"
Ölüm Her Zaman Bizimleydi " :Mar AdentroThe Sea Inside / İçimdeki Deniz
(2004)- Alejandro
Amenábar
Ölüm.. Kaçıp kurtulamadığımız,her anımızın yakasına
yapıştığını hissettiğimiz,dört duvar arasında sıkışacağınız ve adına türlü
türlü tanımlama getirebileceğiniz, kurtulamadığınız bir illet. Yaşamaksa onunla eş değer...
Yaşamın içindeyken her an da ölümü hissetmeniz kaçınılmazdır. Ölüm olmadan bir
yaşam ancak aldatmacayla mümkün olur ya da insanın kendini aldatmasıyla. Bir de devamlı ölümle yaşamak vardır. Kişi
için bir insanın ölümünü seçmesi
kabullenebilecek bir karar mıdır? Yoksa saygı duyulacak bir karar mıdır?
Buradan yola çıkarsak en keskin ifade “intihar” olur. İntihar, kişinin kendi
hayatına kasıtlı olarak son vermesidir.İntihar’dan yola çıkılan yolda “ötanazi”
kavramı vardır. Bu da bireyin yakınlarından talebi üzerine yaşamına son
verilmesi anlamına gelir. Bunları tüm anlatma nedenim; özgün adı Mar
Adentro, diğer adıyla “The Sea Inside” ölüm üzerinden yola çıkan bir
film olsa da asıl temasını kendi yaşamına son vermek isteyen,yaşanmış bir
hikaye olan Ramon Sampedro’nun hayatından alıyor. Bu hikayeye girmeden önce
gerçek bir hayattan alınan Ramon Sampedro’nun hikayesinde potasyum siyanür zehirlenmesinden öldüğünün
altını çizmek gerekir. Bundan birkaç gün sonra arkadaşı Ramona Maneiro intiharına yardım etmek
suçlanarak tutuklandı. Daha sonrasında delil yetersizliğinden serbest
bırakıldı. Daha sonra Sampedro’nun hayatıyla ilgili hiçbir suçlama yapılmadı. Ama
bahsi geçen filmden sonra Ramona
Maneiro, Sampedro tarafından siyanürü suya karıştırıp daha sonrasında
sorumluluğun da kendisine ait olduğunu
açıklamıştır. Ramon Sampedro’nun hikayesine geçmeden önce; bu hikayenin ortaya
çıkışıyla ilgili Alejandro Amenabar şöyle diyor
“Onu
televizyonda gördüm ve davayla ilgilendim, ancak bunu bir filme çekmeyi
düşünmüyordum, çünkü istediği şey çok şok ediciydi. Ve aynı zamanda, kendini
ifade etme şekli, o kadar rahattı ki, beni etkiledi. Bir kitap yazdığını
biliyordum (Cehennemden Mektuplar) ve aldım ve temelde bir felsefe ve şiir
kitabıydı. Yaşam, ölüm ve aşk hakkında çok net kavramlar vardı. Ancak, yine de,
bunun bir filmini çekemedim, çünkü soyuttu. Ancak kitapta, onu felç eden kazayı
anlatıyor ve bunu çok ilginç buldum, çünkü kaza sırasında tüm hayatının
gözlerinin önünden geçtiğini söylüyor. 20'li yaşlarında bir gezgin olduğunu
fark ettim. Sonra özel hayatını araştırmaya başladım ve tüm bu kadınların ona
aşık olduğunu duymaya başladım. O zaman inanılmaz bir karakter olacağını düşündüm.
