// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

13 Mart 2023

Şatafatlı Hayatların Ardındaki Hollywood: Babylon (2023)

 












Film endüstrisi türlü türlü entrikalar dönmüştür, bu entrikaların ardından dönen hikayelerin haddi hesabı yoktur. Bu entrikalarla birlikte dönem öncesi ve dönem sonrasını eleştiren pek çok film pazarlanmıştır. Hollywood pazarı hakkında ise söylenebilenler bundan çok fazlasıdır. Gösterişli hikayelerin, sadece yıldızlardan ibaret değil daha fazlasının gösterildiği bir dünya “Hollywood” belki de filminiz sıkı bir içeriği sahip olmasa bile sadece Holywood’un içinde olduğunuz için bir  yere sahip olabilirsiniz.Sinemanın sessiz döneminden hikayeye başlayan “Babylon“ filmin başlangıcından itibaren hikayeye 1926 yılında başlıyor.

Filmin daha ilk sahnesinde bir Fil’in merkeze yerleştirilmesiyle gösterişli bir parti hazırlığına doğru bir sürece tanıklık ediyoruz.  Parti başladığında herkesin kendini bir başkası sandığı bir dünya ile karşılaşıyoruz. Bu gösterişli renkli dünyada dans eden çıplak insanlar, uyuşturucunun yüksek dozla alınması, caz müzik… Bunlar her biri aslında gerçek Hollywood da yaşananlar ve parlak yaşantılar. Bu hikayede yıldız olma hayaliyle bu partiye kalan  Manny ve Nellie karakterlerine tanıklık ediyoruz. Mannie karakterine filmin başından itibaren odaklanıyoruz, bir nevi yükü çeken isim kendisi olsa da daha sonraları partide uyuşturucunun dibine vurup seks gösterileri de bundan nasibini alıyor.

Tek bir karaktere değil, bütünlüğe odaklanıyor “ Babylon,” bu sayede de o şatafatlı dünyanın içindeki dalavereyi anlamamıza yardımcı oluyor. İzlerken kopukluklar, geçişler olsa bir şekilde o geçişlerdeki kopukluğu da bir yandan kapatmak için çaba sarf ediyor.Manny Torres ve Nellie LaRoy  karakterleri ilk başta merkezde görünen birer yıldız adayı olsa da bunlara bir koçluk görevi görecek,ya da filme yayılacak perdede Jack Conrad ismi ortaya çıkıyor. Bir nevi parlak yaşantıların resmini Jack Conrad ismi üzerinden çizse de Babylon, tek karaktere odaklanmıyor.

Şatafatlı,gösterişli,görkemli, uyuşturucu ve seksin bir arada yürüdüğü bu partinin ardından filmin ikinci bölümüyle birlikte film setlerinde yaşanan hikayelere tanıklık ediyoruz. Bütün olumsuz unsurlar burada gözüküyor;figüranlar,yeni keşfedilmesi gereken genç yıldızlar, film için kullanılan malzemelerin pahalılığı ve bir çok şey… Sette kendini feda eden,çırpınan hayatları Manny ve Nellie üzerinden gösteriyor bize Damien Chazelle. Kendini kanıtladığı, iyi bir oyuncu olma yönünde giden Nellie’nin bir galada listeye yazılmaması üzerine içeri alınmamasından sonra  birine bahşiş verip kendisinden imza istemesi ise Hollywood’un karakteristik özelliğini gösteriyor. Bir nevi “biri senden imza istemiyorsa ünlü değilsin/oyuncu değilsin “ mottosuyla ilerliyor.

Film  setlerinde tekrarlanan çekimlerde yapılan aksaklıklar, “onay” vermeyen üst yetkililiklerle birlikte hem yönetmen,hem sesçi, hem oyuncunun verdiği tepkilerle karşılaşıyoruz bu bölümde. Nellie’nin katıldığı gösterişli galada sahte görünümü altında yatan gerçeklerin sonunda gerçek yüzünü gösterişli insanlara bir “ kusmuk” adı altında gerçekleşiyor.

Bu bir nevi Hollywood’un cambazlığındaki diğer bir nokta oluyor. Belki de Chazelle’nin göstermek istediği nokta da burası oluyor. Hollywood klişeleri adı altında daimi şık hayatların içinde yer alan şık görünümlü insanların alttan gelen yıldız adaylarını hor görme durumunun özetini gözlemliyoruz burada.  John Conrad’ın son büyük günlerini yaşadığı filmin ikinci yarısında Conrad’ın yerden yere vurulduğu bir eleştiriye tanıklık ediyoruz, derginin yazarı Elinor ile geçen diyaloglarda  güçlü bir alt metin yatıyor. Özellikle herkesin ve her şeyin geçip gideceği sinema sektöründe geriye kalan yapılanlar olacağının altını çiziyor  Elinor St. John. Bu karakter aynı zamanda İngiliz romancı  Elinor Glyn’e dayanıyor. Nellie Laroy- Mannie arasındaki ilişkinin boyutunda Nellie’nin şöhret basamaklarını tırmanırken kendisini çoğu zaman tanımaması, kumar bataklığına girdiğinde kendisine aşkını ilan eden adama tekrar dönmesiyle Chazelle burada “insana iyilik yapan kötülük bulur “ cümlesini düşündürüyor.

