Maziye
dönecek olursam;yıl 2008, Masstival’de Whitesnake ve üstüne Def
Leppard izliyorum, bununla birlikte nitelik anlamında da epey doyurucu
grup çıkıyor ve sonra o zamana kadar isimlerini duysam da canlı
dinlemeye tanıklık etmediğim bir gruba denk geliyorum. Saints ‘N’ Sinners adında
büyülü bir grup çıkıyor, hiç tanıklık etmediğim ergenlik çağının diğer evresine
geçişte bir şok yaratmışlardı bana. Sahnede yarattığı enerjisiyle heavy
metal’in o güçlü yanını fazlasıyla yansıtıyorlardı. Kendileri de bir o
kadar Whitesnake ve Def Leppard gibi grupların hastası da
olduklarından müziklerinde de bu etki bariz hissediliyordu. O soundda olmasa da
harmanlamayı fazlasıyla iyi biliyorlardı.
Konuyu
kısa kesmek gerekirse; 2013’de kendi isimleriyle çıkardıkları
albümden bu yana dokuz sene gibi bir süre geçti. Yeni albüm hazırlığındayken
grup teklilerini piyasaya sunmuştu albümün gidişatıyla ilgili de Deniz Tuncer “Bir önceki albümle bu albüm
arasında büyük bir sıçrama var. Yeni şarkılar başlı başına senfonik olmasalar
bile, adeta bir film müziğinden fırlamış ve metale dönüşmüş gibi geliyor
kulağa” yorumunu yapmıştı. Bu, bir grup için uzun süre olsa da
bunun sahaya etkilerinin farkında olacağı malumudur,ki grup “Rise of the Alchemist“ ile
sahalara geri dönüş yaptı.
Albüm
kritiklerinde pek çok albüm kritiğinin aksine lirikler önde önem verdiğim konu
olsa da bu albümde müzisyen olmasam da heavy metalin zirvesine doğru adım atan
değil,aslında günden güne çıtayı yükselten bir albüme ağırlık vermek olacak
bunun adı. Albümün açılış parçası “As
Above So Below” hikaye vari bir girişle daha sonra katmanlı
şekilde güçlü şekilde rotayı belirleyen bir çizgide belirliyor.Vokalde Mehmet
Kaya’ya parantez açmak kimseyi şaşırtmayacaktır; vokal kullanımının yazılan
melodilere göre uyumundaki akışkanlık da Mehmet Kaya’nın güçlü ve dinamik
vokali bir kez daha ortaya çıkıyor. Klişe bir tabirle dinleyenlerin tabiriyle “
insana ülkesini şaşırtan“ cümlesi de Saints ‘’N” Sinners grubu için
kullanılabilir. Çünkü ülke standartlarının üzerinde bir soundun fazlasını
görmek mümkün.
“Sign of Things to Come” oyun vari melodilerle
süslenerek apayrı hava katarak marş vari şekilde ilerliyor. Klavye kullanımının
etkisi, melodinin coşkusu, dinamik rifflerle gitarların güçlülüğü ile gelen
vokalin hikayeyi anlatır havada ilerleyip daha sonrasında tempoyu arttırarak koro
vari stadyum konserlerinde seslendirecek ambiansa sahip. Mehmet Kaya’nın avrupa
standartları üstüne yakın performansı şapka çıkarılacak cinsten. Vokalin nasıl
kullanıldığında nasıl etki bırakır sorusunun cevabını bırakıyor, bu da müziğin
ve bestelerin düzenlemesiyle vokaliste yol açar. Klavyenin etkili
kullanıldığını “Sacred Ground“ da
bir daha tanıklık ediyoruz, melodinin akışına göre giden kısımlarda vokalin
hünerlerini sergilediği anlar büyüleyici. Belki abartı kaçmış olabilir;ama
böylesine vokali etkili ve doğru kullanabilmek müziğin insanın içindeki sihirde
saklıdır.
“ Saviour of the
Damned” girişi
itibariyle düşük tempolu bir parça olarak başlıyor, atağa geçerek sol
gösterirken sağ ile yapacağını yapmasını biliyor. Dinlerken Helloween ve Edguy
arası dinliyor olmanız kaçınılmaz. Özellikle Helloween’ın ilk dönemlerine bir
selam niteliğinde hissiyatı da oluşmuyor değil.
“Dreamer” dokunaklı,duygulu
klavye dokunuşlarıyla ve sonrasında Mehmet Kaya’nın kadife sesiyle duygusal
yolculuğa çıkarıyor. Aor’un o ballad halinin bir tık fazlası bu şarkıda görmek mümkün. Edebi terimle uzaklara gidişin
habercisi minvalinde bir çağırışım olarak da adlandırabilir. Klavye demişken; kendi isimlerini
yayınladıkları albümde klavyede Melih
Yüzer yer alırken bu albümde klavye görevi Kıvanç Kaytanlı’ya emanet.
“Death Comes In
Winter “
ismiyle birlikte girişiyle ürkütücü tonlara sahip. Değişken vokal oynamalarıyla
Mehmet Kaya’nın yarattığı iş hafife alınacak gibi değil, bu da bunun en
doğrulayıcı örneği oluyor.İlerleyen bölümlerde tempo artarak;heavy metal’in o
lezzetli soloları ve bununla birlikte artan tempoda gitarların saldırganlığı
üzerine yoğunlaşılıyor.
”Queen
of the Nile” girişiyle sanki daha
önce dinlemiş olduğum ya da tanıdık gelen riffleri hatırlatıyor bir yandan. “
Ivory Tower” güçlülüğü,dinamikliği avrupa standartlarını sollayacak cinsten
melodileriyle akıllara kazınıyor. Edguy,Helloween,Gamma Ray gibi ekole
yakınlığı da şaşırtıcı değil. Türkiye’de heavy metalin geriye gittiği dönemde
kendi alanında ise fazlasıyla sıyrılmaya başaracak çapta oluyor bu şarkı.
Şarkının ilk yarısı ve sonrasında final kısmına gelen kısmı iki bölüme
ayrılıyor.
Albüme ismini veren “Rise of the Alchemist” albümün en uzun şarkısı olmakla birlikte, uzun şarkılara alışamamış olanlara
karşıtlığıyla dinletmesini bilmekle iniş ve çıkışlarıyla dinamikliğiyle gövde
gösterisi yapıyor. 11 dakikası olman karşın, melodisi ve altyapısındaki
güçlülüğü dinletmesini fazlasıyla biliyor. Albümün kapanış şarkısı “Catch 22”
ile kapanıyor. Mehmet Kaya’nın
güçlü, yer yer değişen vokal yapısıyla büyüleyici bir işe imza atılıyor. Edguy’dan
Tobbias Sammet’i dinlerken hissiyatı kendisinden almak mümkün.
İyi bir albümün türü ne olursa olsun; önce sıkı bir
altyapısı, döşenen melodiler ve besteler önemli bir yer teşkil eder. Görünmeyen diğer kısmı ise
prodüksiyon aşamalarıdır. İyi bir kayıt, iyi bir miks ve master ile aşama
kaydedebilir. Albümün prodüksiyonu grubun kurucusu Deniz Tuncer üstleniyor,
aynı zamanda grup kendine ait
stüdyosunda gerçekleşiyor bunları. Sns Records adı altında çıkıyor albüm
de. Miks ve mastering işine eski dostu Max
Marton bakıyor,ki bir önceki albümde de kendisiyle çalışmıştı grup. Gruba
klavyede ve geri vokalde Max Marton ve yine geri vokalde Meltem
Yumulgan’ın eşlik ediyor.
Grubun ilk albümünde yer alan “Virgil”
maskotu bu albümde de yerini alıyor, albüm kapağı Berkay Sönmezler’e
ait. Pandemi sürecine denk gelinen dönemde İstanbul,Münih,Kiev’de kaydediliyor
albüm.Grup, ilk albümü çıkardıktan sonra dokuz senelik bir süreç bekleniyor,
neden beklenildiği sorusu uzun bir soru olsa da bu albümdeki şarkıların pek
çoğu 8-9 sene önce yazılmış şarkılardan oluşuyor.
Sonuç olarak; “ Rise of the Alchemist” heavy metal açısından sounduyla,
prodüksiyonuyla dinamitliği güçlü bir power metal ürünü. Edguy,Helloween,Gamma
Ray gibi grupların eski işlerini hatırlayacağınız sıkı bir iş. Mehmet
Kaya’nın güçlü vokali, Deniz Tuncer’in müzikal dehası ve
bestelerinde çıkardığı işler,klavye’de Kıvanç Kaytanlı’nın dokunuşları
ve grubun bütün ekibin çıkardığı sihirli bir dokunuş!
Kadro;
Mehmet Kaya – Vokal
Deniz Tuncer – Gitar
Kıvanç Kaytanlı- Klavye/Gitar
Doğan Rekkalı – Davul
Berkan Çakmak – Bass
Cem Kurtuluş,2022
0 yorum:
Yorum Gönder