Sinema için “ Aşk “ kavramı derin işlenebilirse ve
hikayesinde yatan derinlik yedirilebilirse müthiş bir duygu yoluna gidebilir.
Aşk kavramı herkes için aynı anlama gelmese de “ ilk görüşte aşk “ dediğimiz durum
belki var olan bir şeydir,belki de yanılsamadan ibarettir. Alexandre
Koberidze’ nin son filmi olan “Gökyüzüne Baktığımızda Ne
Görüyoruz? – Ras vkhedavt, rodesac cas vukurebt” aşk fikriyle yola
çıksa da asıl meselesinde aşkın olmadığıyla ilgili evresensel bir yapıda
ilerleyeceğinin sinyalini veriyor.
Başlangıç sahnesinden itibaren bir okul bahçesindeki ders öncesi
masum çocukları merkeze koyuyor film, daha sonra birbirlerine çarpan aşık
olmaya yakın iki çifti koyuyor merkeze. Başlangıçtan itibaren
de “ şans güvenilirdir “ sözüne yer veriyor. Hikayenin
kahramanlarını ilk başta sadece ayaklarıyla görüyoruz. Filmin ilk yarısından
itibaren hikaye yer yer şiirsel bir dil olarak altmetinden aktarılıyor. Anlatılan
bu şiirsel dil de anlatıcı da yönetmendir,kendi sesinden aktarılır bu bize.
Şiirsel dilden ziyade roman vari bir anlatım tercih edilir. Lisa ve Giorgi karakterlerinin
iki defa kendileriyle çarpışması sonucu; başka yerde randevulaşıyorlar. İlk
başta kendileri de isimlerini bilmezler. Bunun kendileri için büyüleyici bir durum
olduğu aktarılır bize; ama üzerlerinde bir lanet ve bir kara büyü yapılıyor. Bu
da kendileri için bir nevi acı çekmeleri için yapılıyor olduğunu söylüyor
hikaye.
Filmin ilk yarım saatinde renk tonlamalarının büyüsüne kapılınıyor bir
yandan. Atmosfere şiir diliyle katkıda bulunuluyor. Lisa ve Giorgi
karakterlerinin kara büyüye karşı neler beklediğini roman vari şekilde
anlatıyor film ilk yarım saatinde. Yüzler,bakışlar,gülüşler filmin bu çeyreğinde anlamını
konuşturmasını biliyor. Film ağır ağır ilerlerken hikayeyi şiirsel anlatılarla
sunması kimilerini sıkabilir,kimilerine kendini sevdirebilir de. Ağır ağır
randevulaştıkları yere nişanlıyor bizi film. Önce bir karaktere,sonra diğer
karakterin dilini konuşturarak veriyor.
“ Sevdiğin zaman böyle olur,endişelenirsin “ cümlesini de
sonrasında ekliyor. Filmin hikayesinde Lisa ve Giorgi karakteri
hikayenin kahramanları olsalar da hikayenin bütünlüğünde çok fazla
görülmüyorlar. Yaptıkları işler;kendilerinin etrafında kendilerine iş olanağı
sağlayanlar hikayenin içine yediriliyor. Filmin başından itibaren Lisa ve
Giorgi birbirine hem uzak,hem yakındır;hikayenin daha sonraki bölümünde ise
Giorgi mecburi nedenden ötürü Lisa’nın çalıştığı yerde olacaktır.
Filmin anlatı dili daha çok başlangıçta başlayan Lisa ve Giorgi aşkına ilk
başta göz kırparken; ilerleyen bölümlerinde dünya
kupası,futbol,köpeklerin dünyası,insanların yüzlerindeki ifadeler üzerine
yoğunlaşıyor;filmin içindeki müziklerle de bir sessizlik tufanı
oluşturuyor.Giorgi’nin hayatının temelinde Arjantin’e bağlılığı olsa da
Arjantin şampiyon olsa dahi, Giorgi bir süreliğine de olsa bunu rafa kaldırdığını
hissettiriyordu film.
Filmin başında belki de iki defa Lisa ile çarpışmaları
buna işaret olarak gösterebilirdi. Bununla birlikte Arjantin’in dünya
kupasından başlayarak çocukların “ Messi “ sevgisine film ayrı
parantez açıyor film. Aynı zamanda filmin isminin “ Gökyüzüne
Baktığımızda Ne Görüyoruz “ olması sorusu üzerine Messi üzerinden
gidecek olursak Alexandre Koberidze
bununla ilgili de “Messi de gol attığında gökyüzüne bakar “ yanıtını
veriyor. Kısacası herkes gökyüzüne bakar,ama gördüğü başkadır.
Bütün insanlığın gördüğü aynı olamaz sorusu yatar bir yanda filmin genel
içeriğinde. Filmin hikayesiyle ilgili cevaplara filmin içinde olan anlatıcı
yardımcı oluyor. Filmde futbola dair yönetmenin gözünden bakıyoruz.
Yönetmeninde kendi hayatından yola çıkarsak; kendisi de sinema ve futbol ile
ilgili bağlantısı bugüne kadar fazla olmuş. Bunu da filmde paralellik
kurmasıyla daha iyi anlıyoruz.
Senaryoya gelecek olursak; Alexandre
Koberidze hem yazan,hem yöneten konumunda bu filmde. Senaryoda ilk başta
konu “ ilk görüşte aşk “ olarak başlasa da, başladığı gibi devam etmeyerek
katmanlı şekilde hikayeye evriliyor. Futbol ve sinema üzerine
paralellik, büyü konusundan başlayıp yıllar sonra şans eseri bir yerde birleşen
çift gibi. Oyunculuklara gelirsek; Lisa
karakterine can veren “Ani
Karseladze” daha önce kısa filmlerinde oynayan bir oyuncu, bu film aynı
zamana ilk uzun metrajlı filmi oluyor,
Giorgi karakterine can veren Giorgi Bochorishvili dizilerde
oynamış daha sonralarında birkaç filmde oynamış. Filmde de olgun bir karakterde
oynasa da, belki de rol ve senaryo gereğinden fazlasıyla etkili bir performansa
imza atamıyor. Film adına görüntü yönetmeni Faras Fesharaki mekanları
ve renk tonlamaları, karanlık adına çıkardığı atmosferi fazlasıyla taşıyor.
Sonuç olarak; Gürcistan/Almanya yapımı ve hikayesinin özünde “ ilk görüşte aşk “ barındıran “ Gökyüzüne Baktığımızda Ne Görüyoruz - Ras vkhedavt, rodesac cas vukurebt” iki buçuk saat zaman diliminde süresi aza indirgenen bir yapım olabilirmiş dedirten;aynı zamanda hikayenin özünden saparak içinde evrenselliği barındıran pek çok konuya odaklanan bir takım çeşitlendirmeleri yediren bir film oluyor. Belki kült bir olmayı başaramıyor; yüzlerdeki masumluk ifadesini idrak ettiğinizde ve buna yaklaştığınızda neyle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Yine de filmin anlatı dilinde,hikayeyi aktarmada bir sıkıntı hissiyatıyla karşı karşıya kalmanız kaçınılmaz oluyor,bir nevi hikayenin temeline inememek ve aslında birden fazla hikayeyi anlatma arzusu içerisinde oluyor. Bir kent portresini iyi çiziyor; şehrin genelinde dolaştırıyor; tutkusal bir yolculuğa doğru adım atıyor.
Herkes gökyüzüne bakar,ama her bakan gökyüzünü aynı görmez. Belki de
filmin derdi budur.
Yönetmenin mütevaziliğinin altında yatan bir cümleyle bitiriyorum
“ Kendimi sinemanın ne olduğunu anlamaya yeni başlayan biri olarak görüyorum”
( Alexandre Koberidze )
Filmi İzlerken Altını Çizdiklerim
“ Giorgi, arka arkaya birayı ilk kez 18 yaşında içmişti “
“ sevdiğin zaman
böyle olur,endişelenirsin.”
Cem Kurtuluş,2021
0 yorum:
Yorum Gönder