// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

17 Ocak 2021

Vaykorus Tapes Adına 90'lara Yolculuk " Tolga Havran İle Röportaj " (17.01.2021)

 












Cem: Selamlar Tolga. Klasik bir soruyla başlamak en iyisi olacaktır. Pandemide  hayat nasıl gidiyor? Neler yapıyorsun?

-Tolga Havran:  Selamlar.. Pandemide hayat; gayet iyi gidiyor. Vaykorus Tapes'e dair, aylar öncesinden verdiğim haberlere dair detaylar, gelişmeler, gelişememeler ve kayıtlar ile ilgili zaman sıkıntısı tahmin edileceği üzere çok oluyor ve pandemi benim gidişatımı hiç etkilemedi neredeyse. Zaten, kayıtları yaparken çok fazla zamanımı evde geçirmek zorunda kalıyordum ve benim "kaset hapsi" dediğim konseptte eve kapanıp, gece/gündüz kayıt yapmalarım ile hiç bir şey değişmedi hayatımda. Tek kötü yanı, 21:00 sonrası dışarıya çıkılamaması üzerine Ödemiş'de olan bir kaç yakın arkadaşım ile görüşemiyor, gündüzleri de işte oldukları için haftada 1 güne indirgediğimiz görüşmeler yapmamızın dışında, evde olmayı seviyorum lakin günlük 15-20 km yürüyüşler yapmayı da ihmal etmiyorum. Rutinim kısacası bu; çok uzun aylardır.

Cem: Hemen başka soruya dalmak istiyorum tabiri caizse.  Blogspot’un peşinde koşmuş olanlar iyi bilecektir, ben de seni oralardan keşfeden insanlardan biriydim. Blogspottan buralara kadar büyük özveriyle çalışan insanlardan biri oldun her zaman benim için. Klasik bir tabirle “ Tolga Havran “ kimdir? Bu işlere ne zaman girdi? Kısaca bahseder misin?

Tolga: Ekim, 2007 yılında ilk ve son bloğum olan Ychorus'u kurdum. ychorus.blogspot.com adresinden yüzlerce albüm için kritik, tanıtım ve upload yapıp, download linkleri verdim. Son senelerde artık eski verimim ve belkide heyecanımı yitirdim.. Blog sahibi olmak yada blogları takip etmek bence bir kültür. Eskiye odaklı her işe dair garip bir sadık yapım var. Kasetler, bloglar, Soulseek programı, teyp, müzik seti ve orjinal CD, müzik dergileri, fanzinler.. o kültürün adı her ne ise kendimi o kültüre ait buluyorum diyebilirim kısacası. Çocukluğumdan beri çok ilgi duyuyordum kasetlere ve bu hiç değişmedi. Bağımsız, kaset basan bir label kurma fikrim son 10 senedir çokça pekişmişti lakin bundan 5 sene öncesi aldığım kaset deck sorunlu çıkınca, ardından başka bir deck alıp, o da sorunlu çıkınca ve buralarda tamir ettirebileceğim bir usta bulamyınca, bulduklarım, sorunu halledemeyince ve buna benzer bir sürü şey yüzünden.. 1 Mayıs 2020 tarihinde, açık, sade ve samimi bir şekilde Vaykorus Tapes'i kurdum. Destekçilerim ve takipçilerim hatta abonelik sistemime dahil olmak isteyen insanlar oldu.. İlgi, aşırı büyük değil lakin zaten kasetleri limited edition anlayışı ve konsepti ile insanlara sunduğum için yoluma devam ediyor, edebiliyorum.

Cem: Amatör ruhun ve nostalji kuşağının benim gözümde yıkılmayan kalelerinden birisi olarak görüyorum seni,belki abartmış olabilirim. Kasetle tanışman ilk ne zaman oldu?

Tolga: Kasetlerle ilk tanışmam muhtemel yıl 1988 dönemi. Zor şartlarda büyüdüm. Babamın, 80'li yıllarda aldığı kasetleri koyduğu aluminyum bir leğen vardı. Düzensizce konulmuş olan leğenin içinde ki bu kasetlere dair hiç bir fikrim yoktu. Dönemin, Arabesk-Pop-Protest diyebileceğimiz türden kasetleriydi. O leğen, boyumun yetişmediği bir yerde duruyor ve onlara bakabilmek için bir şeylerin üzerine çıkıyor ve o leğen ile bir nevi arkadaşlık kuruyordum. Kaset kapaklarında, gülümseyen insanların fotoğraflarına bakıp, içeriği, ne demek istediklerini anlamaya çalışıyordum ki; henüz okuma/yazma bilmiyordum. Oyuncaklara hiç bir zaman ilgi duymadım diyebilirim. Her daim kasetlere ilgi duydum ve benim için çok cezbedici bir yanı vardı; fiziki ve içerik bakımından. 1993'ün baharında ilk kasetimi, babamdan gizlice, bir arkadaşıma aldırdım ve bana hediye etmesini ve bunu babama söylemesini söyledim.

