// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

10 Nisan 2013

Kadife Sokak ve Kadıköy..













-Aralık 2012/ Kadıköy


Kadife sokağın bir köşesinde yere çöküp yine şarap içiyordum.   Fon ‘da Cenk  çalıyor, insanlar öylece önümden geçiyordu, geçmeleri tuhaf değildi. Benim yaptığım tuhaf kaçmış olabilir.  Müziğe ses vermeye devam ettim.Cenk Taner ve Kadıköy en iyi ikiliydi şimdilik.  İkinci şişe şaraba geçecektim, ki tanıdık tanımadık kim varsa öylece önümden geçti. Bir tanıdığa rastladım “Otur şuraya” dedim. Ayakta bekledi. Bir bardak şarap ikram ettim. Kısıtlı zamana sığdırılabilir en iyi şeydi. Bir bardak şarabı  hemen bitirerek yoluna devam etti. Nereye gideceği konusunda fikrim yoktu. En son bir konserde 3 şişe şarabı devirmiştik kendisiyle.

Yoluna gittikten sonra ben ikinci şişeye geçmeye karar verdim. Arkamdakileri düşünmeden  şarabı almaya karar verdim. O sessiz sokakta kendimi var saydım, bir de şarap içenleri..Köşede ismini bilmediğim bir hatun Extra birasını içiyordu.

İnsanlara seslenmekte hep olduğum gibi korkaktım. Rex sinemasının sokağında, girişinden belli etmişti kendini. Sonrasında ben kafam eğik öne doğru eğilirken birden el salladı. Uzaktan sesi belli olmuyordu. Sessiz şekilde el işareti yaptı, az çok ne dediği anlaşılıyordu.

–Kalemin var mı
–Yok
–Telefona yaz , ben öyle yaparım ’

Sonrasında “yanında oturabilir miyim”  diyerek oturdum yanına. Sessiz ve sakindi göründüğüyle. Cemal Süreya  sevdiğini söyledi ilk başta.  Bir arkadaşını bekliyordu. Sohbete daldık şarabın etkisiyle, birasını bitirip şarap ikram ettim. Geri çevirmedi.  Oldukça rahattı.

 Altında botları, bir defteri, ucuz telefonu vardı. Şiirlerini ve düz yazılarını okumaya başladı. Kadıköy’den bahsetti. Okuyordu, anladığım kadarıyla geleceği parlaktı, ne kadar anlayabilirdim ki onu..

 Şarkı ve türkü söylemeye başladı.  Öyle güzeldi ki sesi bunun tuhaf anlaşılması olağandı. Her güzel şey sonunda tuhaf anlaşılabiliyordu. Söyleyebilir miyim dedi tekrardan? şarap almam gerek diye yarıda kestim sesini. Arkadaşını bekliyordu, arkadaşı da sevgilisiyle buluşacaktı, ben o arada fonda Kesmeşeker çaldırmaya devam ettim, ama hep aynı şarkılardı. Bazı şarkılar hiç değişmezdi.

 Sokaktan o ara kimse geçmiyordu, seslenenler olmuş olabilir. Bunun farkına varamayacak kadar içtiğimi biliyorum.. Arkadaşı sonunda gitti, sinsi planlar peşinde ya da ona göz koymak niyetinde değildim. Öylece şarabıma yumuldum.

Bir şeylerden bahsedip durduk. Neden bahsettiğimizi bilmiyor olabilirdik. Şarabı yudumlamaya devam ettik.  Şarabı içme konusunda  hızlı gitmiyordu, ben şarabın dibine görmek için zamanı saf dışı bırakmıştım. Konseri kaçırmış, en iyi yapılacak şeyin şarap içmek olduğunu düşünmüştüm, ki karşımızda Cenk Taner’i görmüştük. O da Cenk Taner’i görünce şok oldu. Şarabı bırakıp kendisine koşmaya başladım.  Gözlerim açılmıştı. Çocuklarla aram yoktu, ama  onlar her zaman ki sevimlilerdi. Biri utangaç, biri eğlenceli.

Neden bahsedeceğimi bilemedim.. Paramın olmadığından bahsedip durdum. Sonrasında yoluna gitti Cenk Taner,  ben de şarabımı kafaya dikmeye.

  Öylece mermerin altına oturup, bir süre ayakta bekledim. Şiirlerinin bir dergide yayınlayacağından bahsediyordu. Ben, buna karşı çıktım. Şiir üzerinden para kazanmak ne kadar tuhaf geliyordu bana, ama insan bir yerden bir şeylere başlamak zorundaydı. O da olduğu yerden başlayacaktı, yazdıkları boşuna gitmezdi hem, hem de para kazanırdı. “Ne boş hayatım var” diye düşündüm..

Şiirlerinden birkaç tane daha okumaya başladı. Hem  onu dinliyor, hem de  şarabımı içiyordum. Sokakta kimse yoktu. "Kimsesizler sokağı " koysak ismini kimse çakmazdı. Kalkalım dedi, kalktık oturduğumuz yerden.

 Sokakta kimse yoktu, otursak daha iyi diye geçirdim içimden. Köşedeki kafeye girdik. 2 çay söyledik. Bu kafeye dair yaşadıkları bunun içindeydi. Kafenin adına dair bir de şiir yazmıştı.  İsmini cismini boş verin.   Mekandakiler durumdan haberdar olmasın diye Şarabımı montunun altına saklamıştım. Sonrasında çayın üstüne şarap ilave ettim, keyfimize baktık. Keyif de keyif değil ha!

Hızlı gittim, içtikçe içtik işte. İçerde de insan vardı, dışarda da. Bundan doğalı ne olabilirdi ki başka?

 Bu kadar insan ne yapıyor diye düşündüm kendi kendime. Dışarı sigara içmeye çıktı, ben sigara kullanmıyordum. Aramın en iyi olduğu içki şaraptı. Onu bırakamıyordum. Kahvaltıyı onunla yaptığım zamanlar olmuştu. Mekandan çıkar çıkmaz koşmaya başladım. Üstümde el emeği pankart vardı.  Acele ederken birden kendimi yerde buldum. Kan revan içindeydim. Ellerim, burnum, suratım kanıyordu. Burnumdan kanlar akıyordu, tanımadığım yüzler karşımdaydı.

  Bir süre yerde kaldım, beni kaldırıp köşede bir kaldırıma oturttular.  Hiçbir şeyin farkında değildim. Acıyıp bir adam  cebime 50 lira koydu “ taksiye binersin lazım olur” dedi.  . Pankart kan içindeydi, ben kan içindeydim. Bir süre dinlenip beklenen yere yetişmeye başladım. Kadıköy’ün tarihini iki cümle belirlemişti yalnızlık ve kan. İkisini de o gece yaşamıştım..

 Bunların hepsi alkolün etkisinde değildi , ama etkisi yok denilemezdi.  Kalktım Kadıköy’de bir bar aramaya başladım.  Orada bir şişe bira içip, tekrardan yola koyuldum. Halsizdim. Geleceğimi düşünmeye başladım. Dağılmış suratımı, kan içinde olan pankartı,  şarap içen yorgun ihtiyarı, sokaklarda sabahlayanları, Tüm sokak köpeklerini, Parasızları, İşten eve evden işe gidenleri, tuhaflıkları ve Kadıköy’ün tozlu sokaklarını ve sessizliğini..

Cem Kurtuluş



0 yorum: