// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

27 Haziran 2015

Bir Orospusun İstanbul : Anlat İstanbul (2005)











Bir orospudur İstanbul. Var olduğunu düşündüğün an yok olabilirsin. Öyle bir masaldır ki bu gerçektir aslında bu masalın hikayesi. Çünkü yaşanılanlar da yaşatılanlar da berbattır. Yolunu kaybedenlerin hikayesidir İstanbul, bu hikayede lağım çukuruna saplanmışlara da yer vardır, zenginlere de , yeraltı adamlarına da. İşte Mesele’nin özü aslında İstanbul’un bir orospu olduğu.


“ İstanbul bir orospudur “ düşüncesiyle yola çıkan “ Anlat İstanbul “ Melek karakterinin doğmamış kızının sözleriyle şu şekilde başlar : “Şehirler içinde en güzeli İstanbul’dur, bundan eminim. Çünkü ben İstanbul’u hiç görmedim.” Sonra hikaye; anlatıcı rolündeki Erkan Can’ın ses verdiği Hilmi Abi’nin ( Altan Erkekli )  hikayesini anlatmasıyla devam eder.  Bu hikayede aşk da var, sekste, ihanet de. Hilmi Abi’nin hikayesi kadını sandığı kişinin kendisine ihanet etmesiyle tepetaklak oluyor.

İstanbul’un içinde olduğu durumu özetliyor Hilmi Abi’nin hikayesi. Bir gece iş’e çıkarken Hilmi Abi, döndüğünde karısının kendisini aldatmasıyla nevri dönüyor.  Hilmi Abi’nin hikayesini gördükçe içimiz sızlıyor. Hem o kadına sövüyoruz,hem de Hilmi Abi’nin olduğu durum içimizi yakıyor. Hilmi Abi’nin durumu aslında İstanbul şehrinin bir orospu değeri taşıdığı. Gelen çarpıyor insana, giden çarpıyor. Bu hikaye yeraltı dünyasına da giriş yapıyor, bu dünyada olan ve nam salan birinin kızı olan Pamuk Prenses İdil ile tanışıyoruz daha sonra, kendisiyle tanışmadan önce karısının ihanetiyle kendisini sokaklara salan Hilmi Abi’ye araba çarpıyor, bu sadece bir tahmin çünkü çarptığı kişiye dair kamera bize bişey göstermiyor.

Tam bir masal şeklinde ilerliyor bu hikaye.  Pamuk Prenses İdil, abi diyeceği Ramazan’a güvenirken yardımına daha sonraları bizim de daha sonrası tanışacağımız 8.Cüce kurtarıyor.  Filmde fazla gözükmese de ufak bir rol biçilmiş kendisine aynı Nejat İşler gibi.. Bu cüce’nin hem sesini duyuyoruz,hem de kurtarıcı görevi üstlendiğini. Kendisini öldürmek isteyen Ramazan’ın elinden kurtulmak için kaçan İdil’in kaçma esnasında Hilmi Abi ile çarpışması bir İstanbul gerçeği. Hilmi Abi’nin ağzından çıkan “ kırdınız lan “ demesi de bir gerçeklik.  Pamuk Prenses İdil’i 8.Cüce’nin kurtarmasıyla İstanbul gerçeğiyle bir kez daha tanışıyoruz ve Pamuk Prenses İdil’e 8.Cüce’nin sorduğu soru her şeyi açıklıyor; “ Kimsin, ne boksun sen “


Bu İstanbul Masalında her çeşit bireye yer veriliyor. Bu Masalda “ Külkedisi Kahramanı”  cinsiyet ameliyatı geçirmiş transseksüel hayat kadını olan Banu  karakteri. Ayakkabı dükkanında çalışan genç FİKO’nun kendisine aşık olmasıyla aralarında bir ilişki başlar gibi olur. Hikayede anlatıcı rolündeki karakter transseksüel’leri garipseyenlere inceden mesaj gönderir. Bu hikayede Recep denen mafyavari karakterin Banu’yu nasıl pazarladığını izliyoruz, ama bu hikayede bir yalvarma/yakarma durumları mevcut, çünkü aşk mevzuları var işin içinde.  Recep tarafından Banu aşağılanıyor,dövülüyor. Recep de “ Banu benim hem malım hem karım “ diyen  bir şahsiyet, bunun sonunda Banu’dan “ insan karısını satar mı “ sözüyle Banu cesaretli bir portre çözüyor. Banu’yu Recep’in elinden Mimi ( Güven Kıraç ) kurtarır.  Mimi ile konuştukları andan itibaren Banu’nun kim neci nereden geldiğini öğreniyoruz bu sohbette.

