// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

27 Mart 2013

Doğu Almanya'nın Yıkılışı : Good Bye Lenin: (2003)



















Sene 1989.. Her şey için oldukça karışık bir dönem. Almanya’nın Doğu ve Batı olarak ayrıldığı, futbolda bir ertesi sene Almanya’nın İngiltere’yi saf dışı bırakıp şampiyon olduğu, Berlin duvarının yıkıldığı senelere tekabül ediyor.  9 kasım 1989’da da  Doğu Almanya’da bulunan vatandaşların Batıya gidebileceklerini resmiyete kavuşturmasıyla Berlin Duvarı yıkılmış oldu ki bu duvar herkesin bildiği bazılarının bilmediği üzere Doğu Almanya vatandaşlarının Batı Almanya’ya kaçmaları için 1961 yılında yapılan 46 km uzunluğundaki bir duvarı işaret eder, Batı tarafında “ utanç duvarı”  olarak da anılmıştır.

 1989 yılının böyle olduğunu kabataslak özet geçersek “ Goodbye Lenin “ in hikayesi filmsel bazda 1978 yılında mutlu bir aile tablosu çizen Alex’in çocukluğu sahnesiyle açılıyor. Bu geçen sürede 1989 yılının Doğu Almanya’sında yaşayan Alex’i Berlin duvarının yıkılmasıyla kötü ve karışık günler beklemektedir. Sosyalist Doğu Almanya’sının önde gelen idealistlerinden biri de annesidir. Hastanede yattığı süreç gösterilir, annesinin yaptıklarından bahsedilir bu kısa süreçte. Alex Kerner, uzaya giden ikinci Alman olmayı başarır. 1978 yazından 1989’a uzanan süreçte Berlin Duvarı yıkılır, Almanya başka kimliktedir artık. Alex’in rejimi protesto ettiği sürede; yeşil kolluklu askerler zorbalığını göstermiştir. Sadece bu görüntüleriyle de konuşmadan dinlemeden nasıl zorbalık ettiklerini resmeder film. 

 Bu esnada Alex’in annesi kalp geçirerek hastaneye kaldırılır,bu aynı zamanda derin uykudayken ülkenin çöküşüne geçiştir. Zorbalıklar,adaletsizlikler derken annesinin sosyalist rejim için çalışırken birbir arkadaşlarını yitirir ama o derin uykusundadır.Alex Kerner, annesinin uykusunu “ Annem,kapitalizmin zaferi boyuncu uyudu“ cümlesiyle anlatır. Bu derin uykudan kalan şey ise; bir dönem emek verdiği mücadelesine karşın o mücadeleden geriye kalan o heyecanını engellemek Alex için bu tek görev olsa da bunun mücadelesi herkes için zor geçecektir. Annesini televizyondan,gazeteden uzak tutmak;annesine göre odasını dekore etmek, bambaşka bir ülkeye geçilen süreçte annesinin sevdiği şeylerden almak gibi şeyler aslında bir çabadan fazlasını anlatır bize bu süreçte.

 Bütün oyun oynanırken,inandırılmaya başlanırken aslında her şey değişmişken oyunun nereye kadar süreceği filmin hissiyatı minvalinde muamma gibi gelir izleyene,en azından bir izleyen olarak bu hissiyata geçenler olmuştur sanıyorum. Annesinin hafızasını kaybettiği o esnada Coca-Cola amblemli büyük bayrağı görmesiyle gözleri açıldığını gösterir film bu bölümlerde. Burda da Alex, annesinin mutsuz olmaması için Cola Cola’yı “ doğu alman içeceği” olarak tanıtır bizlere.

 Dipnot olarak; Coca Cola,Amerikan menşeli 1800’lerin ortalarında bir eczacının bir içecek olarak oluşturulmuştur.Filmin tarihsel olarak en önemli sahnelerinden birini 40 yıl önce değeri olan paranın 40 yıl sonra Batılı hale gelen kabul etmeyen sistemi hale gelmelerini özetliyor olmasıdır. “ Batıdan gelen taze bir rüzgar  annemin doğu paralarını kollarımın arasından uçurdu “ cümlesiyle anlatıyor Alex bu durumu. 

 Filmde en etkileyici sahnelerden biri de Christiane’nin hasta yatağından çıkarak  sokakta söküp götürülen Lenin heykeliyle karşılaşması ve sonrasında çocuklarının bu durumunda endişe duymasıdır,ki Alex; filmde daha çok fedakarlık yapan bir çocuğu öyle oynuyor ki şapka çıkarmak bile az denecek kadar az.  Daniel Brühl’e bu açıdan ayrı yer açmak gerekir. Oyunculuklara gelirsek… Christiane Karner rolünde gözüken Katrin Sab; o donuk ruh hali, hafızasında unutma ritüellerini bakışlarıyla sezdirmeyi fazlasıyla başarıyor. Bunun yanında Lara karakterine can veren Chulpan Khamatova da ilişki esnasında partnerine uyum sağlıyor,bunun yanında çokça rol verilmemesine rağmen başarılı bir iş çıkarıyor. Bununla birlikte filmin müziklerini üstlenen Yann Tiersen’e ayrı yer açmak gerekecek. Genel itibariyle oyunculuk açısından filmde eksiklik göze çarpmıyor.

 Sonuç olarak; Doğu Almanyanın yıkılışı  kabul edilen Berlin Duvarının yıkılmasını tasvir olarak konusunu bundan alan “Goodbye Lenin” olmamış bir ülkenin nasıl oluruna dair bir çocuğun bir anneye bu fedakarlık yolculukta ne tür sevgi verebileceğine dair bir özgürlük umudu vaat etmesinin yanında; kurgusuyla,şiiirsel vari altmetin seslendirmeleriyle, Yann Tiersen’ın kusursuz dokunaklı müziğiyle köşede kalması gereken yapımlardan. Son sözü filmin bir sözüne bırakmak en doğrusu olacaktır “ biliyoruz ki ülkemiz mükemmel değil,ama inandığımız şey bir çok insan için esin kaynağı oldu”

 

Cem Kurtuluş,2013


0 yorum: