// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

01 Ağustos 2011

Bir Dostluk Hikayesi: Bizim Büyük Çaresizliğimiz (2011)



















Emrah Serbes bir kitabında “Barış Bıçakçı’nın en iyi kitabı, Aramızdaki en kısa mesafe. Ama o bunun farkında değil.”  diyordu. Bu tespitini ilk okuduğumda doğru bulmuştum Emrah Serbes’in. Yazarlar kendi yazdıkları kitapları bazen görmezden gelebiliyordu, “ Aramızdaki en kısa mesafe” haricinde Barış Bıçakçı’nın  diğer iyi kitabı “Bizim Büyük Çaresizliğimiz”  Yakın zamanda erken yaşta kaybettiğimiz Seyfi Teoman’ın sinemalaştırdığı bir eser “ Bizim Büyük Çaresizliğimiz. Kitaptan  uyarlanan bu eser Seyfi Teoman’ın ikinci filmi, ve  (bu yazı yazıldıktan 1 sene sonra kendisinin ölüm haberi aldığımız için, maalesef kendisinin  son filmi oldu.)

Bizim Büyük Çaresizliğimiz’e Türk Sinemasının kayda değer işlerinden biri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Her ne kadar çoğu filmde olduğu gibi kitaptan sinemaya uyarlanan eserlerde eksiklikler olsa da film bir açıdan bize görüntüyü,belli yere kadar hissi verir, hiçbir şey kitabın yerini derinlemesine anlatamaz,geriye sizin hissettikleriniz kalır.

 Bizim En Büyük Çaresizliğimiz” çaresizliği merkeze yerleştiren   bir cenaze evi  sahnesiyle başlıyor. Bu esnada her şeyden habersiziz, filmin kahramanları ortalıkta yok.  Annesi ve babasını yitiren Nihal’ın nerede kalacağı mevzu bahis oluyor. Bu esnada Nihal’in abisi  Fikret’in  “ napıcaz şimdi? Herkes evine, hayatına dönecek. Ben bile cümlesi” ise kritik bir hüzün cümlesi oluyor. Filmin ilk yarısında kendimizi   Nihal’in Ender Ve Çetin’in yanına bir akşamüstü sarhoşken geldiğinde anlıyoruz durumu.

 Nihal’in  arkadaşlarıyla içtiği bir akşam sonrası Ender ve Çetin’in evine bırakılıp “ bana sakın iyi davranmayın “ cümlesi ise Nihal’den kalan bir cümle oluyor. İki erkeğin hüzün dolu ve yalnız dünyasına böylelikle bu sayede Nihal eklenmiş oluyor. İçine kapanan, akşamüstü yemeklerine katılmayan Nihal’ın Ankara’nın karlı görüntüsünde Çetin ve Ender’in arasına katılmasıyla film böylelikle şeklini almış oluyor. Filmin başlangıcında sorduğumuz soru ise “ Ender ve Çetin arasında sıkı bağ bozulur mu” dan ibaret oluyor. Yıllardır hayal ettikleri evde yaşamayı istemeleri bir yana, bir kadının bir eve gelmesiyle düzen de yavaştan değişmiş oluyor.

Ender’in Nihal ile adeta bir mektup edasıyla konuştuğu sahnede Çetin ile arkadaşlığına vurguyu Ender “Çetin, İstanbul’a gittikten sonra  tanıştığım,yakınlaştığım erkek ya da kadın herkeste onu aradım” cümlesiyle yapıyor. Ender’den cümleler akıp giderken film aynı zamanda “Fareler ve İnsanlar “ kitabındaki müthiş dostluk hikayesindeki aptal görünümlü Lennie’den bahseder. Bir kadının bir eve girmesi bir düzen yaratıyor olsa da iki erkek içinse bir kafa bulanıklığına yol açtığını film kestirme yoldan hissettirmesini biliyor.

 Araya bir kadın girse de iki arkadaşın dostluğu zedelenmiyor. Rakı içilen bir gün batımında Nihal’e ikisinin de aşık olduğuna tanıklık etmiş oluyoruz. Ama ikisinin dostluğu öylesine kuvvetli ki geriye kalan tek cevap “ ne olacaktı ki zaten “ cümlesinden ibaret oluyor. Filmde daha çok Ender ve Nihal arasındaki diyaloglar daha güçlü oluyor. Konuşmalar;edebiyat vari tümceler Nihal ve Ender arasında,bazı yaşantılar ise Çetin arasında gerçekleşiyor.   

