Hükümetler.. Dünyadaki bütün hükümetler hemen hemen masum
insanları katletmekle yükümlüdürler. Bulamadıkları suçluları masumların
üzerine yıkıp bir yol ararlar. Denetlerler, ama denetledikleri şeylerden
habersizlerdir. Basit numaralarla “ bak
şunu tıktık “ içeri söylemleriyle halkın gözüne girmeyi kendilerine görev
edinmişlerdir. Bu düşüncelerle yola
çıkan " In The Name Of The
Father" sisteme karşı bir tokat niteliğinde, demokrasi çirkinlikleri adı altında yapılan,
politik düzmecelerle ırkçılığın sembolünü gösteren bir resmidir. Sistemin
işleyişine dair birçok ipucu veren Baba-oğul ilişkisini iyi inceleyen ve
Babanın bir “ İsa” rolünde oynadığı politik film olarak da değerlendirilebilir.
Hikayeye
geçecek olursak; 70’li yıllarda İngiliz hükümeti yeni bir yasa çıkarır ve
bu yasanın çıkmasından 2 gün sonra suçlu-suçsuz herkesi sorgular. 1974
yılında da patlayan bomba ile film kapılarını seyirciye açar. Evlerden hurda
çalmakta olduğu sırada askerler tarafından filmdeki kahramanlarımızdan
Gerry’nin “ nişancı “ olarak sanılır. Kaçamaklar sonunda kurulan barikatlarla
birlikte asker ile bölge halkı arasında bir kargaşaya tanıklık ediyoruz. Evlerden
hırsızlık yaparak geçimini sağlayan Gerry’nin çalışmak istememesiyle başlayan
hayatıyla birlikte Gerry bir gemiyle ailesinden uzak yerlere doğru açılmak
zorunda kalır. Bu yolculukta Gerry, dönemin getirdiği “ savaşma,seviş “ felsefesiyle birlikte hippi arkadaşlarının
yanında yolculuğuna tanıklık ediyoruz.
O
yıllarda İngiltere’de bombalı eylemler
olur, bombalar üstüne bomba yağar. Hiç beklenmedik bir gelişme sonrası Gerry ve
ailesi terör eylemlerine yataklık etmekle suçlanarak kodese atılıyor. İlk önce
Gerry alınır, çapraz sorgularla Gerry kendisinin yapmadığını inandıramaz bu
bölümde. İyilik abidesi gibi görünen polisler,yardımcıları,şefleri bu çapraz
sorguda yapmadığı bir suç yüzünden bir insanın üzerine ağır tahribat yapmasını
bu bölümler acımasızca seyirciye yansıtılır. Her biri suçsuz olmasına rağmen devlet
tehdit yoluyla suçlu olduklarını itiraf ettiriyorlar kendilerine, bu da devlet/hükümet
için eski bir yöntemdir. Kafalarına
silah tutmalar, babanı öldürürüm gibi
tehdit vari cümleler her biri için tehlikeli bir yol olmuştur.
Gerry’nin tek suçu yanlış zamanda ,yanlış
yerde olması. Suçu hırsızlık olsa da o suçtan dolayı içeri atılmaz. Bu
suçsuzluklar karşısında polis “ terör yasasından” yararlanarak kurban
olarak Gerry’i seçmiştir. Bu da aynı zamanda Gerry için zor günlerin
olacağının ifadesidir. Ailesi başta olmak üzere arkadaşları 30 yıla kadar
cezayla çarptırırlar. İlk mahkemesinde de arkadaşıyla birlikte gördüğü
işkenceler reddediliyor, sadece kendileri biliyor yaşadıklarını. Gerry hapiste isyana kalkışıyor, uyuşturucu çekiyor, kavga
ediyor. Artık yoldan çıkmış bir vaziyette umudunu kaybetmiş derece. Babasına düşkün
olduğunu da hem babasıyla kaldığı koğuşta anlıyoruz,hem de babasını kaybettiği
süreçte anlıyoruz.
Kısa bir tabirle
suçsuz olan bir insanın devlet
tarafından nasıl bok çukuruna gittiğini daha iyi anlıyoruz. Bu süreçte suçsuz
insanın haklarını savunan avukat da bu yolda bir savaşçı izlenimi bırakıyor
bizlere. Filmin ilk yarısında çıktığı ilk mahkemede yapmadığı suçlardan
tutuklanan Gerry ve ailesi,filmin ikinci bölümünde yıllardır saklanan
delillerin gün yüzüne çıktığını, bir hukuk sisteminin nasıl işleneceğine dair
örneğini sunuyor.Özgürlüğü acımasızca elinden alınan Gerry’nin bu düzmece hükümet sayesinde kodeste
kaldığı zaman dilimine dair Gerry
özgürlüğünü alırken Hükümet ve yetkililerine şöyle sesleniyor.
“Ben suçsuz bir
adamım! Ben yapmadığım bir şey için 15 yıl hapis yattım! Babam, yapmadığı bir
şey için bir İngiliz hapishanesinde gözlerimin önünde öldü! Ve bu hükümet hala
onun suçlu olduğunu söylüyor! Onlara bir çift sözüm var babamın suçsuzluğu
kanıtlanıncaya kadar, bu davadaki herkesin suçsuzluğu kanıtlanıncaya kadar,
suçlu olanlar adalet önüne çıkarılıp cezalandırılıncaya kadar, babam
adına ve gerçek uğruna mücadelemi sürdüreceğim! “ –Gerry Conlon
Oyunculuklara
gelirsek; Gerry Conlon karakterine
can veren Daniel –Day-Lewis kusursuz bir oyunculuk ortaya koyuyor, bunun
yanında babası Giuseppe Colon’a hayat veren
Pete Postletthewaite ile baba
–oğul klas bir ikili oluşturuyor. Yan karakterlerden bombacı Joe McAndrew’e hayat veren Don
Barker en güçlü yan karakter oyuncularından biri oluyor.
Sonuç
olarak; konusunu gerçek bir hikayeden alan, iki saati geçmiş uzun süresiyle
oyunculuklarıyla göz dolduran,gerçekleri gözümüze sokan Jim Sheridan’ın
yönetmenliğini yaptığı “ In The Name Of
The Father” (Babam İçin ) hükümetlerin ne tür oyunlarla insanları
kuklaya çevirdiğinin portresini gözler önüne seriyor. Bu portreyi çizerken
filmin bitişine doğru bu gerçek olaylarlardan yargılanan polislerin de hiçbir
ceza almadığının altını çiziyor!
Cem Kurtuluş,2013