Yol
filmleri her zaman ilgi çekici filmler klasmanına girmiştir. Çünkü
izlediğinizde sadece filmin içeriği değil, filmin içindeki müziklerde sizi
etkiler cinstendir. Yol, sonsuzluğa gitmenin anahtarıdır. Okyanusun derinliklerinde kaybolmak, bir yere göç edip orada bir süre kalıp kalmamak
arasındaki çelişkili düşünceler, ve diğer bir yola çıkmak; bu düşünceler yolda
olmanın düşündürdükleridir. Jon Krakuer’in
romanından uyarlanan “ Into The Wild
“ gerçek bir hikayeden ele alınan,
paraya muhtaç olmayan kendi yolunu kendi çizmiş bir adam olan Christopher
Mccandless’ ın yapmak istediklerini
anlatıyor.
Her şeyi bırakma isteği içinden
bulunan bu adam yapmak istediklerini
hayata geçiriyor. Açılış sahnelerinde Eddie Veder’in bize eşlik ettiği “ Into The Wild “ önce Lord Byron’dan doğayı öven alıntılarıyla
başlıyor, daha sonra karlı dağlarda geyik avına çıkmış bir adamı gösteriyor.
Geçmiş ve gelecek arasında film baştan itibaren mekik dokuyor. Sonraları Üniversite’den mezun olan
Christopher, “ Ailemin istediği her şeyi yaptım, şimdi kendi istediklerimi
yapmalıyım” düşüncesiyle yola çıkıyor. Bu yolculukta özgürlüğün anahtarını
seyirciye veriyor Christopher. Mutlak Özgürlük parolasıyla tanışıyoruz bu zaman
diliminde.
Chris’i yoldan arabayla hippiler
alıyor, hippilerin yanında fazla kalmıyor Chris, çünkü fazla kaldığında oraya
ait olduğunu ve özgür olamayacağını düşünüyor. Özgür bir yaşam peşinde olan
Chris daha sonraları tahıl işçisi olarak çalışıyor, bu iş’te de fazla kalmıyor.
Macera dolu yolculuğuna Chris kürek çekerek devam ediyor, yasak olsa da bu
yasağı delip geçiyor Chris. Çünkü Özgürlüğe giden bu yolda yasaklar delinmeli
parolasını Chris bize gösteriyor.
Chris’i davet eden çift kendi
tarzlarınca eğleniyorlar. Bu bölümlerde ve ilerleyen bölümlerde yönetmen Sean
Penn sansür uygulamıyor, nüdist görüntüler izlettiriyor seyirciye. Chris bu
çiftle tanışmasından sonra, burdaki yolculuğu da kısa sürüyor, burdan yolunu
Meksika’ya çeviriyor. Chris’in bu yolculuklarına başına bir tren yolculuğuna
bela geliyor, dövülüyor. Ama Chris yapmak istediklerinden vazgeçmiyor.
Rainey Ve Jan hippi ikilisiyle yeniden
karşılaşıyor Chris, yine bu yolculukta özgürlüğün tadını çıkarıyor. Chris’in
hayatı kardeşini canlandıran Jena Malone
(Carine McCandless) tarafından anlatılıyor bize, alt metinle anlatılması
filmin hikayesini daha gerçekçi kılıyor.
Film bir geçmişe gidiyor zaman zaman, bir geleceğe. Chris, geyikleri
vurduğu bir esnada “ Keşke geyiği
vurmasaydım. Bu hayatımın en büyük trajedilerinden biriydi “ diyor seyirciye.
Burda
da aslında Chris’in istediği vurmak değil, biraz eğlence ve mutluluk. Hippilerle takılan Chris, daha sonra
kendisinden bir kızın sevişmesini “ Bunu yapamayız “ diye yanıtlıyor, çünkü
başka yerlerde çok uzun süre kalmadığı gibi bu genç kızın yanında da fazla
kalmayıp Alaska’ya doğru gidiyor. Film başından itibaren Chris’in geyik avından
başlayıp, ergenlik ve bilgelik çağına kadar uzanan yolculuk Chris’in bir yaşlı adama ders
vermesiyle devam ediyor.
Mccandless
“ Biz hayatta ne yapıyoruz? Niçin varız? Niçin yaşıyoruz? “ gibi sorulara da bu
yaşlı adama verdiği cevaplarla yanıt veriyor. Bunları söylerken politik göndermelerde film içine yerleştirilmiş durumda. Belki çok açık sözlerle ifade edilmiyor ama seyirci istediğini anlıyor bu sözlerden. Chris ölmeye yakın zaman kala deliriyor, en azından delirdiğini düşünen, şizofren hastası olduğunu düşünen kesim fazlasıyla var. Bu bazı çevrelerce araştırma konusu bile olmuştur.
Into The Wild’de belki de eleştirilecek tek yer final sahnesidir. Chris
ölmeyebilir, yaşamına devam edebilirdi. Belki de daha farklı maceralara yelken
açabilirdi. Ama bu zamanda gerçek hikayeden uzaklaşmış olurdu film.
Sonuç
olarak; Sean Penn’in yönetmenlik koltuğunda oturduğu, iyi bir iş çıkardığı 2.5 saatlik zaman dilimine sığdırdığı “ Into The Wild “ mutlak özgürlük parolasıyla, Eddie Veder’in
muhteşem müzikleriyle özgürlüğünü arayanların filmi. McCandless karakterini canlandıran Emile Hirsh’in oyunculuğuyla seyirciyi
büyülediğini söylemekle beraber, bunun
yanında yan karakterlerde rollerinin hakkını vermiş. Yazıyı daha da uzatmadan Filmin yazısını McCandless’in filmde alıntı yaptığı bir sözle bitiriyorum.
“
Bana aşk, para, inanç, şöhret, adalet yerine gerçeği verin”
Cem Kurtuluş, 2015
0 yorum:
Yorum Gönder