“Bizim
pornografik şiddet dediğimiz sahneler eleştirdiğimiz dünyanın gerçekleri
maalesef. Ve bu gerçekleri hayatta var olduğu hâliyle anlatmak istediğinizde bu
denli sahneler ortaya çıkıyor.”
(Soner Caner)
“Mukavemet” Arapça “kwm” kökünden gelen “mukawama”(t)”karşı durma,direnme”sözcüğünden alıntıdır.(Nişanyan Sözlük)
Günümüzde de daha
çok kullanıldığı yer ise polis ile girilen tartışmalarda “Polise Mukavemet etti”
olarak da çok söylenmiştir.Hiç şüphesiz ki Mukavemet sözcüğünün gideceği yer
bir o kadar öfke ve şiddet ile ilintilidir. Bir yerde direnme ve karşıtlık
koymak vursa da bunun da sonunun şiddete dönüşeceği kaçınılmazdır.
Buradan yola çıkarsak… şiddet unsurlarının öne çıktığı
ve çıkacağı,pek çok zorluktan geçen “rahatsız edici” film rafına
koyabileceğimiz,bir o kadar psikolojik gerilim örneklerinden biri olsa da pek de tam o noktaya yaklaştıramayacağımız “Mukavemet”
sonda söyleyeceğimi başta söylemek gerekirse; yaklaşık 14 günde tamamlanıp 7 defa baştan sona çekilen film. Tek plan çekimin zorluğu da buraya
devreye giriyor.
Başlangıç itibariyle telefon trafiğiyle başlayan daha
sonra da tek mekanlı odamıza dönüyoruz. Baş karakterimiz Rahmi’nin evine
girmesiyle birlikte film, gerilimin içine yerleştireceğini bize ucundan
hissettiriyor.Aynı evi paylaşan Rahmi ile Ecem’in Rahmi tarafından Rahmi’nin
hal ve hareketleriyle Ecem’e güvenmediğini anlıyoruz,bu tam belli
olmasa da “Nasılsın” sorusuna “iyiyim” cevabındaki soğukluk ve bir o kadar
içine kemiren bir düşünce hissiyatı filmin başından itibaren seyirciye hissettiriliyor.
Bunun yanında kendi yiyecek yemeği kendi hazırlayan
Rahmi’nin sıkıntısı burada açık veriyor,ve bu esnada da Ecem’in telefonunun
çalması ve aniden sessize alınması bizi
sıkıntılı yolculuğa çekeceğini gösteriyor. Rahmi;sessiz,sakin,bir o kadar
tedirgin psikoloji içerisinde olurken, Ecem’i bu bölümlerde günlük tepkilerle
ölçüyoruz. Yine de bunların hepsinin ileriki süreçte kıskançlık ile başlayan
bir şiddete dönüşeceğini seyirciye hissettiriyor film.
Ağır ağır ilerleyen sessizliğin yükseldiği bölümlerde ve
aralarında soğukluk olduğunda Rahmi’nin Ecem’in telefonunu alarak kıskançlık
krizine girmesi sonrasında filmin dili de,boyutu da değişiyor. Burada Rahmi’nin
tipik bir erkek olarak hesap sorma evresine giriliyor.Oda ışığı atmosfere de burada ayrı katkı
sağlıyor, Ecem’in “sen siktir git
diyemecek kadar zavallısın,işte sen bu kadar acizsin” cümlesiyle başlayıp ve
daha sonrasında eski sevgilinin kapıya
dayanmasıyla film bizi buralarda öfke ve şiddetin içine davet edeceğinin
sinyalini veriyor.
Rahmi’nin de öfkeden deliye dönen haline burada tanıklık
ediyoruz. Rahmi’nin kıskançlık kriziyle deliye dönmesinden Kazım’a söz hakkı
tanımadan saldırmasından sonra Ecem’e karşı tek argümanı ise “ya içeri girseydi
ne olacaktı. Ben,bizi korumak için yaptım” cümlesinden ibaret oluyor. Şaşkınlık,yaşanan durumdan olan
panik ataklar,sinir krizleri,”nasıl yaptım ben bunu” bakışları ve burada
şiddete davet ediyor film bizi.
