Emrah Serbes bir kitabında “Barış Bıçakçı’nın en iyi kitabı,
Aramızdaki en kısa mesafe. Ama o bunun farkında değil.” diyordu.
Bu tespitini ilk okuduğumda doğru bulmuştum Emrah Serbes’in. Yazarlar kendi
yazdıkları kitapları bazen görmezden gelebiliyordu, “ Aramızdaki en kısa
mesafe” haricinde Barış Bıçakçı’nın diğer iyi kitabı “Bizim Büyük
Çaresizliğimiz” Yakın zamanda erken yaşta kaybettiğimiz Seyfi Teoman’ın
sinemalaştırdığı bir eser “ Bizim Büyük Çaresizliğimiz. Kitaptan uyarlanan bu eser Seyfi Teoman’ın ikinci
filmi, ve (bu yazı yazıldıktan 1 sene sonra kendisinin ölüm
haberi aldığımız için, maalesef kendisinin son filmi oldu.)
Bizim Büyük Çaresizliğimiz’e Türk Sinemasının kayda değer işlerinden biri
olduğunu söylemek yanlış olmaz. Her ne kadar çoğu filmde olduğu gibi kitaptan
sinemaya uyarlanan eserlerde eksiklikler olsa da film bir açıdan bize
görüntüyü,belli yere kadar hissi verir, hiçbir şey kitabın yerini derinlemesine
anlatamaz,geriye sizin hissettikleriniz kalır.
Bizim En Büyük Çaresizliğimiz” çaresizliği merkeze
yerleştiren bir cenaze evi sahnesiyle başlıyor. Bu esnada her
şeyden habersiziz, filmin kahramanları ortalıkta yok. Annesi ve babasını
yitiren Nihal’ın nerede kalacağı mevzu bahis oluyor. Bu esnada Nihal’in abisi
Fikret’in “ napıcaz şimdi? Herkes evine, hayatına dönecek. Ben
bile cümlesi” ise kritik bir hüzün cümlesi oluyor. Filmin ilk yarısında
kendimizi Nihal’in Ender Ve Çetin’in yanına bir akşamüstü sarhoşken
geldiğinde anlıyoruz durumu.
Nihal’in arkadaşlarıyla içtiği bir akşam sonrası Ender ve
Çetin’in evine bırakılıp “ bana sakın iyi davranmayın “ cümlesi
ise Nihal’den kalan bir cümle oluyor. İki erkeğin hüzün dolu ve yalnız
dünyasına böylelikle bu sayede Nihal eklenmiş oluyor. İçine kapanan, akşamüstü
yemeklerine katılmayan Nihal’ın Ankara’nın karlı görüntüsünde Çetin ve Ender’in
arasına katılmasıyla film böylelikle şeklini almış oluyor. Filmin başlangıcında
sorduğumuz soru ise “ Ender ve Çetin arasında sıkı bağ bozulur
mu” dan ibaret oluyor. Yıllardır hayal ettikleri evde yaşamayı
istemeleri bir yana, bir kadının bir eve gelmesiyle düzen de yavaştan değişmiş
oluyor.
Ender’in Nihal ile adeta bir mektup edasıyla konuştuğu sahnede Çetin ile
arkadaşlığına vurguyu Ender “Çetin, İstanbul’a gittikten sonra
tanıştığım,yakınlaştığım erkek ya da kadın herkeste onu aradım” cümlesiyle
yapıyor. Ender’den cümleler akıp giderken film aynı zamanda “Fareler ve
İnsanlar “ kitabındaki müthiş dostluk hikayesindeki aptal görünümlü Lennie’den
bahseder. Bir kadının bir eve girmesi bir düzen yaratıyor olsa da iki erkek
içinse bir kafa bulanıklığına yol açtığını film kestirme yoldan hissettirmesini
biliyor.
Araya bir kadın girse de iki arkadaşın dostluğu zedelenmiyor. Rakı
içilen bir gün batımında Nihal’e ikisinin de aşık olduğuna tanıklık etmiş
oluyoruz. Ama ikisinin dostluğu öylesine kuvvetli ki geriye kalan tek
cevap “ ne olacaktı ki zaten “ cümlesinden ibaret oluyor.
Filmde daha çok Ender ve Nihal arasındaki
diyaloglar daha güçlü oluyor. Konuşmalar;edebiyat vari tümceler Nihal ve Ender
arasında,bazı yaşantılar ise Çetin arasında gerçekleşiyor.
Filmde her ne kadar Ender ve Çetin ikilisinin Nihal’e aşık
olmalarındaki çaresizlik aktarılsa da, asıl çaresizlik aslında Nihal’in Ender
ve Çetin gibi dosta sahip olamaması asıl çaresizlik. Film boyunca aşk mevzuları
ağırlıkta olduğu hissiyatı aktarılmaya çalışsa da Ender Ve Çetin’in
sıkı dostluğunu görüyoruz. Nihal’in “ Ender,ben seni özledim “ cevabına karşın,
“ biz de seni özledik “ cevabı ise filmde beklenen cevap oluyor. Evin içinde
paylaşılan duyguların çıktığı adres de tam burası oluyor.
Oyunculuklara gelirsek… Ender karakteriyle karşımıza
çıkan İlker Aksum, Çetin karakteriyle karşımıza
çıkan Fatih Al iki sıkı arkadaş nasıl olur sorusuna cevabını
oynadıklarıyla performansla yeterince vermiş durumdalar. İki erkek
karakterin yanında filmde tek kadın olarak gözüken Nihal karakterine
can veren Güneş Sayın rol olarak
mimikleriyle,bakışlarıyla iyi bir performans çıkarsa da başka bir oyuncu
tercihi yapılabilirmiş dedirtiyor. Bunların yanında yan karakter olarak kısa
performansıyla Murat karakterine can veren Taner
Birsel; o kısa sürede oyunculuğunun hakkını veren isimlerden oluyor.
Filmdeki Ankara manzarasındaki samimiyet ise sıcak anlatımına
yansıyor. Seyfi Teoman’ın böylesine ince ve samimi aktarımında
akılda kalan pek çok görüntü oluyor. Kahvaltı sahnesi,kokoreç ve bira, dans
sahnesi; Ender, Nihal,Çetin üçlüsünün gözlerini kapatıp yürüme
sahnesi hafızalarda yerini koruyor.
Senaryosunu ortaklarından Barış Bıçakçı’nın aynı adlı kitabından
uyarlanan, erken yaşta trafik kazasında kaybettiğimiz Seyfi Teoman’ın sıkı
dostluk hikayesini anlattığı “ Bizim Büyük Çaresizliğimiz” aşk
çaresizliğinden çok, bir dostluk hikayesi. Bu dostluk tam anlamıyla Behzat Ç-Hayalet-Harun-Akbaba karakterlerinde
güçlü bağ gibi yansıtılıyor. Ama Çetin ve Ender’in dostluğu eşsiz görülebilecek
dostluklardan. Bir kadının bir dostluğa parçalamayacağını, alt edemeyeceğini
gözünüze sokuyor Seyfi Teoman. Bu dünyada böyle güçlü dostluklar
var mı dedirten bir eseri sunuyor bize. Seyfi Teoman’dan kalan kıymetli
bir yapıt elinizdeki film Çok kez Ender ve Çetin’i kendinizde görebileceksiniz.
Son olaraksa iyi bir film kriteri Seyfi Teoman’a göre "
Benim için iyi film kriterleri; samimi olması, dürüst olması, herhangi bir
hesap içermemesi. " diyordu ve bu hikayede de bunu sade,
yalın şekilde anlatarak geriye müthiş bir eser bırakıyor Seyfi Teoman.
Belki de her şey filmin başında da , sonunu gösterdiği gibidir. Bir gün
herkes bizi bırakacak, ve biz de Çetin ve Ender gibi kendi hüznümüzle başbaşa
kalacağız.
İzlerken Altını Çizdiklerim;
“napıcaz şimdi
Herkes evine,hayatına dönecek
Ben bile”
“Çetin’le nasıl tanıştınız
Her iyi arkadaş gibi kavga ederek tanıştık”
“Çetin, İstanbul’a gittikten sonra tanıştığım,yakınlaştığım erkek ya da kadın herkeste onu aradım”
“okumak kimilerine yazmayı öğretti, banaysa yazmamayı”
“önemli olan yatıp yatmadığım değil,sevip sevmediğim”
“ Nihal hakkında ne düşünüyorsun?
Ben ona aşık oldum
Çetin
Bende be Bende “
“ Nihal: Seni özledim ender
Ender: Bizde seni
özledik, aile gibi olduk. Alışmışız sana. “
“ Bana yalnızca insan kendini anlayabilir gibi geliyor. O da zaman zaman”
Cem Kurtuluş, Ağustos 2011
0 yorum:
Yorum Gönder