Sinemanın en
ciddi işi, yarattığı karakterleri gerçekçi hale getirerek bunu etkili şekilde
işleyerek seyirciye ulaştırmasıdır ki seyirci de kendini o karaktere yakın
hissederek karakter arasında bağlantı kurarak bir köprü görevi üstlensin. Bu
yüzdendir ki sinemada hem ciddi hem de zor iş olarak karakter yaratmak herkesin
yapacağı işler arasında olmaz sanıyorum. Bu fikirden yola çıkarsak “İki
Şafak Arasında’’ her şey yolunda giderken bir anda tepetaklak olmanın nasıl
bir şey olduğunun hikayesi üzerine doğru yola çıkıyor.
Bu hikayede
baş karakter Kadir’i filmin başından itibaren
evleneceği kızın ailesiyle tanışmaya giden gencin heyecanı hissiyatıyla
tanıyoruz. Her şeyden habersizken; fabrikada birtakım durumlara yardım eden
Kadir’in iş ortaklarıyla görüşmesi sonucu; fabrikada bir iş kazası patlak
vermesi sonucu gerilim hattına ışınlıyor bizi. Kaza’nın olmasından sonra
fabrikada çalışan Halil’in işçinin kazası üzerinden söylediği kendi fabrikasını
koruma içgüdüsüne tanıklık ediyoruz.
Filmin ilk
yarısından itibaren heyecanların nasıl da tepetaklak duruma geldiğine tanıklık
ediyoruz. Şirket avukatının “olay tamamen
Murat’ın kusuru ile gerçekleşmiş,’’ cümlesi şirket haklarını korumaya
yönelik olduğunu gösteriyor ama bu bölümde Murat’ın nasıl kaza geçirdiğini göremiyoruz.
Devamında “Siparişler bekliyor bunun bir
bedeli olmayacak mı?’’ diyen avukatın işçinin hayatını hiçe sayarak patron
sınıfını yücelttiğine tanıklık ediyoruz. Gerçek hayatta var olan kesitlerden
oluşuyor, bunu çıplak şekilde izlettiriyor bize. Avukat Yasin’in ise patron
sınıfına dair yan karakter olarak güçlü bir karakter yaratılıyor. Tüm olup
biteni Kadir karakteri üzerinden
okuyoruz ve tanıklık ediyoruz.
Kendi
evliliğine yakın bir dönemeçte heyecanın ve isteklerin sarsıntıya dönüştüğünü
de böylelikle görmüş oluyoruz. Özellikle filmin ilk yarısında Kadir’in evliliğe
giden yol, sonrasında bir iş kazası sonucu tepetaklak olan hayatlar ve işçi
ailesine ödenmekte olan bir miktar para ile bu işin unuturulmak istenmesi ve
işçi ailesinin psikolojisi bu yarıda işleniyor. Evliliğe giden bu yolda
Esma’nın ailesiyle tanışmaya giden Kadir’in hayatından herkesin habersiz olması
da başlı başına bir mesaj oluyor. İşçinin yaşayacağını sanan ailesinin hiçbir
durumdan haberdar olmaması Kadir’in de işçinin ölümünden bilmemesi üzerine
vicdan kavramı sorgulanıyor. Filmin ikinci yarısında işçinin ölümünden sonra
şirkette iki mal sahibinden biri olan Halil ve Kadir kardeşlerden Kadir,
işçinin ölümünden sonra yurt dışına çıkmak zorundadır.
İşçi Murat’ın
eşi Selma’nın bu bölümlerde gözünü para hırsı bürümemiş bir kadın hüviyetinde
olduğuna tanıklık ederiz. Bir yandan Kadir’in Serpil’e Murat’ın öldüğünü
söyleyememesi de çok şey anlatır bu
bölümde. Filmin finali de Serpil’in Murat’ı bekleyişi ve Kadir’in kendisine
teklif ettiği parayı kabul etmemesiyle sona erer. Bu aynı zamanda Kadir yurt
dışına kaçabildi mi, Serpil parayı kabul etti mi gibi sorular cevapsız kalmış
oluyor. Pek çok acı yaşanmasına rağmen fabrika çalışmaya devam ediyor ve insan
hayatına dair önemsizliğin vurgusu yapılıyor bu bölümlerde.
Oyunculuklara
gelirsek… Kadir karakterine can
veren Mücahit Koçak baş karakter
görevini sonuna kadar yerine getirerek müthiş bir iş çıkarıyor, bizler de
filmde Kadir karakteri üzerinde yoğunlaşmış oluyoruz. Kamera, Kadir’i takip ediyor,
biz de akabinde gelişen olayların peşinde olarak olayları anlamaya çalışıyoruz.
Bunun yanında Halil karakterine can
veren Bedir Bedir, sahnelerin eski
yüzlerinden İbrahim karakterine can veren Ünal
Silver olgunluğun nasıl yansıtıldığını gösteriyor, bununla birlikte işçi Murat’ın eşi Serpil’e can veren Nezaket Erden hem vicdana dair hem
verdiği tepkilerle vücut diliyle bu işin altından kalkıyor. Bunun yanında yan
karakter olarak filmin ilk yarısında gördüğümüz Avukat Yasin karakterine can veren
Erdem Şenocak; bir işvereni
şirketin avukatın nasıl yandaş olabileceğine dair hikayenin akışına dair müthiş
iş çıkartıyor, çok gözükmese de Mahmut karakterine
can veren Mustafa Sönmez; asabi bir
kardeşi argo/küfürbaz tabirle oynamasıyla oynadığı süre boyunca sırıtmıyor.
Selcan Nacar ile birlikte Cast direktörü Ezgi Baltas’a ayrı parantez açmak
gerekir. Görüntü yönetmeni olarak Selman Nacar bu filmde Tudor Vladimir ile çalışıyor. Tudor’a teklif gittiğinde Tudor başka
üç tane proje ile ilgilenirken senaryoyu okumasından sonra diğer üç filmi
yarıda bırakarak Selcan Nacar’ın “İki
Şafak Arasında’’ filminin eklibine katılıyor. Bunu da Selman Nacar’ın
söylediklerinden bir not olarak ekleyelim.
“İnsanları ağlatmak yerine,insanların
midesini bulandırmak!“ cümlesi bir nokta atış oluyor.
Olgun bir
sinema anlatımı, akıcı şekilde işleyiş ve karakterlerin üzerine düşmek...
Hepsini bir araya toplayınca meselelerimizi gerçek şekilde
anlatalım, anlatırken de çıplak şekilde anlatmak gerekir sözünü “Selman Nacar’’ fazlasıyla gösteriyor.
0 yorum:
Yorum Gönder