[Bir film versiyonunda] gerçeklere ne kadar yakın olacağımdan emin değildim. Bu
yüzden akrabaların çoğuyla görüştüm. Bana Ramon'un hayatının nasıl olduğuna
dair gerçekler ve anekdotlar anlattılar. O zaman bunun bir film olarak işe
yaraması için çok fazla kurguya ihtiyacım olmayacağını düşündüm. Mizah
anlayışımız vardı, pencereden dışarı bakma fikrimiz vardı, bir rüyalar dünyası
fikri, ailenin tüm üyeleriyle ilişkilerimiz vardı. Bu yüzden bundan bir drama
çıkarabileceğimizi biliyordum.” *
Ramon’un
asıl hikayesine dönecek olursak; Ramon Sampedro, Galiçya bölgesinde yaşayan
denize tutkulu bir adamdır. Ramon için her şey denize atladığı gün bel
kemiğinin kırılması sonucu değişiyor. Hayatını yatalak şekilde geçiriyor.
Ramon’un tek hayali yaşamına onurlu bir şekilde son verebilme hakkını kazanmak.
Diğer anlamıyla “Ötanazi “ hakkını kullanabilmek istemek de en
doğal hakkı olduğunu düşünüyor. Ramon’un hikayesini duyup haklı davasını
savunmak isteyen Julia karakteri de filme böyle dahil olmuş oluyor.
Julia’nın Ramon’u ziyaret etmesiyle aralarında bir elektriklenme,bir sıcaklığı
burada hissetmeye başlarız. Ramon, Julia’ya karşı kendini anlatırken aralarında
bir çekimin olduğu hissiyatıyla Ramon üzerinden hikayeyi dinlemiş oluruz.
Julia’ya karşı Ramon kendini anlatırken ilk başlarında “gürültüyü ve kavgayı
severim “cevabıyla bir nevi kendini ele verir. Kamera yakınlaştıkça Julia ve
Ramon’a, duygu tufanı daha da yükselmiş vaziyete doğru geçer. Filmin başlarından itibaren hikayemiz
başlıyor, kendi hayatına son vermek üzere bu yolda olan Ramon’un Julia’nın
kendisine yönelttiği “neden ölümü seçiyorsun “ sorusuna Ramon’un
verdiği “Ölmek istiyorum çünkü bu şartlarda sürdürülen bir
hayatın saygınlıktan yoksun olduğunu düşünüyorum “ sözü
filmin başlangıcından itibaren zihnimizde yerini koruyor. Ramon’un hayatına
baktığımız kendisinin cevabı keskindir; “ ben kimseyi yargılamaya
çalışmıyorum” bunun bir diğer anlamı herkes de benim aldığım karara saygı
duysun demektir. “Ben kimim ki hayatı seçenleri yargılayayım” diyerek da içinde
bulunduğu durumu böyle ifade eder. Ölüme dair de “ölüm her zaman bizimleydi,
her zaman da bizimle olacak” cümlesi de en gerçek cümle olur.
Yatağa bağlı
yaşam kendisi için özgürlükten tutsak bir mahkuma benziyor diğer anlamda, bu
nedenle de Ramon tekerlekli sandalyeyi reddediyor. Bununla ilgili “tekerlekli
sandalyeyi kabul etmek kaybettiğim özgürlükten
arta kalan parçaları kabul etmektir.” diyor. Burada kendini biliyor,
kendini acındırmıyor ve ne olduğunu kabullenmenin gerçekliğini gösteriyor bize.
Filmin ilk bölümünde Julia ile aralarında olan diyaloglar
keskin ve bir o kadar derin, belki de hayatları bir o kadar benzeştiğinden.
Hikayenin kendisi Ramon olduğu için de hikaye de kendi etrafında dönüyor.
Julia’nın dikkatli dinleyişleri o ciddi görüntüsü bir anlamda filmin etkileyiciliğini
filmin başından itibaren arttırıyor. Ramon’un başına gelen kazayı da babasından
öğrenmiş oluyoruz.
Filmin
başından itibaren hayat kavgası, ve ölüm arasında çırpınan hayatlara Ramon’un
gözünden bakıyoruz. Şiirsel metinlerle geçişler sağlanıyor. Ramon’un bir
televizyon ekranında belgesel vari anlatısında bu kadar gülmesine karşı cevabı
ise “Bir şeylerden kaçamadığında ve tamamen etrafındaki
insanlara bağımlı olduğunda gülerek ağlamayı öğreniyorsun “ oluyor.
