Cem: Selamlar Tolga. Klasik bir soruyla başlamak en
iyisi olacaktır. Pandemide hayat nasıl
gidiyor? Neler yapıyorsun?
-Tolga Havran: Selamlar.. Pandemide hayat; gayet iyi
gidiyor. Vaykorus Tapes'e dair, aylar öncesinden verdiğim haberlere dair
detaylar, gelişmeler, gelişememeler ve kayıtlar ile ilgili zaman sıkıntısı
tahmin edileceği üzere çok oluyor ve pandemi benim gidişatımı hiç etkilemedi
neredeyse. Zaten, kayıtları yaparken çok fazla zamanımı evde geçirmek zorunda
kalıyordum ve benim "kaset hapsi" dediğim konseptte eve kapanıp,
gece/gündüz kayıt yapmalarım ile hiç bir şey değişmedi hayatımda. Tek kötü
yanı, 21:00 sonrası dışarıya çıkılamaması üzerine Ödemiş'de olan bir kaç yakın
arkadaşım ile görüşemiyor, gündüzleri de işte oldukları için haftada 1 güne
indirgediğimiz görüşmeler yapmamızın dışında, evde olmayı seviyorum lakin
günlük 15-20 km yürüyüşler yapmayı da ihmal etmiyorum. Rutinim kısacası bu; çok
uzun aylardır.
Cem: Hemen başka soruya dalmak istiyorum tabiri
caizse. Blogspot’un peşinde koşmuş
olanlar iyi bilecektir, ben de seni oralardan keşfeden insanlardan biriydim.
Blogspottan buralara kadar büyük özveriyle çalışan insanlardan biri oldun her
zaman benim için. Klasik bir tabirle “
Tolga Havran “ kimdir? Bu işlere ne zaman girdi? Kısaca bahseder misin?
Tolga: Ekim,
2007 yılında ilk ve son bloğum olan Ychorus'u kurdum. ychorus.blogspot.com
adresinden yüzlerce albüm için kritik, tanıtım ve upload yapıp, download
linkleri verdim. Son senelerde artık eski verimim ve belkide heyecanımı
yitirdim.. Blog sahibi olmak yada blogları takip etmek bence bir kültür. Eskiye
odaklı her işe dair garip bir sadık yapım var. Kasetler, bloglar, Soulseek
programı, teyp, müzik seti ve orjinal CD, müzik dergileri, fanzinler.. o
kültürün adı her ne ise kendimi o kültüre ait buluyorum diyebilirim kısacası.
Çocukluğumdan beri çok ilgi duyuyordum kasetlere ve bu hiç değişmedi. Bağımsız,
kaset basan bir label kurma fikrim son 10 senedir çokça pekişmişti lakin bundan
5 sene öncesi aldığım kaset deck sorunlu çıkınca, ardından başka bir deck alıp,
o da sorunlu çıkınca ve buralarda tamir ettirebileceğim bir usta bulamyınca,
bulduklarım, sorunu halledemeyince ve buna benzer bir sürü şey yüzünden.. 1
Mayıs 2020 tarihinde, açık, sade ve samimi bir şekilde Vaykorus Tapes'i kurdum.
Destekçilerim ve takipçilerim hatta abonelik sistemime dahil olmak isteyen
insanlar oldu.. İlgi, aşırı büyük değil lakin zaten kasetleri limited edition
anlayışı ve konsepti ile insanlara sunduğum için yoluma devam ediyor,
edebiliyorum.
Cem: Amatör ruhun ve nostalji kuşağının benim gözümde
yıkılmayan kalelerinden birisi olarak görüyorum seni,belki abartmış olabilirim.
Kasetle tanışman ilk ne zaman oldu?
Tolga: Kasetlerle
ilk tanışmam muhtemel yıl 1988 dönemi. Zor şartlarda büyüdüm. Babamın, 80'li
yıllarda aldığı kasetleri koyduğu aluminyum bir leğen vardı. Düzensizce
konulmuş olan leğenin içinde ki bu kasetlere dair hiç bir fikrim yoktu.