Rahmi’nin Kazım’ı küvete taşıyıp öldüğünden emin olmamışçasına Rahmi bu defa o kana bulaşmış ellerinden aldığı güç ile Kazım’ı öldürüyor. Bu sahneler kimileri için kan dondurucu,kimileri için rahatsız edici olabilir,ki sinemada bunu izleyenlerin de filmin ilk yarısında çıktığı pek çok yerde söylenmiştir. Rahmi’nin bakışlarında eğer bir defa kanın içine girmişseniz,gerisinde de bunu istersiniz bakışlarını görüyoruz.
Bu sahneler tek
mekan olduğu için adımlar,Rahmi’nin küvete sürükleyişi hepsi el kamerası ile
gösteriliyor bize. “Aciz misin” diye Rahmi’ye haykıran Ecem’in Rahmi’den
ölesiye korkan Ecem’i görüyoruz bu sahnelerde. Sakin ve sessiz bir insanın bir
yandan “herkes insan öldürebilir” söylemini söylüyor film bir yandan. Rahmi’ye
baktığımızda yakışıklı bir o kadar sakin,etrafa zararı olmadığı görülse de
bunların hepsinin tam tersi olabileceğini bize bu bölümlerde gösteriyor.
Bıçakla kol altından Kazım’ı kesmeye başladığı sahneler ise rahatsız edicilik boyutu olarak da oyuncu olarak Selahattin Paşalı’nın da zorluk derecesi performansına tanıklık etmemizi sağlıyor. Rahmi karakterini canlandıran Selahattin Paşalı çok üst seviye bir performans sergiliyor,kendisine partner görevi üstlenen Ecem karakterine can veren Ece Çeşmioğlu’da bütün bu dehşet anlarına tanıklık etmesiyle geçirdiği sinir krizi ve korku duygularını etkili şekilde ortaya koyuyor. Ama ağlama anlarının abartıldığı ve yapmacık durduğunu söylemem gerekiyor,ki pek çok seyirci bu anların kendilerine geçmediğini söylemiş.
Bütün bunlar olurken küvete dekor olarak mavi fayansların açısından
ise daha gerçekçi bir seçim olmuş.
Filmin ilk yarısında daha çok ekmek bıçağıyla Rahmi’nin
Kazım’ı parçalara ayırışı, kan dolu sahneler ve daha sonra Rahmi’nin
tükenmişliği ve yorgunluğu ekleniyor bütün bunlara. Böylesine bir zamanda
kesilen bir kolun mavi çöp poşetine koyulması bir o kadar hem alakasız hem de
komik bir detay oluyor. Filmde bahsedilen “Rukiye” karakterini filmin
başlarında yatak odasında tartışmalarından, bir de Ecem’in Rukiye’yi arayarak” Rahmi, Kazım'ı öldürdü,beni de öldürecek” feryadında bulunarak duyuyoruz. 1 saatlik zaman diliminde
Rukiye’nin isminin geçtiği yerler buraları oluyor. Ecem’in de çok
konuşmadığına, sadece korkudan dolayı iç çekişlerine,ağlayışlarına tanıklık
ediyoruz.
Bir yerden sonra bu ağlayışlar ve verdiği tepkiler pek
de yerinde olmuyor.Filmin konusu iyi olmasına rağmen işlenebilirliği zayıf
noktada oluyor.Rahmi karakteri üzerinde
çalışılmış olsa ve ,belki de tek mekan olmasaydı daha da üstüne düşünebilirdi.
Ama sadece banyoya sıkışılmış ve Rahmi’nin kan banyosu içinde cinayeti
işlendiği an’a hapsoluyoruz.
Filmin çoğunluğunda Rahmi’yi sadece kol kesmekten ve vahşetin içinde olmaktan ibaret
görüyoruz,Ecem’i de ağlamaklı ve korkulu hallerden başka şekilde göremiyoruz. Rahmi’nin
kendi kendine konuşmaları ve bazen sesinin az gelmesi de bir teknik aksaklık
olarak söylenebilir,çünkü Rahmi karakterini oynayan Selahattin Paşalı’da MUBI’ye
verdiği röportajda çok defa sahnelerin tekrarlandığını,artık depresyona
girdiklerini bazen sesinin gittiğinin ve ekipten ziyade kendisi” artık
olmayacak” durumuna geldiğini belirtiyor.