Ekranda Ramon’u görürken,hikayeye “Rosa” karakteri ekleniyor. Bu
bölümden itibaren ise Rosa’nın Ramon’u ziyaret edişi başlıyor. Burada Rosa,
Ramon’un ilginç hayatına karşı bir kurtarıcı gibi dahil olmak istiyor,ama o hayatı birebir kendin yaşamadıktan sonra
bir insanı yargılamanın da kötü bir şey olduğunu söylüyor film. İyi niyetli
biçimde yaklaşan biri olsa da Rosa,hiç tanımamış birini daha ilk ziyaretinden
itibaren yargılamaya başlamasının asıl kötülük olduğunu filmin dili söylüyor
bize. Ramon’un kendi hayatıyla kendince alay etmesini de izleriz,bunu gelen
Rosa’ya karşı söylediği sözlerle de anlarız. İnsanın kendi öyle bir halde
değilken hem başkasını nasıl yargılayabilir ki? İşte film bütün meseleyi
buradan başlatma görevini kendine dert edinmişti.
Ramon’un
hayatına iki kadının girmesiyle birlikte değişen bir sürece tanıklık ediyoruz,
en belirgin karakter burada “Julia “ oluyor,ki derin bir tutku
oluyor aralarında,diğer karakter de filmin ilk yarısında gördüğümüz “
Rosa “ karakteri olduğu gibi davranan, televizyon ekranında Ramon’u
görmesiyle kendisinin yanına giden onu ikna etmeye çalışıyor. Ölümü her gün
arzulayan Ramon, kendisini hareket ettiremese de çevresindekilere ilham
vermenin ötesine geçiyor. Ramon’un acı dolu yaşamında ölüm arzusu kuvvetli olsa
da acı ile gülmesini iyi biliyor Ramon, “acı geçmeyecek, en azından
gülmeliyim “ diyerek sözünü söylüyor. Ölümü arzulayan bir insana
Rosa’nın “hepimiz hayatta sorunlar yaşarız “ sorusu ölümü
arzulayan bir insan için trajikomik bir anlam taşıyor. Ölümü düşünenin
gözünden bakıyoruz filme de. “Julia “ karakterinin gözünden
sorular keskinleşiyor adeta. Ramon’un verdiği cevaplar da bir o kadar
derin ve keskin oluyor. Julia bir avukat olsa da, Ramon’un gerçek hikayesini Julia’ya
anlattığı süreçten dinliyoruz. Bir gemici makinisti olarak 20 yaşında dünyayı
seyahat eden birinin yaşadıklarına tanıklık ediyoruz, kendisinin anlatımıyla da
bu ifade;”denizciler ucuz seyahat eder” cümlesinde saklı. “Geleceğinde
ne görüyorsun” sorusuna “Ölüm” diyecek kadar dürüst ve sahici bir insan Ramon Sampedro,çünkü eğer
felçli iseniz, gidip başka seçeneğiniz yoksa devamlı ölümü düşünmeniz
kaçınılmaz olur.
Julia ile Ramon
arasındaki konuşmaların dram yönü ağırlıkta oluyor ve burada kamera Julia’ya
odaklandıkça hüznünü yüzünde görmek mümkün oluyor. Sadece bakışıyla
hüznün,dramın anatomisini çiziyor Julia. Denizle ilgili yaşadığı kazayla olan hikayede
Julia’yı itiraf ettiği tek cümle Ramon’un hayatını özetliyordu; “bana hayat
veren ve hayatımı benden alan deniz oldu” Bunla birlikte flashback ile
Ramon’un dalış yaptığı güne ışınlanırız. Geçmişe dair mutlu olduğu fotoğrafları
da burada görürüz. Ramon’un hayat hikayesi kaza yapmadan öncesi ve sonrası diye
ayırmak mümkün. Fotoğraflarında yaşama sevinciyle dolu olduğunu, gülümserken görürüz. Yaşamla iç içeyken bir fotoğraf kolajında güzel
kadınlara tanıklık ederiz. Dünyayı dolaşırken her biri sanki Ramon’un
dünyasında bir hazine gibi hissettirilir. Ramon’un hayal dünyasındaki derinliği
de Ramon’u yürürken görüyoruz ve dağların üstünden sahile doğru içerken izliyoruz.