Cem: Benim kuşağım senden sonraki kuşak, bu camiada da ender görülen bu kültürü yaşatan nadir insanlardansın. Bana öyle geliyor ki her şeyin başladığı yer önce tutku, sonrasında da samimiyettir. Müziğe dair ve hayata dair tutku ve samimiyet arasındaki bağlantıyı nasıl yorumlarsın?

Tolga: Eskiden atari salonlarına giderdik, bilirsin. Benim 2 alan ile ilgili arkadaşlarım oldu; Müziğe ilgi duyanlar ve 90'larda Atari salonlarında olup da , öz güven patlaması yaşamayan/yaşayamayan çocuklar. Halen görüştüğüm insanlar, o döneme aittir. 25 yıllık dostluklar, arkadaşlıklar kurdum. Az ama öz sayıda. Müziğe ilgi duyan herkes ile her kesimden insan ile ortak bir dilimiz olduğunu düşünüyorum; hissi bağlamda ve öyle insanların samimiyetinden zerre kuşku duymadım/duymuyorum. Bazen, Arabesk dinleyen arkadaşlarımda oldu/oluyor ama içlerindeki müzik aşkı, evlenseler bile değişmemiş ve değişmesin diye istikrarla devam ediyorlar lakin evliliklerinde hep bir sorun oluyor be müzik aşkı, sevdası, tutkusu.. adı her ne ise o duygu. Müziğin içine fazladan gömülen ve gömülmek isteyen herkes bence çokça yalnız kalmış yada yalnızlığı seven insanlar olduğunu düşünüyorum. Çocukluğumdan beri insanları gözlemlemek, en büyük hobimdir. Kafamda yarattığım karakter listelerinde ki sonuç hep aynı.. Tezlerim hep kendi içimde başarıyla sonuçlandı. Bunları düşünüp, yoluma ve arkadaşlıklara devam ediyorum. Kısacası; samimiyet ve müzik aşkı, çok ortak bir konu ve konum.

 Cem: Benim merak ettiğim diğer bir konu aslında; 90 kuşağından gelen bir insansın,sormak istediğim soru da 90’lara dair.   O dönemin ruh olayını, insanların birbirleriyle haberleşmelerini, konser konusunda yardımlaşmaları ve birçok olay geliyor akla.  Fanzinlerin bazen de kalemle yazıldığı bir dönem de olmuştu diye biliyorum sanki. 90’lara dair senin için akılda kalan pek çok şey vardır ama en mutlu an’ı değil de o dönem için senin için en sarsıcı şey ne oldu?

Tolga: Bu ağır bir soru.. 90'lara ilgi duyan ve o dönemde, anlatması zor bir biçimde kalmış bir kaç arkadaşım var. Onlarla misal saatlerce, günlerce, haftalar ve aylarca konuştuk her buluşmamızda ve konuşuyoruz da. 90'lar benim için çok fazla konuda bir tutku yada yaşama biçimi diyebilirim. Çok değişimi seven bir değilim ama yine de, elimden geldiğince ayak uydurmaya çalışıyorum o kadar. Özümde ki kıvam, tamamen 90'lara aittir.. Bahsettiğin şeylere dair; yani, ulaşması zor, çok çok zor, hatta gidişat/maddiyat/olanak yönünden imkansıza yakın şeylere dair insanların yinede "bir şeyler" yapma isteğinin parıltısı, göz kamaştırıcılığı, günümüzde çokça var olan, insana, maddeye, hissiyata ve müziğe dair olan hızlı tüketimi..ve getirdiği kayıpların düşündüğümde, aslında günümüze geri dönüyor, 90'ları yad etmekten ziyade, şu an ki gidişatı düşünüp, daha çok üzülüyorum.. Değişim; "hayat değişmeli ve bir yerinden tutmalı" mottosu ile yaşamlarına devam eden ve çevresindekileri de sürükleyen anlayış hem çok doğru, hem de çok yanlış. Bu detayı, detaylandırmayacağım ama zaten anlatmak istediğimi anlayacağını biliyorum. Sarsıcı şey ise.. bilemiyorum. Muhtemelen, babamın, bende ki müzik aşkını farkedip, beni ondan uzaklaştırmak için elinden gelen her şeyi ardına koymaması ve benden bambaşka bir şey yaratmaya çalışmasına karşılık "benim için hayatın anlamı ve akışı bu değil" düşünce yapısında, babama ve öyle düşünenlere karşı ısrar etmem ve sonucunda oluşan psikolojik çöküşler, yitmeler, tedirginlikler, öz güven kayıpları ve bu zincire dahil olabilecek "her şey" benim için en sarsıcı şeydir..

