Not: Okuyana not; " Kor " üstünde irdelenmesi gereken pek çok mevzunun konuşulacağı bir film. Film eleştirmeni değilim, bu yazıda eleştiri niteliği taşıdığını söyleyemem.
Zeki Demirkubuz filmlerine aşina olanlar için kural tanımaz diye bir tanım vardır. Ya tam olarak seversiniz, ya da nefretsi bir duygunuz olur. Ya da ortalarda dolanıp durursunuz. Çünkü Zeki Demirkubuz filmlerinde alacağınız mesaj çoğu zaman bir önceki filmlerine selam çakma niteliğindedir. “ Kor “ filminin öyküsü de bu paralel de ilerleyen Zeki Demirkubuz filmlerinden biri, filmin detaylarına girmeden önce bu filmin Yasujiro Ozu’nun "Kaze no naka no mendori" adlı filminden esinlendiğinin altını çizmek gerekir. Bu faslı geride bıraktıktan sonra filmin asıl mevzusuna odaklanmak gerekir.
“ Kor “ başlarda el işçiliği yapan bir kadının
hayatına odaklanıyor. Bu kadının hayatı
ilk başlarda sıradan görünen ama daha sonrasında farklı bir hayatı gösteriyor
bize. Bu hayatta odaklanan hikaye Emine’nin hayatı olmasından
ziyade, karma karışık bir hayat. Bu
hayatta Emine’nin eşi Cemal, Emine’nin duvar köşesinde sakladığı fotoğraflardan
ibaret, onun haricinde Ziya da Emine’ye yakınlık duyan bir karakter olarak
karşımızda. Filmin ilk yarısında Ziya’yı Emine’ye yardım eder vaziyette
görüyoruz, kamerada Ziya ve Emine’ye odaklı. Bu civarlarda Cemal’ın sadece
ismini duyuyoruz ama kendisi görünür de yok.
Asıl
mevzu; Emine’nin ‘ Abi’ diye bahsettiği Ziya karakteri, çünkü Ziya, Emine’ye karşı
duygular besliyor. Zeki Demirkubuz; Emine ile Ziya’nın cinsel arzularının
birleştiği sahnede kamerada hiçbir şeyi saklamıyor, Emine karakterini
canlandıran Aslıhan Gürbüz cüretkar,bir o kadar
çıplak sahneleriyle kendinden söz ettiriyor, özellikle Aslıhan Gürbüz’ün göğüs hatlarını
seyirciden saklamıyor Demirkubuz. Zeki Demirkubuz’a da bu sahnelerde kamera’da
bu sahneleri saklamadığı için şapka çıkartmak gerekir,ki bu sahneler filmin en
cüretkar sahneleri arasında yerini
alıyor. Bu sahneleri pek çok kişi itici buluyor olsa da Demirkubuz bu
sahnelerde cesur davranmış, saklama telaşına girmemiş. Zeki Demirkubuz; Ziya ile Emine
arasındaki sevişme sahnelerini bütün çıplaklığıyla verirken, Emine ile Cemal
arasındaki sevişme sahnelerini bu kadar ayrıntılı vermiyor, aralarda bir
kopukluk olduğuna dair şeyler oluyor.
Seviştikleri
sahne her ne kadar yapmacık gibi görünse de ayrı bir parantez açma gereği
duyduğumuz cümle Emine’nin ağzından dökülen “ Abi yapma cümlesi “ oluyor. Daha sonraları Görünmeyen “ Cemal “ karakterini çocuğunu
görmesiyle görüyoruz. Filmde “ Cemal “
karakterinin gelmesiyle filmde başka bir boyuta geçiyor, çünkü Emine’den
öğrendiğimize göre Romanya’da iş tutan Cemal bir anda filme ekleniyor ama Cemal
hakkında Romanya’da bir iş yaptığına dair bir iş yok ortada. Nedensizlikler
arası bir yolculuk yaptırıyor bize Demirkubuz. Cemal’in neden Romanya’ya
gitmesiyle başlayan bir soru cümlesiyle ilerleyen “ neden “ üzerine kafa
kurcalayan pek çok şey var. Cemal’i canlandıran Caner Cindoruk’un hem fiziksel yapısı, hem
sakin görünürlüğün altında yatan sert görünümüyle bu role oturuyor.
