Günümüzün internet platformları o kadar çoğaldı ki, film
sayıları da çoğalmak durumunda kaldı. Ama kiminin de alıcısının çok olduğu
sinema piyasasında tek aktöre yoğunlaşmış,onun üzerine filmleri inşa etme fikri
de bayat bir film ve teması iyi olmasına rağmen kötü senaryolar izlememize
sebebiyet veriyor.
Netflix’in yapımını üstlendiği “Tam Bir Centilmen”
jigolo temasıyla haşır neşir ama bir o kadar bunun derinliğini yakalayamayan,
aynı zamanda film hakkında da daha fazla konuşamayacağımız bir film
hissiyatıyla hareket ediyor. “Jigolo” herkesin bileceği, bazılarının
bilmeyeceği üzere Fransızca “gigolo” kelimesinden alınan “dansçı” anlamı
taşıyan, aynı zamanda da para veya hizmet karşılığı bir kadının isteklerini her
şekilde yerine getiren erkeği temsil ediyor.
Filmin merkezinde de orta yaştaki zengin kadınları
istediklerini verme konusunda “Saygın” karakterini görüyoruz. Film,
başlangıcını “Saygın” karakterinin gözünden “Mesele centilmenlik,para
değil. Almazsan işler karışır” cümlesiyle açıyor. Ama karakterinin isminin “Saygın” olması da
bir o kadar ironik, çünkü belli ki paranın saygınlık getirdiği de iması da alt
metin olarak hissettiriliyor.
Karakterimize dönecek olursak… Bu karakter;
yakışıklı,konuşmasını bilen, duygusallığa uzak, tabiri caizse “Jigolo”
vazifesini yerine getirmiş oluyor. Bunu da filmin başlarından itibaren bir
kadına imalarda bulunan hayat arkadaşı olan “Kado” karakterini Saygın’ın kadınlarla olan
iletişiminin kurtardığının haberini alıyoruz. Bu hikayede de filmin gidişatına göre de aşkın
filmin içine yedirilmesi de kısa zaman içinde gerçekleşiyor.Bu hikayede
Saygın-Serap-Kado-Nehir ekseninde dönmüş bulunuyoruz. Filmin ilk yarısında
Serap’ın orta yaşlı kadınsı “Femme fatale” sı
görüntüsünü Saygın’ı elde etmeyi arzularken yakalıyoruz.
Her ne kadar Saygın-Serap arasında cinselliğe
yönelik bir ilişki gözükse de, bir yandan da karşılığını alan Jigolo Saygın’ın
işini yapmanın gereğini görüyoruz. Klasikleşmiş diyalogların bir türünü de Nehir-Saygın
arasındaki “hayatımı kurtarmış olabilirsiniz” cümlesinde görmek mümkün. Filmin
ilk yarısında erotizmin doruğunu Serap-Saygın arasında görüyoruz, BDSM
materyallerini de bu sahnelerde görmüş oluyoruz. Serap-Saygın arasındaki
yakınlaşmada küvet sahnesi filmin erotik boyutu olarak hafızalarda yerini
alıyor.
Nehir ve Saygın arasında merdivende ayakkabı topuğunu
kıran “hayatımı kurtarmış olabilirsiniz” cümlesiyle cereyan eden tanışma
merasimini filmin ileriki kısımlarında aşka yakınlaştırsa da film, seyirci
olarak bu aşka inanamıyoruz. Aralarındaki bağ zayıf, aşktan uzak, sadece
liseli gençler kıvamında yansıtılıyor. Nehir ile yaşadıkları ilişkide,
aşırılığa kaçan olmasa da bir sevişme sahnesi yer alıyor; ama filmin “Jigolo”
olarak yerleştirdiği alanda kadın karakterin iç çamaşırlarıyla gözükmesi bir o
kadar absürtlük barındırıyor. Bu yönetmenin kararı mı, yoksa Nehir karakterine
can veren Ebru Şahin’in mi burası tartışılır. Çünkü erotizmin çoğu bölümünde
denk geldiğimiz filmde sevişme sahnesinin cesur olması gerekir,ki filmin en
cesur ve en erotik,en ruhlu dokunan yeri Serap ve Saygın’ın duş sahnesinden
ibaret oluyor. En azından yakınlıklarının hissettirdiği biraz olsun o geliyor.
Tabii aralarında 25 yaş bulunan
çiftimizin sahnesini de göz önünde bulundurmak gerek, ama burada Serap karakterine
can veren Şenay Gürler; olgun duruşu, fiziği ve yaşını almış olmasına
rağmen kendi yaşındakilere de
güzelliğiyle taş çıkartıyor.
