// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

17 Haziran 2020

Leon (1995)



















Hayat, insanı zor yollardan geçirir.  İnsan, kendi sıfırlanırsa , kaybedecek hiçbir şeyi olmadığını anladığında tutunacak dal arar. Bu faslı geride bırakacak olursak; herkesin hakkında  söz ettiği, “ başyapıt “ olarak baş köşeye koyduğu film olan “ Leon “  bize bunları anlatıyor. Film; başlarda soğukkanlılığıyla dikkat çeken, verilen işleri yerine getirmek için görevlendirilen  kiralık katil / tetikçi olan Leon’un hayatına odaklanıyor. Bu hayatta Leon; donuk bir ruh halinde, gölgesinden korkan, karanlığın içinde var olan ve sessizliğiyle korku veren bir adamı anlatıyor hepimize. Leon’un işini bitirdiği ve sonrasında kendi hayatına tramvay içinde döndüğü sekans da Leon’a dair perdeyi açıyor.  Her şeyden başta yalnız bir adam Leon. Sinemaya yalnız gidiyor, ama kesinlikle  sevgisiz bir adam değil. Yalnızlığı karanlık dolu, sevgi beslediği bir çiçeği var. O’na bakmayı ihmal etmiyor. Devamlı süt içiyor ve bunu sürekli görüyoruz. Çiçek ve Süt  Leon’un hayatına dair perde aralıyor, bazen de “ süt ve çiçek “ metafor olarak mı kullanılıyor diyor diye düşündürüyor film.

Konuya geri dönecek olursak; Mathilda adında genç kız; ailesinden nefret eden, sadece küçük kardeşine sevgi besleyen, apartmanda babasından gizli sigara tüttüren (içine çektiğini hiç göremiyoruz, sadece gördüğümüz elinde sigara olduğu)  küçük kız profiliyle karşımıza çıkıyor. Her şey bir gün Mathilda’nın bütün ailesini kaybetmesiyle rol değiştiriyor.  Stansfield ve adamlarının evlerini basmasıyla film farklı boyuta geçiyor, bu boyutta Stansfield’in aldığı hap sonrası psikopat rolüne bürünmesiyle başlayan süreç daha filmin başlarında Gary Oldman’a şapka çıkarmamız gerektiğini gösteriyor.  

Leon’un Mathilda’nın hayatını kurtarmasıyla ikisinin hayata dair ne çok ortak noktası olduğunu daha iyi idrak ediyoruz. Bunu gördüğümüzde filmin başlarında  Mathilda’nın “  hayat her zaman bu kadar mı zor olur, yoksa sadece çocukken mi “ sorusunu hatırlarız.  Karşısında Leon’dan gelen “ hep böyledir “ cevabı bize hayata dair  gerçekliği hatırlatır. Sevgiye aç iki insanın portresini çiziyor “ LEON “ filmi bize, sadece bununla sınırlı kalmıyor. Filmin ilk yarısında Leon’un sevgisiz bir adam olmadığını gördüğümüz gibi içindeki korku duygusunu da seyirciye yansıtılıyor, bu bölümlerde kahramanımız Leon, Mathilda’ya hayata karşı nerede durması gerektiğini, bir nevi hayatın sert bir kayadan ibaret olduğunu ve buna karşı ne yapacaklarını gösteriyor. Kendi her ne kadar iş bitirici biri olsa da Mathilda’nın böyle biri olmasını istemiyor Leon, Mathilda’ya karşı “ birini öldürdükten sonra hiçbir şey aynı kalmaz “ sözü ders niteliğinde oluyor.  

Mathilda’nın Leon’dan ilk başta istediği sadece ailesinin intikamı olsa da, sonrasında bu intikam isteği aşka dönüşüyor. Bu süreçte bir genç kızın hayat karşısında nasıl kısa sürede olgunlaşacağına, bu sertlik karşısında nasıl büyüdüğüne tanıklık ediyoruz. Aşk, Ölüm, Sevgi, Acımasızlık, Korku, hepsi bir arada oluyor. Aşk Ve İntikam tanımını film bize final sahnesiyle göstermiş oluyor. Geriye kalan film başından sonuna kadar gördüğümüz Leon’un büyüttüğü çiçek oluyor. Müziğin de devreye girmesiyle Mathilda bize sonlara doğru elinde büyüttüğü çiçeğe sanki Leon’a bakar gibi baktığını hissetttiriyor.

Oyunculuklara gelirsek; filmde öne çıkan karakterler Mathilda Natalie Portman) ve Leon ( Jean Reno)  olsa da, Stanfield’e can veren Gary Oldman da kısa süre almasına rağmen en az onlar kadar etkileyici bir performansa imza atıyor.

Sonuç olarak; Luc Besson öncülüğünde bize sunulan  “ Leon “ dünyada her ne kadar başyapıt sayılan bir film olsa da daha çok (-kişisel tahmin)  defalarca izlenen,üstüne bir daha izlenilen 90’lara damga vuran klas filmler arasında yerini almaya başarıyor. Gerek müzikleriyle, gerek oyunculuklarıyla, gerek çoğu zaman durağan anlatımı ve sonrasında atağa geçen sürükleyiciliğiyle her zaman konuşulacak bir film olmayı fazlasıyla hak ediyor.

Film Hakkında Birtakım Temel Bilgiler;*

     I.        *-Filmin senaryosu ilk yazıldığında ismi ‘Cleaner’ yani ‘Temizlikçi’ olarak geçmiştir.

    II.        -Stanfield’ın Mathilda’nın babasına Mozart’a olan düşkünlüğünü aldattığı sahne tamamen doğaçlamadır. Sahne birkaç kere çekilmiş, Oldman her seferinde farklı bir konuşma yapmıştır.


  III.        -Jean Reno, Leon karakterini, mental anlamda yavaş ve duygusal olarak bunalımlı bir insan olarak canlandırmak istediğini söylemiştir. Bu şekilde seyircilere biraz da olsa masumluk sunabilecektir.


   IV.        -Natalie Portman filmde oynarken 11 yaşındadır. Karakteri ise 13.


    V.        Senaryonun orijinalinde Mathilda ve Leon’un sevgili olmaları yazılı olsa da, Luc Besson bunu Portman ailesine önermekten çekinmiş ve ekrana yansıtmamayı tercih etmiştir.

Kaynak:   *  http://moviegrin.blogspot.com.tr/2014/10/filmin-orijinal-ad-leon-professional.html 

 İzlerken Altını Çizdiklerim:

“ domuzlar hakkında bu şekilde konuşma. Genellikle insanlardan  çok daha iyilerdir. “

“ birini öldürdükten sonra hiçbir şey aynı kalmaz…”

“ben sana aşık oluyorum galiba Leon...
daha önce aşık olmadan bunun ne olduğunu nerden bilebilirsin?
bunu hissediyorum..
nerende?
karnımda.. daha önce bir yumru olurdu.. şimdi geçti..
karnının ağrımasının geçmesine sevindim mathilda ama bunun bir anlamı olduğunu düşünmüyorum..”

“ herifi yok edin dedim, koca binayı değil…”


Cem Kurtuluş, 2017

0 yorum: