Umutsuzluğun kabardığı, umudun tükendiği bir yerde dumanlı
yollar ardında “Deplasman” eklemek herkesin bildiği olsa da, umutsuzlar için
bunun anlamı büyüktür, bir de yalnızlığın damarı daha da artıp kendinden
eksildikçe bununla ilgili istediğin kadar methiye düzebilirsin. Bu
anlatılanların her biri aslında birer Deplasman lugatına yakın cümleler olsa da
bizim bu defa gideceğimiz bir deplasman sayılmaz. Çünkü her Fenerbahçe Tribüncüsü bilir
ki İnönü Deplasmanı ve Beşiktaş Tribününe konuk olarak çıktığın yer gırtlağını
bırakacağın yer olmalıdır. Ama bundan sonrasında da Fenerbahçe Yönetiminin
bilet politikası ile ilgili tribüncülere
haksız şekilde yapılan bilet kayırmasıyla birlikte pek çok kişi açıkta
kaldı.
Kongre üyesi olup, üstüne deplasman karnesinde en
yakınından en uzak deplasmanına türlü türlü cefa çeken tribüncüye reva görülen
bu uygulama daha önceleri Aziz Yıldırım döneminde devam ediyordu, şimdi de Ali
Koç döneminde devam ediyor. Burada
devreye giren söz ise” Ve her şey bittiğinde
hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil,dostlarımızın
sessizliği olacaktır” cümlesidir.
Sokağa inildiğinde
tanıdık yüz gördüğümüz kadar, görmediğimiz yüzler de vardı. Otobüslerle
harekete geçildi. Maçın kritiği değil,
tribünün kritiği daha mühimdir böyle zamanlarda. Maçtan kısaca bahsetmek
gerekirse;ilk yarı atılamayan goller sonucu yenik durumda olsak da tribüne
uygulanan bilet politikası da önemliydi. Bazen tribün, takımı oynatır. Bazen de
takım, tribünü oynatır. Bu defa takımın tribünü ayağa kaldırması gibi bir olaydan
mahrumduk. Bir yerde;istek,azim tribünü ileriye götürür. Ve kimse takım,tribünü
harekete geçirmiyorsa 90 dakika aynı tempoda olmasını bekleyemez,ama bunların
sebebi de tribüne uygulanan bilet politikası olur.
Tribünün ilk yarısında takımın daha iştahlı olması,
özellikle korner olduğunda tribünün takımı ittirecek besteleri girmesi ikinci
yarı pek öyle gitmedi,yine de Fenerbahçe Tribünü için İnönü deplasmanı demek
sabahlama dönemlerinden bu yana sesini orada bırakmak demektir. Zaten
deplasmana giden her tribüncü oraya gittiğinde sesini orda bırakmasını iyi
bilmelidir.
“Seviyoruz işte var mı diyeceğin”