 Filmde her ne kadar Ender ve Çetin ikilisinin Nihal’e aşık olmalarındaki çaresizlik aktarılsa da, asıl çaresizlik aslında Nihal’in Ender ve Çetin gibi dosta sahip olamaması asıl çaresizlik. Film boyunca aşk mevzuları ağırlıkta olduğu hissiyatı aktarılmaya çalışsa da  Ender Ve Çetin’in sıkı dostluğunu görüyoruz. Nihal’in “ Ender,ben seni özledim “ cevabına karşın, “ biz de seni özledik “ cevabı ise filmde beklenen cevap oluyor. Evin içinde paylaşılan duyguların çıktığı adres de tam burası oluyor.

Oyunculuklara gelirsek… Ender karakteriyle karşımıza çıkan İlker AksumÇetin karakteriyle karşımıza çıkan Fatih Al iki sıkı arkadaş nasıl olur sorusuna cevabını oynadıklarıyla performansla yeterince vermiş durumdalar. İki erkek karakterin yanında filmde tek kadın olarak gözüken Nihal karakterine can veren  Güneş Sayın  rol olarak mimikleriyle,bakışlarıyla iyi bir performans çıkarsa da başka bir oyuncu tercihi yapılabilirmiş dedirtiyor. Bunların yanında yan karakter olarak kısa performansıyla Murat karakterine can veren Taner Birsel; o kısa sürede oyunculuğunun hakkını veren isimlerden oluyor.

 Filmdeki Ankara manzarasındaki samimiyet ise sıcak anlatımına yansıyor.  Seyfi Teoman’ın böylesine ince ve samimi aktarımında akılda kalan pek çok görüntü oluyor. Kahvaltı sahnesi,kokoreç ve bira, dans sahnesi; Ender, Nihal,Çetin üçlüsünün gözlerini kapatıp yürüme sahnesi hafızalarda yerini koruyor.

 Senaryosunu ortaklarından Barış Bıçakçı’nın aynı adlı kitabından uyarlanan, erken yaşta trafik kazasında kaybettiğimiz Seyfi Teoman’ın sıkı dostluk hikayesini anlattığı  “ Bizim Büyük Çaresizliğimiz” aşk çaresizliğinden çok, bir dostluk hikayesi. Bu dostluk tam anlamıyla Behzat Ç-Hayalet-Harun-Akbaba karakterlerinde güçlü bağ gibi yansıtılıyor. Ama Çetin ve Ender’in dostluğu eşsiz görülebilecek dostluklardan. Bir kadının bir dostluğa parçalamayacağını, alt edemeyeceğini gözünüze sokuyor Seyfi Teoman.   Bu dünyada böyle güçlü dostluklar var mı dedirten bir eseri sunuyor bize.  Seyfi Teoman’dan kalan kıymetli bir yapıt elinizdeki film Çok kez Ender ve Çetin’i kendinizde görebileceksiniz.

 Son olaraksa iyi bir film kriteri Seyfi Teoman’a göre " Benim için iyi film kriterleri; samimi olması, dürüst olması, herhangi bir hesap içermemesi. "  diyordu ve bu hikayede de bunu sade, yalın şekilde anlatarak geriye müthiş bir eser bırakıyor Seyfi Teoman.

Belki de her şey filmin başında da , sonunu gösterdiği gibidir. Bir gün herkes bizi bırakacak, ve biz de Çetin ve Ender gibi kendi hüznümüzle başbaşa kalacağız.

 

 İzlerken Altını Çizdiklerim;

 “napıcaz şimdi

Herkes evine,hayatına dönecek

Ben bile”

 “Çetin’le nasıl tanıştınız

Her iyi arkadaş gibi kavga ederek tanıştık”

“Çetin, İstanbul’a gittikten sonra  tanıştığım,yakınlaştığım erkek ya da kadın herkeste onu aradım”

 “okumak kimilerine yazmayı öğretti, banaysa yazmamayı”

 “önemli olan yatıp yatmadığım değil,sevip sevmediğim”

 “ Nihal hakkında ne düşünüyorsun?

Ben ona aşık oldum Çetin

Bende be Bende “

 “ Nihal: Seni özledim ender

Ender: Bizde seni özledik, aile gibi olduk. Alışmışız sana. “

 “ Bana yalnızca insan kendini anlayabilir gibi geliyor. O da zaman zaman”


Cem Kurtuluş, Ağustos 2011


0 yorum: