Bir ürünü değerli yapan kuşkusuz ki hikayesidir.
Hikayenin malzemesinin çokluğunun önemi de burada önem taşıyor,ama bir ürünün
malzemesini aktaramamak da senaryonun olduğu kadar, bunu anlatımıyla iyi bir
noktaya taşımak ise yönetmenin işi. “Şahsiyet “ dizisiyle ortak bir iş
yapan Onur Saylak ve Hakan Günday ikilisi, bu defa “ Uysallar” dizisi ile karşımıza
çıkıyor. Sonda söylemem gerekeni başta söylemem gerekirse; Uysallar; punk
hareketiyle ilgili tema olarak örtüşse de bunu iyi işlememenin vasatlığı
içerisinde kendine yer belirliyor. “Uysallar “ dizinin merkezine Oktay
adlı punk karakteri yerleştirerek; gündüz başka, gece başka toplumun içinde
tüketilen sınıfın beyaz yaka çalışan orta sınıf bir mimarın üzerinden
sesleniyor. Dizi, Oktay’ın bir anda ailesini bırakıp uçağa atlama ve kaçma
girişimiyle başlıyor. Bu kaçma girişiminde kendine yediremiyor ve eve dönüşüyle
devam ediyor, bu sayede Oktay’ın eşinin estetik ameliyatı yüzüne tanıklık
ediyoruz.
Beyaz yakalı, sıkıcı aile bunalımından itibaren Oktay’ın
yaşantısına tanıklık ediyoruz. Bu yaşantıda sevmediği bir iş’te çalışmanın,borç
yükümlülüğü altında olmanın sorumluluklarını Oktay’ın nasıl sırtlandığını
görüyoruz,bir yandan da özlediği kasetten dinlediği zamanları da bize
gösteriyor dizi. Oktay;her ne kadar “punk” olarak lanse edilse de aslında bir
nevi punk yaşantıyla değil, tüketim toplumunun bireyini yaşatan bir ağızda
karşımızda. Kurumsal firmalarda “ efendim,bey,hanım”
cümlelerinin düşmediği bir ağızla karşımızda. Oktay karakteri her ne kadar böyle olsa da
içinde yaşadığı bir yalnızlık çukuru var;aslında bu sadece Oktay da değil genel
olarak filmin pek çok karakterinde mevcut.
Hikaye,Oktay
üzerinden ilerlese de herkesin herkesle sorunu olduğu gerçeği önümüzde duruyor.
Eşinin bir takım iş arayışları ve ortama karışmaları, ergen bir çocuğun hayata
dair bakışları, baba Olcay’ın Olga ile yaşanılan aşk dönemeçleri ve aldatılma
evreleri ve bunun Oktay’ın eşinin de aldatma sorunlarıyla ne yaptığını
bilememesi konular karşımızda. Dizinin hikayesinde plazalar,yıkılmış binalar,
kendi yapısını kuranlar,insanın kendi hapishanesinde hapis kalması gibi sorular
kendine yer belirliyor.
Beyoğlunun arka sokaklarında kaybolan Oktay’ın kendine “Anakara
“ adında yer yaratmasıyla başlayan süreç ve yanındaki arkadaş takımıyla Oktay’ın
gerçek yaşantısı kendi arzuladığı dünya oluyor. Oktay’ın dünyasındaki punk
anlayışı, aslında punk kültürünün uzaktan ve yakından alakası yok punk
kültürüyle, bu açıdan dizi bekleneni vermiyor. En azından pek çok kritikte
sözünde edilen “ punkçı “ tanımı asla bu şekilde lanse edilmiyor,çünkü punk
adıyla ortaya çıkan şey “ punk olmak” ya da punk anlamı taşıyor. Çünkü “ punk”
diğer anlamda bir nevi karşıtlık ve anarşistlik fikri taşıyor;ama Oktay’ın
dünyasının içinde o giyimin ve kuşamıyla; kendine inşa ettiği dünyasında gece
punk yaşayıp,gündüz mecburen çalışmak zorunda kaldığı dünya bambaşka bir dünya
oluyor. Filmin odak noktalarından biri ise “
Berhudar Bey” karakteri oluyor. Bu bölümlerde Oktay’ı ayağına çağıran,istediğini
yaptırmak yükümlü,borcunu ödemekle yükümlü Oktay’ın ayak bağı kısmı bu bölümü
taşıyor. Oktay karakterini deyişiyle “
Hapishaneni sikeyim “ haykırışı bu noktada bir haykırış oluyor.
