// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

01 Aralık 2015

Bir Deplasman Uğruna Sen de Benim Gibi Yanma Arkadaş: Away Çanakkale/ Voleybol Deplasmanı
















“ Cumartesi günü başka ne yapıcaksın ki ?Lanet koltuğuna oturup pop idolleriyle mi tatmin olucaksın ?Seksten yoksun evliliğinde mücadele verirken sonra da karının bakışlarından kaçmaya mı çalışıcaksın?Sonra da paranı kebaplara mı yatırıcaksın , meyve preslerine ve sarılara ?Hadi canım boşversene .Ben ne yapacağımı biliyorum .Tottenham Deplasmanı”Bayılırım..” The Football Factory

“ The Football Factory “ filminden bir alıntıyla başlamak gerekir deplasman hikayesinin anlatışına. Bir Pazar sabahı.. 1 Hafta boyunca çalışmanın verdiği bunaltıyla birlikte yapılacak en iyi şey nedir diye kendimize soruyoruz. Planlar önceden hazırlanıyor! Ve akla gelen tek fikir deplase olmak. Belki biraz hayatın içinden sıyrılırız diyoruz. Nevaleler hazırlanıyor geceden, sabahında da bekleyişler sürüyor. Hepsinin arasından sıyrılmak isteyen, otobüse binildiğinde de dışardaki sıkıcı hayatı unutanlarımız var içimizde. “ Voleybol maçı için Çanakkale’ye mi gidiyorsunuz? Manyak mısınız lan siz “ diyenlere inat deplasman otobüsüne bindin mi nereye gittiğinin pek önemi olmuyor.

 Bu parolayla  yola çıkıyoruz . Alkoller alınıyor, makaralar yapıyor, dumanlı deplasman otobüsünde yolculuğumuza başlıyoruz.  “ Esrar çekiyorlar sessiz usulca “ diye eski bir beste canlanıyor bu deplasman otobüsünde . Otobüs tıkabasa dolu, susmak yok, makaralar devam ediyor. Yer yer çiş molaları, tekel bayi aramalar, petrol istasyonlarında yapılan işler ve bir çok şey. Vapura atlıyoruz, makaralarla birlikte Çanakkale’ye az kalıyor. Muhtemelen salona varan en son biz oluyoruz.

Şehrin birçok yanından Fenerbahçeliler geliyor, şehir istilaya uğramış durumda. İçerde de tribün adına büyük işler başarılacağını erkenden anlıyoruz. Hemen içeri dalıyoruz, tribünde yerimizi alıyoruz. Tribünde bir an olsun susmuyor, gırtlaklar patlıyor olabildiğince, tribünün hakkı veriliyor. Takımın galibiyeti her ne kadar önemli olsa da bizler için deplasmana geldiğimizde tribünde aldığımız galibiyet oluyor. Dönüş yolunda “ nerede yemek yiyeceğiz lan “ diye diye yemek bulacak yer bulamıyoruz, en yakın benzin istasyonundan su alarak bir nebze rahatlatıyoruz kendimizi, sonralarında otobüste “ Keşan “ diyen sesten sonrasını kimse hatırlamıyor. Bu esnada bir yere çöküyoruz, anlaşma mevzularını geride bırakarak çoğumuz çorba ve makarna’ya  tav oluyoruz.

Bir avuç adam İstanbul’dan geliyor sadece deplasmanı deplasman gibi yaşayabilmek için, bol dumanlı bir deplasman otobüsünü içine çekebilmek için. Deplasmanı ilk defa tadanlarsa “ Dumanlı deplasman otobüsüyle “ tanışmış oluyor.  İşte meselemiz bir deplasman otobüsünde çekilen bir dumanla etrafa yayılıyor, bir dumanla deplasman yolculuğunun sonuna geliyoruz. Her birimiz sabah yorgun şekilde iş yolunu gözleyecek olsa da Napolilerin dediği gibi “ Yarın yine borçlarım olacak ama bu gece kral benim” sözü her birimiz için bir deplasmanı anlatıyor.

Sonuç olarak; E- biletin olmadığı, tribünün tribün gibi yaşandığı, dumanı içine çekebileceğiniz deplasmanlar var oldukça, bizlerde var olacağız oralarda,buralarda…


Cem Kurtuluş, Kasım 2015



0 yorum: