Boş caddelerden geçtiğimi hatırlıyorum
İnsanların o berbat kahkahaları yüzüme çarpıyor
Dalgaların suratıma çarpması gibi...
Kentler, caddeler, evler
Sinema çıkışı yağmur altında ıslananlar,
Yol ortasında yolunu bulmaya çalışanlar
Sessizliğe kurban gidenler,
Son içkisini yudumlamak için sokağın ortasında yapayalnız kalanlar...
İsimler var,
Binlerce yüz
Hem de tanınmadık yüz!
Tanımadan sevdiğimiz kadınlar
Onların terk edişleri
Ve bilinmeyen sorular
Öldürünceye kadar sorarlardı
Oysa hiçbir şeyin yanıtı yok, bir yatakta debelenmek ve sızmaktan başka
Sustukça, konuştular
Şikâyet etti konuşan sustuğun için ve şikâyet ettim konuştuğun için
Bir işim de yoktu,
İşim olsa değişirdi bir şeyler belki
Belkilerin arkasına sığınmak..
Son paran, son işin, ve yolun sonunda da hep sonlar var
Yolun sonuna varamamıştın daha
Yolun sonunun nereye çıkacağını bilmeden yürüyorum
Bildiklerim bilseydi beni iyi olurdu diye içimden geçirdim
Hiç bilemeyeceklerdi beni...
Onlarda cesaret eksikti
Bende de fazla olduğu söylenemezdi
Öylece olduğumuz yolda yürüdük gittik
Acı çekmekten, aşık olmaktan ,ağlamaktan aciz bir duruma gelmiştim
Her şey nasıl da suratıma çarpıyordu
Soğuk su misali
Ve anlamak isterlerdi hep seni
Ama kendilerini anlamaya izin vermezlerdi
Ben hep yanlış olandım, onlar ise hep doğrunun izinden gidenler...
Onların suratına doğru yapıştırdığım cevaplar suçlu yaparlar beni
Onlar bilgeliğe soyunurken ben aciz bir serseriyi oynuyordum
İnsanlar arasında kaybolmuştum
Dört duvar arasında kafayı yiyip duruyordum
her şey ne kadar da boktan gidiyordu
İhtiyaç duyduklarım yanımda yoktu
Bana dokunamıyordu...
O boş oda ‘da sineklerin sesi duyuluyor sadece
İnsan seslerinin olmaması iyiye işaret belki de
Her gün yürüdüğüm yollar
Ne kadar da uzun geldi
Bunca insan arasında yok olmanın hesaplarını yaparken
Son tren çağırıyordu uzaktan..
Cem Kurtuluş
0 yorum:
Yorum Gönder