Fiko’dan söz alan Banu’nun Fiko’nun kendini kandırdığını düşünmesi kadınların bakış açısı olarak düşünülebilir, çünkü filmin başında kameranın göstermediği Ramazan’ın çarptığı kişinin Hilmi Abi değil Fiko’nun olduğunu görüyoruz. İşte Fiko’nun da gelememesi de bu sebepten oluyor. Külkedisi Kahramanından sonra başka bir yere çeviriyoruz kafamızı, o masal da “ Uyuyan Güzel “ Bu masal da Kürt kimliğiyle karşımıza çıkan Musa karakterinin yarım yamalak Türkçesiyle karşılaşıyoruz. Musa’nın  iş istemesiyle  Şeymus’un  kendisine uygun iş olmadığını söylemesi sonucu Musa karakterine acır seyirci. Çünkü  film bu noktadan sonra İstanbul gerçeğini yansıtır seyirciye.  Uyuyan Güzel’in  sesinden İstanbul’la ilgili birkaç tarihi şey söylenir. Ve bu tarihi şeyler arasında Kürt kimlikli kahramanımız Musa seyirciye yabancı olarak tanıtılır, ki bu şaşırtıcı değildir. Burada da bir gönderme olduğu bariz belli oluyor.  Musa’nın kendi ağzından da öğrendiğimiz gibi İstiklal Marşı’nı askerde zorla öğretildiğine dikkat çekilir, öğrenmediği takdirde dayak yediği söylenir.

Hikayemiz kaldığı yerden devam eder. Bu hikayede kahraman filmin başında İstanbul güzellemesi yapan Kırmızı Başlıklı Kız Melek’in kızıdır.  Melek’te diğerleri gibi İstanbul’a gelip hayatı mahvolanlardan. 2 yıllık hapise mahkum olmuş, Almanya’ya dönmenin hesaplarını yapmaktadır. Melek’in ki bir nevi İstanbul’un pisliklerinden kurtulmak.  Melek’in “Kokmuş İstanbul’unuz da sizin olsun! Almanya gibi memleket var mı be!”  sözleri Melek’in İstanbul’a olan öfkesini ifade eder. Melek’in hiç doğmamış çocuğuna da bu hikayede rast geliriz. Bu doğmamış çocuk bize kendi sesiyle seslenir. Melek’in İstanbul’a nasıl geldiği hakkında  ise ayrıntı yok.

Bu hikayenin peşine daha sonraları kısa da olsa gazeteci Mahir katılır, bu hikayeyi aydınlatmak ister ama amacına ulaşamaz, çünkü Melek kendisine bela olan İstanbul’u kafasından silip atmıştır. Bu esnalarda Kırmızı Başlıklı Kız Melek’in kızı bize önce annesini, sonra babasını tanıtır seyirciye.  Melek’in kızının sesi, sesinin 8.Cüceye bırakır. Bu karakterimiz Hilmi Abisini anlatır.  Her şeyi paramparça olan Hilmi Abimizin “ Kırdınız ulan “ sözleriyle başlayıp “ Kıramadınız, işte bi bunu kıramadınız. İstanbul’unuza geldik karımı elimden aldınız, yetmedi ikinci karımı elimden aldınız,yetmedi bunu kıracaktınız, kıramadınız, kıramazsınız “ sözleriyle klarnetini öttüren Hilmi Abimiz İstanbul masalınızı başınıza yıkarım sözüyle her şeyi ifade eder.  Hilmi Abi sözlerine şöyle devam eder.

“Uyanın! Uyanın millet! Burası bize göre değil, bambaşka bir memlekete gidiyoruz. Orada kadınlar daha başka, aşklar başka, dostlar başka; her şey biraz daha iyi, daha adam gibi. Uyanın! Gidiyoruz buralardan. Sen tek başına kal, bomboş kal İstanbul! Götürüyorum herkesi! Uyan İstanbul orospusu, uyan! Senin masallarına kandık, hayatımızı yedik be. Uyan! Herkes de uyansın! Masal bitti!   Uyanmıyor musun? Ben seni uyandırmasını bilirim.”

Hilmi Abi’mizin bu tiradı hayatlarını yiyen İstanbul Orospusuna efsanevi bir tokattır, çünkü o klarnetiyle İstanbul’u da değiştirir, hayatları yok olan herkes bu klavyenin notalarındadır. Hilmi’nin bahsettiği İstanbul her şeyden önce bir orospudur, bir masaldır. Bir vardır, bir yoktur. Yollu da yolsuz da bu orospunun merdivenlerinde sürünmüş, bu örümcek ağlarına takılmıştır. Bu şehre gelip mutluluk parolasına sahip olacağını düşünenler bu şehirden düş kırıklığıyla ayrılır, aynı bu 5 masalı anlatan kahramanlar gibi. Her birinin hikayesi farklı.

Sonuç olarak;  5 yönetmen tarafından çekilen (Ümit Ünal, Kudret Sabancı, Selim Demirdelen, Ömür Atay ve Yücel Yolcu )  “ Anlat İstanbul “ aslında bir orospudur, bu öyle bir orospudur ki yolda kendini kaybedersin. Tinercilerin ağına takılabilirsin, büyük balıklar seni sokaklarda yem edebilir. Aslında bu filmin hikayesi de İstanbul’da mutluluğa inananlara etkili ve sert bir tokattır. İşte Anlat İstanbul dedik mi anlatmıyor şerefsiz, işte o anlatamadığı devrede Hilmi Abi klarnetiyle devreye giriyor, darmaduman ediyor hepimizi.




 Cem Kurtuluş,2015

0 yorum: