Tepenin ardındakiler
çoğu zaman görünmez, başkaları tarafından saklanır. Saklanışlar korku perdesini
aralar. Korkuyla yüzleştiğiniz zaman "düşman kim ve nerede?" sorusunu
sormak kaçınılmaz olur. Toplumsal gerçeklerden kaçmanız, gerçekleri söylemiyor
ve görmüyor oluşunuz, toplumun içinde saklananlar korkular olarak belirir
tepenin ardında...
"Tepenin Ardı", Seyfi Teoman’ın emanet ettiği Emin Alper’in ilk uzun metrajlı filmi "düşman kim?" sorusunu bizlere sorgulatıyor. Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi olmasının yanısıra kendisi karşımıza daha önce iki kısa film projesiyle çıkmıştı. Bu film ile Emin Alper kamerayı iyi konuşturuyor, bizi gerilimin içine yerleştiriyor. "Bir Zamanlar Anadolu" filmiyle kıyaslansa da konu itibariyle arasında farklılıklar olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurmak gerekir. "Tepenin Ardı" abartısız oyunculukların haricinde taşradaki insanların kendi içine kapanık, yalnız ve acımasız hayatlarını etkileyici şekilde ve sade bir dille anlatıyor. ‘Ötekileştirme’ kavramını da film iyi işliyor. Sonrasında yaşanılan mevzularla da derinlere iniyoruz.
"Tepenin Ardı", Seyfi Teoman’ın emanet ettiği Emin Alper’in ilk uzun metrajlı filmi "düşman kim?" sorusunu bizlere sorgulatıyor. Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi olmasının yanısıra kendisi karşımıza daha önce iki kısa film projesiyle çıkmıştı. Bu film ile Emin Alper kamerayı iyi konuşturuyor, bizi gerilimin içine yerleştiriyor. "Bir Zamanlar Anadolu" filmiyle kıyaslansa da konu itibariyle arasında farklılıklar olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurmak gerekir. "Tepenin Ardı" abartısız oyunculukların haricinde taşradaki insanların kendi içine kapanık, yalnız ve acımasız hayatlarını etkileyici şekilde ve sade bir dille anlatıyor. ‘Ötekileştirme’ kavramını da film iyi işliyor. Sonrasında yaşanılan mevzularla da derinlere iniyoruz.
Film boyunca ‘Yörük’ kelimesi ağızdan düşmese de filmde
‘Yörükler’ fazla görünmüyor.
Basit ve kısa bir hikâye olan
Tepenin Ardı kendisi gibi yörük olan Faik’in ve ailesi etrafında dönüyor.
Çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu bir aile, ona bakmak zorunda olan bir kadın.
Filmde karakterleri canlandıranlar iyi oyunculuklar sergiliyorlar.
Her ne kadar spoiler gibi gözükecek olsa da filmi izlemeyenler bu kısmı es geçsin(Özet
geçelim karakterler hakkında )
Faik: Otoriterdir, erkek
egemenliğini sağlayan ‘evin reisi’ konumundadır ailede. Kendisine düşmanlar
yaratır, Yörük’te yapılmayan şeylere karşı başkasına suç atmayı seven, olayları
olduğu gibi kabul eden, torunlarını seven bir karakter.
Zafer: Askerlik sonrası psikolojik bunalım geçiren biri,
halüsinasyonlar görüyor. Kendi kendine bulundukları yerde dolanıyor, tek kalmak
isteyip sessizliğe bürünüyor. Askerliğin getirdiği travmaları iyi şekilde
gözler önüne seriyor. Askerlikle ilgili bize bir şey anlatmıyor yönetmen,
sadece askerliğin getireceklerini gösteriyor bize.
Nusret: Bir diğer adıyla pezevenk. Meryem’e
yavşamaya çalışmaktadır Nusret. Kendisini başkasının mutlu edeceğine
inanmamaktadır, iki çocuğuna kendisi bakar. Filmde kendisine görev düşmez, Sülü
tarafından vurulup yatağa düşmüştür.
Meryem: Filmdeki tek kadın karakter. Ortalarda fazla gözükmez.
Nusret’in yavşadığı kadın tiplemesi. Tipik taşra hikâyelerinde olduğu gibi
kadın evinde erkeğini bekler, çayını demler, erkeği neredeyse ona yardım eder.
Meryem’de de bunu görüyoruz. Ev işlerini halleder. Kadın olduğu için mutfaktan
çıkmaz, sözlerine önem verilmez. Erkek egemenliği vurgulansa da ‘Meryem’
karakteri Anadolu kadınını hatırlatır bizlere.
Mehmet: ‘Ayı boğa’ gücü tiplemesi olan karakterimiz. Toplumun
bakışını bizlere gösteren karakter. Her şeyi bilir, görür ama ağasına ses
çıkaramadığı için susar. Ağasının, karısına için söylediklerine ses
çıkaramaması toplumdan gelen bir anlayıştır. Bunların acısını oğlu Sülü’ye
bağırarak çıkarsa da bir sonuç getirmez.
Sülü: Filmin oturan karakteri. Tüfeğiyle ava çıkan, ses
çıkarmayan, konuşmayan, insanlarla iletişimi kopuk, ne denirse onu yapan,
toplumun korkusundan çekinen karakter. Ortada fazla gözükmez. Dağ bayır
dolaşır, çoğu geceler eve gelmez. Gözleri önünde köpeği vurulsa da sesini
çıkarmaması sessizliğine işarettir.
Caner: Hırçın, ukâlâ, ergen, tüfek sevdası yüzünden
başına bütün belaları açan köpeği öldürdüğü için kendini suçlu sayan, korkuyla
yüzleşemeyen ama aynı zamanda korkan bir karakter.
Karakterleri ayrı ayrı değerlendirdiğinizde
toplumsal baskıdaki mesajları daha iyi anlıyoruz. Filmin ikinci yarısında olaylar ardı ardına
sıralanıp, tepenin ardında olanlara bakışlar ortaya çıkıyor. Kavak fidanlarını yok edenler, silahı patlatanlar, Yörüklerin
davarını kaçıp kesenler, çoban köpeği Paşa'yı vuranlar, Meryem’e sarkanlar,
Faik Ağa'nın hiç sorgulamadan işin kolayına kaçıp insanları suçlaması…
"Tepenin Ardı" filminde üstü örtülü gerçekler, katliamlar, saklananlar, askerlik
halüsinasyonları, korkuyla yüzleşemeyenler ve saklı yüzlerin beyaz perdeye
doğru şekilde yansıtılması Emin Alper’in ne kadar başarılı bir yapıt ortaya
çıkardığını gösteriyor. Film aynı zamanda ezen-ezilen, güç-mülkiyet,
bireysel ve toplumsal arasındaki bağlantıyı iyi kuruyor. Filmde Yörüklerin ‘Kürtleri’ sembolize
ettiğini söyleyen yazarlar(!) olsa da Yörüklerin Türkmenlerde ortaya çıkan
göçebe bir yaşam tarzını yansıttığını belirtmekte yarar var.
"Gerçek nerede?" sorusu tepenin
ardında bir yerlere saklanmış bir şekilde bizleri düşündürüyor. Bize gerçek
gibi anlatılan hikâyeler, manşetlere taşınanlar, katliamların normal gibi
gösterilmesi ve gerçeklerin hiç açığa çıkamaması, dağların arkasında saklanan
gerçekler, kadını toplumda değersiz yapan erkek egemenliğine de inceden
mesaj veriyor film.
Emin Alper'in ilk uzun metrajlı filmi “Yeni
bir Zeki Demirkubuz mu geliyor” sorusunu düşündürüyor bizlere. Aynı
zamanda parasal kaygılardan uzak olduğunu da hissettiriyor. Emin Alper’in
ilk uzun metrajlı filminin olması yanında, aramızdan ayrılan "Bizim Büyük
Çaresizliğimiz" filminin yönetmeni Seyfi Teoman filmin yapımcılığını
üstlendiğini, bu vesileyle Seyfi Teoman’ı sevgi ve saygıyla analım.
Sonuç olarak "Tepenin Ardı" birçok film
festivalinde "En İyi Film" ödülü aldı . Ama Türkiye
sınırlarında pek rağbet görmedi (en azından benim izlediğim salonda filmi 10-15
kişi izledi). Genellikle bu sınırlarda aşk filmleri gibi klişe ürünü filmler
ilgi çekiyor. Parasal kaygılardan uzak filmler sinemaları dolduramıyor. Recep
İvedik gibi absürt filmler insanların ilgisini çekiyor. Son olarak ; Filmin mesajında dediği gibi "Hep bir düşman vardır" ama düşmanın kim olduğu tepenin ardında…
Cem Kurtuluş, 2013
0 yorum:
Yorum Gönder