Sinema dönemlerinde bazı filmler vardır ki aşk, filmlerin olmazsa
olmazıdır o dönemler için. Bazı yönetmenler aşkı düz, bazıları imgesel olarak
anlatır. 60’ların başında çekilen Godard’ın “A bout de souffle” (Serseri
Aşıklar ) filmi , Godard’ın ismini Fransız yeni dalga akımına duyuran bir film
olmakla birlikte Godard’ın temsil ettiği akım “Hollywood sinemasına karşı bir başkaldırışı” temsil ediyor. Filmin
başlangıcıyla birlikte film “ Monogram Pictures’a ithaf edilmiştir “ ibaresiyle
açılıyor. “Monogram Pictures” aynı
zamanda 1930’lı yıllarda düşük bütçeli filmler üreten bir film stüdyosudur.
Filme geçecek olursak; Film,gazetede bir
kadın mankeni süzen “ ben pisliğin tekiyim,aslında evet öyle olmalı,öyle
olmalıyım “ cümlesiyle açıyor ve daha sonralarında bir otomobil çalarak girişi
devam ettiriyor karakterimiz. Karakterimiz
Michel Poiccard; daha baştan itibaren otomobil yolculuğunda tehlikeli bir işe kalkışacağının sinyallerini hafiften de olsa veriyor. “ Sahil sevmiyorsanız,dağları sevmiyorsanız,şehri sevmiyorsanız siktirin gidin “ cümlesiyle de ülkesine dair de methiye düzerek daha sonrasında araba konusunda kadın sürücülere sözünü söylüyor.
Başlarda otomobil hırsızlığı,polis öldürme derken hikaye başka yere evriliyor. Filmin ilk yarısında Patricia karakterinin de eklenmesiyle ikisi arasında uzun diyaloglu sekanslara tanıklık ediyoruz. Godard, başka kaynaklara göre “ A bout de souffle “ filmini çekmeden önce depresyon geçirdi ve ölümü düşünen genç bir çocukla,ölümü düşünmeyen bir kızın filmini yapmak istedi. Filmin ilk yarısında da Michel’ın “ Ölümü düşündüğün oluyor mu/Sürekli düşünüyorum” cümlesi oraya karşı söylenen sözdür.
Kahramanımız kendi sorduğu sorunun cevabını da kendisi vermiş bulunuyor. Patricia ve Michel arasında sorular tufanı yaratıyor Godard. Çelişkiler,sebepler/sonuçlar,aşkı sorgulamalar ve birçok şey. Patricia; Michel’e söylediği “ aslında beni sevmeni istiyorum/ aynı zamanda sevmemeni istiyorum. Ben çok özgür biriyim “ derken kadın karakterin kafa karışıklığına doğru yol alır Godard, Michel ise tam manasıyla biraz daha gerçekçi ve ölüm ile başbaşa depresif görüntü çizer. Filmin ikinci yarısında belli bölümünden sonra ilk yarısını polisi öldüren Michel’ın filmin bu yarısında polisler tarafından arandığı işleniyor.
Hırsız/polis kovalamacasıyla devam ediyor. Müziklerin de önayak olmasıyla; iki serseri aşığın imkansızlıklardan imkan yarattığını gözlemleyebiliyoruz. Gerilim hissiyatına yardımcı olan çalan müzikler oluyor. Gecenin karanlığında arabasını süren Michel’ın o esrarlı araba sürüşlerine tanıklık ediyoruz. Aşksal durum sorgulamalar film boyunca devam eder Michel ve Patricia arasında. Sonunda birbirinden emin olamayan aşık gibi davranan ya da davranmayan iki karakterden bakarız dünyaya. Aşık olduğundan emin olmamaktan mı ihbar etmiştir Patricia diğer anlamda.
Aşkın içindeki ihaneti göstermek istemiştir belki de Godard. Aşka ihanet eden bir daha aşkın peşinden koştuğunu da Michel’in ölme sahnesinde gösteriliyor. Senaryoyu gelecek olursak; senaryo sadece Godard’ın elinden çıkmıyor, Truffaut’da kendisine katkı sağlıyor ki Fransız Yeni Dalga akımında iki isim bilinen iki isim sırasında başlarda yer alıyor. Ayrıca “ Truffaut'nun bu filmin senaryosunu Godard'a bir gazete ilanında görüp verdiği, oluşan projenin de 1 ayda 90.000 dolar bütçeye çekildiği bilinmekte.” (Kaynak ; Vikipedia)
Godard, filmin diyaloglarını çekimden önce yazdığını, çekimi kesmeden diyaloglarla devam ettiğini, bunun sinemaya gerçeklik kazandırdığını belirtir açıklamalarında. Filmde kurgu; puzzle kafasında ilerliyor. O dönemin isimlerine göre Godard aslında başka bir şey deniyor; bağımsızlık hareketini başlatıyor diğer anlamda. Makyajsız olduğu gibi çıplak söyleminde bir şeyler deniyor. Kendisinin de söylediğine göre “ A bout de souffle” filmine montaj çok şey borçludur. Bu da bir nevi puzzle’ları birleştirme yolunda ilerler.
Oyunculuklara gelirsek;filmdeki kahramanlarımız Jean Seberg ve Jean Paul Belmondo, “a bout de souffle” filmiyle şöhret basamaklarını -gazetelerin de katkısıyla- 60’lı yıllarda kolayca tırmanıyor. Özellikle Jean Paul Belmando bir nevi çok üst düzey performansta zirveyi zorluyor. Yanında Jean Seberg ise mimikleri, kısa saçlı hali,masumluğu adına iyi bir partner oluyor. Bu iki oyuncunun haricinde de Paris’teki insanlardan da kesit sunuyor. Tam da Godard’ın yapmak istediği türden olduğunu kanıtlıyor. Bazı sahnelerde film çekilirken çevredeki insanların bakışları bunu kanıtlar nitelikte oluyor. Filmde göze çarpan başka şeyler ise; Cadillaclar, Peugeotlar, Fordlar oluyor. Bunları da Jean Paul Belmondo’nun arabaları aşırmasıyla görmüş oluyoruz.Müzikler ise Martial Solal’a ait, es geçilmemesi adına bilinmesi gerekir.
Sonuç olarak; herkesin bildiğini düşünürsek; dönemsel itibariyle bir devrim niteliği taşıyan “ a bout de Souffle” Godard’ın ilk uzun metrajlı filmi olmakla birlikte; sinemada pek çok yolu açan,bu yolda da sinemaya saf dil kazandırma yolunda sıkı bir yapım.
Filmi izlerken altını çizdiklerim:
“sahil sevmiyorsanız, dağları sevmiyorsanız, şehri sevmiyorsanız siktirin gidin “
“ kadın sürücüler korkaklığın timsalidir.”
“ arabalarım sürmek için,durmak için değil. (Bugatti)
“ gençliğe karşı mısın
Karşıyım,ihtiyarları tercih ediyorum”
“ Kadınlar 8 gün sonra seve seve yapacakları şeyi asla 8 saniyede yapmazlar . 8 saniyede ya da 8 gün fark etmez. Neden 8 asır olmasın”
“ neden benimle yatmak istemiyorsun?
Çünkü senden neden hoşlandığımı bulmaya çalışıyorum”
“ bana bakmaktan vazgeçinceye kadar gözlerimi senden ayırmayacağım...”
“ bir kız eğer her şeyin yolunda
gittiğini söyleyip sigarasını
yakamıyorsa bir şeyden korkuyordur “
“ Ölümü düşündüğün oluyor mu
Sürekli düşünüyorum”
“ Keder saçmalıktır
Hiçliği seçerim “
“ en kötü kusur korkaklıktır”
“ Amerikanlı kadınlar,erkekler üzerinde etkililer
Fransız kadınları henüz değiller “
“ erotizm aşkın bir biçimi
Aşk da erotizmin bir biçimidir...”
“ hayatta iki şeyin vardır. Erkekler için kadınlar, kadınlar için para “
“ muhbirler ihbar eder,hırsızlar çalar
Katiller öldürür,aşıklar sever...”
“ sana aşık olmadığımdan emin olmak için seninle birlikte oldum”
“ sana kötülük ettiğime göre sana aşık değilim demektir...”
“ Hep bana göre olmayan kızlara ilgi duyuyorum”
“Kadınlar sekiz gün sonra çok isteyecekleri şeyleri asla sekiz saniyede yapmazlar. Sonuç gene aynı sekiz saniyedir,ya da sekiz gün.”
- Patricia: Bana bakmaktan vazgeçinceye kadar sana bakacağım.
- Pichel: Ben de.
- Patricia: Bana bakmaktan vazgeçinceye kadar sana bakacağım.
- Pichel: Ben de.
Muhabir - Brahms'ı sever misiniz?
Cem Kurtuluş, 2013
0 yorum:
Yorum Gönder