Karakterlere geçersek… Çoğu karakterin gelişimi zayıf şekilde işlenmiş, derinlik duygusu aktarılamamış. Saygın’ın filmin ilk yarısında yaşadığı çocukluk travmasında hikayenin ne olduğunu anlayamadan kolay bir geçiş yapılıyor. Bu da filme eksi bir puan yazıyor, aynı zamanda Serap karakterinin “kanser” olduğunu öğrenmemiz de bu hikayenin ne olduğuna dair fikir vermiyor. Film, bağlam ve akış yönünden zayıf, yüzeysel geçişlerle, derinlik katmadan, hikayenin ne olduğunu anlayamadan geçişler sağlıyor.
Diyaloglarda ise hem makarna,hem
çilekli pasta ne olduğunu anlayamadığımız bölümden birini oluşturuyor. Her ne
kadar Türkan Şoray’ın oynadığı,kültleştiği
Vesikali Yarim filmine bir gönderme olsa da burda da tam olarak
anlayamadığımız şeyler mümkün oluyor. Saygın’ın çocukluğunda izlediği “Vesikali
Yarim” dönemini, sinemada izleyince tam 14 defa izlediğini bu bölümlerde
öğrenmiş oluyoruz. Aynı zamanda Kadıköy Sinemasına ışınlamış oluyoruz
kendimizi. Filmin ikinci yarısına doğru Nehir ile Saygın arasındaki durumlar
daha da önemli hale geliyor. Bir Jigalo temalı filme göre Nehir ile Saygın’ın seviştikleri sahnede daha cesur sahneler
görmeliyken, aslında burada iç çamaşırıyla sevişen bir kadına tanıklık ediyoruz
ve bununla birlikte Kado ile
aralarındaki diyalog film adına önemli olacakken, üstünde durulmayarak sönük kalmış oluyor.
Bu hikayede filmin en dramatik yanını hayat arkadaşı Kado’yu
kaybettiği anda başlıyor. Devamlı yoldaşlık görevi üstlenen Kado’yu toprağa
gömmesi de bu bölümde başlıyor. İnsan tam da bu noktada eski söylediği,insanı
incittiği sözlere dönüyor. En azından Saygın’ın üzerinden bunu okumak
kaçınılmaz oluyor. Burada film bize bir hüzün basamağı aralar,çünkü beraber
yaşadıkları evde bir Saygın, bir Kado, bir de devamlı yanlarında olduğu köpek
vardır. Ve filmin finali alakasız
şekilde sonlanıyor, çünkü Bir Jigalo’nun hayatından yola çıkıp, sonra
arkadaşını ölüme uğurlamasıyla ve sonundaki bir işletme açması
bağdaştırılamıyor.
Filmin oyuncu kadrosuna dönecek olursak… yakışıklılığıyla
bilinen ve çoğu dizide tek aktöre odaklanılan sinema sektöründe Saygın
karakterine can veren Çağatay Ulusoy; senaryonun gazabına da uğramasıyla
oyunculuğuyla sınıfta kalıyor, Üniversite öğrencisi Nehir’e can veren Ebru
Şahin;inandırıcılıktan uzak bir rolün içerisinde yer alıyor. Bunların yanında
basit senaryoya rağmen Serap karakterine can veren Şenay Gürler;güzelliği,
oynadığı roldeki inandırıcılığı bir nebze olsa seyirciye aşılıyor, yanında
Saygın karakterine hayat arkadaşı olan Kado’ya hayat veren Haki
Biçici daha gerçekçi daha sade, daha oturaklı performansıyla dikkat
çekiyor.
Filmin en büyük eksi yanı senaryosu oluyor. Deniz
Madanoğlu tarafından yazılan senaryo; bağlam ve akış yanından zayıf,
diyalogları ileri götüremeyen,hikayeyi seyirciye taşıyamıyor. Aynı zamanda
Deniz Madanoğlu “Masumlar Apartmanı” “Ömer”, “Bu Şehir Arkandan Gelecek” gibi
dizilerle kendini tanıtmış biri,ama böylesine derin işlenilmesi gereken konuyu
alakasız yerlere bağlamaktan çekinmemiş burada. Böylelikle karakterler zayıf
yazılmışken, iyi oyunculuklardan da seyirci mahrum bırakılmış oluyor.
Elinizdeki hikaye ve tema iyi olabilir, ama iyi yazılmadıktan sonra her şey havada kalıyor!
Cem Kurtuluş, 2024 Ekim
0 yorum:
Yorum Gönder