Yalnızlık,kendi dünyasını yaratmak, eskiye özlem
içeriğinde bir takım şeyleri söylüyor “ Uysallar “ ama bunu anlatı dilinde
etkili bir noktaya taşıyamıyor. Dizide “
Moloz “ karakteri filmin punk anlamında güçlü karakterlerinden biri oluyor Fevzi ile birlikte. 1970’li yıllarda
dünyada fikir olarak yaşayan punk hareketinin 1980 ortalarıyla birlikte 1990’larda
Türkiye’de var olmasıyla “ Moloz “ karakteri bir nevi bunu anlatıyor.Dizinin
derdi tam punk olmasa da bu hareketle birlikte Moloz ile Fevzi karakteri
dizinin en punk karakterleri oluyor.
Punk hareketi olarak yaratılan “Anakara” adlı alan Oktay’dan habersiz şekilde olmadık bir yere
dönüşüyor.Belki de Fevzi’nin dediği “
ağzına geleni söylemektir punk” cümlesi bir o kadar sahicilik taşıyordu.
Ama Oktay’ın üzerinden irdelersek bu olay borçlarını bitirememiş açısından ayrı
tahribat yaratıyor. Oktay’ın üzerinden ana hat çizmek gerekirse; “sen çocukken
de böyleydin be Oktay. Hep kendine düşmandın “ diyen bir babanın yakarışlarında
Oktay’ın yalnızlığını ölçmek mümkün.
Oyunculuklara gelirsek... Oktay karakterine can veren Öner
Erkan;filmin merkezinde yalnızlık temalı melankoli durumunu iyi yansıtan
bir rolde çıkıyor karşımıza. Bunun yanında “Berhudar Bey“ karakterine can veren
Haluk Bilginer bildiğimiz gibi “ patron “ sıfatlı kurumsal kimliği mesaj
vermesini biliyor. Bunun yanında Oktay’ın eşi görevini üstlenen Nil, iç karışık dünyasında neşeli tavırlarıyla bazen
de yalnızlık durumunu anlatmasıyla iyi bir partner görevi üstleniyor kendisiyle.
Sonuç olarak; merkezinde “punk” fikrini olmasıyla Punk’ın
gösterişten ibaret olmadığını eleştiri merkezine koyan, beyaz yakalı sınıfa ve
tüketim toplumuyla derdi olan bir dizi “
Uysallar”, dizinin anlatım yönünden eksik kalması,pek çok konuyu dil
yönünden anlatamıyor olması da en büyük eksiklik oluyor. En azından eldeki "punk" fikrine göre ve pek çok doldurulması gereken yer boş kalıyor. Oyuncular yönünden
başarılı bir iş çıkarsa ve afişlerde kendine yer bulsa da elindeki malzemeye
göre anlatamamanın sorumluluğu altında hayal kırıklığı yaratıyor " Uysallar"
Diziyi İzlerken Altını Çizdiklerim;
“sen çocukken de
böyleydin be oktay. Hep kendine düşmandın...”
“buraya gelen geçmişini geride bıraksın”
“bir adam tanıyorum demiştimyarısı ölmüş bir adam. O
adam bendim.”
“benim adım oktay uysal. Ben senin görüp görebileceğin
en büyük sahtekarım moloz.”
“ağzına geleni söylemektir punk”
Cem Kurtuluş,2022
0 yorum:
Yorum Gönder