 Nellie Laroy’un kaybolan hayatın ardı arkasında kokainin etkisi mi savrulmazlığın mı etkisi tartışılsa da  Clara Bow’un hayatından ilham alıyor Nellie LaRoy karakteri.  Jack Conrad karakteri de  John Gilbert’ten izler taşıyor. 1930’lardaki dönemde John Conrad’ı izleyen seyircinin bir sahnesine gülen seyirci filmin final kısmında dönem olarak seyircilerin o sahneye nostalji adı altında gülerken tepki vermediğini gözlemliyoruz.

Bütün bunları izlerken aslında filmin ilk yarısıyla, filmin ikinci yarısındaki filmin sanki iki ayrı film gibi yansıtılması kaçınılmaz oluyor. Ama bunların hepsini bir araya toplamak, böyle bir Hollywood sahnesini bu kadar tempolu aktarabilmekse en zor olanı.Chazelle’yi eleştirirken bunu merkeze alarak eleştiriyi yapmak daha sağlıklı olacaktır.

Oyunculuklara gelecek olursak…  Başta Jack Conrad karakterine can veren “ Brad Pitt “ ismi pek çok kişi için ilk merak edilen kişi oldu,ama bunların yanında asıl iki karaktere can veren başta Manny karakterine can veren  Diego Calva, Nellie LaRoy karakterine can veren  Margot Robbie inanılmaz bir performans gösteriyor. Özellikle böyle tempolu,sürekli değişkenliğin hızlı yürüdüğü renkli gösteride Margot Robbie’nin daha önde olduğunu söylemek yanlış olmaz. 

Yan karakterler konusunda ufak bir rolü olmasına rağmen Hollywood işleyini anlatımıyla kendisine ufak rol biçilen magazin yazarı  Elinor St. John karakterine can veren  Jean Smart olgun kişiliği, ağırbaşlılığı ile bu karaktere fazlasıyla yakışıyor. Bunların haricinde bütün oyuncuları tek bir yerde yorumlamak yerine; Chazelle’nin o partideki kalabalığı bir arada toplayabilmesi, ve bu atmosferi caz müzikle birleştirmesi başlı başına alkışlanması gereken bir hareket. Filmde az görünen diğer karakterlerden biri olan “Fay Zhu” karakterine can veren  Li Jun Li de bakışıyla,görüntüsüyle bekleneni verenler arasında oluyor.Mafyatik karakter James Mckay karakterine can veren Tobey Maguire de bir o kadar kısa oynamasına rağmen kötü karakterinin hakkını veren isimler arasında.

Filmin sinematografik yönüne gidersek; bolca renkli, parlak, geçişlerin ve temponun sürekli sürdüğü,bunu yapmanın zor olduğunu Lin Sandgren ile birlikte kolaylaştırılıyor. Lin Sandgren aynı zamanda Damien Chazelle’nin “ La La Land “ filminde de sinematografi yönden emanet edilen isimdi. Bu filmde de Chazelle aynı isimle çalışıyor.Filmin kurgu yönünde Tom Cross bulunuyor, zira filmin kesme aşamaları hakkında çok defa fikir alışverişi döndüğünü bazı röportajlarında dile getiriyor yönetmen. Bir filmin kesme aşamaları bile başlı başına en önemli yerini oluşturuyor. Filmin caz müziğiyle şaha kalkmasındaki bu görkem  Justin Hurwitz’in ellerinden çıkıyor.  Chazelle’nin ekibinde o kadar çok isim var ki böylesine make-up ekibine ayrı parantez açmak gerekir.

Sonuç olarak; sessiz sinemadan sesli sinemaya geçişteki zorlukları inişli-çıkışlı caz müzik adı altında dramatik unsurları da bünyeye ekleyerek ilerleyen karakterlerden çok, sonuca odaklanan bir film oluyor “Babylon” belki tek sıkıntısı 3 saate yakın süresi oluyor. Hollywood gibi uzun bir pazarı düşününce bunu çekmeye çalışmak da başlı başına risk olduğunu da gösteriyor Chazelle. 80 milyon gibi bir bütçeden çıkan “ Babylon” bunu yaparken her sentini kullanıyor. Belki filmi kısaltılıp daha kestirme yol izlenebilirdi dedirtiyor, ama “kötü bir film” denilmeyi asla hak etmiyor!

Filmi İzlerken Altını Çizdiklerim:

 “içimde bir boşluk hissederken her şey yolundaymış gibi yapmayacağım”

“sen yıldızdın.  Karanlıkta olan bizler  sadece izleyip hayatta kaldık.”

“Deprem bu şehri haritadan silebilir ve hiçbir şeyi değiştirmez.  Kalıcı olan fikirdir “

“depona benzin koyan adam neden sinemaya gider? Neden? Çünkü orada daha az yalnız hisseder”

“bizse hala dönem filmi yapıyoruz”

Cem Kurtuluş,2023

0 yorum: