordu.
Sessiz şekilde el işareti yaptı, az çok ne dediği anlaşılıyordu.
–Kalemin
var mı
–Yok
–Telefona
yaz , ben öyle yaparım ’
Sonrasında “yanında oturabilir miyim” diyerek
oturdum yanına. Sessiz ve sakindi göründüğüyle. Cemal Süreya sevdiğini
söyledi ilk başta. Bir arkadaşını bekliyordu. Sohbete daldık şarabın
etkisiyle, birasını bitirip şarap ikram ettim. Geri çevirmedi. Oldukça
rahattı.
Altında botları, bir defteri, ucuz telefonu vardı.
Şiirlerini ve düz yazılarını okumaya başladı. Kadıköy’den bahsetti. Okuyordu,
anladığım kadarıyla geleceği parlaktı, ne kadar anlayabilirdim ki onu..
Şarkı ve türkü söylemeye başladı. Öyle
güzeldi ki sesi bunun tuhaf anlaşılması olağandı. Her güzel şey sonunda tuhaf
anlaşılabiliyordu. Söyleyebilir miyim dedi tekrardan? şarap almam gerek diye
yarıda kestim sesini. Arkadaşını bekliyordu, arkadaşı da sevgilisiyle
buluşacaktı, ben o arada fonda Kesmeşeker çaldırmaya devam ettim, ama hep aynı
şarkılardı. Bazı şarkılar hiç değişmezdi.
Sokaktan o ara kimse geçmiyordu, seslenenler olmuş
olabilir. Bunun farkına varamayacak kadar içtiğimi biliyorum.. Arkadaşı sonunda
gitti, sinsi planlar peşinde ya da ona göz koymak niyetinde değildim. Öylece
şarabıma yumuldum.
Bir şeylerden bahsedip durduk. Neden bahsettiğimizi
bilmiyor olabilirdik. Şarabı yudumlamaya devam ettik. Şarabı içme
konusunda hızlı gitmiyordu, ben şarabın dibine görmek için zamanı saf
dışı bırakmıştım. Konseri kaçırmış, en iyi yapılacak şeyin şarap içmek olduğunu
düşünmüştüm, ki karşımızda Cenk Taner’i görmüştük. O da Cenk Taner’i görünce
şok oldu. Şarabı bırakıp kendisine koşmaya başladım. Gözlerim açılmıştı.
Çocuklarla aram yoktu, ama onlar her zaman ki sevimlilerdi. Biri utangaç,
biri eğlenceli.
Neden bahsedeceğimi bilemedim.. Paramın olmadığından bahsedip durdum. Sonrasında yoluna gitti Cenk Taner, ben de şarabımı kafaya dikmeye.
Öylece mermerin altına oturup, bir süre ayakta
bekledim. Şiirlerinin bir dergide yayınlayacağından bahsediyordu. Ben, buna
karşı çıktım. Şiir üzerinden para kazanmak ne kadar tuhaf geliyordu bana, ama
insan bir yerden bir şeylere başlamak zorundaydı. O da olduğu yerden
başlayacaktı, yazdıkları boşuna gitmezdi hem, hem de para kazanırdı. “Ne boş
hayatım var” diye düşündüm..
Şiirlerinden birkaç tane daha okumaya başladı. Hem
onu dinliyor, hem de şarabımı içiyordum. Sokakta kimse yoktu.
"Kimsesizler sokağı " koysak ismini kimse çakmazdı. Kalkalım dedi,
kalktık oturduğumuz yerden.
Sokakta kimse yoktu, otursak daha iyi diye geçirdim içimden. Köşedeki kafeye girdik. 2 çay söyledik. Bu kafeye dair yaşadıkları bunun içindeydi. Kafenin adına dair bir de şiir yazmıştı. İsmini cismini boş verin. Mekandakiler durumdan haberdar olmasın diye Şarabımı montunun altına saklamıştım. Sonrasında çayın üstüne şarap ilave ettim, keyfimize baktık. Keyif de keyif değil ha!
Hızlı gittim, içtikçe içtik işte. İçerde de insan vardı,
dışarda da. Bundan doğalı ne olabilirdi ki başka?
Bu kadar insan ne yapıyor diye düşündüm kendi kendime. Dışarı sigara içmeye çıktı, ben sigara kullanmıyordum. Aramın en iyi olduğu içki şaraptı. Onu bırakamıyordum. Kahvaltıyı onunla yaptığım zamanlar olmuştu.
Bir süre yerde kaldım, beni kaldırıp köşede bir
kaldırıma oturttular. Hiçbir şeyin farkında değildim. Acıyıp bir adam cebime 50 lira koydu “ taksiye binersin lazım
olur” dedi. . Pankart kan içindeydi, ben
kan içindeydim. Bir süre dinlenip beklenen yere yetişmeye başladım.
Kadıköy’ün tarihini iki cümle belirlemişti yalnızlık ve kan. İkisini de o gece
yaşamıştım..
Bunların hepsi alkolün etkisinde değildi , ama
etkisi yok denilemezdi. Kalktım Kadıköy’de bir bar aramaya
başladım. Orada bir şişe bira içip, tekrardan yola koyuldum. Halsizdim.
Geleceğimi düşünmeye başladım. Dağılmış suratımı, kan içinde olan
pankartı, şarap içen yorgun ihtiyarı, sokaklarda sabahlayanları, Tüm
sokak köpeklerini, Parasızları, İşten eve evden işe gidenleri, tuhaflıkları ve
Kadıköy’ün tozlu sokaklarını ve sessizliğini..
Cem Kurtuluş
0 yorum:
Yorum Gönder