Bir
orospudur İstanbul. Var olduğunu
düşündüğün an yok olabilirsin. Öyle bir masaldır ki bu gerçektir aslında bu
masalın hikayesi. Çünkü yaşanılanlar da yaşatılanlar da berbattır. Yolunu
kaybedenlerin hikayesidir İstanbul, bu hikayede lağım çukuruna saplanmışlara da
yer vardır, zenginlere de , yeraltı adamlarına da. İşte Mesele’nin özü aslında
İstanbul’un bir orospu olduğu.
“ İstanbul bir
orospudur “
düşüncesiyle yola çıkan “ Anlat İstanbul
“ Melek karakterinin doğmamış kızının sözleriyle şu şekilde başlar : “Şehirler içinde en güzeli
İstanbul’dur, bundan eminim. Çünkü ben İstanbul’u hiç görmedim.” Sonra hikaye;
anlatıcı rolündeki Erkan Can’ın ses
verdiği Hilmi Abi’nin ( Altan Erkekli
) hikayesini anlatmasıyla devam eder. Bu hikayede aşk da var, sekste, ihanet de.
Hilmi Abi’nin hikayesi kadını sandığı kişinin kendisine ihanet etmesiyle
tepetaklak oluyor.
İstanbul’un
içinde olduğu durumu özetliyor Hilmi Abi’nin hikayesi. Bir gece iş’e çıkarken
Hilmi Abi, döndüğünde karısının kendisini aldatmasıyla nevri dönüyor. Hilmi Abi’nin hikayesini gördükçe içimiz
sızlıyor. Hem o kadına sövüyoruz,hem de Hilmi
Abi’nin olduğu durum içimizi yakıyor. Hilmi Abi’nin durumu aslında İstanbul
şehrinin bir orospu değeri taşıdığı. Gelen çarpıyor insana, giden çarpıyor. Bu
hikaye yeraltı dünyasına da giriş yapıyor, bu dünyada olan ve nam salan birinin
kızı olan Pamuk Prenses İdil ile
tanışıyoruz daha sonra, kendisiyle tanışmadan önce karısının ihanetiyle
kendisini sokaklara salan Hilmi Abi’ye araba çarpıyor, bu sadece bir tahmin
çünkü çarptığı kişiye dair kamera bize bişey göstermiyor.
Tam
bir masal şeklinde ilerliyor bu hikaye. Pamuk Prenses İdil, abi diyeceği
Ramazan’a güvenirken yardımına daha sonraları bizim de daha sonrası
tanışacağımız 8.Cüce
kurtarıyor. Filmde fazla gözükmese de
ufak bir rol biçilmiş kendisine aynı Nejat
İşler gibi.. Bu cüce’nin hem sesini duyuyoruz,hem de kurtarıcı görevi
üstlendiğini. Kendisini öldürmek isteyen Ramazan’ın elinden kurtulmak için
kaçan İdil’in kaçma esnasında Hilmi Abi ile çarpışması bir İstanbul gerçeği.
Hilmi Abi’nin ağzından çıkan “ kırdınız
lan “ demesi de bir gerçeklik. Pamuk
Prenses İdil’i 8.Cüce’nin kurtarmasıyla İstanbul gerçeğiyle bir kez daha
tanışıyoruz ve Pamuk Prenses İdil’e 8.Cüce’nin sorduğu soru her şeyi açıklıyor;
“ Kimsin, ne boksun sen “
Bu
İstanbul Masalında her çeşit bireye yer veriliyor. Bu Masalda “ Külkedisi Kahramanı” cinsiyet ameliyatı geçirmiş transseksüel
hayat kadını olan Banu karakteri. Ayakkabı
dükkanında çalışan genç FİKO’nun kendisine aşık olmasıyla aralarında bir ilişki
başlar gibi olur. Hikayede anlatıcı rolündeki karakter transseksüel’leri
garipseyenlere inceden mesaj gönderir. Bu hikayede Recep denen mafyavari
karakterin Banu’yu nasıl pazarladığını izliyoruz, ama bu hikayede bir
yalvarma/yakarma durumları mevcut, çünkü aşk mevzuları var işin içinde. Recep tarafından Banu aşağılanıyor,dövülüyor.
Recep de “ Banu benim hem malım hem karım “ diyen bir şahsiyet, bunun
sonunda Banu’dan “ insan karısını satar mı “ sözüyle Banu cesaretli bir portre
çözüyor. Banu’yu Recep’in elinden Mimi (
Güven Kıraç ) kurtarır. Mimi ile
konuştukları andan itibaren Banu’nun kim neci nereden geldiğini öğreniyoruz bu
sohbette.
Fiko’dan
söz alan Banu’nun Fiko’nun kendini kandırdığını düşünmesi kadınların bakış
açısı olarak düşünülebilir, çünkü filmin başında kameranın göstermediği
Ramazan’ın çarptığı kişinin Hilmi Abi değil Fiko’nun olduğunu görüyoruz. İşte
Fiko’nun da gelememesi de bu sebepten oluyor. Külkedisi Kahramanından sonra
başka bir yere çeviriyoruz kafamızı, o masal da “ Uyuyan Güzel “ Bu masal da Kürt kimliğiyle karşımıza çıkan Musa
karakterinin yarım yamalak Türkçesiyle karşılaşıyoruz. Musa’nın iş istemesiyle Şeymus’un
kendisine uygun iş olmadığını söylemesi sonucu Musa karakterine acır
seyirci. Çünkü film bu noktadan sonra
İstanbul gerçeğini yansıtır seyirciye. Uyuyan Güzel’in sesinden İstanbul’la ilgili birkaç tarihi şey
söylenir. Ve bu tarihi şeyler arasında Kürt kimlikli kahramanımız Musa
seyirciye yabancı olarak tanıtılır, ki bu şaşırtıcı değildir. Burada da bir
gönderme olduğu bariz belli oluyor. Musa’nın kendi ağzından da öğrendiğimiz gibi
İstiklal Marşı’nı askerde zorla öğretildiğine dikkat çekilir, öğrenmediği
takdirde dayak yediği söylenir.
Hikayemiz
kaldığı yerden devam eder. Bu hikayede kahraman filmin başında İstanbul
güzellemesi yapan Kırmızı Başlıklı Kız
Melek’in kızıdır. Melek’te diğerleri
gibi İstanbul’a gelip hayatı mahvolanlardan. 2 yıllık hapise mahkum olmuş,
Almanya’ya dönmenin hesaplarını yapmaktadır. Melek’in ki bir nevi İstanbul’un
pisliklerinden kurtulmak. Melek’in “Kokmuş
İstanbul’unuz da sizin olsun! Almanya gibi memleket var mı be!” sözleri
Melek’in İstanbul’a olan öfkesini ifade eder. Melek’in hiç doğmamış çocuğuna da
bu hikayede rast geliriz. Bu doğmamış çocuk bize kendi sesiyle seslenir. Melek’in
İstanbul’a nasıl geldiği hakkında ise ayrıntı
yok.
Bu
hikayenin peşine daha sonraları kısa da olsa gazeteci Mahir katılır, bu
hikayeyi aydınlatmak ister ama amacına ulaşamaz, çünkü Melek kendisine bela
olan İstanbul’u kafasından silip atmıştır. Bu esnalarda Kırmızı Başlıklı Kız
Melek’in kızı bize önce annesini, sonra babasını tanıtır seyirciye. Melek’in kızının sesi, sesinin 8.Cüceye
bırakır. Bu karakterimiz Hilmi Abisini anlatır. Her şeyi paramparça olan Hilmi Abimizin “ Kırdınız ulan “ sözleriyle başlayıp “ Kıramadınız, işte bi bunu kıramadınız.
İstanbul’unuza geldik karımı elimden aldınız, yetmedi ikinci karımı elimden
aldınız,yetmedi bunu kıracaktınız, kıramadınız, kıramazsınız “ sözleriyle
klarnetini öttüren Hilmi Abimiz İstanbul masalınızı başınıza yıkarım sözüyle
her şeyi ifade eder. Hilmi Abi sözlerine
şöyle devam eder.
“Uyanın!
Uyanın millet! Burası bize göre değil, bambaşka bir memlekete gidiyoruz. Orada
kadınlar daha başka, aşklar başka, dostlar başka; her şey biraz daha iyi, daha
adam gibi. Uyanın! Gidiyoruz buralardan. Sen tek başına kal, bomboş kal
İstanbul! Götürüyorum herkesi! Uyan İstanbul orospusu, uyan! Senin masallarına
kandık, hayatımızı yedik be. Uyan! Herkes de uyansın! Masal bitti!
Uyanmıyor musun? Ben seni uyandırmasını bilirim.”
Hilmi
Abi’mizin bu tiradı hayatlarını yiyen İstanbul Orospusuna efsanevi
bir tokattır, çünkü o klarnetiyle İstanbul’u da değiştirir, hayatları yok
olan herkes bu klavyenin notalarındadır. Hilmi’nin
bahsettiği İstanbul her şeyden önce bir orospudur, bir masaldır. Bir vardır,
bir yoktur. Yollu da yolsuz da bu orospunun merdivenlerinde sürünmüş, bu
örümcek ağlarına takılmıştır. Bu şehre gelip mutluluk parolasına sahip
olacağını düşünenler bu şehirden düş kırıklığıyla ayrılır, aynı bu 5 masalı
anlatan kahramanlar gibi. Her birinin hikayesi farklı.
Sonuç olarak; 5 yönetmen tarafından
çekilen (Ümit
Ünal, Kudret Sabancı, Selim Demirdelen, Ömür Atay ve Yücel Yolcu ) “ Anlat
İstanbul “ aslında bir orospudur, bu öyle bir orospudur ki yolda kendini
kaybedersin. Tinercilerin ağına takılabilirsin, büyük balıklar seni sokaklarda
yem edebilir. Aslında bu filmin hikayesi de İstanbul’da mutluluğa inananlara
etkili ve sert bir tokattır. İşte Anlat
İstanbul dedik mi anlatmıyor şerefsiz, işte o anlatamadığı devrede Hilmi
Abi klarnetiyle devreye giriyor, darmaduman ediyor hepimizi.
0 yorum:
Yorum Gönder