Filmin ana hatlarından biri; Emine’nin
doğurduğu küçük çocuk Mete’nin kalbi delik olma vakası, bu vaka Ziya ile
yakınlaşmaya başladığı süreçte Mete’nin iyileştirilmesine dayanıyor. Çünkü bu
vaka da bu mevzudan ötürü Emine ile Ziya’nın yakınlaşmasına yol açıyor ama
Cemal gelince işler bozuluyor. Filmin en buruk sahnelerinden biri belki de
kalbi delik çocuğunu iyileştiren Emine oluyor, çünkü bu mesele de ihanet de var
gurur da var. Emine dayak yiyor, ama ihanet ettiğini söyleyemiyor, Cemal sadece “ gurur “ olarak biliyor
her şeyi, belki de çoğu izleyen “
orospu, kaltak “ olarak geçiştiriyor izlerken.
Bu esnada kamera çoğu zaman tek odaklı bir çekim yapıyor. Arkası flu,
sadece tek kişiye odaklı bir portre çiziyor. Demirkubuz’un klasik işlerinden
biri olarak izliyoruz olan bitenleri. Bu
olup bitenleri izlerken “ Yeraltı” ve “ Kader”
filmlerinden kamera açıları
yakalıyoruz. Bunun yanında “ Yazgı “
filminden sahneler görüyoruz, bu da
Demirkubuz filmlerinde görünen Demirkubuz’un sık sık başvurduğu,
karakteristik özelliklerden biri. Filmde ayrıca Demirkubuz kendi tuttuğu
takımdan da vurgu yapıyor.
Senaryoyla
ilgili dipnot düşmek gerekirse; “ Kor “
filminin senaryosu geçmişe dayanıyor. 1996 yılı gibi yazılmaya başlanmış, yazım aşamalarında sekmeye uğramış ama
Demirkubuz bu film için “ istediğim gibi olmuyor “ deyip vazgeçmiş, sonradan
tekrardan çekmeye devam etmiş.
Emine’yi
izlerken biz Demirkubuz her şeyi bir
sineye çekme durumunu analiz etmiş . Burda
toplumda da her şeyi bir sineye çekme hastalığı var. Bu daha sonraları
Cemal karakterine de yansıyor, “ ayrılmak istiyorum “ diyen eşine “ tamam “
diyerek karşılık veriyor. Her şeyden sakin, her şeyi kabul etmiş gibi. Ama
içinde yaşadığı dünyayı farklı hissettiriyor bize Demirkubuz. Demirkubuz’un
dünyasındaki düşünce şekli; bazen hayat acımasız olsa da bunlara rağmen
yaşamaktan başka yapacak bir şeyimiz yok “ mesajı veriyor Demirkubuz, olması
gerekenin bu olduğuna ikna ediyor bizi. Her şey birbirinden saklanıyor film
boyunca. Emine’nin Cemal’a ihaneti, Cemal’in içindeki dünya ve karamsarlıklar
ve birçok şey. Cemal’i çoğu zaman evin koltuğunda televizyona bakarken görüyoruz,
Demirkubuz’un sıklıkla başvurduğu yöntemlerden biri bu. Tek kişiye odaklı durum
oluyor. Bazen bu Ziya oluyor, bazen Cemal, bazen de Emine. Bu üçlü arasında
dönüyor çoğu şey. Üçünde de farklı bir dünyayı amaçlıyor Demirkubuz.
Cemal’in
kahveye takıldığı süreçte kahvedeki arkadaşların diyalogları da tam Zeki
Demirkubuz filmine cuk oturuyor. O anları izlerken filmin damarlarından akan
samimiyeti hissettiriyor bize Demirkubuz. Film boyunca nedenler arasında gidip
geliyoruz. Emine, kocasına çocuğuna yardım ettiği için mi ihanet ediyor? İhanet
ettiği kocasına söylediği yalan gerekli mi? Bu sorular içinde yüzüyoruz. Filmin
sonuna kadar Cemal bu ihaneti öğrenemiyor, Emine hamile kalıyor ama bunun
kimden olduğunu yine öğrenemiyor Cemal ya da her şeyi oluruna bırakıyor. Belki
biliyor da bunu yansıtmıyor.