Dönemin, Arabesk-Pop-Protest diyebileceğimiz türden kasetleriydi. O leğen,
boyumun yetişmediği bir yerde duruyor ve onlara bakabilmek için bir şeylerin
üzerine çıkıyor ve o leğen ile bir nevi arkadaşlık kuruyordum. Kaset
kapaklarında, gülümseyen insanların fotoğraflarına bakıp, içeriği, ne demek
istediklerini anlamaya çalışıyordum ki; henüz okuma/yazma bilmiyordum.
Oyuncaklara hiç bir zaman ilgi duymadım diyebilirim. Her daim kasetlere ilgi duydum
ve benim için çok cezbedici bir yanı vardı; fiziki ve içerik bakımından.
1993'ün baharında ilk kasetimi, babamdan gizlice, bir arkadaşıma aldırdım ve
bana hediye etmesini ve bunu babama söylemesini söyledim.
Cem: Benim kuşağım senden sonraki kuşak, bu camiada da
ender görülen bu kültürü yaşatan nadir insanlardansın. Bana öyle geliyor ki her
şeyin başladığı yer önce tutku, sonrasında da samimiyettir. Müziğe dair ve
hayata dair tutku ve samimiyet arasındaki bağlantıyı nasıl yorumlarsın?
Tolga: Eskiden
atari salonlarına giderdik, bilirsin. Benim 2 alan ile ilgili arkadaşlarım
oldu; Müziğe ilgi duyanlar ve 90'larda Atari salonlarında olup da , öz güven
patlaması yaşamayan/yaşayamayan çocuklar. Halen görüştüğüm insanlar, o döneme
aittir. 25 yıllık dostluklar, arkadaşlıklar kurdum. Az ama öz sayıda. Müziğe
ilgi duyan herkes ile her kesimden insan ile ortak bir dilimiz olduğunu
düşünüyorum; hissi bağlamda ve öyle insanların samimiyetinden zerre kuşku
duymadım/duymuyorum. Bazen, Arabesk dinleyen arkadaşlarımda oldu/oluyor ama
içlerindeki müzik aşkı, evlenseler bile değişmemiş ve değişmesin diye
istikrarla devam ediyorlar lakin evliliklerinde hep bir sorun oluyor be müzik
aşkı, sevdası, tutkusu.. adı her ne ise o duygu. Müziğin içine fazladan gömülen
ve gömülmek isteyen herkes bence çokça yalnız kalmış yada yalnızlığı seven
insanlar olduğunu düşünüyorum. Çocukluğumdan beri insanları gözlemlemek, en
büyük hobimdir. Kafamda yarattığım karakter listelerinde ki sonuç hep aynı..
Tezlerim hep kendi içimde başarıyla sonuçlandı. Bunları düşünüp, yoluma ve
arkadaşlıklara devam ediyorum. Kısacası; samimiyet ve müzik aşkı, çok ortak bir
konu ve konum.
Tolga: Bu
ağır bir soru.. 90'lara ilgi duyan ve o dönemde, anlatması zor bir biçimde
kalmış bir kaç arkadaşım var. Onlarla misal saatlerce, günlerce, haftalar ve
aylarca konuştuk her buluşmamızda ve konuşuyoruz da. 90'lar benim için çok
fazla konuda bir tutku yada yaşama biçimi diyebilirim. Çok değişimi seven bir
değilim ama yine de, elimden geldiğince ayak uydurmaya çalışıyorum o kadar.