Cem: Vaykorus Tapes’a dönecek olursak; pek çok kısa süre içinde harikulade işler çıkardın,bizler de senin takipçin olduk buralarda, oralarda. Bu emeğin benim için kült seviyede, eminim pek çok kişi benim için aynı düşünüyordur. Hatta kaset ruhunu tekrardan canlandırmadın desem yalan olur benim için. Kasetleri basma sürecin, kişilerle bağlantın ve pek çok şey. Aslında burada sorulması gereken pek çok soru var. Ama işin zor yanları nedir, nasıl ilerliyor?

Tolga: İşin, çok zor yanı var. Öncesi, senin böyle hissetmene sevindim. Ayrıca benimle birlikte yola baş koyduğun ve bunu başardığın içinde tebrik ederim. Zor yanları.. gruplara ulaşmaya çalışmak genelde çok zor olabiliyor. Günlerce, haftalar sürebiliyor ulaşabilmem ve bazen hiç ulaşamıyor ve farklı insanların, kişi önermeleri ile, daldan dala giden bir yazışma sonunda, sonuca ulaşıyor ve kasetleri sizlere sunabiliyorum. Kayıt süreci çok meşakatli bir iş. İnanılmaz bir sabır gerekiyor. Haddinden fazla bir sabır.. günlerce, tek başına her kaydın ve daha pek çok şeyin peşinden koşturmak; matbaa, ofset, ambalajlama vs. için verdiğim efor ve kasetlerle çok alakasız kişilerle iş birliği yapma zorunda kalmam.. çok yorucu; her anlamda. Kargolama kısmından sonra gelen tepkiler ve destek mesajları ile mutlu olabiliyor ve gülümseme ile odanın içinde kayıtlara devam edebiliyorsun. Başka bir çok zor yanı ise boş kaset bulmak.. Türkiye'de büyük sorunlardan biri aslında. Herkes fahiş fiyatlara boş kasetleri satmaya çalışırken, makul fiyatlarda kasetleri dinleyicilere, arşivcilere sunabilmek büyük bir başarı istiyor inan ki.. çok zorlanıyorum pek çok konuda. Şimdilik böyle devam ediyor gidişatım ve gittiği yere kadar dayanmak, tek büyük amacım.

Cem:  Seni yakalamışken sormak istediğim sorulardan biri “ Uzay Heparı “ nın ölümü. Öldüğünde ne hissettin? Bu camianın kalbur üstü insanlarından biriydi benim için ve herkes için eminim öyledir. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Tolga: Uzay Heparı, yaş olarak; öldüğü yaşı düşündüğümde inanılmaz geliyor; yaptıklarına baktığımda. Harika bir yeteneği vardı. Üretkenliği.. Çok büyük bir kayıp.. Benim için 1 numaralı kayıp, bu ülkenin müzikalitesini çok yükselttiğini düşündüğüm; düzenlemeleriyle parmak ısırtan Onno Tunç'tur.. uçak kazası haberi geldiğinde, şaşkınlıktan ve aslında ülkenin, müzikal açıdan nerelere doğru kayacağını tam tahmin edememiştim ama özellikle 2000 başlarında ki herkesin garip bir şekilde arabesk kokulu şarkılar yapıp, buna hiç kimsenin tepki vermemesine hatta şarkıcıların daha da ilgi görmesine hiç bir zaman alışamadım.. Rock müzik bir yana, Pop müzik berbat bir hal aldı bana göre; Onno Tunç sonrası ki keza Uzay Heparı'da listede 2. sırada yer alıyor zaten.. Gökhan Semiz'i anmadan da geçmek istemem. Çok fazla üzülmüştüm.. yaşam enerjisi ve kafa yapısı ile beni hep cezbetmişti; 1990 yılından beri.

Cem: Müzik yelpazen çok geniş ve bu konuda benim aklıma “ iyi müzik/kötü müzik vardır “ sözünü hatırlatıyorsun. Bugünlere gelmende, müzik kültürünün bu denli oluşmasında neler etkili oldu?

