Yine bir deplasman arefesindeyiz. Kimimizin patronlarına
yalan söylediği, kimimizin az buçuk parasıyla deplasman yollarını zorladığı
dönemdeyiz. Hepsini bir araya topladık mı ortaya çıkan tek cümle “ Fedakarlık “
oluyor. Böyle deplasmanın bizim için iki
önemi oluyor; biri passolig yok, diğeri yarı yarıya olması. Passolig’in
olmaması daha da önemli kılıyor, bir yandan da deplasman yasakları aklımıza
geliyor. 2000 kusur adamı gönderemeyenler bu deplasmana aynı yola giden
insanlara yasak koymuyor, buna da böyle bir dönemde şaşırmıyoruz.
Mevzuyu kısa kesecek olursak; geceden hazırlanan nevalelerimizle birlikte
bir an önce yola çıkmanın hazırlıklarındayız. Bütün şartlar hazır oluyor
hepimiz için. Daha önceleri bu deplasmana gidenlerin kimisi biraz deniz’in
keyfini çıkaralım düşüncesinde oluyor, bunda da haksız sayılmazlar ama tamamen
tatil moduna girmiş olanlar için söylenecek pek bir şey yok. Antalya’da havanın sıcak
olmasıyla beraber, ellerimizde biralarla tezahüratları yükseltiyoruz. Genel olarak ciddi bir
karşılaşma olmuyor Galatasaray’lılarla, ufak tefek birkaç şey haricinde hatrı
sayılır bir karşılaşma olmuyor. Daha
sonraları toplanma yerine geçiyoruz, orada da elimizden biralar düşmüyor.
Ortama bakıldığında tribün bazında ilk başta iyi bir tribün izlenimi alamıyoruz ,
daha sonraları kortej halinde stada doğru yürüyoruz. Karşı taraftan
Galatasaraylıları görünce tribün kendi adına refleks gösteriyor, o da fazla
uzamadan stada giriyoruz. Yeni modern statlara Antalya ekleniyor en son.
İçeriye girdiğiniz andan bunu hissediyorsunuz. Her kat ayrı olarak
kategorileştirilmiş, bunlar yapılsa da tribün yardımlaşmasının mevzusunun
birliğini hep beraber giriyoruz. Üst kattan alt kata atlayanlar, bu atlamanın
sonucunda o insanlara yardım telaşında olanlar , polis olsa da halen bu
mücadelenin içinde olanlar, kimseye adam vermemeler ‘le gidiyor bu mücadele.
Daha sonralarında tribün tam şeklimizi alıyoruz.
İki tribünde maç
öncesi küfürlerle bu ortamı özlediğini gösteriyor. Daha küfürlerle birlikte agresiflik devam
ediyor, ama bu deplasmanda her deplasman olduğu gibi maraton tribünü Galatasaray
‘ın alması onları daha avantajlı yapıyor.
Fenerbahçe tribünü hakkında söylenecek çok şey var, ama bu şeylerin başında birbiriyle ego
yarışında olup set dediğimiz bölgede bir yığın olanlar oluyor. Herkes kendini
göstermenin peşinde oluyor, özellikle Sefa Kalya ‘nın ( Sefa Abi’nin )
ölümünden sonra Fenerbahçe Tribününde neler değişti sorusuna Antalya’daki set
gösterilebilir.
Bu yaşananları bir kenara bırakacak olursak; tribünün ilk yarısında iki tribün tarafından meşaleler patlıyor, iki tribünde
ne kadar özlediğini gösteriyor bu ortamları. Passolig’in olduğu maçlarda
göremediğimiz meşale dumanını bu maçta fazlasıyla içimize çekiyoruz. Burada aklımıza eski bir slogan’ı Türkçe’ye
çevirmek gerekirse “ Passolig Yok, Parti
var “ sloganını düşünüyoruz. Agresifliğimizi, tribününün özlediği meşale
dumanını, bağırmayı özleyenleri bu maçta rahatlıkla görüyoruz.
Kısaca toparlamak gerekirse; meşale dumanını fazlasıyla içine çektiğimiz,
agresifliğin dibine vurulduğu, yarı yarıya tribünlerin tribünün hakkını verdiği
bir deplasman olarak kaldı bizler için Antalya deplasmanı. Passolig’in olmadığı
tribünlerin görsel şova dönüştüğünü de bu sebeple tekrardan hatırlatmak
gerekir, belki passolig’i çıkaranlar bu şovları izler de biraz bu ruhlu
tribünlere imrenirler.
Passolig’in olmadığı, yarı yarıya tribünlerin agresif
olarak yaşandığı, meşale dumanını içine çekeceğimiz, kağıt biletin devam ettiği
deplasmanlarda görüşmek üzere…
Selametle.
Cem
Kurtuluş, 2016 Mayıs
0 yorum:
Yorum Gönder