Bu sekansta
bize Giacomo Piccuni eseri olan Nessun
Dorma’sı eşlik ederken, atmosferin ruhuna derinlik katıyor. Buralarda hayalindeki
dünyada gezinirken Ramon; her şeyin başladığı ve bittiği yer olan denizin de
güçlü bir metafor olduğuna tanıklık ediyoruz. Dibe batışı da,dipten çıkışın da
bir sembolü gibi tasvir ediliyor seyirciye. Dolaştığı dünyada da kaza anını da
yaşıyor, geçmişte olan anılarını da denize borçlu oluyor. Plaktan şarkı çaldığında
farklı alemde seyir olurken, şarkı bittiğinde kendi gerçekliğine,kendi
yaşantısına geri döner Ramon. Yattığı yataktan görebildiği pencereden ötesini
gösteriyor bize. Odanın içinde yer alan hapsolan yaşamları da,değişen ruh
hallerini de göstererek ayrı bir dil yaratıyor Amenabar. Filme eklenen kurgusal
bir karakter olsa da “Julia” karakteri filmin başından itibaren; Ramon’un
hastalığıyla ilgilenen avukat konumunda oluyor ve duygusal olarak da Ramon’un
hem duygularına ulaşmak hem de o dünyada yer almak istiyor. Kendisinin de vücutsal
rahatsızlığını daha sonraları fark etmiş oluyoruz. Ramon’un “ölümü hiç düşünmüyorsun”
sorusunu hatırlıyoruz, daha sonraları Julia’nın hastalığına karşı kullandığı en
keskin cümle belki de “Onurlu bir şekilde ölmek istiyorum” cümlesi
oluyor. Filmin başından itibaren gördüğümüz ötenazı aktivisti akvitist olan “Gene”
filmin atmosferinde çok gözükmese de hem Ramon’un hem de Julia’nın yanında
olarak filmin ağırlığını taşıyor. Julia ile Ramon arasındaki
mektuplaşmalarındaki aşka tanıklık ediyoruz. Sıcak,samimi,dürüst sözler
doğrultunda ilerliyoruz. İki hastalıklı ölümü bekleyen, ama bir yandan bir
tarafı yaşamdan kopamayan iki karakter.. Filmin aile yönünde de, televizyon
ekranda da tartışma boyutu büyüyordu. Kimileri Ramon’un bunu dikkat etmek için
savunurken, ailesi ise böyle bir şeye izin vermeyeceklerine dair sözler
söylüyordu. Ama geriye söylenecek söz ise Ramon Sampedro’nun ne söylediğiydi.