Tolga: Ödemiş gibi ufak ve müzik ile çok alakasız bir yerde büyümek ve bu konuma erişmek gerçekten, oldukça güç.. hele ki; internetin gelişmemesi, hatta olmamasını da sayarsak; 90'larda, her şey çok fazla güçleşiyordu. 2005 yılında  itibaren müzik bloglarına çok fazla abandım ve 16 yıldır da hiç ara vermeden neredeyse her gün onca albümden peşinden koştum, koşuyorum. Müzik dergileri çok önemliydi. En sevdiğim dergi açık ara Lull dergisidir. Koara, Roll, Jazz, Non Serviam, Şebek, Köprüaltı, Top Pop, Popsi ve onlarca Metal müzik dergisi ile gelişimim çok hızlı oldu diyebilirim. Heyecanım çok fazla olduğu için müziğe dair.. oburca araştırmalar ve denemeler yaptım; gruplara, şarkıcılara, müzisyenlere dair.. ve o aşk hiç bitmedi, bitmeyecek gibi geliyor.

Cem:Hardcore/grindcore ve bunun haricinde pek çok konser düzenledin. Bu olaylar nasıl gelişiyordu,o günlerden bahseder misin?

Tolga: Basit aslında. Gruplara ulaşıyorum ve x grupla konser yapmak isteyip, istemeyeceğini konuşuyorum ve sonra mekanlara, proje ile gidiyordum. Pandemi yüzünden pek çok etkinlik projem iptal oldu ama yinede durumlar düzelince, kaldığım yerden devam etmeyi hayal ediyorum.. bakalım. 11 yıldır epey konser organize ettim haklısın. Tribute gecelerde yapmak, o gruplara duyduğum saygıya dair herkese bir anı kalsın istememle alakalı idi. Cocteau Twins, Sonic Youth, The Cure, The Smiths.. gibi gruplara dair geceler düzenledim ve canlı performanslar eşiliğinde, gelen herkese ve bana da, unutulmayacak bir gece yaşatmaya çalıştım, çabaladım; kendimce.. She Past Away, DDR, Toz ve Toz, H.İ.S., Haossaa, kim ki o, The Raws, Daire 2: General Gramofon, Kutu, gibi gruplar sahne aldılar. Çok keyifli günlerdi..

 Cem: Belki basit bir soru olacak;ama unutamadığın bir konser anını anlatır mısın?

 Tolga: 2002, Şubat'tı sanırım. Ödemiş'den, trenle, kalkıp gitmiştik Black Metal gruplarının sahne aldığı bir etkinliğe; İzmir'e. Konserin sonuna doğru polis baskın yapmıştı ve sahnede çalan grubu aniden durdurmuş ve konserin bittiği söylemişlerdi. Elbette ki satanizm furyası ile herkesin karakola götürüldüğü, siyah giyen herkesin zan altında kaldığı o dönemlerden geçiyorduk. Akşam haberlerinde ATV'den izlemişler hatta mekanın kapısından çıktığımız anı, bahsedenler olmuştu. Halbuki hepimiz, tamamen müzik aşkı ile oradaydık ama bunu kime anlatıyorduk.. Daha sonra garip şok içinde Alsancak tarafına doğru yürüdüğümüzü ve Rock mekanı diye tabir edilen yerlere de baskınlar yapıldığını ve mekanların hep boş olduğunu gördüğümüzü hatırlıyorum. Çok keyifli başlayan, çok keyifsiz bir gündü.. derdimizi yada müziğe dair duyduğumuz şevki kime, nasıl anlatacaktık.. kim anlayacaktı.. bu soru işaretleri ile geçen ömürde 2021'i buldu.

Cem: “Vaykorus Tapes “  (Vaykorus  Records )gidişatı hakkında neler söylemek istiyorsun? Gelen tepkiler nasıl ?  Gidişattan memnun musun?

Tolga: Gidişattan memnunum lakin pek muhabbetin dönmemesi beni üzüyor ve aslında birazda, bu kasetlere saygı niteliğinde bastığım onca eski kasete dair heyecanın hem var hem de sönük yada heyecansız olmasına biraz kuşku ve üzülerek bakıyorum.. Bir şeyleri anlatamadığımı düşünüyor yada anlamadıklarını kabul etmek istiyor ama yine de devam etmeye çalışıyorum.. Henüz havlu atmadım, dayanmaya çalışıyorum.. zor oluyor; her anlamda.

 Cem: Benden şimdilik bu kadar.  Son olarak neler söylemek istersin?

 Tolga: Umulmadık, güzel ve ahenkli sürprizlerin bol olduğu bir yeni yıl diliyorum herkese.. Vaykorus Tapes'e dair yeni haberlerde görüşmek ümidiyle.. ödemiş'den sevgiler…

 Cem Kurtuluş, 2021


0 yorum: