“İki
bin yıldır, bu sikindirik ada buraya gelip yer edinmek isteyen kişiler
tarafından tecavüze uğrayıp yağmalanıyor. İki boktan dünya savaşında, insanlar
hayatlarını bunun için kaybettiler”.
-This
is England
Boktan
savaşlar yıkımlara yol açar. Savaşa yollanırsın, süründürülürsün o topraklarda.
Sonra toprağın altına gömülürsün. Gerçek bir sebepten savaştığını sananlar,
patronlara hizmet edenler, masum ölümler, cesetler, Kime karşı savaştığını
bilmeyen insanlık yığını ve işsizlikler. Hepsi savaşların getirisi…
80’ler İngilteresi; ırkçılık, punk,
milliyetçilik duygusunun ağır basması, savaşı iyi göstermek, samimi diyaloglar,
değişik aksanlar, kostümler, mekânlar, evler ve sokaklar filmin
büyüleyici kısımları..
Filmin konusuna dönecek olursak; “ This is England “ Margaret Thatcher’ın iktidarda olduğu yılları
anlatıyor. Eski mutlu günlerin geride kalmasıyla dibe çöküşte olan Britanya’yı
sunuyor bize. Britanya o dönemler Falkland adası için Arjantin’le savaşta. Mevzular ağır.
Britanya’nın meseleyi onur meselesi haline getirmesiyle mevzular sert şekilde
ilerliyor.
Filmin başlarında Shaun karakteri
karşımıza çıkıyor. Babasını savaşta kaybeden bir çocuk ile
sonrasında çocuk kafasında olmayan Shaun’un dramı anlatılıyor. Shaun;
okulun başlarında kendinden büyüklere meydan okuyan, itilip kakılan bir tip.
Sisteme karşı, kendi sevdiklerini yapıyor. Kafasına göre takılıyor. Kavgaya
düşkün ama öyle boş beleş kavga etmiyor. Woody ve saz tünelinin
oturduğu tünelde muhabbete katılıyor, sonrasında yeniden itilip kakılıyor.
Sonrasında bu ekibe katılıp harikalar yaratıyor. Woody ve saz arkadaşları gibi
giyiniyor, dazlak oluyor. Giyim şekli değişiyor. Nasıl hissediyorsa öyle
yaşıyor.
Bu çeteyle her tabiri caizse her boku yapıyor, eğleniyor. Yine itilip,kakılıyor.
Ama sonrasında elemanlar Shaun’u dost belliyorlar. Sonrasında da çetede en
güvenilir isim oluyor kendisi. Stephen Graham‘ın da dahil olmasıyla mevzular
hızlanıyor. “Combo” karakteriyle
filmde yerini alıyor kendisi. Hapishaneden yeni çıkmış olan Combo, ortamda yaşı
küçük olan Shaun ile kısa zamanda dost oluyor.
Combo’nun savaş hakkında yaptığı tespitlerden sonra o savaşta babasının da
olduğunu düşünerek Combo’ya tepki vererek kendisine saldırıyor. Dost olmaları
ve Combo’nun Shaun’a güvenmesi bundan sonra oluyor. Aynı zamanda bu
sahnelerde itibaren Stephen Graham
oyunculuğun dibine vuruyor. “Stephen Graham’dan öncesi ve sonrası” diye filmi
ayırmak doğru olacaktır.
Macera bundan sonra başlıyor. Market soyuyorlar, o esnada film ırkçılıktan
dem vuruyor, milliyetçiliği övüyor. Babasını savaşta kaybeden bir çocuk ile
sonrasında çocuk kafasında olmayan Shaun’un dramı. Bu kafada ilerliyor. Ama
oyunculuklar işin hakkını veriyor. Film aynı zamanda kandırılmış insanları iyi
irdeliyor. Her ne kadar ırkçılığa prim verip övse de aynı zamanda bu pisliğe
bulaştıranlara da mesajını veriyor.
Milliyetçi bir politikada ilerlemiş yönetmen. Yönetmen, Combo’nun nasıl bir
ruh haline sahip olduğunu ilk başlarda izleyiciye göstermiyor. Combo, başkası
için hapiste yatan bir herif olarak gözüküyor izleyiciye. Sevdiği şeyleri birer
birer kaybetme noktasına gelince delirme noktasına geliyor. Etrafında ne varsa
zarar veriyor.İngiltere’nin refah seviyesi yüksek olduğu yıllardan sonra işşizliğe
sürüklenen milliyetçilik bir bakış açısından değerlendiriliyor film ve
sonrasında da şiddete yer veriliyor.
0 yorum:
Yorum Gönder