Filmin finaline doğru ilerlediğimizde polisin olay mahaline gitmesiyle yönetmen biraz olsun seyirciyi kasap ortamından alıp soruşturma sürecine ışınlıyor. Bu bölümlerde de filmin başından itibaren Ecem’in arkadaşı olarak tanıtılan Rukiye’nin polise ifadesi ile başlayan Kazım’ın evli oluşu ve polise gittikleri esnada “mesajların yetersizliği” gibi detayları öğreniyoruz.
Gazete sayfalarında,haberlerde gördüğümüz korkunç içerikli haberleri de aslında Rukiye’nin ağzından duymuş oluyoruz. Tam anlatmasa da polisin “yeterli delil olmamasını”söyleyip çok da önemsememesiyle başlayan cinayetler zinciri ülkede görülen anlamak için mümkün. Ama bu bölümleri film oldukça kısa tutması bu açıdan filmi zayıf bırakıyor. Karşı komşusunun cinayetten haberdar olması gibi detaylar da buna eklenebilir. Bir o kadar komik polis tasvirlerini de görmüş oluyoruz.
Dehşet dolu parçalanmış bir ceset karşısında hiç sanki cesede bulaşmamış gibi davranan polis ve hiç olay mahallinde sakince hiçbir şey olmamış çıkan sevgilisiyle telefon konuşması yapan polis... Bütün bunlar bu kan banyosunu gösteren vahşet havuzunda ortamı yumuşatmak için yapılan hareketlerden olması da çok olası.
Oyunculuklara gelirsek… “Rahmi” karakterine can veren Selahattin Paşalı;filmin başından sonuna kadar korkunç bir ruh halini,vahşetin nasıl olabileceğini, çocuksu yüz hattıyla öfkeden deliye dönmenin en üst evrelerini bakışlarıyla fazlasıyla gösteriyor. Ecem karakterine can veren Ece Çeşmioğlu, korkunun meridyenlerinde iç çekişlerle korkudan bir şey yapamamanın şaşkınlığını gösteriyor bizlere.
Oyunculuk konusunda "Aşk 101" olmak üzere kendisini daha çok dizilerde gösteren Selahattin
Paşalı’nın dizilerin aksine böyle filmlerde yer alması bu sinemaya çok değer
katar. Filmde mekan,dekor konusunda iyi seçimler yapılmış,bunun haricinde
teknik anlamda “Rahmi” karakterinin nefes alışları,konuşmalarından daha
etkili. Film bu konuda ses ve birçok açıdan zayıf kalıyor.
Sonuç olarak; "bu coğrafyada doğan erkekler doğuştan bir hastalığa yakalanıyorlar ve ben bunun filmini yapmak istiyorum"diyen bir yönetmenin elinden çıkan bir film “Mukavamet”
Birçok açıdan eksikleri, kusurları olmasına rağmen,bunun bilinciyle
ortaya çıkan tek plan çekmenin zorluğuna rağmen 14 günde bitirilip 7 kez baştan
sona çekilmiş olup seyirciyi rahatsız etmek üzerine kurulu. Bunu yaparken de bu
rahatsız ediciliği seyirciye yedirip,seyircinin de filmin ilk yarısında
çıkabileceğini hesaba katmamış olabilirler,ama gerçeklik fikriyle filme gidenler bunun ne demek olduğunu anlayacaklardır,ki oyunculara göre de filmin teması seyirciyi rahatsız etmek teması üzerine kurulu.
Konusu itibariyle daha saf,daha gerçekçi, film anlatısı itibariyle daha vurgulu olması gerekirken daha çok tek mekan içinde bir mezbahanın içinde olmuş gibi hissettiriyor. Bununla beraber de karakter gelişimi konusunda sınıfta kalıyor.Bu coğrafyadaki erkeklik durumuyla alakalı Selahattin Paşalı son noktayı şöyle işaret ediyor
“Mukavemet”te bu coğrafyaya doğan erkeklerin toplumsal sebepler yüzünden yakalandıkları “erkeklik hastalığı” ön planda. Şiddet de bunun sonucu.”
İnsanın ruhunun derinliklerinde şeytani bir taraf hep olduğunu da haykırıyor "Mukavemet" belki bunu çok başarılı şekilde işleyemiyor,ama "Rahmi" karakterine odaklanınca sessiz ve tuhaf bir insanın nereye evrildiğini görmek kaçınılmaz oluyor.
Cem Kurtuluş,2023
0 yorum:
Yorum Gönder