Cepheden yüz metre uzakta yaşayan bir kadın için her
şey zor olmalı, ki kendisi de bu sistematik tecavüz olayıyla ilgili “Nefretle
hamile kalmış bir kadın için anne olmanın duygusal önemi nedir diye sordum
kendime “ cümlesi bir o kadar bu durumu net anlatıyor. “ Grbavica “ (Esma’nın Sırrı) savaşın izlerinini inceden inceden
işleyen kızı ile yaşamak zorunda kalan Esma’nın hayatıyla tanıştırıyor,
hikayemiz aslında herkesle ilgili olsa da bu Esma’nın hayatı üzerinden yola
çıkıyor,buna göre rotasını çiziyor. “
Grbavica “ aynı zamanda boşnakça da “
kambur kadın “ anlamına geliyor.Grabavica, anlaşılacağı üzere iç savaşta
çatışmalarının yaşandığı yer oluyor. Boşnakça ismi Grbavica, Türkçe ismi “
Saraybosna”
Filme tekrar dönecek olursak; filmin ilk yarısında iş
bulmaya çalışan ve bununla ayakta durmaya çalışan ama eşini savaşta kaybeden ve
bu sebepten ötürü çocuğunu saklamak zorunda kalan Esma’nın yüzünü gösteriyor
bize. Ama bunda da yaşanan acıların hissiyatı seyirciye hissettiriliyor. Savaşın derin izleri sürerken, aslında yoksul
bir ülke kalmıştır geriye. Buna işşizlik de eklenmiştir. “ Bu zamanda sadece aptallar çocuk yapar “ cümlesi her ne kadar
ağır cümle olsa da bir açıdan yoksulluğa dair de bir mesaj veriyor. Bir barda
görev alan Esma’nın bir kadının kendisine yönelttiği “ Tanrı, kadına vücudu dünyayı yönetebilsin diye verdi,ama o bunu
kullanmak istemiyor. Göğüslerini göster daha çok bahşiş alırsın” sözü bir
Ukraynalı tarafından yöneltiliyor kendisine, ama bazen bundan daha önemli
şeyler olduğunu Esma’nın yüzü ele veriyor. Çünkü bize daha sonraları asıl
hikayesini söyleyecek olan Esma’nın tek derdi çocuğuna bakmak ve çocuğunun
gitmek istediği gezi için 200 Euro’sunu denkleştirebilmek.
Hikaye, Esma üzerinden anlatılmak istense de asıl
hikaye; kadınların hikayesi, Esma sadece öncülük ediyor. Kızı Sara’ya babasının
şehit olduğunu söylese de babasının sadece cesetinin bulunmadığını biliyoruz.
Esma’nın psikolojik durumunu bir otobüsün içinde otururken gördüğü bir
sembolden de tanıklık ediyoruz. Otobüsün içinden hemen uzaklaşmak istemesi
bilinçaltının ağırlığını ifade eder.Filmin ilk bölümünde Sara’nın babasının hep
“ şehit “ olduğu vurgulanırken,buna dair hiçbir şey ortada yokken,yönetmenin de
o tecavüz konusuna nasıl anlattığını Esma’nın savaş sırasında uğradığı tecavüz
olayıyla tanıklık ederiz. Esma’nın o solgun karakterinin altında yatan budur. O
soğukluk, o yabancılaşma durumu.
Annesine karşı doğrulttuğu silah sonunda Esma’nın
ağzından dökülen “ Savaş kampında bana
tecavüz ettiler. Sen de orada doğdun “ cümlesiyle o acı kızgınlık
ifadesiyle anlatılır. Filmin ilk bölümünde insanların acılarını ve içini
döktüğü bir merkezde sadece para almaya gelen Esma’nın, ikinci bölümde
acılarını, doğurduğu çocuğu doğurmak istemediğine dair sonra mutluluğu çocuğuna
benzettiği betimlenir,ki savaş içinde tecavüze uğrayan biri için bu aynı
zamanda burukluğun ve içinde yaşadığı isyanın diğer adıdır. Filmin dili tam öfke vaat etmiyor, belki de
çıktığında eleştirilere maruz kalması bundan ötürüdür. Kilise canları, ezan
sesleri, fabrikada çalışırken Tito’ya duyulan sevgi, Esma’nın bir erkeğin
kendini kollamasına karşı söylediği “ hepiniz hayvansınız “ sözü aslında şiddet
dilinden artık arının mesajını da öne çıkarıyor. Bununla birlikte “ insanlar savaş sırasında bile birbirini
daha çok seviyordu “ cümlesi de bir o kadar ayrı önem taşıyor.
Oyunculuklara gelirsek; “ Esma “ karakterine
can veren Mirjana Karananovic oldukça büyük bir işin
üstesinden rolün soğukluğunu,o savaş dönemindeki duyguları en içten şekilde
oynayarak büyük iş başarıyor, kızı rolündeki Sara’ya can veren Luna
Zimic Mijovic de bir o kadar üstesinden geliyor ama bunun yanında
filmin oyuncu kadrosunda tanıdığım bir isim yok; savaş dönemindeki atmosferi
gerek çalışma ortamlarından, gerek acısını yüzlerinden görmek mümkün. Özellikle
bir merkez acılarını anlatmaya çalışan kadınların yarattığı atmosfer
olağanüstü! Buna daha sonraları söyledikleri şarkıyla bu da o acının
yoğunlaşmasına neden olacak hissiyatta.
Sonuç olarak; savaşın acımasız gerçeğiyle bir annenin
çocuğunu ne tür zorluklarla büyütmesine dikkat çeken ve sistematik tecavüz
olayının üstünde duran ve Jasmila Zbanic ve Barbara Albert tarafından senaryosu yazılan “ Grbavica
“ acıyı,dramı, o soğukluğun hissiyatına sahip, hisli içeriğiyle
yönetmenin kendisinin dediği gibi “ nefretle hamile kalmış bir kadın için anne
olmanın duygusal önemi nedir “ sorusunun ağırlığı altında etkileyici bir yapım.
Belki de dedikleri gibidir
“ insanlar savaş sırasında bile birbirini daha çok seviyordu “
Cem Kurtuluş, 2021
0 yorum:
Yorum Gönder