Filmin
ikinci yarısına girdiğimiz aynı hayatları paylaştığını gördüğümüz karakterimize
karşı birisi yaşamı savunup birisi ölümü savunurken Ramon’un verdiği “özgürlüğü
yok eden bir yaşam,yaşam değildir “ sözü belirleyici oluyor. Rosa
ve Julia arasında kalan Ramon’un bu ikili arasındaki seçimi belirleyici
olsa da iki kadın arasında aslında bir kıskançlık olduğuna Rosa’nın tarafından
bakıyoruz. Ölümü arayan bir adam için
kadınları nasıl baştan çıkardığını da izliyoruz bu süreçte. Filmin başından itibaren en gerçek, en şiirsel
durum Julia ile arasında geçenler. Ramon bunu, kendisini hayal ettiğinde
tek ortak noktasını hareket ediyor olmak olduğunu söylüyor. Julia ile Ramon
arasında geçen duyguların yoğun olduğunu izliyoruz bu süreçte. Gerçek hayatta
yazılan yazılardan oluşan “Cehennemden Mektuplar “ gösterilir
filmde, “ Yaşamak Adına Öl “ metni bu bölüm arasındadır. Ramon’un
yıllarca beklediği bir davada yargıçlar tarafından dinlenilmemesi kanuna aykırı
olarak reddediliyor. Buna da mahkeme salonunda şaşırmadığını da sadece
bakışıyla gösteriyor. Yargıç tarafından reddedilse de Ramon, daha sonraları Rosa
ile ilgili aralarında aşk vari diyaloglar geçse de ölüm fikri değişmiyordu. “beni
gerçekten seven insan,ölmeme yardım eden insandır” sözü ise burada tek
ciddi ve gerçek cevap oluyor. Ramon Sampedro’yu izlerken Rosa mı yardım edecek
Ramon’a, yoksa Julia mı diye sormak kaçınılmaz oluyor. Filmin bitimi de
başlangıcı gibi oluyor. Deniz, filmde hem yaşamın hem de ölümün güçlü bir
imgesi. Olarak resmediliyor. En dibe batmak, bazen boğulmanın verdiği hissi en
sonunda en yukarı çıkarak hissediyoruz.
Derin,yalın,
ve doğal. Gerçeğin dili Ramon Sampedro’nun hayatında var. Belki eksik
değil,belki pek fazlası.
Filmin
gerçekçiliğinden akan hikayede son sözü yönetmen Ajaxandro Amenaber'e
bırakıyorum
“Eğer
bu hikaye anlatılmayı hak etmiyorsa, bu benim için sinemacılığın sonu demektir.
“
SENARYO
Senaryo
kısmına gelirsek; Alejandro Amenábar ve Mateo Gil senaryodan
sorumlu iki kişi. Hikayeyi yazımına kişilerden biri olan Alejandro Amenabar’a
göre “Onu televizyonda gördüm ve davayla ilgilendim ama film yapmayı
düşünmüyordum çünkü istediği şey çok şok ediciydi. Aynı zamanda kendini ifade
etme şekli o kadar rahattı ki bu beni etkiledi. Bir kitap yazdığını biliyordum”
sözünde saklı. Bununla birlikte yönetmenin anlattığına göre yönetmen
Ramon Sampedro’yu gerçek hayatta takibe almış,geçirdiği kazayla kitap
yazdığını biliyor,bazı araştırmalar yapıyordu. Bütün kadınların Ramon’a
aşık olduğundan söz ediliyordu,bazı akrabalarıyla görüşülmüş notlar alınıyordu .Bunlara
ek olarak yönetmen bu hikaye için “ kurguya çok fazla ihtiyacım
olmadığını anladım “ diyor,ki yalın anlatımında yatan o etkileyicilik
de biraz da buradan geliyor. Hikayede tema “ölüm” üzerine olsa da yönetmen
Alexandro Amenabar bununla ilgili ““Aslında sahip olduğumuz en büyük sorun
ölüm ve onunla nasıl başa çıktığımız, bu ilginç.” diyor.
OYUNCULUKLAR,
MAKYAJ,KURGU,MÜZİK
Filmde de gördüğümüz üzere Ramon karakteri üzerinde ustaca duruluyor. Oyunculuktan ziyade Ramon karakterine can veren “Javier Bardem “ öyle oynuyor ki sadece oynamakla kalmayıp bu rolü yaşarcasına yerine getiriyor. Ramon karakterini izlediğimizde gerçekten de felçli olduğunu sanmanız da kaçınılmaz oluyor. Fazlasıyla içli,dokunaklı, ve sarsıcı bir performansa imza atıyor. Bazı oyuncuların, hikayeyle bütünleşip bunu üst noktaya taşıması da Ramon karakterine can veren Javier Bardem ile ortaya çıkıyor. Bu filmle alakalı bir soruyla şu cümleyi kuruyor Javier Bardem; “Ramón Sampedro oynadığınızda, o kişiyi uzaklaştırmak istemezsiniz. O adamla olabildiğince uzun yaşamak istiyorsun, çünkü o adam sana seni büyütecek şeyler söylüyor.
Oyuncu olarak değil, kişi olarak. O adam seni
normalde yüzleşmek istemediğin şeylerle yüzleşmen gereken bir yere koyuyor.
Ölüm, yaşam ve gerçek bir aşk duygusu gibi. Sahip olmadan sevebilir miyiz?
Sanırım bu filmdeki soru bu. “ Ramon Sampedro, 25 yaşında felç
olmasına rağmen, Javier Bardem filmin çekildiği dönemde yaşı 35 olmasına rağmen
makyaj ile daha yaşlı gösteriliyor. Ama psikolojik olarak daha derin bir iş
katıyor. Makyaj süreci de filmde en zorlu süreç oluyor, yönetmenin anlatımına
göre her gün beş saatlik bir makyaj çalışması gerçekleştirilmiş. Burada Jo
Allen, makyaj konusunda müthiş bir iş çıkartarak hikayenin derinleşmesini
sağlıyor. Hikayenin anlatımının dili önemli olduğu kadar,hikayenin
gidişatındaki görsel faktörler de bu noktada önemli oluyor..
Bununla birlikte yönetmen ve senaryo
yazarı olan Ajaxandro Amenaber oyuncu seçiminde Javier
Bardem’i tercih etmek alakalı soruya “O tek seçimdi. Senaryoyu
bitirdikten sonra onu aradım ve rolü oynamayı düşünmesini istedim. Çünkü bence
çok yetenekli ve bence bugünlerde İspanya'nın en yetenekli oyuncusu. Ama
Ramon'un özelliklerine ya da Ramon'un yaşına sahip değildi. Asıl sorun buydu,
yaşıydı ama ben onun yeteneğine tamamen güvenmeye karar verdim.“ sözleriyle
cevap veriyor. Makyaj ve performansı
arasında inanılmaz bir etkileşim olduğunu söylüyordu yönetmen Javier Bardem
için, her ne kadar Ramon Sampedro’nun özelliklerine ve yaşına sahip olmasa da sadece yeteneğiyle
ustaca oynamıştı bu rolü.
Filme
dönecek olursak; avukat rolü üstlenen Julia, gerek
görüntüsüyle,gerek bakışlarıyla, gerek mimikleriyle dram vari rolün
hakkını veriyor. Özellikle Ramon ile arasında yaşadıkları tutkuya benzer
duygudaki o hassas ve derin bakışları fazlasıyla etkileyici bir performansa
imza atıyor. “Julia “ karakterine rol veren Belen
Rueda oluyor. Rosa karakterine veren Lola
Duenas filmdeki en baş kadın karakterlerden olsa başı Julia” karakteri
çekiyor. Rosa’nın psikolojisi üzerinde fazla duruluyor.
Es geçilse
de “Manuela” karakterine can veren Mabel Rivera;
ağırbaşlılığıyla ve olgun karakteriyle dikkat çekiyor. Oyunculuk dersi
vermiyor olabilir ama yine de bu oyunculuğun üstesinden geldiğini söylemek
yanlış olmaz. “ Yaşlı kadın “ karakteri adı altında etkili bir görüntü
çiziyor.
Mekan
seçimlerinin berrak olması; filmin ruhunu yansıtması bir o kadar başarılı.
Sonuç olarak; senaryonun yazımından,yönetmenliğine,yönetmenlikten
kurgusuna, kurgusundan müziğine
kadar Ajaxandro Amenaber’ın elinden çıkan özgün adıyla Mar Adentro, “The Sea
Inside” burukluk,dokunaklık ve insanın içini cız yapan yapım olma
adından insanın içini titreten cinsten nihilistliğe dair uzanan ölüm ile
çarpışan felçli ama yaşamak zorunda kalmanın bedelinin ağırlığı altında zor bir
yaşama çanak tutuyor. Bir şekilde ölümle yaşıyorsanız ya da intihar
fikrine dair şeyler içinizde barınıyorsa Ramon Sampedro karakteri
sizin anlayacağınız dilden konuşuyor.
Kaynakça; *
https://thehollywoodinterview.blogspot.com/2010/01/alejandro-amenabar-and-sea-inside-open.html
Filmi İzlerken Altını Çizdiklerim;
“ Ramon, neden ölümü seçiyorsun
Ölmek istiyorum çünkü bu şartlarda
sürdürülen bir hayatın saygınlıktan yoksun olduğunu düşünüyorum.
Böyle düşünüyor olmam diğer tetraplajikleri gücenderebilir ama ben kimseyi
yargılamaya çalışmıyorum. Ben kimim ki hayatı seçenleri yargılayayım? Bu
nedenle beni ve ölmeme yardım edecek olanları
da yargılamamanızı istiyorum “
“ bu o kadar da büyük bir mesele
değil. Ölüm her zaman bizimleydi. Her zaman da bizimle olacak .
sonunda hepimizi bulacak. Herkesi bulacak. Bu hayatımızın bir parçası. Ölümü
seçmeme neden bu kadar şaşırıyorlar? Sanki bulaşıcıymış gibi davranıyorlar?
Tekerlekli sandalyeyi kabul etmek kaybettiğim özgürlükten arta kalan parçaları
kabul etmektir”
“ Tanrı izin verdiği sürece yaşamaya devam
edecek
Ama yaşamak istemiyor
Bunu hiç söylemedi.”
“ nasıl bu kadar gülümsüyorsun Ramon?
Bir şeylerden kaçamadığında ve tamamen
etrafındaki insanlara bağımlı olduğunda gülerek ağlamayı
öğreniyorsun “
“ geçmişe dönmekten hoşlanmıyorsun
Hayır,geleceğe bakmayı tercih ediyorum
Geleceğinde ne görüyorsun
Ölüm”
“ Deniz senin için çok şey ifade ediyor
olmalı
Bana hayat veren ve hayatımı benden alan
deniz oldu”
“ sigara içiyor musun
Ara sıra,belki beni öldürür diye
Ama hiçbir şey olmuyor“
“ geçmişimden korkmuyorum
Geleceğimden korkuyorum”
“ birilerine bağımlı olduğunuz zaman mahremiyet
diye bir şey kalmıyor “
“ geçmişe baktığımda geçen zaman
boyunca hayatımın mutlu bir hayat olduğunu söyleyemem. Neredeyse
bütün hayatımı istemediğim bir şekilde yaşadım”
“iki ruhun birleştiği yerde tek bir dilek gerçek
olur”
“ senin için gelecek ne ifade ediyor
Ölüm. Tıpkı senin için olduğu gibi “
“ çünkü tam yaşamımızı cehennemde geçirdik “
“ şimdi anladım ki
karşına senin gibi birileri çıktığı zaman o cehennem yaşamaya değebilir
“
“Eğer bu hikaye anlatılmayı hak etmiyorsa, bu benim için sinemacılığın sonu demektir. “ yönetmenin sözü
“ özgürlüğü yok eden bir yaşam,yaşam değildir.”
“ amcana bir iğne yapacaklar ve ölecek tıpkı bir köpek
gibi. Ve onu bir daha asla göremeyeceksin.”
“ beni gerçekten seven kişi,ölmeme yardım eden kişidir”
Cem Kurtuluş,2014
0 yorum:
Yorum Gönder