“ Kor “ bitmeden Emine’nin
hapları içip kötü duruma girmesi “ Haneke
temalı bir film “ düşüncesini akıllara getiriyor, genellikle Haneke
sinemasının olmazsa olmazlarından biri ölümle sonuçlanan mutsuz bir sondur,
Demirkubuz bunu mu yapacak derken hikaye yeniden Cemal Ve Emine’nin aynı yatağa
girmesiyle bitiyor. Demirkubuz her
karakterde farklı bir dünya yaratıyor. İnsanın psikolojik yapısını, gel-gitleri
seyircinin gözüne gözüne sokuyor. Oyunculara gelirsek; Filmde yan karakterler işin hakkını veriyor, usta başı olarak görev
aldığı Atölye’de bir işçiyi azarlayan Cemal’in karşısındaki kız gerçekçi
oynuyor, sırıtmıyor. Ortalıkta fazla gözükmeyen “ Selahattin” karakterine can
veren İştar Gökseven sinemanın
eskimiş yüzlerinden, Demirkubuz klasına bir seçim olmuş. Filmde fazla gözükmese de, gözüktüğü
sahnelerde işin hakkını veriyor. Aslıhan
Gürbüz çaresiz ve her şeyi oluruna, sineye çeken bir kadın olarak karşımızda.
Bu çaresiz kadını öyle etkileyici oynamış ki bize söz bırakmamış. Demirkubuz’un kendisi hakkında “ İnandırıldıktan sonra oynayamayacağı hiçbir rol yok, sezgileri
inanılmaz bir kız “ diyor Aslıhan Gürbüz için. Bu da oynadığı rol için yeterli
bir söz oluyor.
Sonuç
olarak; “ Kor “ Zeki Demirkubuz filmlerine alışmış (aşina ) olanlar için
meselesini iyi anlatan ve nitelikli bir iş ortaya koyan bir yapım, tek şikayet edilecek tarafı uzun
süresi. Demirkubuz’a aşina olanlar için bu uzun süre dert olmuyor, çünkü
Demirkubuz öyle diyaloglar oturtuyor ki zamanın nasıl geçtiğini
anlayamıyorsunuz, ama bazı sahnelerin de gereksiz uzatıldığı fikri filmin eksi
puanlama olarak yerini aldığını söylemek gerekir. Bu filmin özünde biraz da bu işlere “ Onlar
çekiyorsa bu filmi, bende çekebilirim “ diyen bir adamın emeği yatıyor.
Toparlamak gerekirse; Kor da insanoğlunun
iç dünyası, zedelenişi, çöküntüsü, ve birçok mevzu var. Demirkubuz
yapmak istediğini yapıyor. “ Neden “ diye soruyor, sonra bunu izleyicinin
cevaplamasını istiyor. İzleyici buna kafa yorarken bir yandan bu beyin
bulanıklığı içinde filmden çıkarken bambaşka karışık bir dünyayla karşılaşıyor.
Bu izleyicinin olması gereken dünya mı, olmaması gereken dünya mı bilmiyorum
ama Demirkubuz’un amaçladığı tam da böyle bir dünya.
İzlerken Altını
Çizdiklerim:
"Bunca
yıllık karınım senin. Bir hata mı yaptım? Gururunu mu kırdım? Şimdi bunların
karşılığını vereceğin yerde piç gibi ortada bırakıyorsun. "
"Beni
istemiyor ya da pişmanlık duyuyor olabilirsin. Eğer öyleyse açıkça söyle.
Gereken neyse yaparım ama bana alacaklı muamelesi yapma! “
"Sana
iltifat ediyorum, güzelleştin diyorum, karşında bok varmış gibi bakıyorsun. Ne
demek lan bu? Rahatsız mı oluyorsun benden?"
Cem Kurtuluş, 2016
Mayıs
0 yorum:
Yorum Gönder