Özümde ki kıvam, tamamen 90'lara aittir.. Bahsettiğin şeylere dair; yani,
ulaşması zor, çok çok zor, hatta gidişat/maddiyat/olanak yönünden imkansıza
yakın şeylere dair insanların yinede "bir şeyler" yapma isteğinin
parıltısı, göz kamaştırıcılığı, günümüzde çokça var olan, insana, maddeye,
hissiyata ve müziğe dair olan hızlı tüketimi..ve getirdiği kayıpların
düşündüğümde, aslında günümüze geri dönüyor, 90'ları yad etmekten ziyade, şu an
ki gidişatı düşünüp, daha çok üzülüyorum.. Değişim; "hayat değişmeli ve
bir yerinden tutmalı" mottosu ile yaşamlarına devam eden ve
çevresindekileri de sürükleyen anlayış hem çok doğru, hem de çok yanlış. Bu
detayı, detaylandırmayacağım ama zaten anlatmak istediğimi anlayacağını
biliyorum. Sarsıcı şey ise.. bilemiyorum. Muhtemelen, babamın, bende ki müzik
aşkını farkedip, beni ondan uzaklaştırmak için elinden gelen her şeyi ardına
koymaması ve benden bambaşka bir şey yaratmaya çalışmasına karşılık "benim
için hayatın anlamı ve akışı bu değil" düşünce yapısında, babama ve öyle düşünenlere
karşı ısrar etmem ve sonucunda oluşan psikolojik çöküşler, yitmeler,
tedirginlikler, öz güven kayıpları ve bu zincire dahil olabilecek "her
şey" benim için en sarsıcı şeydir..
Cem: Vaykorus Tapes’a dönecek olursak; pek çok kısa süre
içinde harikulade işler çıkardın,bizler de senin takipçin olduk buralarda,
oralarda. Bu emeğin benim için kült seviyede, eminim pek çok kişi benim için
aynı düşünüyordur. Hatta kaset ruhunu tekrardan canlandırmadın desem yalan olur
benim için. Kasetleri basma sürecin, kişilerle bağlantın ve pek çok şey.
Aslında burada sorulması gereken pek çok soru var. Ama işin zor yanları nedir,
nasıl ilerliyor?
Tolga: İşin,
çok zor yanı var. Öncesi, senin böyle hissetmene sevindim. Ayrıca benimle
birlikte yola baş koyduğun ve bunu başardığın içinde tebrik ederim. Zor
yanları.. gruplara ulaşmaya çalışmak genelde çok zor olabiliyor. Günlerce,
haftalar sürebiliyor ulaşabilmem ve bazen hiç ulaşamıyor ve farklı insanların,
kişi önermeleri ile, daldan dala giden bir yazışma sonunda, sonuca ulaşıyor ve
kasetleri sizlere sunabiliyorum. Kayıt süreci çok meşakatli bir iş. İnanılmaz
bir sabır gerekiyor. Haddinden fazla bir sabır.. günlerce, tek başına her
kaydın ve daha pek çok şeyin peşinden koşturmak; matbaa, ofset, ambalajlama
vs. için verdiğim efor ve kasetlerle çok alakasız kişilerle iş birliği yapma
zorunda kalmam.. çok yorucu; her anlamda. Kargolama kısmından sonra gelen
tepkiler ve destek mesajları ile mutlu olabiliyor ve gülümseme ile odanın
içinde kayıtlara devam edebiliyorsun. Başka bir çok zor yanı ise boş kaset
bulmak.. Türkiye'de büyük sorunlardan biri aslında. Herkes fahiş fiyatlara boş
kasetleri satmaya çalışırken, makul fiyatlarda kasetleri dinleyicilere,
arşivcilere sunabilmek büyük bir başarı istiyor inan ki.. çok zorlanıyorum pek
çok konuda. Şimdilik böyle devam ediyor gidişatım ve gittiği yere kadar
dayanmak, tek büyük amacım.
Cem: Seni
yakalamışken sormak istediğim sorulardan biri “ Uzay Heparı “ nın ölümü.
Öldüğünde ne hissettin? Bu camianın kalbur üstü insanlarından biriydi benim
için ve herkes için eminim öyledir. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Tolga: Uzay
Heparı, yaş olarak; öldüğü yaşı düşündüğümde inanılmaz geliyor; yaptıklarına
baktığımda. Harika bir yeteneği vardı. Üretkenliği.. Çok büyük bir kayıp..
Benim için 1 numaralı kayıp, bu ülkenin müzikalitesini çok yükselttiğini
düşündüğüm; düzenlemeleriyle parmak ısırtan Onno Tunç'tur.. uçak kazası haberi
geldiğinde, şaşkınlıktan ve aslında ülkenin, müzikal açıdan nerelere doğru
kayacağını tam tahmin edememiştim ama özellikle 2000 başlarında ki herkesin
garip bir şekilde arabesk kokulu şarkılar yapıp, buna hiç kimsenin tepki
vermemesine hatta şarkıcıların daha da ilgi görmesine hiç bir zaman alışamadım..
Rock müzik bir yana, Pop müzik berbat bir hal aldı bana göre; Onno Tunç sonrası
ki keza Uzay Heparı'da listede 2. sırada yer alıyor zaten.. Gökhan Semiz'i
anmadan da geçmek istemem. Çok fazla üzülmüştüm.. yaşam enerjisi ve kafa yapısı
ile beni hep cezbetmişti; 1990 yılından beri.
Cem: Müzik yelpazen çok geniş ve bu konuda benim aklıma “ iyi
müzik/kötü müzik vardır “ sözünü hatırlatıyorsun. Bugünlere gelmende, müzik
kültürünün bu denli oluşmasında neler etkili oldu?
Tolga: Ödemiş
gibi ufak ve müzik ile çok alakasız bir yerde büyümek ve bu konuma erişmek
gerçekten, oldukça güç.. hele ki; internetin gelişmemesi, hatta olmamasını da
sayarsak; 90'larda, her şey çok fazla güçleşiyordu. 2005 yılında itibaren müzik bloglarına çok fazla abandım
ve 16 yıldır da hiç ara vermeden neredeyse her gün onca albümden peşinden
koştum, koşuyorum. Müzik dergileri çok önemliydi. En sevdiğim dergi açık ara
Lull dergisidir. Koara, Roll, Jazz, Non
Serviam, Şebek, Köprüaltı, Top Pop, Popsi ve onlarca Metal müzik dergisi
ile gelişimim çok hızlı oldu diyebilirim. Heyecanım çok fazla olduğu için
müziğe dair.. oburca araştırmalar ve denemeler yaptım; gruplara, şarkıcılara,
müzisyenlere dair.. ve o aşk hiç bitmedi, bitmeyecek gibi geliyor.
Cem:Hardcore/grindcore
ve bunun haricinde pek çok konser düzenledin. Bu olaylar nasıl gelişiyordu,o
günlerden bahseder misin?
Tolga: Basit
aslında. Gruplara ulaşıyorum ve x grupla konser yapmak isteyip, istemeyeceğini
konuşuyorum ve sonra mekanlara, proje ile gidiyordum. Pandemi yüzünden pek çok
etkinlik projem iptal oldu ama yinede durumlar düzelince, kaldığım yerden devam
etmeyi hayal ediyorum.. bakalım. 11 yıldır epey konser organize ettim haklısın.
Tribute gecelerde yapmak, o gruplara duyduğum saygıya dair herkese bir anı
kalsın istememle alakalı idi. Cocteau Twins, Sonic Youth, The Cure, The
Smiths.. gibi gruplara dair geceler düzenledim ve canlı performanslar
eşiliğinde, gelen herkese ve bana da, unutulmayacak bir gece yaşatmaya
çalıştım, çabaladım; kendimce.. She Past Away, DDR, Toz ve Toz, H.İ.S.,
Haossaa, kim ki o, The Raws, Daire 2: General Gramofon, Kutu, gibi gruplar
sahne aldılar. Çok keyifli günlerdi..
Cem: “Vaykorus Tapes “
(Vaykorus Records )gidişatı
hakkında neler söylemek istiyorsun? Gelen tepkiler nasıl ? Gidişattan memnun musun?
Tolga: Gidişattan memnunum lakin pek muhabbetin dönmemesi beni
üzüyor ve aslında birazda, bu kasetlere saygı niteliğinde bastığım onca eski
kasete dair heyecanın hem var hem de sönük yada heyecansız olmasına biraz kuşku
ve üzülerek bakıyorum.. Bir şeyleri anlatamadığımı düşünüyor yada
anlamadıklarını kabul etmek istiyor ama yine de devam etmeye çalışıyorum..
Henüz havlu atmadım, dayanmaya çalışıyorum.. zor oluyor; her anlamda.
0 yorum:
Yorum Gönder